Onur Yaser Can’ı intihara sürükleyen polislerin 12 yıl sonra yargılandığı davanın ilk duurşmasında sanık polisler çelişkili ifadeler verdi. Üst arama tutanağı üzerinde yapılan değişiklikle işkence arasındaki bağlantıya dair sorularda sanıklar ve sanık avukatları cevap vermekten kaçındı
2010 yılında İstanbul’da Narkotik Şube polisleri tarafından yapılan psikolojik ve fiziksel işkenceye maruz kaldıktan sonra intihar eden Onur Yaser Can’ı intihara sürükleyen polisler 12 yıl sonra hakim karşısına çıktı.
İstanbul 41. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen ilk duruşmada sanık polislerin çelişkili ifadeleri dikkat çekti. Üst arama tutanağı üzerinde yapılan değişiklikle işkence arasındaki bağlantıya dair sorularda sanıklar ve sanık avukatları cevap vermekten kaçındı. Sanık avukatları iddianame dışına çıkıldığını iddia ederek cevaplamadı.
Sanıklar emir komuta zincirine dair amir ve müdür sorulduğunda da çoğunlukla “Hatırlamıyorum” şeklinde cevap verdi.
Sanık polislerden Yunus Başay, hakimin Can’ın nasıl yakalandığı sorusuna önce “Hatırlamıyorum, çok uzun zaman oldu” dedi. Hakimin sorusunun ardından Can’ın kardeşi Ezgi Sevgi Can da aynı soruyu sorunca Başay, “Evet, Onur Yaser Can’ı biz yakaladık” dedi. Çelişkili ifade üzerine hakim de “Daha önce hatırlamıyorum dediniz” diye uyardı.
İfadelerin ardından sanık Hakan Aydın’ın zorla getirilmesine, işkence tanığının bilgilerinin istenmesine, Zafer Köktemir’in vareste tutulmasına karar verilerek duruşma 2 Aralık’a ertelendi.
Mahkemede söz alan Ezgi Sevgi Can ise şunları söyledi:
Kendilerinin ‘ince arama’ diye tabir ettikleri işkence, cinsel saldırı ve görevi kötüye kullanma suçları nedeniyle ben önce, 28 yaşındaki abimi ve sonrasında verilen hukuki mücadele sürecinde bu sanık polislerin devamlı korunması ve adil bir yargılamanın yapılmaması, önümüze sürekli olarak çıkarılan engeller ve adaletin saglanmasının sürekli ertelenmesi sebebiyle annemi ve babamı da kaybettim.
Dolayısıyla size mağduriyetimin büyüklüğünü tarif etmem zaten mümkün değil. Sanıkların avukatı sürekli konuya gelin, konuya gelin diyor. Haysiyet kırıcı muameleler, sadece kullanıcı olarak yakalanmasına rağmen 5 saat sorguya girmiş bir çocuğun ertesi gün tekrar çağrılıp, iki ekibin organize ettikleri 11 adet belgenin yeniden imzalattırılması davası. Yapılan işkence ile ertesi gün yapılan evrakta sahtecilik ayrı değerlendirilemez.
Onur Yaser Can’ın sorgusuna rağmen istediklerini alamıyor. Bu ekipten iki polis zaten ceza aldı. Onlara emir veriyorlar ve değişiklik yapıyorlar. İfadesini ilk kezmiş gibi imzalıyorlar. Abime zorla, tehditle imzalatıyorlar. Evrakta sahtecilik bir gün önce yapılmış işkencenin devamıdır. Bunu örtbas etmek için yapılmıştır.
Abim ikinci kez şubeye çagrıldığında adeta sanık polislerin eline tekrar düşmemek için çırılçıplak şekilde kendini atıyor ve hayatını kaybediyor. Çırılçıplak bir şekilde atladığını özellikle belirtiyorum çünkü bu kendisine uygulanan çıplak arama işkencesinden ne kadar etkilendiğinin çok net bir kanıtıdır. Nedense sorgu odası kamera kayıtları da verilmedi. Kötü muamele yaşadığını biliyoruz. Çünkü biz onu tanıyoruz. İntihar etmeyecek kadar pırıl pırıl bir insan.
Polislerin hepsinin örgütlü suçları neticesinde abim bunu yaşıyor. Bu dava da bunun en büyük parçalarından biri. Biz bunu malesef ayrı değerlendiremeyiz. Daha sonra alelacele fezleke çıkartılıyor, ölmüş bir çocuk ifadeye çağrılıyor. İşkence suçunu örtbas etmek için yapılmıştır.
Dosyada sanık olan Hakan Aydın, FETÖ terör örgütüne üye olmak suçundan 6 yıl 3 ay ceza almıştır. Bu suç, onun talimatı olmadan gerçekleşmiş olamaz. Tüm sanıklarınn üst sınırdan ceza alması gerekiyor. Özellikle işkence, görevi kötüye kullanma suçlarından haklarında suç duyurusunda bulunulmasını istiyorum.
Ancak bu tek başına, zaten gecikmiş ve annemle babamın hiçbir zaman göremeyecekleri adaletin sağlanması açısından kesinlikle yeterli değildir ve adalet o da bir nebze de olsa ancak bu davanın işkence, cinsel saldırı ve onur kırıcı muamele suçları bakımdan genişletilmesi 12 yıllık mücadelenin sonunda nihayet yargı önüne çıkmış bu sanıkların hakkında bu suçlarla ilgili de yargılama yapılması halinde sağlanabilir.
Adil bir yargılama yapılmasını hem kendim adına hem kaybettiğim ailem adına hem de kamuoyu vicdanı adına talep ediyorum.
11 yıl aradan sonra, "gerçeğe aykırı bilirkişilik yapma", "resmi belgede sahtecilik", "resmi belgeyi bozma, yok etme" suçlarından, dördü polis beş kişi hakkında açılan dava başlıyor.
Onur Yaser Can yakınları ve basın duruşma salonuna alınmıyor.#OnurumuzİçinAdalet pic.twitter.com/xqcWyxUTsu
— Onur Yaser Can (@onuryasercan) September 30, 2022
2010 yılında İstanbul’da Narkotik Şube polisleri tarafından yapılan psikolojik ve fiziksel işkenceye maruz kaldıktan sonra Onur Yaser Can, ikinci kez ifade için şubeye çağırılınca Can, intihar etti.
Can’ın intiharından sonra annesi Hatice Can da yargı sürecinin adil olmamasından dolayı dört yıl sonra intihar etti. Baba Mevlüt Can da oğlunun üzüntüsünün üzerine eşini de kaybedince sağlığı iyice bozuldu ve 2019’da yaşamını yitirdi. Can ailesinden kalan tek kişi Ezgi Sevgi Can, adalet mücadelesini sürdürüyor.
Can’ı intihara sürükleyen polislerin bir kısmı sadece belgede sahtecilikten yargılandı. Yargılanan iki polis 6 yıl 5 ay hapis cezası alırken hiç tutuklanmadılar. Sürdürülen adalet mücadelesi sonucu Can’ı intihara sürükleyen, işkence faili polisler, azmettirici amirler ve delil karartan bir polis hakkında dava açılabildi. Ancak açılan dava da yine belgede sahtecilik suçlamasıyla açıldı.
Ezgi Sevgi Can, davanın artık norm haline gelen cezasızlığın, sonucu itibariyle en yakıcı örneklerinden biri olduğunu sanık polisler ve amirleri işkence ve kötü muameleden yargılanana kadar bu davayı sürdüreceklerini ifade etti.
Sendika.Org