Hazine arazilerine yoksullar gecekondu yapınca “çarpık kentleşme” oluyor da Ağaoğlu gibi türediler ormana, hazine arsasına hem de devlet desteğiyle siteler yapınca “ çarpık kentleşme” olmuyor?
Hükümetin açıkladığı konut projesine ciddi sayıda başvuru var. Başvuran kişi sayısı günden güne artıyor ve daha da artacağı kesin gibi. Başvuru şartlarına sahip olmayanların başvuruları, toplam başvuru sayısından düşülse bile ortaya çıkan sayılar gerçekten çok büyük. Başvuru ilan tarihinden itibaren bir haftada dört milyon olan başvuru sayısı sürenin bitimine doğru belki de şu anki sayınını iki, üç katına çıkacak gibi.
Açıklanan konut projesine başvurabilmek için T.C vatandaşı olmak, aylık gelirin belli sınırları geçmemesi gibi şartlar konulmuş. Ayrıca şartlar arasında “Başvuruda bulunanların kendileri, eşleri ve velayetleri altındaki çocukları üzerine T.C. sınırları içinde tapuda kayıtlı konutlarının bulunmaması; TOKİ’den daha önce ev sahibi olmama” ve “ Bir hane halkı adına, tek başvuru yapılması” da var. Kısacası konut projesi geliri sınırlı ve daha önceden hiç evi olmayan kişileri, daha doğrusu aileleri, haneleri ev sahibi yapmayı hedefliyor.
Projenin seçim yatırımı olduğu açık. Hükümet kendi meşrebine, yaradılışına uygun hareket ettiği de herkesin malumu. Memleketteki hakim sınıfların, iktidarın siyaseti bir alma- verme, bir mübadele oyunu, bir zenginlik dağıtma ve zenginleşme aracı olarak kurguladığı, eldeki kağıtları, kozları buna göre ustalıkla dağıttığı da herkesçe biliniyor. Halkın bu mübadele oyununa kısmen zorunlu nedenlerden, kısmen de siyasi kültürel nedenlerden bu tarza eğilimli olduğunu da ne yazık ki yaşayarak görüyoruz.
Demokrat Parti ve Menderes’in “ küçük Amerika olacağız” ve “ her sokağa bir milyoner” sloganlarıyla başlayan vaatler süreci Tansu Çiller’in Doğru Yol Partisiyle “ her aileye araba-ev, iki anahtar” vaadiyle doruğa çıkmış, Erdoğan’ın “eser siyasetiyle” devam etmiştir. Sağcı iktidarlar hayran oldukları padişahlık geleneğindeki gibi ulufe, cülus, ganimet dağıtmakta, halk da bu dağıtıma ilgisiz kalmamaktadır. Vatandaş, yurttaş, birey, politik bir aktör olmayan,olamayan halkın çoğunluğu “ seçmen” olmakla sınırlandırılmakta ve “ seçmene” hitap eden dönemsel arzlar, aflar, kampanyalar, indirimler de kabul görmektedir. Ne yazık ki bu vaatler çoğunlukla boş bir yalan olarak kalsa da (yalan söylemekten dolayı biri ölecek olsaydı eminin o biri Tansu Çiller olurdu) yalan söyleyenler iktidar olabilmekte, iktidarlarını sürdürebilmektedir.
Bu pencereden bakınca bu topraklarda verilen her türlü sınıf, hareket, direniş mücadelesinin bir ayağı iktidarlara, düzene karşı olduğu kadar aynı zamanda eş anlı olarak bir halkı var etme, yaratma, bilinçlendirme, uyandırma, etik ve ahlaki bir duruş kazandırma mücadelesidir. Bu yaklaşımın üstenci bir yanı olmadığı gibi sayısız fedakarlıkla örülmüştür. Amaç eskiden“ baş aşağıya “ duran günümüzdeyse hem baş aşağı duran hem de fır fır dönen gerçekliği halkın net görebileceği, kavrayabileceği en azından sezebileceği hale getirmektir.
Bir başarı hamlesi olarak sunulmaya çalışılan bu konut projesi bir ülke gerçeğini, barınma, ev gibi temel bir konudaki öğrenci yurtları da dahil olmak üzere yıllara yaygın büyük bir başarısızlığı ortaya çıkardı: Üstü kapatılmak istensede meğer milyonlarca ailenin evi yokmuş!…
Hem de her kesimden insanın kültürel olarak ev alma amacıyla çalıştığı, didindiği, planlar yaptığı bir ülkede evi yokmuş!
“Dünyada mekan ahirette iman” saikiyle hayata ve ahirete bakan büyük bir kitlenin olmasına rağmen tek bir evleri yokmuş.
Neredeyse gelmiş geçmiş tüm iktidarların inşaatçı, müteahhit, mühendis kafasında olmasına rağmen milyonlarca ailenin evleri yokmuş!
“Yurtdışında büyük müteahhitlik ihaleler alıyoruz” diye iktidarlarca övünülen bir yerde, belediyelerin taşlara, kaldırımlara ve tabiki kendi adamlarına kaynakları heba ettiği il ve ilçelerde, TOKİ’nin “bilmem şu kadar ev yaptık” dediği beton çağında milyonlarca insanın, ailenin evi yokmuş!
Aile fertlerinin, yakın akrabaların ev alacak yakınlarıyla dayanıştıkları; gelin ve damatların ziynetlerinin, takılarının öncelikle ev almaya ayrıldığı bir ülkede milyonların evi yokmuş. Bu evi olmayanlar arasında sayılmayan gecekonducuları, kırsaldaki derme çatma “evleri” olanları bu sayıya eklenmemesine rağmen milyonlarca insanın ailenin bir evleri yokmuş.
Peki milyonlarca insanın, ailenin tek bir evi yokken bu inşaat sektörünün gece gündüz harıl harıl ürettiği eski yeni evlerin sahipleri kimler peki?
Milyonlarca insan senelerce çalışıp bir ev sahibi olamazken bu evleri hem de üzerine ciddi kar koyup satılan evleri kimler satın alabiliyor?
Yazlık olarak kullanılan ya da kapısı bile hiç açılmayan yazlıkların, şehir, köy ve kasabalarda topu topu beş on gün kalınan ikinci, üçüncü veya kaçıncı olduğu hatırlanmayan ne kadar ev, yerler kimlerin?
Diğer piyasaların aksine inşaat arazi sektörü hep nasıl yükselebiliyor?
Kupon arsa satışlarından neden haberdar olmak istiyor devletin zirvesi?
Tarihi silüeti bozan gökdelenlerin traşlanmasını istemesine rağmen niye traşlanmıyor?
Dünyaca kabul görmüş mimarlar, şehir planlamacıları, Mimarlar Odalarının uyarları, önerileri niye kaale alınmıyor?
Mahkemelerce iptal edilmiş imar planların, projelerin uygulanmasına nasıl ve neden devam ediliyor?
Hazine arazilerine yoksullar gecekondu yapınca “çarpık kentleşme” oluyor da Ağaoğlu gibi türediler ormana, hazine arsasına hem de devlet desteğiyle siteler yapınca “ çarpık kentleşme” olmuyor?
Bu soru olmayan sorular bizi baştan veya sondan aynı yere götürüyor. Konut projesine yapılan başvuru sayısı bizi ev ve barınma sorununa taşıyor. Spesifik veya özgül olarak kabul edilebilecek bir ev, barınma meselesi bizi oradan alıp ülke ekonomisine, Türkiye kapitalizminin tam göbeğine bırakıyor. Ev ve barınma sorunlarını diğer her şeyden bağımsız olarak ele alamıyoruz. Ülkedeki bir sorunu diğer etmenlerden bağımsız kendi içinde bir başına sağlıklı değerlendirilemeyeceğini görüyoruz. Büyük bir aynadan, bütünden bakınca etrafımızı çok rahat görürüz. Aynı ayna bin parçaya ayrılınca, bütün parçalınca etrafımızı deminki kadar rahat göremeyiz. Etrafın tamamını, büyük resmi görmemiz için bu sefer o her parça minik aynaya gözümüzü daha çok yaklaştırmamız gerekir. Faizleri indirme sevdası döviz kurundan, döviz kuru inşaat maliyetlerinden, enflasyondan, enflasyon dünya görüşünden, dünya görüşü sınıfsal konumdan, sınıfsal konum tarihsel gelişmelerden, mücadelelerden ayrılmadığı gibi kolaylıkla yapılacak bir öncelik sonralık ilişkiside yok. Üretim iliskileri o kadar çok sayıda değişkenin çarpışmasıyla gerçekleşiyor, o kadar kesintisiz ve içice geçen süreçlerden oluşuyor, o kadar bayramı seyranı, hafta sonu, tatili, dinlenmesi yok ki gündelik rutin hayatın…Kelimeler, düşünceler, doğrular o kadar sık yer ve el değiştiriyor ki, sınıflar ve toplumsal kesimler birbirlerinden hem öğreniyorlar hem yeniden kuşanıyorlar silahlarını. Hiçbir “lokasyon” ebedi merkezde kalamıyor. Ekonomik, siyasi, kültürel, hukuki yapılar boy ve önem sıralarına ayrılamıyor. Kısacası ev, barınma, şehir, plan, seçim bir ve aynı Türkiye kapitalizminin parçası, kendisi, son hali.
Türkiye kapitalizmi AKP iktidarında iki koldan halkı bağdan, bahçeden, topraktan, araziden, arsadan, mahalleden, sosyal konutlarından tasfiye ediyor. Birinci kol; köylüler yüzyıllarca geçimlik ekonomide yaşayabildikleri topraklardan günümüz meta ekonomisi içinde geçimlik ekonomi düzeyinin standartlarında bile yaşayamadıklarından ya satıyorlar ya da boş bırakıyorlar topraklarını. İkinci kol; şehrin yoksulları, gecekondu mahalleleri, eski sosyal konutlar kentsel dönüşüm, borçlandırma ve kamulaştırma oyunları ile arsaları evleri ellerinden alınıyor yok pahasına. Özel mülkiyetin anayasal güvence altında olduğu bir ülkede, özel mülkiyet kutsayan ve özel mülkiyet üzerinden yükselen kapitalizmin hakim üretim ilişkisi olduğu bir çağda, halkın çok cüzi ve özel olan mülkiyetine göz dikilmiş durumda. Halk bırak ev sahibi olmayı elindekini de yitirmektedir. Ev “özel mülkiyet” değil, “ özel” bir mülkiyettir ve herkesin hakkıdır.
Yalçın Küçük bu ev, barınma sorunu hakkında yazıyor olsaydı yazısını herhalde bir ironiyle şöyle bitirirdi: “Tezimi yazıyorum: Türkiye kapitalizmi özel mülkiyete karşı!”
Not: TOKİ kampanyada 2+1 dairelerin fiyatını bugün için 608 bin, 3+1 dairelerin fiyatını da 850 bin olarak açıklamıştır. Yılda iki kez memur maaş artışına bağlı olarak yükseltilecektir. Bu fiyatlar duyan emlak piyasası artık en eski ve en kötü evin fiyatınında bu rakamı baz alarak hareket edeceğinden, bu rakamın altında ev alma şansı olan kişilerin de önünü dolaylı olarak kapatmış bulunmaktadır.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.