Bugün emeklilerin ortak sendikal mücadelesi, milyonlarca emeklinin gönlünde hak ettiği yeri alabilmiş değildir. Siyasal iktidarın çıkardığı yasal engellerde göz ardı edilmeden söylenebilir ki; emeklilerin daha kat etmesi gereken epey yolu vardır. 27 yıl içinde ülke çapında gösterilen önemli örgütlenme çabalarına karşın, hala giderilemeyen eksiklikler beraberinde yeni tartışmaları, hatta ayrılıkları getirmiştir
Bugün için; işçi sınıfının ayrılmaz bir parçası olan işsizlerin, güvencesizlerin, emeklilerin kendi örgütlenmelerinin yaratılması önemli bir hedef olmaya devam ediyor.
Emeklilik sosyal güvenlik hakkının ayrılmaz bir parçası olup temel bir hak niteliğindedir. Sosyal güvenlik hakkı, dolayısıyla emeklilik hakkı Anayasa ve uluslararası sözleşmelerle güvence altına alınmış temel bir insan ve yurttaşlık hakkıdır. Yaşamlarının en büyük bölümünde çalışan, emek harcayan insanların yaşlılıklarında insanca bir emeklilik yaşamaları doğal haklarıdır. Ancak ülkemizde hem emeklilik hem de emeklilerin insanca bir yaşam sürmeleri giderek zorlaşmaktadır. Emekliler ve onların hak sahipleri 13,5 milyonu aşan sayılarıyla işçilerden sonra en önemli toplumsal gruplardan birini oluşturuyorlar. 9 milyonu aşkın yaşlılık aylığı alan emekli ile 4,5 milyon civarındaki hak sahipleri ciddi geçim sıkıntıları yaşıyor.
Ekim 2020 yılında yayımlanan “DİSK-AR Türkiye’de Emeklilerin Durumu ve EYT Gerçeği araştırması” verileri çarpıcılığını devam ettirmektedir.
Araştırmanın özet bulgularına bakıldığında;
Milyonlarca emekli ve hak sahibi asgari ücretin çok altında aylık ve gelir ile yaşamını sürdürmek zorunda kalıyor. Emekli aylık ve gelirleri giderek düşüyor. Bu durum yaygın bir emekli yoksulluğu yaratıyor. Öte yandan düşük gelirler nedeniyle emeklilerin neredeyse yarısı ya çalışıyor ya da iş arıyor.
Türkiye’de emeklilik hakkı ve emekli haklarının sendikal hareket içindeki tarihi çok eski değildir. Emeklilerin iradesini taşımayan, sadece siyasi iktidarların eteğine tutunmuş emekli derneklerini saymazsak tarihini 1990’li yıllarla başlatabiliriz.12 Eylül 1980’den hemen sonra kapatılan ve ancak 1991 yılında açılan DİSK’in faaliyete geçtiği, iki yıldan sonra 1994 yılında yeni sendikal politika arayışında bulunulurken “güvencesizler, emekliler, işsizler” gibi sınıf katmanları da sendikal mücadelenin alanı içinde tanımlandı. Yeni bir sendikal arayış, yeni bir örgütlenme politikasıyla birlikte anlamlandırılmaktaydı. Fiilen 11 yıl kapalı tutulan DİSK yeni bir başlangıç tarif etmek durumundaydı.
DİSK’in 9. Genel kurulunda seçilen yönetimin oluşturduğu programda örgütsüz kalmış tüm kesimler gibi emeklilerin de örgütlenmesi öncelikli hedefler arasında yer almıştır. “Emekliler sendikası Türkiye için yeni ama dünya işçi sınıfı mücadelesi için yıllardır var olan bir örgütlenme tarzıdır” denildi.
Nitekim DİSK’te yeni örgütlenme alanlarının gerekçesi de şöyle açıklanmıştı:
“Örgütlenme çalışmalarımızda, bugüne kadar sendikal örgütlenmenin dışında kalmış taşeron işçilerini, kapsam dışı personeli, kayıt dışı istihdam edilen işçileri ve kısmi zamanlı çalışanları örgütleyemeyen bir sendikal hareketin gelişme şansı olmadığı bilinerek bu kesimleri sendikal örgütlenmenin içine çekecek özel mücadele programlan devreye sokulacaktır.”
10.Genel Kurula sunulan çalışma raporu ve genel kurul kararlarının temel mantığı “DİSK İlkeleriyle Büyüyecek” kitapçığında;
“Emeklilerin ve işsizlerin sendikalaşması” başlığı altında şöyle anlamlandırılmıştı:
“DİSK, dünyadaki sendikal hareket içerisinde üyelik oranı giderek artarı ve sendikal hareketin yeniden güç kazanması için önemli bir unsur olan işsizler ve emeklilerin, ülkemizde de örgütlenmesine öncülük edecektir. Sınıfın ayrılmaz bir parçası olan işsizlerin, emeklilerin kendi örgütlenmelerinin yaratılması yolunda her DİSK binası işsizlerin, emeklilerin merkezi, sendikası haline gelecektir. İşyerleri dışında kalan bu kardeşlerimiz DİSK binalarında dayanışmayı yaşayacak ve örgütlenecektir. Emeklilerin, işsizlerin sendikal örgütlülüğünün oluşturulması için gerekli hukuksal ve fiili çalışmalar başlatılacaktır”
Yeni sendikal mücadelenin hukuksal dayanağı; “Sendikal mücadelemizi sınırlayan antidemokratik yasa hükümlerine boyun eğmeden meşru bir çizgide yürüyebilmek için, Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından onaylanan ve yasa gücünde olan ILO Sözleşmelerinin çerçevesine uygun bir sendikal faaliyet fiilen başlatılacaktır” şeklinde ifade edilmekteydi.
Emekliler Sendikası’nın ilgi görmesi doğal olarak geçimini “cemiyete” bağlamış bir kısım odakları rahatsız etti. Önceleri emeklilerin sendika kuramayacağı, dünyanın hiçbir yerinde örneğinin olmadığı yönündeki temelsiz ve yapanları gülünç duruma düşürecek açıklamalarla karalama kampanyası yürütüldü. Ancak başarısızlık karşısında sendika kurulamaz diyenlerin de gizliden gizliye sendika kurma çalışmalarına başladıkları açığa çıktı. Bugüne kadar emeklilerin haklarını korumak adına emeklilerden, üstelik çoğunluğunun bilgisi dışında, kesilen aidatlarla saltanat sürenler her türlü yöntemle emekliler sendikasının önüne geçmeye çalıştı.
Toplumun hep ihmal edilen bir kesiminin kendi gücüne yaraşır bir örgütlenmeye kavuşmasında öncü emekliler önemli bir rol üstlendi. DİSK’in attığı ilk adımın ardından bizzat emekliler kendi davalarına sahip çıkarak emekliler sendikasının kuruluşunu başarıyla gerçekleştirdi. Böylece emekliler sendikası 12 Temmuz 1995 tarihinde Ankara’da toplanan Kurucu Genel Kurul toplantısıyla tüzel kişiliğini oluşturdu ve aynı gün Ankara valiliğine yapılan kitlesel başvuruyla kuruluşunu resmen tamamladı. Fikri öncülüğünü DİSK’in üstlendiği Emekliler Sendikası Kurucu Genel Kurulu oybirliğiyle DİSK’e katılma kararı aldı.
Çeşitli tartışmaların yaşandığı bu süreçte; işçi sınıfının bileşimindeki değişiklikler gözetilerek, öncelikli işkollarının tespitinin yapılması, buna bağlı olarak ta çıkışın kolektif ve DİSK eksenli bir örgütlenme modeli olması, bunun içinde; tüm kaynakların birleştirilmesi fikri öncelik kazandı. Ancak sağlanmış gibi görünen ortak irade hiçbir zaman gerçek anlamda DİSK’te karşılık bulmadı. Sonraki yıllarda üye sendikalar kendi tabiatlarına yöneldiler.
Başta Avrupa işçi hareketi olmak üzere dünya ölçeğinde emekli işçiler ve emekli olmayan işçiler, ortak sendikal hedeflere ulaşmak için bir dayanışma zemininde güçlerini birleştirmektedirler. Özellikle 90’yıllarda İtalya’da Berlusconi hükümetinin emeklilik haklarında kısıntıya gitmesi ve buna karşılık bastonlular hareketinin sahneye çıkması önemli bir aşama olarak batı Avrupa’da olduğu gibi Türkiye’de de ilgiyle karşılandı.
Emeklilik yaşının işçinin örgütüyle ilişkisinin sonu olarak görülmemesi hem sendikal hareket hem de emekliler için hayati önem taşımaktadır. Bu açıdan bakıldığında sendika aktif emekçiler için olduğu kadar emekliler için de tarihsel süreçten süzülüp gelen bir sınıf örgütlenmesidir. Avrupa sendika hareketinde konfederasyonların çoğunluğu, emekliye ayrılan üyelerini, işkolu temelindeki örgütlerde bir araya getirmektedir. Tüm Avrupa’da yalnızca ETUC üyesi konfederasyonlarda örgütlü emekli işçilerin sayısı 6 milyonu aşmaktadır. Sosyal devlet anlayışının yıkılmak istendiği, emekçi kesimlerin refahı için gerekli fonların sürekli kısıtlanmaya çalışıldığı bir ortamda emeklilerin sendikalaşması daha da anlam kazanmaktadır. Çünkü dünya ekonomisine, dolayısıyla siyasetine yön veren kurumlar olarak bilinen Dünya Bankası ve Uluslararası Para Fonu (IMF) bir yandan emeği daha ucuzlatmanın, diğer yandan ise sosyal yardımları tümüyle kaldırmanın programlarını hazırlamaktadır. Bu politikalardan bir bütün olarak işçi sınıfı, tüm çalışanlar zarar görmektedir. Emekliler ise hiç şüphesiz en ağır darbeyi alan toplum kesimi olacaktır. Yüzyılı aşkın bir mücadele sürecinde kazanılmış haklara yönelen bu tehditleri boşa çıkarmanın tek yolu örgütlenmek ve mevcut örgütlülüğü pekiştirmektir. Henüz yolun başında olsa da yılların deneyimi ve kavga birikimiyle emekliler çok hızla önemli mesafeler kat edecektir.
Sonuç olarak; ülkemizde emeklilerin sendikal örgütlenmesi hedeflerinden uzaktadır.
Emeklilerin sendikal örgütlenmesi için önemli hedefler konulsa da 1995’den bu yana geçen 27 yıllık sürede emekliler sendikası ileri bir örgütlülük düzeyine erişemedi. 1995 yılında sendikal mücadele çizgisi şöyle açıklanmaktaydı: “Bugün güçlerimizi birleştirmek, tek bir vücut haline gelebilmek ve-sendikal örgütlenmeyi sadece üye kaydetmekle değil, sınıfın sermayeye karşı örgütlenmesi üzerinden gerçekleştirmek zorundayız” denilse de tanımlanan zemine uygun sonuçlar alınamadığı ortadadır. Fiili ve meşru mücadele zemini kaybedilerek son genel kurulda izlenen politikalarda göstermiştir ki; Emekli-Sen klasik bir sendikal forma dönüşmüştür.
Bugün emeklilerin ortak sendikal mücadelesi, milyonlarca emeklinin gönlünde hak ettiği yeri alabilmiş değildir. Siyasal iktidarın çıkardığı yasal engellerde göz ardı edilmeden söylenebilir ki; emeklilerin daha kat etmesi gereken epey yolu vardır. 27 yıl içinde ülke çapında gösterdikleri önemli örgütlenme çabalarına karşın, hala giderilemeyen eksiklikler beraberinde yeni tartışmaları, hatta ayrılıkları getirmiştir. Oysa bugün somut mücadele hedeflerini önüne koymuş ortak bir sendikal harekete her zamankinden daha fazla ihtiyaç duyulmaktadır. Bu tıkanma ve olumsuzlukları da ancak emeklilerin öznesi olduğu yenilenmiş bir mücadele çizgisi sağlayabilir.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.