Öğretmenler KHK rejimi ile yaratılan baskı ortamına rağmen 7 yılın ardından Türkiye’nin dört bir yanında greve çıkarak sokakları doldurdu. İstanbul Çemberlitaş’ta çoğunluğunu kadınların oluşturduğu kitle polis saldırısına rağmen saatlerce alanı terk etmedi
Kadın emeği kapitalist sistemde sistemin devamı, kendini yeniden üretmesi açısından önemlidir ve sistemi hem biyolojik olarak, hem doğrudan, hem de yeniden üretir. Kapitalist toplumda kadın hem ailede maddi gereksinimlerine cevap verecek şekilde iş ve hizmet üretir (çocuk bakımı, yaşlı bakımı, ev işleri vb.) hem de ev dışında erkeklerden daha düşük ücretlerle ücret karşılığı çalışır ve üretir. Sermayenin ihtiyaç duyduğu esnek (kuralsız) ve güvencesiz çalışma biçiminde de genç, deneyimsiz kadın emeği tercih edilir, hatta bu İŞKUR gibi kurumlar üzerinden devlet eli ile örgütlenir. Ev içi emeğiyle devleti sosyal yatırım harcamalarından kurtarırken aynı zamanda ucuz iş gücü olarak piyasada olması kar oranını arttırır ve birikim arttığı için iktisadi açıdan oldukça önemlidir.
Kadın emeği genel olarak enformel (kayıt dışı) çalışma biçimi olarak kurgulanmış, Türkiye’de de bu şekilde çalışma biçimi gittikçe artmaktadır. Enformel çalışma biçiminin kadınlara getirdiği ise güvencesizlik, yoksulluk, eşitsizliktir. Türkiye kadın işsizliği konusunda dünyanın önde gelen ülkelerinden olduğu gibi istihdamda en gerilerdedir.
Kadının emeğini ve bedenini denetleyen patriyarkal sistem, kapitalist üretim biçiminin ve toplumsal ilişkilerin yeniden üretim sürecinde olanak yaratır. Kadın hem ücretli emek hem de ev içinde bakım hizmetlerinin üretiminde kapitalist toplumun bileşeni olur ve kapitalizmin devamlılığı için önemlidir.
Neoliberal dönemde özellikle imalat sanayiinde rutin, seri üretime dayalı güvenceli istihdamdan hizmet sektörünün öne çıktığı esnek üretime dayalı, sendikaların zayıfladığı, sosyal güvencenin çok az olduğu ya da hiç olmadığı bir emek piyasasına geçildi. Bu güvencesiz, ucuz iş gücüne olan ihtiyaç kadın emeğine olan ilgiyi artırdı. Çünkü kadın emeği daha ucuz bir emek olarak emek piyasasına katılıyordu.
Kriz dönemlerinde ise sistemin devamı için ezme-ezilme ilişkisini güçlendirme ve var olan toplumsal eşitsizliği artırma yönelimi nedeniyle, kadınların maruz kaldığı durum dikkat çekicidir. Kadınlar kişisel ihtiyaçlarını karşılayamazken aynı zamanda ev içerisindeki ekonomiyi yönetmek için ekstra bir mesai harcamaya başladı. Bakım emeği ise hiç yokmuşçasına planlamalar yapılıp bu yükümlülük sadece kadına yüklenerek kadın yarı zamanlı-esnek çalışma biçimlerine mahkûm edildi. Bu da iktidar tarafından ‘kadının lehine’, ‘yarı zamanlı çalışma’ gibi söylemlerle meşrulaştırılmaya çalışıldı.
Kamuda ise dönüşüm politikaları ile özelleştirme ve güvencesizliğin önü açılıyor. OHAL rejimi, geçtiğimiz temmuz ayına kadar 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin (KHK) geçici 35. maddesi[1] ile devam ettirildi. KHK’ler kamunun örgütlenmesi ve iş güvencesi üzerinde bir sopa gibi kullanılmaya devam etti. Kamudaki göreli güvence iyice kırılganlaştırıldı.
Kamuda kısmen ‘güvenceli’ şartların olduğu alanda bile kadınların daha kuralsız ve güvencesiz biçimlerde çalıştırıldığını görüyoruz: Eğitim alanında ücretli öğretmenlerinin ve taşeron ya da İŞKUR personellerinin çok büyük bir kısmının kadın olduğu, sağlıkta hastabakıcı ve yemekhane personelinin çok yüksek oranda kadın olduğunu görüyoruz.
Kadın haklarına yapılan saldırılarda tarikatlar ve cemaatler devreye sokuluyor, ders müfredatları kadın erkek arasındaki eşitsizliği fıtrata bağlıyor, kadının ikincil konumda olduğu algısı yerleştirilmeye çalışılıyor. Kadının toplumsal yaşam içerisinde eşit bir biçimde yer almasını kabul etmeyen AKP-MHP iktidarı kadınları faşist baskı araçları ile sindirmeye çalışıyor. Sendikada mücadele eden, üniversite öğrencisi, gazeteci, bilim insanı, siyasetçi kadınlar özel olarak hedef alınıp keyfi ve hukuksuz şekilde tutuklanıp gözaltına alınıyor.
Öğretmenler KHK rejimi ile yaratılan baskı ortamına rağmen 7 yılın ardından Türkiye’nin dört bir yanında greve çıkarak sokakları doldurdu. İstanbul Çemberlitaş’ta çoğunluğunu kadınların oluşturduğu kitle polis saldırısına rağmen saatlerce alanı terk etmedi. Konfederasyonlardan, öğretmen sendikalarının gücüne güvenen kamu çalışanları Türkiye’nin dört bir yanında sokakları doldurdu. Pandemide ve sonrasında da kadınlar direnişin en önündeydi, şimdi de ocak-şubat ayındaki işçi direnişlerinin ardından ayaklanan kamu çalışanları var.
OHAL’de, pandemide sokağa çıkmaktan, direnmekten vazgeçmeyen bizler, öğretmenlerin ekonomik sorunlarına çözüm üretmeyen, eşit işe eşit ücret ilkesini ortadan kaldıran, özlük haklarını zayıflatan, öğretmenler arasındaki ayrımcılığı ve eşitsizliği derinleştiren Öğretmenlik Meslek Kanunu düzenlemesine karşı haklarımızı savunmak için sokaklarda olmaya devam edeceğiz.
25 Kasım, 8 Mart, Feminist Gece Yürüyüşleri, İstanbul Sözleşmesi’nden Vazgeçmiyoruz eylemleri ile meydanlar, caddeler kadınların sesleri ile dolup taştı. “Savaşa karşı barış kadınlar için yaşam kadar önemlidir” dedik ve “savaş erkek icadıdır barışı kadınlar getirecek” diyerek barış için mücadele etmekten vazgeçmedik. Sendikal örgütlenme önündeki engellere karşı mücadele ettik ve “hangi sendikadan olacağımıza biz karar veririz” dedik. Daha ucuz iş gücü olmayı kabul etmedik eşit işe eşit ücret istedik. İşyerlerimizde tacize, şiddete, mobbinge karşı mücadele ederken grev halaylarının başını, polis barikatları karşısında en ön safları da tuttuk.
Kadınlara dönük saldırılara, kadın yoksulluğuna, savaşa, kadın emeğinin güvencesizleştirilmesine, kadın emeğinin görülmemesine, işyerlerimizde yaşadığımız ayrımcılığa, şiddete ve tacize karşı isyanımızı birleştirip, direnişi örgütlemek için alanlarda, işyerlerinde umudu büyüten yine kadınlar olacak!
Dipnot:
[1] 375 sayılı KHK’nin Geçici 35. maddesine göre, “terör örgütleri ile irtibatlı veya iltisaklı oldukları değerlendirilen” kamu emekçileri çalıştıkları kurumun bağlı bulunduğu Bakan onayı ile kamu görevinden çıkarılabilmekteydi.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.