Daha fazla kan dökülmesini engellemek için spot ışıklarını isyanın özellikle de onu bastırmaya çalışanların üstünde tutmalıyız
İran İslam Cumhuriyeti’nin meşruiyetine meydan okuyan genç kadınlardan ilham alan silahsız göstericilere yönelik şiddet devam ediyor. İran’daki demokrasi mücadelesinin isyan sloganı “Jin jiyan azadi- Kadın yaşam özgürlük” hem göstericiler arasında hem de tüm dünya ekranlarında manşetlerde öne çıktı. Bu kelimeler İslam Cumhuriyeti’nin reddettiği ve korktuğu her şeyi simgeliyor: Kadınlara saygı, yaşamın şehitlikten kutsallığı, kişisel ve toplumsal özgürlük hakkı. Umut tohumları ekmeye başlayan bu harekete dikkatleri yöneltmek ve desteklemek önemli.
Sosyal medya geçtiğimiz birkaç haftada, buradan, ABD’deki evimden, İran’daki akraba ve arkadaşlarıma uzatacak bir dal oldu. İşin ilginci, İran devletinin internet engelleri nedeniyle orada neler olup bittiğine dair bizzat İran’dakilerden daha çok malumat sahibi olduğumuz zamanlar oldu. Mahsa Amini adındaki genç Kürt kadının İslam Cumhuriyeti’nin ahlak polisi tarafından gözaltına alındıktan sonra ölmesinin ardından internette ayaklanmaya ilişkin yüzbinlerce paylaşım yapıldı. #MahsaAmini paylaşımları (ki onlarca “tag”dan biriydi), genç kadınların mücadeleye sahip çıkıp eylemlerle başörtülerini yakmalarının ardından, erkeklerin ve çok sayıda kadının katılımıyla güvenlik güçleriyle haftalardır süren çatışma dalgasını tarihe not düştü.
Bedava internete ulaşım ve haberleşme kanallarının açık kalması hareketin başarısı ve bundan öte eylemcilerin güvenliği açısından çok önemli. Biden yönetiminin yaptırımları yumuşatarak Elon Musk’ın Starlink servisinin – SpaceX tarafından işleme sokulan bir uydu interneti ağı- İran’da kullanıma açılmasına izin vermesi ciddi bir fark yaratacaktır. (Bundan bağımsız olarak uluslararası kamuoyu İran devletinden internet ulaşımını engellememesini talep etmelidir.)
Olayları sosyal medyadan takip ettiğimde kadınların öncülük ettiği bu yeni eylemlerin farklı olduğunu hemen fark ettim. Geçmişte yetkililere meydan okuyan, başörtüleri olmadan sokağa çıkan ve genellikle dayak yiyen, gözaltına alınan ve sonunda da cezaevine konulan tek tek kadınlar görmüştük. Ki 1979’u da düşündüm, soğuk bir Mart gününde Tahran’da Enetrnasyonal Kadınlar Günü’nü kutlayıp yeni zorunlu başörtüsü kararlarını protesto eden binlerce kadınla birlikteydim. Hükümetin destekçisi, örgütlenmiş siyahlar giymiş erkekler peşimizden geldiğinde ne kadar korktuğumu hatırladım. Bu yüzden bugün, Mahsa için adalet isteyen ve 43 yıl önce başlayan mücadeleyi sürdüren genç kadın eylemcilerin, önünde saygıyla eğiliyorum. Çoğu 1979’da henüz doğmamıştı bile. Git gide daha da kalabalık olmaları ve erkeklerin de onlara desteğe gelmesini gururla izliyorum.
Bu yıl 21 Eylül’de yüzlerce kişi İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi’nin genel kurulda konuşmasını BM önünde protesto etti. Geçmişte kalmış, 1970’lerin antiemperyalist ve Şah karşıtı öğrenci hareketinden gelenlerle, İslam Cumhuriyeti’nin karanlık devrim sonrası yıllarını protesto edenler bir araya gelmişti. Eylemde karşılaştığım eski bir arkadaşım, az önce Costco’da alıveriş yaparken rastladığı İran delegasyonunun televizyondan çocuk bezine ne bulurlarsa aldıklarını, gördüğünü söyledi. Ertesi gün bir video dolaşıma girdi; Milenyum Hilton Oteli’nin önünden büyük bir kamyona yüklenen alıveriş paketleri havaalanına doğru yola çıkıyordu. Devlet kadrolarının, halk İran’da bıraktım televizyonu yiyecek meyve ve et bulmazken ne tür ayrıcalıklara sahip olduğuna ilişkin sadece küçük bir örnekti söz konusu video görüntüleri. Bu tür hikayeler bana Şah’ın ailesinin ifratını hatırlattı.
Bugünkü isyan önceki gösterilere oranla çok farklı bir enerjiye sahip: Cüretkâr, renkli, umutlu ve gür sesli, tıpkı İran’da devam eden eylemler gibi. New York’ta eski sağ ve sol grupları, monarşistler ve halkın mücahitleri gibi ABD ile yakın bağları olanları görmek mümkün. İran’daki şu anki kadın hareketi ise şimdilik herhangi bir parti ya da politik akımla ilişki kurmuyor. Dış güçler hareketi etkilemeyi umut etseler de, İran hükümetinin iddialarının tersine, başarı kazandıklarına dair bir emare söz konusu değil. Hareketin eksik görünen yanı –tek bir karizmatik önder, merkezi örgütlenme ve ideolojik çerçeve- devam eden bağımsızlığının güvencesi haline gelebilir.
Bir kez daha kendimi sosyal medyaya yapışmış ve gelecek için kaygılı halde buldum. İran’ın dini lideri Ali Hamaney ve Cumhurbaşkanı Reisi isyana son vermek için ilk başta “kararlı “ bir tutum sergilemiş olsalar da eylemler devam etti. (Cumhurbaşkanı Reisi’nin 1988’de en fazla politik mahkûmu “asan hâkimlerden” biri olduğunu akılda tutalım.) Hükümet ölümlerin çoğunun sorumluluğunu üstlenmiyor, buna eylemlere katılırken, arkadaşlarına güvenlik güçleri tarafından takip edildiğini söyledikten sonra kaybolan, 17 yaşındaki genç kadın Nika Shakarami de dâhil.
İran liderliği baskıyı artırıp caddeleri boşaltarak, kadınları yeniden kamusal alanda saçlarını örtmeye zorlamak için gazetecileri ve insan hakları eylemcilerini gözaltına alıyor, açıklama yapan sanatçıları ve kamuoyunca bilinen isimleri açıktan tehdit ediyor. Gözaltı ve tutuklamaların sayısını teyit etmek zor özellikle de hükümetin dış dünya ile iletişimi kapattığı düşünülürse. En az 1200 kişinin tutuklandığına ilişkin haberler olsa da eylemlerin yaygınlığı ve uzun süredir yapıldığı göz önünde bulundurulunca bu sayı bir hayli düşük görünüyor. En kaygı verici olan güvenlik güçlerinin İran liderliğinin katı destekçilerini sokaklara sürmesi ihtimali.
Bunun sadece başlangıç olduğunu biliyoruz; bu nedenle daha fazla kan dökülmesini engellemek için spot ışıklarını isyanın, özellikle de onu bastırmaya çalışanların üstünde tutmalıyız. Daha başka ne yapılabilir?
ABD’nin politik karar mercileri, hem Demokratlar hem de Cumhuriyetçiler, İran’a yönelik yeni yaptırımları destekliyorlar. Ne var ki, dün de bugün de, tarih gösteriyor ki yaptırımlar hedef aldıkları ülkelerdeki en savunmasız insanlar söz konusu olduğunda hiç de şiddet içermeyen bir sonuç taşımıyor. Daha önemlisi İran devleti yaptırımları yaygın yolsuzlukları ve kötü yönetimi, ülkenin zenginliklerinin din adamları ve Devrim Muhafızları tarafından görülmemiş biçimde yağmalanmasını, perdeleyecek bir mazeret olarak kullanıyor. Yaptırımların bedelini özellikle de pandemide sıradan insanlar ödedi. Yaptırımlara karşı çıkmak son dönemki demokrasi hareketini savunmanın bir parçası.
İsyan hâlihazırda sürüyor ve İran devleti bunu durduracak bir şey yapamadı. Buna karşın, ABD’de ve tüm dünyada kadın haklarını ve insan haklarını savunup da harekete geçmeyenlerin hiçbir özrü yok. Feministler, İran’da ya da dünyanın herhangi bir yerinde, ne giyeceklerine karar verilmesini cesurca reddeden, kendi hayatları üzerinde karar hakkı isteyen genç kadınları yalnızlığa terk edemezler. Dayanışma budur, feminist dayanışma budur. İran’daki mücadelenin haberlerini gündemde tutmaya devam. Öncelik bu olmalı. Sesinizi kadınların hakları ve ABD yaptırımlarına karşı yükseltin.
******
Zan Irani, ailesi ve arkadaşları İran’da olan, ABD’de yaşamakla birlikte İran’a gidip gelmeye devam eden bir İranlı-Amerikalı kadının müstear ismi.
[İngilizce orijinalinden Hülya Osmanağaoğlu tarafından Umut Gazetesi için çevrilmiştir.]
Yazı 10 Ekim 2022’de https://truthout.org/articles/ive-protested-for-womens-rights-in-iran-since-1979-this-movement-is-different/ adresinde yayımlanmıştır.
Kaynak: Umut Gazetesi