Halkın protestolarını tepkisizleştirme hattından çıkarıp fiili itaatsizlik çizgisine taşıma (fatura, kredi vs. ödememe eylemleri…) görevi sokak muhalefetinin hedefi olmalıdır
Bu sefer zam gelmeden yazayım dedim. Bir önceki yazıda elektriğin zamlanacağı öngörüldüğü için yazmak için patronlarla bakanın buluşmasını beklemek gerekmiyordu. Patronlar Bakan ile görüşüp %50 istemiş, Bakan %30 makul demiş. Toplumun hazırlanmasında birinci aşama tamam, tepkiler yükselince, ki beklendiği kadar yükselmemesine rağmen EPDK zam yapılmayacağını söyleyerek tepkilere balans ayarı yapmayı atlamadı. Şimdi zammın 30 Haziran akşamı Resmî Gazete’de yayımlanması kaldı. Eğer o gün gündem kalabalık ve ağır olursa beklenenden yüksek bir zam dahi olabilir. Memur maaşlarına, asgari ücrete yapılacak iyileştirmeyi gölgelememesi için 31 Temmuz akşamına da ertelemek mümkün, gelecek olanı. Bakarsınız, bu bekleme gerginliklerinden tamamen kurtulmak için serbest fiyatlandırmaya da geçebilirler…
Zamları geri çektirmenin tek yolu faturaları ödememek olmasına rağmen protestolar başka yollar varmış gibi görüngüler yaratılıyor.
Hiçbir şey apaçık ortada görünen kadar aldatıcı değildir (Ş.Holmes, C.Doyle)
Bilindiği gibi bizim gibi ülkelerde iktisat egemenlerin belirlediği çerçevede işliyor. Ama nedense ülke iktisatçılarının çoğu sanki gelişkin kapitalist bir ülkeymiş gibi ele alıyor, olanı biteni. Doğal olarak, anlamlandıramıyorlar kitaba uymayan ‘neden-sonuç’ ilişkisini. Nihayetinde beklenmeyen sonuçlar, kriminalize nedenlere[1] bağlanıyor…
Sonuçlardan yola çıkarak nedenleri anlamaya çalışmak, veriler de şeffaf olmadığı için yolu tıkamakta ve yarım analizler sağlamaktadır. Bizler bir ironi olarak kıt iktisat bilgilerimizle bir ekonomist, iki gazeteci, bir emekli asker, bir sunucudan oluşan ekibi[2] izlerken uyuya kalmaktayız[3]. Ne kadar absürt olsa bile bir konu konuşulmaya başlayınca bir süre sonra insanlara inandırıcı geliyor. Örneğin, Erdoğan’ın ekonomistliği bağlamında faiz-enflasyon ilişkisi sanki ilk kez onun tarafından ele alınmış gibi tartışılınca, develüasyon-hızlı yoksullaştırma ilişkisi gözlerden kaçırılıveriyor. Sömüren sömürülen çelişkisi ve sınıf tahlilleri yerine bir kişinin ruh hali sahici bir sorun halini alıyor.
Sanki Erdoğan’ın bir daha seçilme şansı varmış gibi[4] sanki AKP’nin bir daha çok milletvekili çıkartma şansı varmış gibi bir korku düzleminde zamlar, seçim, yolsuzluk, seçim güvenliği, vs. konuşulup duruyor. Protestolar, itirazlar tepkisizleştirme işlevini görecek bir hatta eylemleştiriliyor. İnsanları çaresizlik hissiyatı ile sahte çarelere hazırlıyorlar.
Muhalefet giderek artan baskı ile kontrol altında tutuluyor. HDP kapatılma kıskacında, artan hak ihlalleri ile uğraşmak zorunda kaldığı için geniş kesimlere, iktidar hedeflerini sunamıyor. Sunabildikleri de toplumun zihninde umut yaratacak düzeye erişemiyor.
Sokak muhalefeti asimetrik saldırı altında (kadın cinayetleri, ekolojik tahribat, yağma, adaletsizlik, cinsiyetçilik, pahalılık…) sıkışmış olarak her bir yere bazen zayıf, bazen güçlü barikatlar kurarak saldırıları püskürtmeye çalışmakta…
Elitist sol başarılı olabilmenin “sol olabilmekte yattığını” söyleyerek ancak parçalı bir muhalefet çizgisini tercih etmekte[5].
Egemen klikler, ezilenleri yönetemez hale geldiğinde eğer elleri yeterince güçlü ise yani, karşılarındaki muhalefet güçsüz ise açık faşizme yönelir. Aksi halde kağıtları yeniden dağıtır (yani diğer egemen kliklerle uzlaşır) ve yönetilebilir bir düzen kurarlar.
Tarihin bu noktasına maalesef sübjektif koşullar gene sağlanamamış olarak gelmiş bulunuyoruz…
Evet, biliyorum sübjektif koşullar sağlanamamış iken iktidarı ezilenden yana değiştirmek mümkün değildir!
Lakin, faşizme karşı verilecek birleşik bir mücadelenin (asimetrik saldırılara karşı, senkron direniş toptan karşı duruş kendi merkezini örecektir), sübjektif koşulları sağlayabileceği ham hayalimi de saklı tutuyorum.
Muhalefetin siyasi partilerinin, protestocu söylemlerden çıkıp iktidarlarında halkın yaşamına nasıl etki edeceklerini anlatır bir sürece girmeleri; insanlarda, yarattığı umut ölçüsünde sokağı güçlendirecektir. Sokak, iktidar hedefine kitlenir ise egemen klik açık faşizm seçeneğinden hızla uzaklaşıp[6] kendi ittifakını güçlendirecek hamleler yapacaktır. Bu aşamada hegemonik üstünlük soldan yana olacağından halka gerçek seçeneğin sol bir iktidar olduğunu anlatmak daha kolaylaşacaktır.
Diğer taraftan halkın protestolarını tepkisizleştirme hattından çıkarıp fiili itaatsizlik çizgisine taşıma (fatura, kredi vs. ödememe eylemleri[7]…) görevi sokak muhalefetinin hedefi olmalıdır. İçinde bulunduğumuz düzlemde sokak muhalefetinin her daim ikili görevi olduğunu (bir taraftan eylemliliği örgütlerken diğer taraftan sübjektif koşulları yaratmak) unutmadan, birleşik cephenin inşası için çaba harcanmalıdır.
Şimdi: devrim zamanı
Dipnotlar:
[1] Kara para girişi başta olmak üzere çeşitli kaçakçılık vs.
[2] Her yayın kuruluşunun aynı formülle oluşturulmuş takımının bulunması bende iletişimcilerin bu konuda araştırmalar yaptığı kanısını doğuruyor.
[3] İroni çünkü, ekrandakiler sanki bizi uyandırmak için bağıra bağıra konuşmaktalar
[4] Anketlerde, ekonomik krizin nedeni olarak %80’lerin üzerinde bu günkü iktidar görülürken, %45’lerde Erdoğan desteği olması manipülasyondan başka bir şey olamaz.
[5] Genel olarak ekoloji, kadın cinayetleri ve pahalılık gibi barikatların ardında yer almayı tercih etmekteler.
[6] eğer darbeye yönelirse zaten yönetemediği için oluşan krizin etkisiyle daha da güçlenecek toptan karşı duruş, darbeyi püskürtebilir ve dünya tarihine, beklenmeyen, imkansız bir Devrim hediye edebilir.
[7] maalesef bu öneri için bende, kitle önderlerinin gözünde, düşünülmesinin bile gerçekçi gelmeyeceği hissiyatı var… İmkansızı isteme geleneğimiz, bir çok tavrımız gibi sadece sözde kaldı… Ama halk indinde kolay karşılık bulabileceğini düşünüyorum, ne de olsa kendilerini bu düzene sıkı sıkıya bağlayan zincirlerinden- yoksunluklarından başka kaybedecekleri bir şeyleri yok.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.