Özel Sektör Öğretmenleri Sendikası Yönetim Kurulu Üyesi Umut Erkurt’la özel sektördeki eğitim emekçilerinin mücadelesini, mücadelenin Ankara ayağını ve öne çıkan ‘kurum baskını’ eylemlerini konuştuk
Özel sektördeki eğitim ve öğretim kurumlarındaki asgari ücret altında öğretmen çalıştırmaktan tatil hakkı gaspına kadar çeşitli konularda mücadele eden Özel Sektör Öğretmenleri Sendikası (Öğretmen Sendikası) adını özellikle tatil ilan edilen zamanlarda öğretmenlerini zorla çağırıp çalıştıran kurumlara yaptığı baskınlarla duyurdu.
Öğretmen Sendikası Yönetim Kurulu Üyesi Umut Erkurt’la bu mücadelenin nasıl başladığını, şu an ne durumda olduğunu, Ankara’daki özel okullardaki mevcut durumu ve mücadele olanaklarını konuştuk.
Erkurt, sendikanın Ankara’daki örgütlülük düzeyinin henüz İstanbul’daki kadar gelişmemiş olmasından kaynaklı İl Milli Eğitim Müdürlüğü üzerinde İstanbul’daki kadar basınç oluşturamadıklarını ifade ediyor ve ekliyor: “Ankara’da talep açısından da bir artış var. Bizim de İl Milli Eğitim Müdürlüğü üzerindeki etkimiz zamanla artacaktır. Yakın zamanda isteklerimizi aktardığımız bir görüşmemiz de oldu. Tanıdılar bizi. Ankara’da da İstanbul’a yakın günler bekliyorum ben.”
Erkurt, sendikaya gelen ihbarlar üzerinden Türkiye’deki özel okulların öğretmenlere dayattığı çalışma koşullarına ilişkin bir tablo sunarken kurum baskını eylemlerinin öğretmenler arasında yarattığı motivasyonunu altını çizdi.
Geri kalanını Erkurt’un ağzından dinleyelim.
Ankara’daki özel eğitim ve öğretim kurumlarındaki öğretmenlerin durumuyla başlayalım. Nasıl bir tabloyla karşı karşıyayız?
Ankara özelinde sordunuz ama genel duruma dair önemli gördüğüm bir detayla başlayayım. Biz sadece kolej ve kurslarda çalışan öğretmenlerle ilgilenmiyoruz. Kolejlerde, kurslarda, okul öncesi öğretim kurumlarında, motorlu sürücü kurslarında, rehabilitasyon merkezlerinde, vakıf üniversitelerinde ve kamuda ücretli öğretmen olarak çalışan bütün eğitim emekçileri Öğretmen Sendikası’na üye olup burada mücadeleye ortak olabilir. Bu saydığım eğitim emekçilerinin tamamı 10 no’lu işkolunda. 10 no’lu işkolu, bizimle ilgisi olmayan ancak emekçilerin sendikal mücadele vermesini, toplu iş sözleşmesi ve grev hakkına kavuşmasını engellemek için çıkarılmış bir “torba” işkolu. Bu işkolu dayatmasına da itirazımız ve mücadelemiz var.
Gelelim Ankara’ya. Ankara’da Kızılay, Batıkent, Sincan gibi merkezlerde öbeklenmiş durumda özel okullar ve kurslar. Bu durum da buralara uzak yerlerde yaşayan öğretmenler açısından şöyle dezavantajı bir durum yaratıyor. Örneğin Pursaklar’da ya da Gölbaşı’nda oturan bir insan kendisine çok daha düşük ücret verip çok daha fazla çalıştıracak bir kurumla anlaşacak ya da uzun mesafeler kat etmeyi göze alıp bu merkezlere gelecek.
Sendika olarak öğretmenlerden hak gasplarının yaşandığı kurumların tarafımıza ihbar edilmesini istiyoruz. İhbar sayıları katlanarak artıyor. Çünkü bu sorunları yaşamayan öğretmen yok özel sektörde. En el üstünde tutulan kurumlarda dahi hak gaspı ihbarı alıyoruz. Merdiven altı kurumları siz düşünün.
Yönetmeliğe göre 12 aylıktan daha aşağı sözleşme yapılması yasak. Üstelik kamudaki öğretmenden de daha az tatil yapamaz. Bununla ilgili de çalışmamız var. İl Milli Eğitim Müdürlüğü’ne başvurduk ama yine arkadan dolanıyorlar. Yasal altyapısını da inceledik ve Özel Öğretim Kurumları Genel Müdürlüğü’ne sunduk. Üzerine gitmeye de devam edeceğiz.
Kurulduğumuz günden beri yaptığımız ve kazanana kadar da bırakmayacağımız en önemli çalışmamız taban maaş çalışması. 2007’de hak ettiğimiz ‘denk kamu öğretmeninden daha aşağı ücretle’ çalıştırılamaz hükmü, 2014’te patron ve hükümet işbirliğiyle Anayasa Mahkemesi kararıyla kaldırıldı.
Bu çalışmalar yapılana kadar pek çok öğretmen bu süreçlerden ya da haklarından habersizdi. Biz bu çalışmaları yapmaya başladıkça ihlallerin olduğu ortaya çıktı ve ihbarlar gelmeye başladı. Sendikanın eylemleri ve çalışmaları bu sorunları görünür kılmaya ve ihbar etmeye teşvik etmeye başladı.
Hak gasplarına dair bize ulaşan ihbarların çoğu Sincan’dan geliyor. İnanılmaz bir sömürü var orada. Asgari ücret altında öğretmen çalıştırma çok yaygın. Öğretmenin banka hesabına asgari ücret yatırıyor. Ne kadara anlaştıysa üstünü elden teslim alıyor. Açık açık Anayasal bir suç işleniyor aslında.
Hakkını bilmeyen ya da bu baskıya boyun eğmek durumunda kalan öğretmenler de böyle hak gasplarına uğruyor. Kimisi işinden olmaktan çekiniyor. Kimisi de eylül ayında yaptığı anlaşmanın üzerine asgari ücret kendi ücretini geçse bile anlaştığı ücretten devam etmenin normal olduğunu kanıksamış. Zaten Yargıtay’ın büyük kentte asgari ücretle çalışan olamaz kararı var. Buna rağmen kurumlar öğretmenleri asgari ücret altında çalıştırmak oldukça yaygın.
Ücret dışında tatiller ve izinler konusunda. Resmî tatillerde öğretmenler çalıştırılmaya devam ediyor. Afet durumları da var tabii. Örneğin Ankara’da sel durumunda okullar tatil edildi. Ölümler oldu önceki gün. Eğitim öğretime ara vermek demek o kurumda öğrencisiyle öğretmeniyle bulunmamak demek. Kurumlar bunun da arkasından dolaşıyorlar.
Bir okulu da şikâyet etmiştik zaten.
Amiyane tabirle baskın diyoruz bu tarz eylemlere. İstanbul, Kocaeli, Bursa, Ankara’da şikayetler üzerine sendika temsilcileri olarak gidiyoruz o kuruma. Yaptıklarının suç olduğunu ve uyarmaya geldiğimizi söylüyoruz. “Öğretmenleri evleri gönderin ve haklarını verin” diyoruz. Bu uyarılarımıza da uymazlarsa Milli Eğitim’i devreye sokmaya çalışıyoruz. Şikâyet dilekçelerimizi veriyoruz.
Patronlar nasıl arkadan dolanıyorsa Milli Eğitim de arkadan dolanıyor. Zaten patronlar bu gücü de oradan alıyor. Denetimsizliğe çıkacak şekilde oyalamaya çalışıyorlar.
Şikâyet ediyorsunuz ve denetlemiyorlar mı?
Tabii. En son yaptığımız şikâyette Milli Eğitim’deki memur şikâyet dilekçesini almamaya çalıştı. Dilekçeyi almamak diye bir şey olamaz zaten. Ama öyle bir keyfiyet işte. Hayır dedik, “Almak zorundasınız. Aldıktan sonra da soruşturma başlatmak zorundasınız.” Mecburen aldılar ama kılıfına uydurup o soruşturmayı başlatmadılar.
Şikâyet ettiğimiz kurumun öğretmenlerinin de içinde bulunduğu Whatsapp grup yazışmaları da geldi elimize. Ders defterleri doldurulurken tatil ilan edilen günde defter doldurulmaması söyleniyor. Eğitim öğretime ara verilmiş. Öğrenciler evlerine gönderilmiş. Öğretmenler kuruma çağrılmış ve çevrimiçi ders yapıyorlar. Ders yapılamaz. Bu bir suç. Bu suç açığa çıkmasın diye de ders defterlerinin doldurulmaması söyleniyor. Bu kadar utanmazca ve ahlaksızca sürdürüyorlar işlerini. Mobbingle yapıyorlar.
İstanbul’da da benzer durumlar olmuştu bu sene içerisinde. Yine Öğretmen Sendikası İlçe Milli Eğitim Müdürlüklerini arayıp oraları harekete geçirmişti. Pek çok okul da derslerini iptal etmek zorunda kalmıştı. Ankara’da durum pek böyle değil anladığımız kadarıyla. Bu farkın sebebi ne?
Evet doğru. Sendikamız İstanbul’da kuruldu ve mücadelemiz orada başladı. Üyelerimizin neredeyse yarısı İstanbul’da. İl temsilciliğinin yanı sıra ilçe temsilciliklerinin de etkinleştiği bir kurumsallaşmamız da var. Bu da İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğü üzerinde daha fazla baskı kurabilmemizi sağlıyor. Meşrep farklılıkları da var tabii. Bürokratlar arasında da kişilik farkı olabiliyor.
Tabii bu en başından beri böyle değil. İlk zamanlar İstanbul’da da çok zorlandık. Kar tatili verildiği zaman İstanbul’da öğretmenleri çağıran kurumları şikâyet etmeye çalıştığımızda arkadan dolanmaya, bizi geri çevirmeye çalıştılar. Ama ısrarımızla, sürekli aramalar, şikâyet dilekçelerimizle bizi muhatap almak zorunda kaldılar. İstanbul İl Milli Eğitim Müdürü’yle sendikamızın başkanı artık doğrudan konuşmaya başladı. Milli Eğitim’deki bürokratlar da bu gibi durumların mahkemeye taşınması durumunda kendilerinin başlarının ağrıyacağını da düşünmüş olabilir. Sonrasında öğretmenleri çağıran kurumlar uyarıldı ve pek çok kurumun dersleri iptal edilmeye başladı. Bu çok önemli bir kazanım.
Ankara’da bu durum daha yeni yeni oluşuyor. İl meclisimizi yeni kuruyoruz. Hareketliliğimiz yeni sağlanıyor. Türkiye’de çeşitli yerlerde elde edilen kazanımlar, bu ders iptal ettirmeler gibi girişimler Ankara’daki öğretmenlerin de dikkatini çekti. Öğretmenler sendikanın ne kadar güçlü bir potansiyeli olduğunu gördükçe de üye olmaya, toplantılarımıza dahil olmaya başladılar. Ankara’da talep açısından da bir artış var. Bizim de İl Milli Eğitim Müdürlüğü üzerindeki etkimiz zamanla artacaktır. Yakın zamanda isteklerimizi aktardığımız bir görüşmemiz de oldu. Tanıdılar bizi. Ankara’da da İstanbul’a yakın günler bekliyorum ben.
Sendikaya yönelen talebin arttığını söylediniz. Bu yönelimdeki temel motivasyon ne sizce?
Biz bu işleyişi biraz da amatörce yapıyoruz. Amatörlükten kastım bilgisizliğin veya deneyimsizliğin yüceltilmesi değil elbette. Hepimiz bir yandan çalışan insanlarız. Aynı koşullarda çalışan, mobbinge ve sömürüye maruz kalan, bir yandan da kimse mağdur olmasın, geride kimse kalmasın diye bu mücadeleye gönül vermiş insanlarız. Yönetim kurulumuz da temsilcilerimiz de bundan oluşuyor. Bizi bizden başka düşünen kimse yok.
Pandemide dayanışma ağı olarak başladık. Bu süreçte biz kısa çalışma ödenekleriyle çalıştık. Kod 29’la işten atıldık. Mesai saatlerimizin esnekliği tahmin edilemez boyutlarda saatlere ulaştı. Pandemi daha önceden de var olan sorunlarımıza tuz biber ekti ve dayanılmaz bir hal aldı durum. 2021’in başında sendika girişimi olduk. 2021 Ağustos’ta da tüzüğümüzü de halledip sendikamızı kurduk. Sendikamız dokuz aylık bir sendika ama çabamız iki yıllık.
Bu süreçte biz yasaları, yönetmelikleri öğrendik. Hukuk komisyonumuzu kurduk. Hukuk komisyonuna gönüllü avukat arkadaşlarımız katıldı. İhbar birimini kurduk. Twitter’dan, e-posta yoluyla ihbarlar alıyoruz. Asgari ücret altı çalıştırma, on aylık sözleşme dayatması, mobbing ve aklınıza gelecek bütün sorunlara dair ihbarlar alıyoruz. Veya işten ayrılacak ama haklarını almak için başvuruyor öğretmenler. Bu ihbarlara bakarken de arkadaşlarımızın hiçbirini geride bırakmamak bizim temel yaklaşımımız. Türkiye’nin herhangi bir ilinde bir öğretmen arkadaşımız bir mağduriyet yaşıyorsa ve koşullarımız ona ulaşmaya elverişliyse, bütün imkanımızı ve zamanımızı ona harcamaktan geri durmayız.
Bize bir başvuru geldiğinde telefonu açıp haklarını anlatıyoruz. Davalık bir durum varsa da avukatlara yönlendiriyoruz. Tabii ki konuştuğumuz herkesten de üye olmasını istiyoruz. Bu üyeliği sadece bir sayı olarak görmüyoruz. Bu mücadeleyi büyütmekle ilgili bir şey.
Bugüne kadar yaptığımız girişimlerde kazanım elde etme oranımız da yüzde 80’leri buluyordur sanıyorum.
Bu kazanımların, bu emeğin geri dönüşleri oluyor. Bugüne kadar böyle bir şey yoktu çünkü. Yaptığımız açıklamalar, eylemler, baskınların videoları, davalardaki kazanımlarımız, verdiğimiz şikâyet dilekçeleri… Onca mesainin üstüne, hiçbir maddi gelir elde etmeden, aksine maddi ve manevi olarak kendimizden vererek sağladığımız bir destek var. Bu emekler artık itibar görmeye başladı.
Kazanımlar da elbette sendikaya ve mücadeleye katılımı teşvik ediyor.
Sendikal demokrasi bu dönem açısından sendikal hareketin krizi sayılabilecek bir konu. Çok sayıda toplu sözleşme sürecinde işçiler kendi sendikalarına tepki gösterebiliyor. İşçiler kendi fikirlerinin sendika yönetimlerinde yer alamamasından şikayetçi olabiliyor. Öğretmen Sendikası’nın bu krizi aşabilecek bir işleyişi olduğunu söyleyebilir misiniz?
Kurulduğumuz günden beri, bütün söylemlerimiz ve vaatlerimiz işleyişimize dair aslında. Hiyerarşiyi öncelemeyen, tabandan yukarı doğru işleyen bir sendika olduğumuzu sürekli vurguluyoruz ve bütün çalışmalarımızı da bu eksende yapmaya çalışıyoruz.
Her kurumda olduğu gibi bir yönetim kurulu var. Şubatta genel kurulumuzu yaptık. Sekreterliklerimizi ve birimlerimizi oluşturduk.
Ama bir temsilciler meclisimiz var bizim. Temsilciler meclisi, örgütlendiğimiz bütün illerden kentin büyüklüğüne göre değişkenlik gösterecek şekilde ama en az ikişer temsilcinin katılımıyla oluşuyor.
Örneğin şu an Ankara’dan iki temsilcimiz var ama Ankara’nın çeşitli ilçelerinden birer temsilci olmasını hedefliyoruz. Bunun kurumsallaşması için çalışıyoruz. Çünkü her ilçede etkin çalışmayı da garanti altına alır bu durum. İl meclisimiz de ancak o zaman gerçek bir il meclisi olur.
İki haftada bir yönetim kurulu toplantısı, yine iki haftada bir de temsilciler meclisi toplantısı yapıyoruz. Yönetim kurulu toplantısında merkezi işleyişler, ülke genelindeki en yakıcı sorunlar, merkezi eylem ve kampanya planları konuşuluyor.
Buradaki çıktıları temsilciler meclisine götürüyoruz. Temsilciler meclisinde de yönetim kurulundakiler olarak bulunuyoruz ki kopukluk ve eksik aktarım durumları olmasın. Temsilciler meclisinde yönetim kurulunda konuştuğumuz konuları şekillendirip uygulanabilir hale getiriyoruz. Ya da uygun bulunmazsa yapılmamasını öneriyoruz. Veya temsilciler meclisinden yönetim kuruluna, aslında sendikaya, öneriler sunuluyor.
Yani tepeden gelen önerinin birimlerde uygulanması durumu yok. Karşılıklı bir ilişki var. İl meclislerindeki bir fikrin yönetim kuruluna ulaşması da mümkün, tam tersi de.
Temsilciler toplantısının dışında illerde oradaki tüm üyelerin katılabildiği toplantılar yapılıyor. Örneğin Ankara içerisindeki özel sektördeki öğretmenlerin mücadelesini ve örgütlülük kapasitesini ileriye götürebilecek faaliyetleri konuşuyoruz.
Tavandan tabana değil, tabandan tavana hareket eden bir sendikayız.
Yeni katılan bir öğretmen de önerdiği fikri Türkiye genelinde alınmış bir kararda bulabiliyor diyorsunuz yani.
Kesinlikle. İstediğimiz şey de tam olarak bu. Yakın zamana kadar olmayan bir hareket ve mücadeleydi zaten bu. Bu mücadeleye katılacak herkesin de etkin şekilde katılması gerektiğini düşünüyoruz.
Baskın eylemlerine gelelim. Nasıl değerlendiriliyor öğretmenler arasında? Radikal bulunuyor mu? Nasıl sonuçları oldu şu ana kadar?
Baskın eylemlerinden çok güzel dönütler geliyor. Ankara’daki baskından örnek vereyim. Üç arkadaş gittik oraya. Geri döndüğümüzde orada çalışan arkadaşlara baskı yapmışlar. “Kim haber verdi?” diye sormuşlar. Ortaya çıkmazsa tatillerinden keseceklerini söyleyip tehdit etmişler.
Orada çalışan arkadaşların “Biz sizden böyle bir şey bekledik mi?”, “Niye böyle bir şey yapıyorsunuz?” gibi sorularla tepki vereceklerini düşündük. Ama o okuldan ne kadar kişiyle konuştuysak hepsi “İyi ki varsınız. Ümitlerimiz yeşerdi, söyleyemediklerimizi söylediniz” dedi. “Siz geldiğinizde size bir merhaba ile demediler. Bu okulun çalışanları olarak size merhaba diyoruz. İyi ki varsınız” diye de eklediler. Öğretmen arkadaşlarımız, böyle bir sendikadan haberleri olmadığını ve yeni öğrendiklerini de söylediler. Hepsiyle mücadeleye nasıl katkı sunabileceklerini konuştuk.
Bu iyi mesajlar da ne kadar doğru yolda olduğumuzu gösterdi.
Sadece lafla peynir gemisi yürütmek gibi bir derdimiz yok. Kazanabileceğimiz tek yolun sokakta fiili mücadeleden geçtiği görüşündeyiz. Yapmamız gereken ne varsa fiili mücadeleyle yapmak istiyoruz, bulunduğumuz konumdan söylem üretmek değil istediğimiz.
Biz bu baskın eylemlerini yaptıktan sonra bu kurumlar geri adım atmak zorunda kaldı.
Bazı baskın eylemlerinden sonra kurumdaki öğretmenlerin neredeyse tamamı örgütlendi.
Eklemek istediğiniz bir şey var mı?
Örgütleme çağrısı yapayım. Özel sektörde çalışan bütün eğitim emekçilerinin hepsini bu sendikada buluşmaya çağırıyorum. Ama sadece bir üyelik değil elbette. Potansiyelleri ve imkanları ölçüsünde etkin mücadelede bulunmaya çağırıyorum.
Sendika.Org/Ankara
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.