Borç batağına saplanmış bir devletin tütün piyasasını yabancı sermayeye teslim etmek zorunda kalmasından bahsederken kapitalizmin gelişiminin sömürgeleşmeyle paralel ilerlediğini görüyoruz. İktidar alternatifi olarak ortaya çıkan İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin (İTC) önünü kesmek isteyen Abdülhamit’in grevlerde baba rolünü oynamasına, 20 yılda 77 grev yaşanmasına bakılırsa, 1908 devriminde de boy gösteren işçi sınıfının yabana atılmayacak bir güç olduğu anlaşılıyor
Tütün isçileri yoksul,
Tütün işçileri yorgun,
Ama yiğit
Pırıl – pırıl namuslu.
Namı gitmiş deryaların ardına
Vatanımın bir umudu
Ahmed Arif
Tütün endüstrisindeki hak mücadelesine, Tekel işçilerinin Ankara’da çadır kurarak 78 gün sürdürdükleri direniş sayesinde aşinayız. Bunun üstüne sonradan tütün üreticilerinin “tırşikçi kapitalizme” karşı yaptıkları eylemler de eklenmişti. Ama aslında bu sektördeki mücadele Osmanlı’nın son dönemine kadar uzanıyor.
Can Nacar, Koç Üniversitesi Yayınları’ndan çıkan “Osmanlı İmparatorluğu’nda Emek ve İktidar” adlı çalışması ile; tütün tüketiminin dünyada yaygınlaşmasını, dumanlı havanın Osmanlı topraklarına girişini, üretim ve kâr oranının yükselmesinin yeni fabrikaların kurulmasıyla sonuçlanmasını, istihdam artışının göçe, göçün barınma sorununa yol açtığını, istihdam artışının çocuk işçilikle birlikte geliştiğini, bağnaz tepkileri aşabilmek için erkeklerle kadın işçilerin aynı fabrikada çalıştırabilme arayışlarını, kaçak tütüncülüğü, bandrol zorunluluğunu ve işini kaybeden tütün esnafını arka planda göstererek dönemin sosyal, politik ve ekonomik fotoğrafını çekmiş.
Borç batağına saplanmış bir devletin tütün piyasasını yabancı sermayeye teslim etmek zorunda kalmasından bahsederken kapitalizmin gelişiminin sömürgeleşmeyle paralel ilerlediğini görüyoruz. İktidar alternatifi olarak ortaya çıkan İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin (İTC) önünü kesmek isteyen Abdülhamit’in grevlerde baba rolünü oynamasına, 20 yılda 77 grev yaşanmasına bakılırsa, 1908 devriminde de boy gösteren işçi sınıfının yabana atılmayacak bir güç olduğu anlaşılıyor. 1872-1912 yıllarını kapsayan çalışmada yazar mutlak monarşi dönemi ile burjuva devrimi sonrasına ayrı bölümler açarak her iki dönemde işçi sınıfının militanlık ve örgütlenme düzeylerini karşılaştırılıyor. Sınıf mücadelesinde 1908 sonrası yaşanan gelişkinliği birikimle açıklamak yerine hürriyet rüzgarına bağlamak daha doğru görünüyor. Zaten pencere kırıcılığının yerini grev gözcülüğüne bırakması, İTC’nin sokak gücünü işçiler lehine kullanmasıyla olabiliyor. İşçilerin kimi yerel yönetici ve bürokratların istifası için harekete geçmesi ise İTC’nin desteğine karşılık verilmesi kadar mücadelenin ekonomik alanla sınırlı kalmayıp siyasal alana taşmasına bağlanabilir.
İki parmak arasında kıyılmış,
Bir parçası var kalbimin
İncecik, ak kağıtlara sarılır,
Dar vakit yanar da verir kendini.
Dostun susan dudağına…
Sınıf içi kategorilere de göz atan yazar bugünün dayıbaşı pozisyonuna denk düşen formenlere krallık payesi biçiyor, mesai bitiminde üst araması yapan kavaslarla emek denetimi hakkında bilgi veriyor, balyacılar ve pastalcıların anlatıldığı paragrafta mesleki hiyerarşinin alt basamaklarına iniyor, gelişmiş koku ve tat alma duyusuna sahip olması gereken harmancıların, yaprak kıyıcıların, tasnifçilerin, sigara saranların departmanlarına göz attığımızda üretim süreci turumuz tamamlanıyor.
Meslek hastalığı kavramının madencilik için yeni yeni konuşulmaya başlandığı dönemde tütün tozunun yarattığı sağlık sorunlarına karşı işçi sağlığını öne çıkaran taleplerin ortaya çıkmamış olmaması anlaşılabilir. Fakat fabrikada istihdam edilmeye başlanan doktorlara tedavi olan işçilerin ücretlerinde yapılan kesintiye karşı kazanımla sonuçlanan militan eylemlerin yapılmış olması yine o dönemde kavramlaşmamış sağlık hakkı için bilinçli olmasa da sezgisel olarak verilen mücadele olarak kayıtlara geçirilebilir. Tütün Amele Saadet Cemiyeti, Dersaadet Sigara Amelesi İttihad Cemiyeti (DSAİC), Cibali Reji Amelesi İttihad Cemiyeti ve nihayetinde Selanik Sosyalist İşçi Federasyonu (SSİF) gibi örgütleri kuran, toplu sözleşme imzalamayı başaran, çalışma süresinin kısaltılması, çalışma temposunun düşürülmesi, hasta işçilere yardımda bulunulması, kazaya uğrayanlara tazminat ödenebilmesi için fon oluşturulması, 14 yaş altı çocuk çalıştırılmasının yasaklanması gibi taleplerle harekete geçen tütün işçileri, makinalaşmanın yarattığı iş ve ücret kaybına karşı sık sık fabrika camlarını kırma ve reji müdürünün evinin önünde protestoda bulunma gibi yöntemlere başvuruyor. Pencere kırıcılığı tepkisel bir hareketten çok üretim sürecini durdurmaya yönelik bir eylem. Temiz havaya maruz kalan tütün yaprakları işlenemeyince şalter indirme benzeri bir eylem hayata geçmiş oluyor. Samsun’da reji müdürünün şehri terk etmek zorunda kalması işçi sınıfının sokağa hakimiyetini göstermesi açısından önemli. 1911 yılında SSİF öncülüğünde; Selanik, Cibali, İstanbul ve Kavala’da eşzamanlı başlayan grev dalgası işyerlerini aşarak işkolu sendikacılığı düzeyine sıçrayan bir mücadelenin varlığına işaret ediyor. Farklı şehirlerden gelen işçilerin düzenlediği kongre ve oluşturdukları komite giderek yükselen sınıf bilincinin kanıtı. Bilinç yükselmesinde Meclis-i Mebusan’daki sosyalist vekillerin rolünün olmaması düşünülemez.
Balkanlar’da süren sınıf mücadelesinde farklı etnik köken ve dinlere mensup işçilerin bir arada hareket ettiği görülüyor ancak milliyetçiliğin yükselişi bu birlikteliği kesintiye uğratabiliyor.
1908 yılında Galata gümrüğünde çalışan hamalların rıhtım bölgesini ele geçirerek çalıştırmaya başlamaları, demiryolu şirketine kilometre garantisi vermiş devleti zor duruma düşürünce kamu işletmelerinde işçilere sendika yasağı getirildiğini öğreniyoruz. Tatil-i Eşgal Kanunu, aynı zamanda DSAİC’nin ölüm fermanı olur. Patronların da sınıf mücadelesinde kendini geliştirmesi, Balkan Savaşı sonunda Selanik, İskeçe ve Kavala’nın Osmanlı’dan kopuşu, Bâb-ı Âli baskını sonrası oluşan yeni iktidar dengesinde İTC’nin işçi sınıfına sırtını dönme olanağı elde etmesi bir dönemin sonunu getirir.
Can Nacar, kadın işçilerin cinsiyet ayrımcılığına karşı erkek sendika liderlerini de karşılarına alan eylemlere başvurduklarını aktararak sınıf içindeki diğer bölünmelere karşı yönelttiği eleştirilerinin yanına bir yenisini ekleyerek çalışmasını sonlandırıyor.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.