Toplumda, evde, ailede hayatın tüm alanlarında cinsiyete dayalı iş bölümünü en ağır şekilde göğüsleyen kadınlar bir de devlet-patron işbirliği ile iş hayatında sömürünün de güvencesizliğin de en ağırını yaşamakta
“Kadınsın, ne yapacaksın o kadar parayla?”
“Kadınsın, biraz kendine bak! Makyaj yap! Alımlı ol!”
“Kadınsın, sözleşmede kılık kıyafet maddesi olmalı!”
“Kadınsın, veli görüşmelerinde ikna edici olursun!”
“Kadınsın, öğrencilere annelik yap!”
“Kadınsın, biraz gül ama kahkaha atma!”
“Kadınsın, tatile gitmezsin! O kadar izinde ne yapacaksın?”
“Kadınsın, ne sigortası? Kocanınkinden/babanınkinden yararlanırsın!”
“Kadınsın, …
Bu çağ dışı söylemler özel sektördeki kadın öğretmenlerin her gün, her sözleşme zamanı, her iş görüşmesinde patronlar tarafından duyduğu sözler.
Öğretmen denildiğinde akla ne geliyor sorusu herkes için “Bir bilim dalını, bir sanatı ya da teknik bilgileri öğretmeyi meslek edinmiş, okulda öğrencilere ders veren kimse.” (TDK) olarak bilinirken özel sektör patronları için öğretmen hatta kadın öğretmen denildiğinde – anne, bakıcı, temizlikten sorumlu, servis yapan, naif, yumuşak, sevecen, otoriter olmayan, duygusal, hayır demeyen, bakımlı, alımlı, sahiplenen, sessiz, güzel – bireyler olarak tanımlanıyor.
Peki bizi bize sorsalar ne söylerdik? “Biz emeğin sesini direngenliğiyle yükselten, eşitsizliğin, ayrımcılığın, cinsiyetçiliğin, şiddetin karşısında üreten kadın eğitim emekçileriyiz.”
Patriyarkal toplumun ve neoliberal devletin gözündeki annelikle, hizmetçilikle ve bakımdan sorumlu olmakla yükümlü olan ve varoluşu sürekli denetim altına alınmaya çalışılan kadınlar ve toplumdan soyutlanmaya çalışılan LGBTİ+’lar özel sektör alanlarından biri olan özel öğretim kurumlarında büyük bir sömürüyü göğüslemek zorunda bırakılmaktadır.
Kadınlar çocukluk zamanlarından itibaren biyolojik kimlikleri üzerinden anneliğe, bakıcılığa, narinliğe, düzenli olmaya şartlandırılarak yetiştirilmekte ve hayatlarının gidişatı daha bir kız çocuğuyken devletin neoliberal patriyarkal politikalara teslim olmuş toplum tarafından çizilmeye çalışılmaktadır. Eğitim alma şansını sağlayan kadınlar tüm bu politikalar ışığında kadına en uygun mesleklerden biri olarak tanımlanan öğretmenlik mesleği için eğitim fakültelerine yönelip, mezun olduktan sonra devlet tarafından ataması yapılmayanlar ordusuna katılarak özel sektör patronlarına altın tepside sunulmaktadır.
Toplumun kadına uygun meslek algısının insani olmayan tarafı bundan sonra yüze bir tokat gibi çarpmaktadır. Bilinenin aksine bol bol tatilleri olan, az ders saati olan, hava aydınlıkken işten çıkılan o meslek yüzünü en acı şekilde göstermektedir.
Özel sektörde çalışan kadınlar üzerinde çeşitli ayrımcılıklar mevcuttur. Kadınlar, eğitim sisteminin her kademesinde cinsiyet temelli eşitsizliğe maruz bırakılmakta, çocukluk döneminde eğitim alamamakta ya da kısıtlı eğitim olanaklarına mahkum edilmektedir. Gençlik döneminde neoliberal patriyarkal sistemin baskısı nedeniyle ulvi görev; annelik tanımına en uygun meslek (!) olan öğretmenliğe yönlendirilmekte, yetişkinlik döneminde iş yerlerinde angarya işlere, mobbinge, şiddete, ötekileştirilmeye, ikincilleştirilmeye, yalnızlaştırılmalara itilmektedir.
Mesleğe başlama hevesi ile kapı kapı dağıtılan özgeçmişler her zaman “Biz deneyimli öğretmen arıyoruz” diyerek kapanır yüzümüze. En iyi ihtimalle seni stajyer olarak alalım diyerek her türlü angarya işi yaptırıp ücretlendirme konusu açıldığında biz seni sektöre hazırlıyoruz, biz seni eğitiyoruz ne parası bundan iyisini bulamazsın diye bahanelerle geçiştirilir. Birkaç yıllık öğretmenler eğitim danışmanı adı altında asgari ücretin yarısı bile etmeyen sigortasız koşullarda çalıştırılır. Özellikle de kadın öğretmenler…
Patronlar tarafından beklenti çok yüksektir bu alanda kadın öğretmenlerden… Alımlı olmalısın, makyajlı olmalısın, şık giyimli, sevecen ses tonun olmalıdır; çünkü ikna edici olmak zaten kadın kimliğinde vardır. Mesleğe başladığında da bitmez bu sorunlar. Gerçekten öğretmenlik yapacağım dediğin anda hanım hanımcık kıyafetli, topuklu ayakkabılı, makyajlı olmayı dayatırlar. Kadınsındır ve her zaman ulaşılmak zorundasındır. Çünkü öğrenciye şefkatli bir anne veliye ise bakıcılık yapma görevi yüklenir patronlar tarafından kadın öğretmene.
Öğretmenler odasında çoğu zaman erkek ya da daha deneyimli meslektaşların tarafından bakımdan, temizlikten, getir götür işlerinden sorumlu tutulursun: “Hadi hoca bir çay koy da içelim”, “Şu masayı bir silsene hoca”. Yeni sözleşme dönemi geldiğinde de kadına bakış bambaşka şekilde yıkar her şeyi. “Evlenmeyi düşünüyor musun?”, “Çocuk istiyor musun?” gibi sadece kadın öğretmenleri ilgilendirmeyen ama kadını etkilemekle zorunlu olan sorularla karşılaşırsın. İş devamlılığı gerekçe gösterilerek hamile kaldığında hatta çocuk sahibi olmak istediğini söylediğinde bile gerekçesiz olarak işten çıkartılırsın.
Duygusal ve insancıl yaklaştıkları, otoriter olamadıkları gibi safsatalarla emek sürecinin kontrolünden uzaklaştırılıp sadece kadın olduğun için düşük ücretlere çalıştırılırsın. Erkekler ise atanmış cinsiyetleriyle toplumda ve patronların hatta hükümetin gözünde “eve ekmek götüren”, “evin direği” gibi tanımlamalarla bu tüm güvencesizlik saldırısında kadınlara nazaran korunaklı haldedir. Ev geçindirmek kadının işi değildir çünkü düşüncede. Bu yüzden eşdeğer iş yaptığın erkek öğretmenlerden daha düşük ücretlerle çalıştırılırsın. Hatta bu da yetmezmiş gibi aynı branştan olan erkek öğretmenlerle aynı maaşı alamazsın. Özellikle sayısal branşlarda hep ikinci sınıf muamelesi görürsün. Patronlara göre nedeni de şudur; “Akıl yetmezliği demeyelim de hocam analitik düşünme yetisi diyelim, hani kadınlar analitik düşüncede de iyiler de duygusal olarak daha baskınlar. Yahu çiçektir bizim kadınlar.”
Devletin neoliberal politikalarına, gerici, dinci, toplumsal cinsiyet eşitliğine karşıt tavırlarına sırt yaslayan patronlar kadınları ucuz iş gücü, emeği kolayca sömürülebilecek işçi olarak görmektedir.
Toplumda, evde, ailede hayatın tüm alanlarında cinsiyete dayalı iş bölümünü en ağır şekilde göğüsleyen kadınlar bir de devlet-patron işbirliği ile iş hayatında sömürünün de güvencesizliğin de en ağırını yaşamaktadır.
Özel öğretim kurumlarındaki patronlar hükümetin desteklediği bu adaletsizliği ortadan kaldırmamakta ve eşit işe eşit ücret ilkesini uygulamaktan yana elbette değildir. Kolejlerde, dershanelerde, anaokullarında, rehabilitasyon merkezlerinde ve eğitimin özelleştiği tüm alanlarda çalışmakta olan kadın öğretmenler, mesleklerinin yanı sıra çay-kahve servisi yapmaya, öğretmenler odasının temiz olmasını sağlamaya, veli görüşmeleri yapma konusunda ilk sırada tutulmaya ve daha nicelerine zorlanmaktadır. Fakat öğrencilerle ya da işleyişle ilgili bir karar alınırken patronların ve idarecilerin gözünde karar verecek yeterlilikte görülmemektedir. Ve maalesef kadın öğretmenlerin bir kısmı yukarıdaki mobbinglere maruz kalarak kendilerinde de bu yeterliliği görmekten uzak düşmektedirler.
Bizler, özel sektördeki kadın öğretmenler, patronların bu söylemlerine karşı hep birlikte özel öğretim kurumlarından da haykıracağız: Kadınlar itaat etmeyecekler!
İstanbul Sözleşmesi’nden çekilenler, toplumsal cinsiyet eşitsizliğini körükleyenler, eğitimde cinsiyetçiliği ve gericiliği yükseltenler kadın öğretmenlerin özel sektörde yaşadıklarının asli sorumlularıdır.
Özel sektörde çalışan kadın, LGBTİ+ öğretmenler özgürleşmek istiyor. Yaptıkları işte saygınlık kazanmak, eşit işe eşit ücret, güvence, taban maaş istiyor. Mobbinge, angaryaya, baskıya, sömürüye, tacize karşı insanca yaşamak istiyor ve sendikal düzlemde örgütleniyor.
Tüm yaşananlara rağmen 25 Kasım’a giderken özel sektörde çalışan kadın öğretmenler olarak biz bitti demeden bitmeyecek diyoruz. Görünür görünmez tüm emek biçimlerinin karşılığını alana kadar mücadeleye devam diyoruz.
Taban maaşta da güvencesizlikte de devlete sırtını dayamış patronların uyguladığı -biyolojik cinsiyetimizden ötürü- her türlü baskıya karşı birlikte alan mücadelesinde bir arada, yan yanayız. Çünkü bu mücadele bir sınıf mücadelesidir. Bu mücadele bir kadın mücadelesidir. Hakkımız var! Alacağız! Sözümüz var! Söyleyeceğiz!
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.