İşveren olduğumu düşünsenize bir. 5 milyonluk cipimin koltuk ısıtmasının keyfini dahi süremezdim asgari maaşların zihnimdeki kalabalığından. Residenceımın, villamın terasında iki kadeh içemezdim kaç işçi çıkarsam kurtarırım bu seneyi diye düşünmekten. Muhasebeciye verginin altından gir üstünden çık diye bağırmaktan yediğim Nusr-et kebabının tadını alamazdım. 500 TL’lik nargilemin dumanı efkârıma dönüşürdü
Bir alışveriş poşeti (şu marketlerde satılanlardan) alıp 3 harflilerden birine gittim dün. İki ekmek, 1 kg domates, yarım kg salatalık, 10 yumurta, en ucuzundan bir şampuan, en küçük kare boyutta bir beyaz peynir ve 2 adet çikolata aldım çıktım. Fişteki bakiye 145 TL idi. Bunun içinde et yok, süt yok, tavuk yok, deterjan yok. Daha lazım olabilecek hiçbir şey yok. Standart 2 günlük kahvaltı, hadi bilemediniz 3 günlük öğün. Yalnız yaşayan birinin öğünü bu. 3 veya 4 kişilik ailenin hesabını ona göre çarpıp hesaplayın.
Asgari ücreti yüzde 55 zamladılar. 2 gün sonra markete gittim etiketler mürekkebi taze, en okunaklı haliyle karşımda. Taze çıkmış yazıcısından. Asgari ücretimize kayyım atandı.
Bir eli diğer cebimizde olan sermaye sahiplerinin klasik araklama yöntemler: “Maaşları ödeyemiyoruuz, elektrik faturası kiradan çook, SGK primlerinden vergiyi kaldırıın. Böyle giderse işçi çıkaracağız, dükkanları part time açacağız” da filan filan…
Ekonomik krizin en mağdur kesimlerinden biri işverenler herhalde. Seslerini en çok duyuranlar da onlar. Özellikle son yıllarda TİSK’in demeçlerini daha çok duyar olduk. Onlardan gelen cesaretle KOBİ’sinden KOÇ’una kadar tümü mağdur, geçim derdinde, geceleri asgari ücreti nasıl ödeyeceğini düşündüğü için gözüne uyku girmeyen Audi biraderler çok darda. Damdan düşenin halinden damdan düşen anlar. Biz asgari ücretliler çok iyi biliriz geçim derdi nedir. Ay sonu geldiğinde ödeyemediğimiz, ödeyebilmek için binbir takla attığımız faturaları nasıl boynumuzda ağırlığıyla taşıyorsak garip patron da asgari ücreti her ay ödemenin ağırlığını taşıyor. Biz nasıl ki kalın çorap giyip doğalgazı kısıyorsak onlar da maaş ödeyebilmek için hiç istemeyerek birkaç işçinin öğle yemeğini kısıyorlar. Biz nasıl toplu taşımada abonelik yapıp tasarruf etmeye uğraşıyorsak onlar da işçilerin servis güzergâhını kısaltıp ay sonu maaşlarını ödemeye çalışıyorlar. Bunlar hep tasarruf. İşçisi işvereni hep aynı mağduriyet. Türkiye’nin işçi ve patronları birleşin diyesim geldi bu hafta. Ne zamana kadar yoklukla mücadele edeceksiniz? Kaybedecek neyiniz var zincirlerinizden başka diyesim geliyor ama vazgeçiyorum, işverenler sokağa filan çıkar durduk yere gözaltısıydı bilmem neyiydi diye…
Ayrıca işveren olmak başka açıdan da zor. Biz asgari ücretlinin sırtında küfe filan da yok ne de olsa. Onların sırtında küfe, ödeyecekleri maaşlar, yapacakları hesaplar var. Allah yardımcıları olsun. Bizim keyfimiz gıcır. Küfesiz dertsiz insanlarız nihayetinde. Maaşımız yatsın ayakları uzatıp televizyonumuza bakalım en büyük sorunumuz. Bir de allah mühafaza küfe müfe taşısaydık… Altından kalkacağımız mevzular değil. Seçilmiş insanlar olarak işverenliği nasip etmeyen Allah’a bin şükür olsun. Şahsen ben küfe taşıyamazdım. Asgari ücretli olarak enflasyonun belinin kırılmasını büyük bir heyecanla bekliyorum, bana yetiyor. Seçime kadar zammımı da alırım. Kışın biraz dişimi sıkıp parmak uçlarımdaki buz parçasını da görmezden gelirsem tamamdır. Değmeyin keyfime.
İşveren olduğumu düşünsenize bir. 5 milyonluk cipimin koltuk ısıtmasının keyfini dahi süremezdim asgari maaşların zihnimdeki kalabalığından. Residenceımın, villamın terasında iki kadeh içemezdim kaç işçi çıkarsam kurtarırım bu seneyi diye düşünmekten. Muhasebeciye verginin altından gir üstünden çık diye bağırmaktan yediğim Nusr-et kebabının tadını alamazdım. 500 TL’lik nargilemin dumanı efkârıma dönüşürdü. Bakandı vekildi arayıp asgari ücreti söylemeye erinmekten spor salonundaki rutinimi devam ettiremezdim. Tatil planlarını yapacak boş vaktim olmayacaktı, mecbur yaz başında acil bir yerlere kaçmamız gerekecekti. Dert bir değil elvan elvan. Bu satırları yazarken bile içim daraldı. İyi ki işveren değilmişiz. Asgari maaşımız ağrısız başımız varmış da kıymetini bilmiyormuşuz.
Bu ne devrandır ki; postun sahibi ‘üşüyorum’ diyebiliyor da ayazdakinin sesi çıkmıyor!
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.