Ne yapacak şimdi bu büyük ve kalabalık seven Siyasal İslamcı yayınlar. Bari fotoğrafı göz hizasından verelim de meydanın nereden başlayıp nerede bittiği belli olmasın deyip Erdoğan’lı Saraçhane fotoğraflarına mecbur ve mahkûm olmuşlar
Haber çerçeveleme diye bir kavram vardır gazetecilikte. Hangi olayın gazetede yer alıp almayacağına veya neresinin cımbızlanıp haberleştirileceğine karar verirsiniz. Bunu fotoğrafla da yapabilirsiniz, haberin tamamında da uygulayabilirsiniz. Örneğin siz TEM otoyolunda zincirleme trafik kazasını ajanstan düştüğü şekliyle aldığınızda, eğer kazada sadece İETT otobüsünün fotoğraflarını kullanıp spota da bunu taşırsanız, haberi İETT’nin aracıyla çerçevelemiş ve başrole onu yerleştirmişsinizdir.
Yani işinize geleni görme, hesabınıza uymayanı görmeme kurnazlığıdır bu. Nispeten daha fazla ifade ve basın özgürlüğünün hüküm sürdüğü Türkiye’nin mazisinde basılı veya görüntülü medya bunu sıkça yapardı. Ancak çok sesliliğin de azımsanmayacak bir oranda olduğunu düşünürsek, çerçevelenen haberin nüanslarını başka bir mecrada çok rahat görebilirdiniz.
Cumartesi Anneleri’nin oturma eylemlerinde yüzlerce polise sırtını dönüp çekilen bir fotoğraf ile polis sayısını gözümüzün önüne seren bir kareyi de temel medya okur-yazarı olan her yurttaş fark edebilirdi.
Haber çerçevelemek, haberi saklamak, çalmak o kadar da kolay bir iş değildi. Bilgilere haiz olmak yetmezdi. Aynı zamanda olaya hâkim olmak, onu ustalıkla işlemek de icap ederdi. Gazeteciliği en asgari seviyede yapsanız bile buna cesaretiniz olmalıydı. Bunların tamamı olmak zorundaydı çünkü usta diye hitap edebileceğimiz gazeteci sayısı da fazlaydı, her kalemin kendini ifade edebilecek alanı da. Bir iddiada bulunduğunuzda veya bir haberi çarpıttığınızda karşıt görüşlü gazeteye bazen gerek kalmadan, bir sonraki sayfada köşe yazan gazeteci sizi tekzip edebilir, en sert şekilde eleştirebilirdi. Attığınız her adımın izine dönüp bakmanız haberi yazarken uyacağınız ilk kuraldı belki de.
Şimdi ‘ileri demokrasi’ atının üzerinde dört nala gidiyorken böyle şeylere hiç gerek kalmadı. 20 yıl önceki gazeteci sayısını 4’e katlamış bir Türkiye olarak ifade özgürlüğünün çapını düşünebiliyor musunuz? İsteyen herkes sözünü söyleyebiliyor, herkes yazabiliyor, herkes yayın yönetmeni olabiliyor, herkes yıllarını gazeteciliğe vermişlikle köşe kapmaca oynayabiliyor.
Şimdiki zamana değinmişken yukarıdan aşağı bu haber çerçeveleme meselesinin Türkiye medyasının nicelik olarak yüzde 95’ini kapsayan militan propaganda araçlarına bakalım.
Geçtiğimiz hafta 15 Temmuz’u Saraçhane’de hiç de anlamadığım bir şekilde şölenle kutlayan iktidarın demokrasi sevdalısı ortağıyla birlikte meydanda nelere şahit olduklarına göz attım da, haber çerçevelemede yeni bir boyut atladıklarını gördüm.
Her 21 Mart’ta Diyarbakır Newroz alanını kuşluk vaktinde fotoğraflayıp aciliyetle yayımlayan Yeni Akit web sitesi ‘HDP’ye şok!’ başlığıyla yalanına inanıp gününü anlamlandırırdı. Çokça kullanılan deyimle ‘Newroz made my day!’.
Siyasal İslam’ın son temsilcilerinin ayıla bayıla hayran oldukları şeyleri biliyorsunuz. Nicelik, sayı, büyüklük, altın varak, çılgın proje vs. Gördüğünüz gibi öyle hafifsenecek, küçümsenecek, göz ardı edilecek işlerde onların bezi olmaz. Hep daha büyük hep daha görkemli. 8 bin motorlu Audi, mat renkli Mercedes Maybach’ım olmadan Milet Cami’inde cumaya gidemiyorum mübarek tadında bir İslamcılık. Tevazu dini İslam’ın tevazuya hiçbir zaman yaklaşmamış mensupları. Bin 400 yıldır mütevazı olmaya camilerindeki halılarda bile yaklaşmadılar. Ayasofya’da bileklerinize kadar battığınız halıların maliyetine tekrar bir göz atın.
Konuyu dağıtmışım gibi bir hava ortaya çıkmış olabilir ama değil. Siyasal iktidarın neyi öncelediğini aktarmak istedim ki medyalarının da neyi görmediğini daha net anlatabileyim.
Meydanları dolduran kalabalıklar, sayıların üstünlüğü (insanların değil) o kadar mühimdir ki Saraçhane’ye gelen kitleye ‘ulan bu kadar mı geldiniz’ diye burun kıvırıp görmediler veya gördüklerini de gül cemalleriyle ifşa ettiler.
Burada birkaç iktidar gazetesinin manşetine yer vermek istiyorum. Manşet veya sürmanşetteki fotoğraflara dikkatli bakmanızı rica ederim. En sonda da 18 Haziran 2018 Yenikapı AKP mitingini manşete taşıyan Yeni Akit’i vereceğim. Kalabalık gördüler mi uçaktan, İHA’dan SİHA’dan, Ay’dan Mars’tan çekerler de koyarlar çünkü.
Manşet ve sürmanşetlerdeki ortak nokta kullanılan ‘kalabalığın’ yatay profilli fotoğraflardan seçilmesi. Alanın büyüklüğü veya küçüklüğü anlaşılmasın diye hemen hepsi devasa Erdoğan dekupesinin altına kalabalığı platformdan çıplak gözle en fazla 500 kişinin görülebildiği bir fotoğrafı kullanmış. Fotoğraf kullansa ayrı dert kullanmasa ayrı dert. Sonuçta miting haberi. Erdoğan’ı verse TBMM Grup Toplantısı haberi de olabilir. Miting diye vurgu yapsa, ki yapmasına gerek de yok, kalabalık lazım. E o da yok! Ne yapacak şimdi bu büyük ve kalabalık seven Siyasal İslamcı yayınlar. Bari fotoğrafı göz hizasından verelim de meydanın nereden başlayıp nerede bittiği belli olmasın deyip Erdoğan’lı Saraçhane fotoğraflarına mecbur ve mahkûm olmuşlar.
Takvim gazetesi dışında diğerleri çok da rakama bulaşmadan 15 Temmuz’u öne çıkaran cümlelerle haberi verirken bizim manşet dehası Takvim ‘yalandan kim ölmüş’ deyip ‘100 binlerden 252 şehidine vefa’ başlığıyla sallamış haberi.
Başlıkları ve manşet fotoğraflarını iyice gördük. Hiçbiri sekmemiş ve riske girmemiş. Sınırı göstermeden insanları çerçevelemiş ve ‘mal bu abi yapacak bir şey yok’ esnaf modunda baskıya girmişler.
Çok uzun zaman da geçmedi üzerinden. 15 Temmuz’dan 3 yıl sonra kaybettiği İstanbul yerel seçimini tekrar ettirip kazanmak için YSK’den mühürsüz oyları devreye sokan Erdoğan’ın Yenikapı mitingine gidelim. Yenikapı helikopterle havadan görüntülenmiş ve kalabalık ufak bir montajla Yeni Akit’in ilk sayfasına kondurulmuş. Görmemişin kalabalığı olmuş bir de Erdoğan’lı helikopter fotosu da koymuş, böyle daire içinde havalı mavalı. Özetle demek istiyorum ki Siyasal İslam kalabalığı görseydi gözümüze gözümüze öyle bir sokardı ki; içimiz meydan dışımız Yenikapı olurdu. Ama vermeyince Mabud neylesin Mahmud!
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.