Görevini yapmayan, yapamayan, görevi yaptırılmayan meslek yürütücüsü göreve çağırılmaz. Neden görev yaptırılmıyor veya yapmıyor ona bakılır bence. Siyasi iktidarın dinamosuna kömür olup rayında gitmeye mi bakıyor? Yokluk ve yoksulluk tehdidi altında sinikleşiyor mu? İşini bilen memur cinliğinde mi? Atanmış mı, kazanmış mı?
Ne kadar da çok duyuyoruz başlıktaki bu sözü. Ülkenin namuslu savcılarını göreve çağıranlar muhalefet safında, bu ülkenin namuslu savcıları var diyenler de ekseriyetle iktidardalar. Göreve çağrılan ‘namuslu savcı’lar da ‘namusunuz varsa işinizi yapın’ alt metniyle tehdit ediliyorlar bana göre. Ülke öyle bir hale gelmiş ki, biri işini yapsın diye ar namus tehdidinde bulunuluyor.
Velev ki savcısı doktoru namus, şeref kavramlarına inanmıyor, manevi kavramlar ona bir anlam ifade etmiyor, okuduğu öğrendiği mevzuat neyse, akademik temel nerede atıldıysa harfiyen ona ayak uyduruyor diyelim. Mesleki pratiklere, meslek ahlakına vs. inanıyor da demiyorum. İnanmak kelimesi de onda hiçbir şeye karşılık gelmiyor vesselam. Sen bu meslek erbabına ‘namuslu birey işini yap’ desen ne olur, demesen ne olur?
Seçtiği veya maruz ve mecbur kaldığı bir mesleği icra edene söylenecek motivasyon lafı bu mudur? Bir motivasyona ihtiyacı var mıdır? Evet vardır tabii. Emeğinin karşılığını ortaya koyan sosyoekonomik şartların iyileştiği oranda motivasyona sahip olabilir. Bu başka bir konu.
Görevini yapmayan, yapamayan, görevi yaptırılmayan meslek yürütücüsü göreve çağırılmaz. Neden görev yaptırılmıyor veya yapmıyor ona bakılır bence. Siyasi iktidarın dinamosuna kömür olup rayında gitmeye mi bakıyor? Yokluk ve yoksulluk tehdidi altında sinikleşiyor mu? İşini bilen memur cinliğinde mi? Atanmış mı, kazanmış mı? Geçmişi neymiş gelecekte nerede olacakmış? Bu soruların yanıtını arayan bir toplumsal ve siyasal muhalefet aleminde savcısını doktorunu, hakimini öğretmenini göreve çağırmaya ne hacet?
Türkiye Barolar Birliği (TBB) Başkanı Avukat Erinç Sağkan, Türkiye’de tutuklamaların erken infaza, gözaltıların gözdağına dönüştüğünü dile getirirken şunları ekliyor: “Siyasi eylem ve siyasi kişilerle ilgili yargılamalarda siyasi baskı var. AİHM kararları uygulanmıyor, hâkim ve savcı korkuyor. Türkiye’de hukuk sistemi çok kara bir tablo halinde.”
Erinç Sağkan durumu özetlemiş. Namuslu savcılar korkutuluyor, namuslu hakimler sürgün sopasıyla vuruluyor, AİHM kararları uygulanmıyor ki senin namuslu hâkim ve savcıların ‘hadlerini bilsinler’ diye.
Hukuk sistemi gıcır gıcır yeniden yaratıldı. Bunu daha çok dile getiriyor diye Kılıçdaroğlu’na söylemek gerekir; bildiğiniz adalet, tatmadığınız hukukla yeniden inşa edildi. Mülakatlarla 25 yaşında yeni yetme gençler savcı yapıldı. Yakın hem de çokça yakın bir tarihte kimler ne sebepten ifadeye çağrılıp ‘zindana gönderile’ kararıyla haddi bildirildi.
Diğer bir mesele de bu hukukçuların genel olarak namus, şerefle sınanmaları belası. Başka mesleklerle ilgili hiç duymadığımız bir şey bu sanırım. Namuslu pilotlar, namuslu hemşireler namuslu mühendisler, namuslu işverenler vesaire. Liste uzar. Tabii ki hukukçu olmak başka bir şey. Tabii ki verilen kararlar ülke için hayati. Ama hangi meslek dalında Türkiye Cumhuriyeti bilinçli bir yozlaştırılmaya sokulmadı ki? Gazetecilik mesleğini unuttum diye düşünebilirsiniz. Onun için çok başka ve çok daha uzun bir yazı yazmak gerekir. Derin bir yara.
Namus kavramına sığınarak cinsiyetçi bir temele çimento eklendiğini de belirtmeliyim. Namus sahibi olmak, namusun kirlenmesi, namussuzluk gibi Anadolu halklarının kılcal damarlarına yerleşmiş kavramların kalıplar ölçüsünde davranılması gerektiğini de dayattığını biliyoruz. Namuslu savcıları göreve çağırırken inceden de görevinizi yapmıyorsanız namussuzsunuz denmiyor mu? Deniyordur sanırım. Yapmak zorunda bırakma cümlesidir namus dayatması. Sen bir meslek erbabısın ama mesleğinin gerektirdikleri değil toplumun namus beklentileri ölçüsünde işini yapmalısın demeye geliyor.
Muhalefet lideri olsam ‘kimseden ar, namus, şeref gibi soyut şeylere bağlı olmasını beklemezdim. ‘Hangi mesleği eline aldıysan o mesleği mesleğin gerektirdikleri ölçüsüyle icra et yeter’ derdim. Ne sana minnet edilsin, ne sen kimseye minnet et!
Her şey bu kadar basit değil biliyorum. Olması gerekenlerin de bu topraklarda gerçekleşmeyeceğine de inanıyorum. Velhasıl söylendiği gibi ‘…asır da geldi geçiyor, yine kapanmadı yaralarımız.’
Siyasilerin görevlerini neye dayanarak yaptığıyla ilgili de söylenecek bir şey yok bence. Belki de tek söz: Namuslu siyasetçileri göreve çağırıyorum!
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.