Tarikat düzeni için bu istismar değil! – Çiçek Özgen (Alınteri)

Altı yaşında bir çocuğun istismarıyla gündeme gelen tarikatlar sorunu çok yönlü ele alınmalı ve ona karşı mücadele de çok yönlü olarak sürdürülmelidir

Tarikat düzeni için bu istismar değil! – Çiçek Özgen (Alınteri)

İsmailağa Cemaati’ne bağlı Hiranur Vakfı kurucusu Ziya Gümüşel’in 6 yaşındaki kızını 29 yaşındaki tarikat üyesiyle evlendirdiği ve çocuğun o yaştan itibaren yıllarca sistematik istismara uğradığı ortaya çıktı. Bu akıl ve vicdan dışı olay, gazeteci Timur Soykan’ın istismara uğrayan ve şimdi anne olan H.K.G’nin 2 yıl önce açtığı davanın belgelerine ulaşmasıyla açığa çıktı. Bu belgelere ulaşmanın cemaat içi iktidar tepişmesiyle ya da bizzat mevcut iktidar bloku içindeki çatışmalarla ne kadar ilgili olduğunu bilemiyoruz. Ama olayın uzandığı zincirin oldukça çeşitli olduğu görülüyor. İşin içinde hastanede alınan sahte rapor da var hiç okula gitmeyen çocuğun peşine düşmeyen milli eğitim de var, bu kadar ağır suçu işleyenlerin onca zaman geçmesine rağmen tutuklanmaması da.

H.K.G.’nin yaşadığı vahşeti mahkemeye taşıması başlı başına anlamlı. Bunda, kadına yönelik şiddet ve çocuk istismarına karşı yürütülen mücadelenin yarattığı toplamsal duyarlılığın önemli bir payı olduğu açık. Bu insanlık dışı gerçeğin açığa çıkmasıysa “kimbilir insanın kanını donduracak daha neler var!” diye düşündürtüyor insanı.

Öyle ya bu ülkede çocuk istismarını nikah kılıfıyla yasalaştırmayı defalarca gündeme getiren bir iktidar olduktan, bu istismar düzenlemesini bizzat bakanı çıkıp “Bunlar tecavüzcü değil, bunlar cinsel istismar suçunu zorla işlemiş olan kişiler değil. Bunlar tamamen ailelerin ve küçüğün de rızasıyla yapılmış işler” diye savunduktan sonra her türlü denetimden azade tarikat ve cemaatler neler yapmaz k! Din alimi diye çıkarılan adamların 6 yaşındaki kız çocuğunun evlenebileceği yönünde fetva verebildiği ve kendisine dokunulmadığı bu koşullarda akıl almaz şeylerin giderek doğallaşması da kaçınılmaz olmaz mı?

6 yaşındaki çocuğun yaşadığı istismar o çok kutsanan aile kurumunun hangi pisliklerin kılıfı olduğunu da bir kez daha hatırlattı. Çocuğunun istismara adeta sunulmasının baş aktörü olan baba da olayı aynen “aile arasında” diye savundu. İlk önce bu “evliliğe” kısmen karşı çıktığı belirtilen annenin daha sonra yaşını büyütmekteki icraatları açığa çıktı. Aile denilen kurum bu! Üstelik bugün artık bir yetişkin olarak onca travmayı yüklenip yaşamını sürdürmeye çalışan H.K.G. suçlu ilan edildi, “müfteridir”, “hastadır”, “kurguluyor” denildi.

Bu insanlık dışı olayın irdelenmesi gereken o kadar çok boyutu var ki… İnsan hangisine eline atsa başka bir şeyle karşılaşıyor. Önemli boyutlarından biri de iktidarın desteklerini almak için her türlü tavizi verdiği ve özünde ideolojik-siyasi “kardeşlik” bağları bulunan tarikat ve cemaatlerin özellikle çocuklar ve kadınlar için büyük tehlikeler barındırdığı gerçeğidir.

Varlığını din istismarcılığıyla sürdürmeye çalışan iktidarın gelecek teminatı haline gelen bu odakların, neredeyse bebek diyeceğimiz yaştaki çocukları bile istismar edecek kadar sapkınlaşmalarıysa maalesef ki mantıki bir sonuç. Çünkü oluşturmak istedikleri toplum modeli de bu. Kadınların varlığının sadece erkekleri memnun etmek üzerine kurulu olduğu bir model! Öyle ki, bunların cennet diye tahayyül ettikleri şey bile erkeklerin istedikleri kadınla birlikte olabilme hakkını kapsıyor. Bu vaatle örgütlenen hatta en uç örneklerinden biri olan IŞİD’de gördüğümüz gibi bunun uğruna her şeyi yapabilecek bir kütle var karşımızda.

Burada kadının beşikte ya da 70 yaşında olmasının da önemi yok! Kadını eşya, köle olarak gören bir anlayış var karşımızda. O nedenle de kendine hak gördüğü bu sapkınlıkları yapması ne yazık ki beklenmeyen bir sonuç değil! Dayandıkları dünya görüşü ve gelecek tahayyülü bu kesimlerin aynı korkunç olaylarla gündeme gelmelerinin kaçınılmaz olduğunu gösteriyor.

Buzdağının görünen kısmı

Köklerini iktidarın beslediği ve devlet içinde de kadrolaşan bu tarikatlar, sınıf mücadelesinin gerilediği, iktidar olanaklarını tepe tepe kullandıkları bu koşullarda geniş bir toplumsal ağa ulaştılar. Hemen hemen her semtte irili ufaklı tarikat evleri-yurtları-kursları türemiş durumda. Bunlar yoksulluğun tepe tepe kullanılmasıyla palazlanıyorlar. Çocuğunu okula gönderemeyen ya da çeşitli yöntemlerle bağlanan ailelerin çocuklarını adeta topluyorlar. O çocuklar, herhangi bir denetimden uzak biçimde bu gericiliğin kodlarıyla “eğitiliyor”. Sayısı 1 milyona ulaşan çocuktan bahsediyoruz. Bu yurtlarda neler olduğu, neler yaşandığı ise ancak zaman zaman basına yansıyan haberlerle ortaya çıkıyor.

Daha geçtiğimiz aylarda bir cemaat yurdunda uğradığı baskılar sonucunda intihar eden Enes Kara hafızalarımızdan silinmedi. Yine Antalya’da Süleymancılar Cemaati’nde 14 yaşındaki Kerem Topal’ın dövülerek öldürüldüğü ortaya çıkmıştı.

Yanı sıra tarikatlarla ilgili istismar haberlerinin ise ardı arkası kesilmiyor. Google’ye “tarikat-cemaat yurtları-istismar” diye yazdığınızda önünüze sayısız korkunç, insanlık dışı olay geliyor.

Bu gerici örgütlenmelerin devlet tarafından korunması, hatta teşvik edilmesi, suçlulara arka çıkılması, yargılanmaması ya da göstermelik cezalar verilerek olayın örtbas edilmesi, benzer olayların daha da boyutlanmış biçimde karşımıza çıkmasına neden oluyor. O nedenle tarikat liderinin 6 yaşında kızını istismar etsin diye müridine verdiği gibi korkunç bir haberle karşılaşıyoruz.

Ve bunlar buzdağının görünen kısmı. Çünkü bu tarikatlar içinde yoğun baskıların yaşandığı, manipülasyonların yapıldığı, tehditlerin olduğu ve bu nedenle yaşanan birçok olayın basına yansımadığını varsayabiliriz. Üstelik tarikatların şeyhiyle cinsel ilişki, ibadet olarak görülebiliyor. Kokuşmuşluk, çürümüşlük tahmin ettiğimizden bile daha boyutlu…

Tarikat devleti

Bu tarikatlar aynı zamanda büyük bir güce sahipler. Onları bu kadar pervasız yapan da arkalarına aldıkları bu güç: Devlet gücü… Devlet içerisinde birçok alanın iktidar tarafından bu tarikatlara tahsis edildiği biliniyor. Mesela İçişleri, Adalet ve Sağlık gibi alanlar Menzilciler denilen çevrenin denetiminde. Önceden yardımlarla ayakta kalmaya çalışan bu tarikatlar, artık kamudan finanse edilen büyük şirketlere dönüşmüş durumda. Ağ oldukça geniş alanları kapsıyor yani.

Devletin sağlık bakanının bile Nakşibendi tarikatı bünyesindeki İskenderpaşa Cemaati’nin sahibi olduğu Haksağ Sağlık Hizmetleri A.Ş.’de yönetim kurulu üyesi olduğu bir ağdan bahsediyoruz. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, İsmailağa Cemaati’nin yöneticilerini ziyaret edip ellerini sıktığı bir ağ bu. Yani tarikatlar devlete sızmış durumda değil aslında, bizzat tarikatlar devletin kendisi olmuş! Dolayısıyla yaşanan bu istismarlar aslında devletin tepesinden başlıyor. Bakınız, Ensar Vakfı’nda onlarca çocuğun istismara uğramasının açığa çıkmasının ardından dönemin Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Sema Ramazanoğlu’nun cansiperane bir şekilde Ensarcıları savunması ve “Buna bir kere rastlanmış olması hizmetleri ile ön plana çıkmış bir kurumumuzu karalamak için gerekçe olamaz” demesi…

Bu gerici dalgayı sınıf mücadelesinin yaratacağı kültür kırabilir!

Sık sık gündeme gelen ve mücadele etmedikçe ne yazık ki gündeme gelmeye devam edecek olan bu gerici örgütlenmelerin ortadan kaldırılması, toplum içine yayılmış dallarının budanması, din istismarcılığının yasaklanması, caydırıcı cezaların uygulanması topluma bir nebze de olsa nefes aldırabilir belki. Ama kesin çözüm sorunun köküne inilmesinde. Onu var olan tüm mekanizmaları, ona zemin hazırlayan tüm olanaklarıyla ortadan kaldırmak gerekiyor.

Bunun yegâne yolu da sınıfsal-toplumsal mücadelenin yaratacağı dönüşümdür. Ama bununla birlikte ve önemli bir talep olarak bilimsel-demokratik-parasız eğitim mücadelesinin yükseltilmesi kaçınılmazdır. Toplumun yaşam kalitesini artırmak, ihtiyaç duyduğu maddi manevi destekleri alabileceği kanallar yaratmak, alternatifler sunmak da gericiliğe karşı mücadelenin bir başka boyutunu oluşturmalıdır.

Kaynak: alinteri6.org

Sendika.Org'u destekle

Okurlarından başka destekçisi yoktur