Bartın Amasra’da 41 madencinin yaşamını yitirmesine yol açan katliamın arka planını, aynı madende 24 yıl çalışmış maden işçisi Cengiz Yaşar Alpan’la konuştuk. Alpan, rödovans anlaşmalarıyla çalışma sahasının daralmasını en büyük güvenlik zaafiyeti olarak görürken “O saatten sonra hangi önlemi alırsanız alın, sonuç değişmez” dedi
Bartın Amasra’da 41 madencinin yaşamını yitirmesine yol açan katliamın arka planını, aynı madende 24 yıl çalışmış maden işçisi Cengiz Yaşar Alpan’la konuştuk. Alpan, madenin işlemesi sırasında alınmayan önlemlerden ziyade madenin gelişim aşamasının sağlıksızlığına dikkat çekiyor. Rödovans anlaşmalarıyla madenin şirketlere peşkeş çekilmesinin madenin çalışma alanını daralttığını ve asıl güvenlik zafiyetinin buradan kaynaklandığını ifade eden Alpan, “O saatten sonra hangi önlemi alırsanız alın, sonuç değişmez” dedi. Alpan, gerekli çalışan sayısının dörtte biri kadar işçi bulunmasının ve sendikanın etkisiz olmasının da gerekli tedbirlerin alınmaması noktasında etkili olduğunu ifade etti.
Hangi dönemde çalıştınız Amasra’daki madende?
Cengiz Yaşar Alpan: 1980’de girdim. 1991’e kadar yer üstünde materyal biriminde çalıştım. Bu birim madende ihtiyaç duyulan alet edevatın temini, araçların teknik incelemesini yapan birim. Yer üstünde bu birimde çalışmam, kullanılan araçlara daha fazla hakim olmamı sağladı.
1991’den emekli olduğum 2004’e kadar da yer altında bakım onarım işçisi olarak çalıştım. Madendeki araçların bakım onarım işlerinden emniyet tedbilerine kadar çeşitli işler yaptık. Madendeki merdivenler, kurulan setler, açılan kanallar, barajlar yaptık. Aynı şekilde yakın zamanda olan patlama gibi durumlarda ocak boşaldıktan sonra da bakım onarım işçileri çalışır.
Son yaşanan patlamadan sonra alınmayan önlemler çok konuşuldu. Uzun yıllar bu konuda, hem de aynı madende çalışmış biri olarak ne söylersiniz bu konuda?
Son patlamaya odaklanmak yerine madenin gelişim sürecine bakmak durumu daha iyi anlamamızı sağlar. Amasra’daki maden, 1960’lı yıllardan beri işliyor. İlk yıllar deniz seviyesinin üzerindeki katmanlardaki kömürler çıkarıldı. 1980’e gelindiğinde ise ocağa bir yatırım yapıldı ve deniz seviyesinin 250 metre altına kadar inecek bir kuyu projelendirildi. Uzun yıllar boyunca 250 metreye kadar olan katmanlardaki kömürler çıkarıldı.
2005 yılında ise rödovans anlaşmaları yapıldı. 400 metre ve daha altındaki kömürün çıkarılma hakkı HEMA’ya (Hattat Enerji ve Maden A.Ş.) verildi. Yani TTK’nin çalışabileceği alan da ilk 400 metreye sıkıştı. 400. metrede HEMA çalışacağı için TTK’nin en aşağıdaki galerisinin 350 metrede olması gerekir. Güvenlik için bırakılan bu mesafeye topuk diyoruz. 350 metrenin daha aşağısına inemez yani TTK.
Galeriler arasında da en az 100-150 metre olmalı ki havalandırma açısından uygun koşullar sağlansın. Bu niye gerekli? Madenin her katmanında metan oluşur. Havalandırmayla bu sorunlar çözülür. Bu havalandırmanın sağlıklı işleyebilmesi adına da galeriler arasındaki bu mesafenin korunması gerekir.
Ancak sorun burada başlıyor. Rödovans anlaşmalarıyla çalışma alanı oldukça daraldı. Zaten uzun yıllar -250 metreye kadar girilmiş. Öyle olunca galeriler 250, 300 ve 350 metre derinliklere kuruldu. Mesafe 100-150 metre olması gerekirken 50 metreye kadar düşmüş. Bu durumda zaten havalandırma sağlıklı olmaz. O saatten sonra hangi tedbiri alırsanız alın, bu patlama kaçınılmaz olur. Çünkü biriken metan tahliye edilemiyor.
1980’de yatırım yapılıp da kuyu çakıldığında bir proje yapılmıştı. Madenin bu halini gösteren bir proje var mı emin değilim. Zaten bu hali usule uygun bile değil.
Çalışma sırasında alınacak tedbirlerden önce rödovans anlaşmalarıyla çalışmanın bu kadar dar bir alana hapsedilmesinde ve sağlıksız genişlemede sorun var.
Peki HEMA çıkarıyor mu kömür? 2005 yılında anlaşma yapılmış. 800 metreye kadar uzanan kuyular da kuruldu. Ama şu ana kadar çıkarmadı kömür.
Üstelik rödovans anlaşmasının dışında kendi kuyularının etki alanındaki yüzeyde bulunan kömürleri de çıkarmak için ek anlaşmalar yapıldı.
Neden çıkarmıyor peki? Çünkü 2005’te kömürün tonu 35 dolardı. Bu sene 130 dolar. 2032’de ise 600 dolar olması öngörülüyor. Zaten anlaşmayla garanti altına almış çıkarımını. Kuyularını kurmuş. Ne zaman kârlı olacaksa o zaman çıkarmak istiyor doğal olarak.
Çalışan sayısının yetersizliğine de dikkat çekiliyordu. Nasıl bir etkisi var bunun?
Çalışması gereken kişi sayısının dörtte biri kadar kişi çalışıyor Amasra’da. Bu da kontrol ve emniyet tedbirleri başta olmak üzere çeşitli işlerin yapılmasını aksatıyor. Bir örnek vereyim. Madende metan ölçümlerini yapan sensörler var. Maden yatakları derine doğru gittikçe bu sensörlerin de aşağıya doğru taşınması lazım ki güncel ortam verisini ölçebilsin. Ama yeterli çalışan olmayınca bu bile aksatılabilecek bir iş haline gelir. Yeterli bakım onarım işçisi olmazsa ekipmanların çalışma verimi, çalışıp çalışmadığı kontrolü bile sağlıklı yapılmaz. Böyle olunca risk de artıyor tabii.
Devlet kurumu olmasından dolayı siyasilerin etkisi de var. Kimin hangi pozisyonda, hangi vardiyada çalışacağı konusunda siyasilerin kurum yetkililerinden daha fazla etkisi oluyor. Torpil var yani. Zaten çalışan sayısı az, bir de bu etkiyle daha da verimsizleştiriliyor. Torpilli işçilere iş yaptırmak bazen imkansız hale geliyor. Sendikanın normalde bu etkiyi kırması gerek ama o da bu ilişki ağının parçası haline gelmiş.
Sendikanın nasıl bir etkisi var?
Madende örgütlü olan sendika Genel Maden-İş sendikası. Aslında iki kritik görevi var. Birincisi işçilerin güvenliği için gerekli tedbirlilerin alınmasını zorlamak, ikincisi de kurumdaki siyasi etkiyi baskılayarak iş barışını sağlamak. Ama her ikisinde de etkili değil. Tedbir kısmını ilk başta anlattım. Zaten madenin böyle genişlemesine en baştan karşı çıkılmalıydı. Siyasilerin etkisini kırmak şöyle dursun, sendika bu ilişki ağının parçası haline gelmiş. Dolayısıyla işçilerin birlikte ekip olarak çalışmasının önündeki engelin parçası olmuş. Bu sorunu da çözemiyor. Riskin artmasının önüne geçmemiş.
Amasra’daki madenin teknik imkanlar açısından diğer maden ocaklarına göre daha nitelikli olduğu söylendi. Bu konuda ne söylersiniz?
Hiç alakası yok. Modernleşme çalışmaları için deneme ocakları belirlenir. Yani örneğin yeni bir ekipman gelmişse önce deneme ocağında kullanılır. Verim alınırsa diğer ocaklarda da yaygınlaştırılır. Amasra’daki kömürün büyük bir bölümü tüketildiği için burası deneme ocağı olarak kullanılıyor. Dolayısıyla ilk kullanımlar burada. Sanılıyor ki yeni teknolojiler ilk burada devreye giriyor. Aslında deneme uygulamaları bunlar. Ayrıca gelen ekipmanlar da yeni teknoloji olmuyor çoğunlukla. Başka yerlerin bayat teknolojileri burada yeni diye sunuluyor.
Teşekkürler katkınız için. Söylemek istediğiniz başka bir şey var mı?
Bu, unutturmaya çalışılacak. Nasıl yapacaklar peki bunu? 250 metrenin altındaki kısmı kapattılar. Şu an içeride yangın var. Sönmesi için 60 gün beklenecek. 60 gün sonra içeriden gaz örneği alıp kontrol edecekler. Girilmeye uygun bulunmazsa bir 60 gün daha bekleyecekler. Ben bu sürenin altı aya kadar çıkacağını düşünüyorum. Patlamanın olduğu alana altı ay girilemeyecek yani. Bu da delillerin toplanmamasını getirecek. Altı ay sonra kim bilir nasıl bir gündemimiz olacak. Bu olay gündemde olmazsa etkili soruşturma için delillerin toplanması da düzgün yapılmaz. Bu şekilde unutturmaya ve üzerini kapatmaya çalışacaklar.
Ayrıca HEMA henüz maden çıkarmaya başlamadı. O başladığında benzer sonuçların orada da olacağını düşünüyorum. Devlet kendi ocağında almamış önlemi, şirket mi alacak?
Söyleşi: Tankut Serttaş