İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’nde bir haftada iki sağlık emekçisi hayatını kaybetti. Sağlık emekçilerinin iş arkadaşları “Çalışma şartları öldürüyor!” yorumunda bulundu
Ameliyathane çalışanı Adem Kılbıyık, 13 Haziran’da çalıştığı DEÜ Hastanesi ameliyathane bölümünde intihar etti. Ardından klima atölyesinde çalışan, sık sık ek işlere giden Ramazan Solmaz ise arkadaşına yardım ettiği sırada hayatını kaybetti.
Dokuz Eylül Üniversitesi (DEÜ) Hastanesi’nde bir hafta içerisinde iki sağlık emekçisinin hayatını kaybetmesi üzerine DEÜ Hastanesi’nin çalışma şartlarını sağlık emekçileri ile konuştuk. Çalışma arkadaşları 10 yıldır ameliyathane bölümünde çalışan Adem Kılbıyık’ın ölümünün basında sadece “psikolojik sorunlara” bağlanıyor olmasına tepki gösterdi.
Adem Kılbıyık’ın arkadaşları ameliyathanenin çalışma şartlarını, DEÜ Hastanesi’nde yaşanan mobbingi ve ücretlerin yetersizliğini Sendika.Org’a anlattı.
Adem Kılbıyık’la aynı hastanede çalışan bir sağlık emekçisi, çalışma şartlarına göre aldıkları ücretin çok yetersiz olduğunu, o yüzden hastane personelinin büyük çoğunluğunun ek işe gittiğini belirtti:
8-12 saat arasında değişen vardiyalarda bir dolu bir boş sistemi ile çalışıyoruz. Çalışma şartlarımıza göre maaşımız düşük. Şu an da 5 bin 500 lira civarı bir maaş alıyoruz. Türkiye şartlarında 5 bin 500 lira iyi bir rakam değil.
Adem abi, ek iş olarak mısırcılık yapıyordu. 3 hafta önce kendisiyle görüştüğümde mısırcılığı bıraktığını ev kredisinin az kaldığını söylemişti.
Bir dönem maddi ve psikolojik olarak sıkıntılar yaşadı ama benim gördüğüm son dönemlerde bunu atlatmıştı.
Adem abi, mısırcılık yaptığı için ameliyathanede gece çalışıyordu. Bazı arkadaşlar ölümünü psikolojik sorunlara verdi ama Türkiye şartlarında bu aldığımız parayla geçinmek mümkün değil. 3 tane çocuğu vardı. Onlara bakabilmek için ek iş yapıyordu.
Adem abi, yer değişikliği için dilekçe veriyor. Dilekçe verdiği halde yeri değiştirilmiyor. Daha sonra başhekime gidip konuşuyor. Başhekim de yerini değiştirmiyor.
Adem abi, emekli olup köye gitmek için hayal kuruyordu. İntihar edebilecek biri değildi. Adem’i çalışma şartları öldürdü. Onun intihar etmiş olması bizi derinden üzdü.
Hastanenin çoğununluğun ek işlerde çalıştığını söyleyen kadın sağlık emekçisi, çalışanların 48 saat evine gitmeden hastanede hasta baktıklarını, hemşirelerin bile ek işe ihtiyaç duyduğunu belirtiyor:
Adem abinin ardından Ramazan Solmaz’ı da kaybettik. Kalp krizi geçirmiş. Hastanenin geneli ek işlerde çalışıyor. Atölyede çalışanlar dolap, klima tamir işine gidiyor, bir kısmı garsonluk yapıyor. Hemşireler bile ekstra işe ihtiyaç duyup hasta bakımına gidiyor. Hastane personelinin yarısı hastanede kalıp hasta bakıyor. 24-48 saat evine gitmeyip burada kalanlar ve hasta bakanlar var.
Ameliyathanede çalışma şartlarının diğer birimlere göre daha ağır olduğunu belirten kadın sağlık emekçisi, kapalı bir ortam olduğunu, vakanın ne zaman geleceği belli olmadığı için dışarı çıkamadıklarını belirtiyor. Hastanede ameliyathanenin “hapishane” olarak geçtiğini söylüyor.
Ameliyathaneye girdiğimiz saatten çıkış saatimize dışarıya çıkamıyoruz. Yemek saati yarım saat. O yarım saat içerisinde gidip gelmemiz gerekiyor.
Yani yemeği 10 dakikada yememiz bekleniyor. Ameliyathanedekiler dışarının nasıl olduğunu bilmez. Orası kapalı ortamdır. Kapalı bir kutu gibi.
Vakanın ne zaman geleceği belli olmaz. Bazen hiç vaka gelmez, bazen de dinlemeye fırsatın bile olmaz.
Nöbette olduğumuzda acil bir durum olma ihtimaline karşı asla alanı terk edemiyoruz o yüzden ameliyathaneye girdin mi çıkışı yok.
Hastanede ameliyathane “hapishane” olarak geçiyor.
Çalışma şartlarının da ağır olduğunu belirtirken ameliyathanede normal prosedürün işlemediğini vurguluyor.
10 dakika da temizlik yapıp sonra hemen diğer vakayı getirmek zorundasın. Orada normal prosedür işlemiyor. Personel sayımız çok az ve yetersiz.
Çalışma şartlarımızın iyileşmesini talep ediyoruz. Örneğin yemek molamız 1 saat olabilir, aralarda vaka olmadığında dışarı çıkıp hava alabiliriz.
4D’li çalışan işçilerin çalışma şartlarının ağır olduğunu ifade eden sağlık emekçileri, az personel nedeniyle daha fazla iş yüküne maruz kaldıklarını belirterek şunları söyledi:
Çalışma saatlerimiz 12 saat. Mesaiye kalsan mesai ücreti dahi almıyorsun. Zorunlu mesai olduğunda insanlar hem ek iş yaptıkları için hem de mesai ücreti alamadıkları için birbirine 100 liraya mesaisini satıyor. Yemek saatimiz 1 saat. Ancak ameliyathane kıyafetlerimiz ile dışarı çıkmamız yasak. Üstümüzü çıkarıp tekrar giymek yarım saat sürüyor ve yemek molası için sadece yarım saatimiz kalıyor. Ben yemekten geç dönersem diğer çalışma arkadaşım yemeğe çıkamıyor. Az personelle çalışıyoruz. Personel eksikliği hepimize ayrıca bir iş yükü anlamı taşıyor.
Başhekimlikle görüştüklerini ameliyathane personeline yılda en az 2 kez psikolojik destek talep ettiklerini aktaran sağlık emekçileri, taleplerinin yanıtsız kaldığını, hala bir gelişme olmadığını belirtiyor:
30 civarında personel olarak çalışıyoruz. Tekniker ve diğer personeller ile 180-200 kişi bu kapalı ameliyathane de çalışıyor. Burası kapalı kutu. Cam yok, pencere yok, gün ışığı yok. Başhekimle görüştük. Personele yılda 2 kez psikolojik destek sağlayacak psikolog görüşmesi talep ettik hala tek bir adım yok. Maddi sıkıntı diyorlar, psikolojik sorunlar diyorlar. Adem EYT’den emekli olmayı planlıyordu.
Kılbıyık’ın başka bir çalışma arkadaşı ise bir psikoloğun gelerek acil olarak tüm ameliyathane personeli ile görüşmesi gerektiğini vurguluyor, intiharın ardından modüle olayın yaşanmasından birkaç saat sonra vaka alınmış olmasına ve kendilerinin de orada çalışmak zorunda bırakılmasına tepki gösteriyor.
Hastanelerin atölye birimlerinde çalışan sağlık personellerinin hemen hepsinin hastane çevresinde düğün salonlarında garson olarak ek iş yaptığını belirten çalışanlar, mesai ücretlerinden bile vergi kesintisi yapılıyor olmasına, personel eksikliğine ve yetkili sendikaya tepki gösterdi.
10 yıldır aynı yerde çalışan bir atölye personeli, çalışma saatlerine uygun çalışmadıklarını, saat gözetmeden çalışmak zorunda kaldıklarını söyleyerek çalışma şartlarını anlattı:
Temelde maddi sıkıntı olmadığı zaman insanların psikolojisi bozulmuyor. Her şeyin temeli maddi sıkıntı. İnsanların ek işlere gitme sebebi maddi sıkıntıdan oluyor.
İnsanlar bir şeyleri yetiştiremiyor. Biz hepimiz akşamları bulduğumuz ek işlere gidiyoruz vasıflı-vasıfsız hiç fark etmiyor. Vasfı olmayan insanlar hastanenin karşısında bulunan düğün salonlarında çalışıyor. İnciraltı’nda ne kadar düğün salonu, mangal yerleri görüyorsanız orada çalışanlar bizim hastanenin personeli.
10 senedir burada çalışıyorum. Yemek aramızda bile acil durum olduğunda işimizi yapmak için gitmek zorunda kalıyoruz.
Örneğin biri tuvalette kilitli kalıyor mecburen gidiyoruz. Bizim işimiz çok saatlere uygun görünse de saat gözetmeden çalışmak zorunda kalıyoruz. Mesela bir bölümün bitmesi gerekiyorsa akşamları ya da hafta sonları herkes çalışabiliyor.
Mesai ücretlerinin bile vergiye tabi olduğunu belirten atölye çalışanı, “5 saat mesaiye kalıyorsam 3 saatini vergi diye kesebiliyorlar. Bize bir şey verecekleri zaman bordroladıkları için hepsinde vergi kesintisi oluyor. Mesaimizden bile. Maaşa ve mesaiye ayrı bordro çıkarıyor, oradan vergi alıyor. Teknik personel olarak çalışıyorum 5 bin 600 maaş alıyorum. Bu rakam teknik personel için komik bir ücret. 4 bin 250’nin üzerine vergi kesintisi olması gerekiyor bizde tüm maaşımız üzerinden vergi kesintisi yapılıyor” diyerek emeklerinin karşılıklarını alamadıklarını ifade ederek şunları ekledi, “Her şeyden önce rahat ve insanca bir yaşam istiyoruz. Ailemize bakabilmek istiyoruz. Yetkili bir sendika var. 2 senedir onların kusuruna bakıyoruz şu an da. Rezil durumdayız.”
30 yıldır çalışıyorum. İlk işe burada başladım. 10 sene burada çalıştım, sonra başka yerlerde çalıştım, şimdi yine burada çalışıyorum. Önceden bu atölye biriminde 5 kişi çalışıyorduk. Bir süredir tek başıma çalışıyorum. Gidenlerin yerine eleman almadılar. 4-5 kişinin yaptığı işi ben tek başıma yapıyorum. Biz sadece hastanenin olduğu binaya değil bütün üniversiteye bakıyoruz. Üniversitenin ilçelerde bulunan yerleri de dahil. Bergama, Torbalı, Selçuk. Hem ilçelere gidiyorum hem imalat yapıyorum hem montaj yapıyorum. Pandemi döneminde izinsiz çalıştım hiç izin yapmadım. 2 kere izne ayrıldım iş var diye iptal ettiler izinlerimi. Bel, ayak ağrısı çekiyordum o halde benim iznimi iptal ettiler
İzinlerini müdürün iptal ettiğini belirten atölye personeli, işçinin sağlığının önemli olmadığını tek dertlerinin iş yaptırmak olduğunu söyledi.
Biz 8.30-17.30 arasında çalışıyoruz. Mesaiye kaldığımızda mesai ücreti yok bizde. Hafta sonu işe çağırdılar beni gelmedim. Benim sağlığa ihtiyacım var.
Çalışabilmek için dinlenmem gerekiyor. Onların amacı iş yaptırmak senin sağlığın önemli değil. Senin bedenin, ruhun önemli değil. İş yapılsın yeter. Çünkü onların dertleri koltuk. Üstten verilen emirleri uygulamak, onlara hoş görünmek, ben yaptırdım demek. Öneri de bulundum. Meslek lisesinden mezun olmuşları alın yetiştirelim diye. Yapmadılar. Tek başıma çalıyorum bu ağır işte. Hiçbir hakkımız yok. Sosyal hak diye bir şey kalmadı. 4D gelince bizleri iyice ezmeye başladılar.
Mobbing uyguluyorlar. İnsanlar hayır diyemiyor. 4D’li bir arkadaş hayır diyemiyor. İşi bilen insanların başa gelmesi gerekiyor. Seni her şartta çalıştırmak için sıkıştırıyorlar, zorluyorlar, suçluyorlar. Dinlenme saatimiz var ama iş ağır. Beden işi, tek başına olacak bir iş değil bu. 4-5 kişi çalışmamız gereken bir iş.
DEÜ Hastanesi’nde yetkili sendika Türkiye Sağlık-İş’in emekçileri sürecin dışında bırakarak imzaladığı TİS ve gelen sorunlara kulak tıkaması çalışanları DİSK/Dev Sağlık-İş Sendikası’na yönlendirdi. Dev Sağlık-İş İzmir Temsilcisi Erdem Engin, hastanedeki örgütlenme süreçlerini ve kayyum rektör Hotar’ın sendika ve işçi düşmanı tutumlarını şu sözlerle değerlendirdi:
Birçok üniversitede olduğu gibi Dokuz Eylül Üniversitesi’de kayyum rektör tarafından yönetiliyor. Rektör Nükhet Hotar, oldukça otoriter ve yasakçı.
Rektörün bu tavrı hastanede hem kamu çalışanlarının hem de bizim örgütlenmemize de yansıyor. Sürekli tutanaklarla karşılaşıyoruz. Üniversite yönetimi, DEV Sağlık-İş sendikal örgütlenmesini yapan arkadaşlarımızı daha yoğun çalıştırıyor. Kamu sağlık çalışanları örgütlenmesi yapanları sağlık personelini de sürgünle cezalandırmaya çalışılıyor.
Hastane kural tanımadan keyfi bir şekilde yönetiliyor. Çalışanların dilekçelerine cevap bile vermiyor. Hastane yönetimi, kendisiyle görüşen sağlık emekçilerinin taleplerine kulağını tıkıyor, görmezden geliyor. Son yaşadığımız üzücü olayların sebebi de bu. Hastane yönetimi, müdürler, işçilerin yaşadığı sorunları umursamıyor, yer değişikliği taleplerine dönmüyorlar. DEÜ’de sağlık emekçileri görev tanımı dışında yoğun olarak çalıştırılıyorlar.
DEÜ Hastanesi’nde yetkili sendika Türkiye Sağlık-İş imzalamış olduğu kötü toplu sözleşme, işçileri muhatap almaması, temsilcilerinin işçilere hakaret etmesi, sağlık emekçilerini sendikamıza yönlendirdi. Sağlık çalışanları, taleplerinin, haklarının hem devlet hem de hastane yönetimi tarafından yok sayıldığı ve bu yüzden artık tükendikleri bir süreçte DEV Sağlık-İş’e örgütleniyorlar.
Biz DEV Sağlık-İş Sendikası olarak artan geçim sıkıntısına karşı ücretlerin yenilenmesi, görev tanımlarının net olarak belirlenmesi, çalışma saatlerimizin 40 saat olması gerektiği üzerine mücadele yürütüyoruz. Sağlık çalışanlarının gerçek taleplerini dillendirdiğimiz ve mücadelesini ördüğümüz için de tüm baskılara rağmen sağlık çalışanları sendikamızda örgütleniyor.
Sendika.Org (Emine Akbaba)