Diyarbakırlı meslektaşlarımızın kırgın olduğu nokta, gazetecilik onuruna sahip çıkılmasında yaşanan hareketsizlik haliydi
Gazetecilere yönelik Diyarbakır merkezli düzenlenen operasyon sonucunda 8 günlük gözaltının ardından 16 meslektaşımız tutuklandı. Herkesin malumu olduğu üzere gazetecilik faaliyetleri tutuklanmalarına neden olarak gösterildi ve kullandıkları kameralar ile bilgisayarlar Diyarbakır Terörle Mücadele ekipleri tarafından delil olarak fotoğraflı bir şekilde basına sunuldu.
Buraya kadar bilinmeyen pek bir şey yok. Diyarbakır’a sendikamız DİSK Basın İş’in çağrısı ile gelen üyelerimizin ve bağımsız gazetecilerin yazdıkları izlenim yazıları ile detaylar uzun uzun anlatıldı. Ellerine sağlık!
Ben ziyareti ve orada gördüklerimi aktarmadan önce sürecin başından bahsetmek istiyorum. Diyarbakır’da gazeteciler gözaltına alındığında biz sendika olarak hemen reaksiyon almak istedik ve diğer basın meslek örgütlerine ve sendikalara ortak bir eylem takvimi çıkartmamız gerektiğini bildirdik. Ancak bu teklifimize istediğimiz gibi olumlu bir yanıt gelmedi. Sendika binamızda yaptığımız açıklama sonrası bunun yeterli olmadığını söyleyerek bu kayıtsızlığa ve suskunluğa karşı bir adım atmalıydık.
Böylelikle sürecin sonunda bir kısmı ‘kalbi üyemiz’ olacak olan Sibel Yükler ve Yıldız Tar gibi arkadaşlarımızla DİSK Basın-İş’in çağrıcılığını üstlendiği bağımsız bir dizi planlama yaptık. Yapacağımız planlama Elif’in (Akgül) gece 1’de beni araması ile şekillendi.
İlk olarak bir imza kampanyası ile bu hukuksuz operasyonu Türkiye’nin gündemine sokmamız lazımdı. Sendikamızın YK üyesi Elif Akgül, gazeteciler Canan Coşkun, Yıldız Tar ve Sibel Yükler ile birlikte bence CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun da gündemine almasına vesile olan etkili bir imza kampanyası yürüttük. 800’ün üstünde gazetecinin ve 62 kurumun imzacısı olduğu, “arkadaşlarımıza özgürlük” talebimizle yayımladığımız bir metin ortaya çıkardık ve kampanyayı böyle örmeye başladık.
Diyarbakır ziyaretini ilk olarak tren yolcuğu şeklinde yapmayı planladık. Biz bunu tartışırken Ulaştırma Bakanlığı bilet fiyatlarına zam yaptı ve trende yer kalmadığını öğrendik. Uçak ile gidebilecek maliyeti ne sendika ne de gazeteciler karşılayabilecek bir durumda olduğundan otobüs ile yolculuk hepimizin aklına yatan seçenek oldu ve meslektaşlarımızı aramaya başladık. Otobüsü ayarladık ve her şey hazırdı.
Yer ve kalkış saatini belirledikten sonra sendika yönetimi ile paylaştık, gerekli önlemler de alındı ve kamuoyuna duyuru o şekilde yapıldı. Diyarbakır ziyareti görseline uçak koymamız bu durumun en ironik yanı galiba. Görseli hazırlayan ve Diyarbakır’a da gelen Sultan Eylem Keleş, paylaşımı soranlara “itibardan tasarruf olmaz” yanıtı vermeye devam ediyor.
Otobüs, Kadıköy Evlendirme Dairesi’nden kalktı. Buradan geçmiş yıllarda Anadolu’nun farklı kentlerine eylemlere ve dava takiplerine gitmiştik hepimiz. Herhalde Türkiye’de toplumsal muhalefetin zihnine orası “eyleme gidiş noktası” olarak kazılıdır. Sabah 8 gibi orada dururken zihnimde, Ali İsmail Korkmaz’ın davasına gidişimizden Kolektif yaz kamplarına, 2 Temmuz anmalarından Ankara’daki KESK eylemlerine kadar birçok anı canlandı.
Evlendirme Dairesi önünde bir börekçide otobüsümüzün gelmesini beklerken Diyarbakır’da havanın 41 derece olduğu bilgisini edindim. Daha önce Diyarbakır’a gitmiştim ama sıcaklığı tahmin ettiğimden hep kış aylarına denk getirmiştim. Yaz mevsiminde dönüş ile birlikte 43 saatlik yol sonucunda varılan Diyarbakır benim için de bir ilk olacaktı ve 41 derece biraz ürkütmüştü yalan yok.
Tabiî bizle birlikte İstanbul Emniyeti de oradaydı. Herhalde açıklama yapıp kalkmamızı bekliyorlardı. Biz açıklama yapmadan otobüse binince “Hemen gidecek misiniz?” sorusu yöneltildi bize, “Evet memur bey gidiyoruz!” dedik ve yolculuğa başladık.
Uzun yolculukların güzel bir tarafı var alakalı alakasız her konu birlikte yola çıktığın arkadaşlarınla konuşuluyor. Bu açıdan unutamayacağım güzel ve eğlenceli bir yolculuk geçirdik.
Bazı arkadaşlarımızın uyuması üzerine yapılan geyikler hala devam ediyor. Bu yolculuğu birlikte planladığımız gazeteci Yıldız Tar sağlık sorunları nedeniyle aramıza katılamadı ama ona da bir sürprizimiz olacaktı.
İstanbul’dan Ankara’ya o ünlü AŞTİ önüne gelip oradan bize katılacak olan Gazetecilikte Kadın Koalisyonu adına Ceren İskit, gazeteciler Sibel Yükler ve Derya Okatan’ı aldık.
Ankara çıkışında otobüs içinde sigara içmeyi seven gazetecilerin baskısı ile şoförü ikna edip bozkırın ortasın da tam anlamıyla ‘kuş uçmaz, kervan geçmez’ bir benzinlikte durduk. Öyle ki içindeki markette selpak bile yoktu. O otobüs önüne dizilip çektirdiğimiz fotoğrafta burada aracımızın Diyarbakırlı şoförü tarafından çekildi. Fotoğraf sonrası Elif, “Özgür basın susturulamaz!” diye bağırarak bize slogan attırdı. Bu eylemi “Ankara çıkışında korsan eylem yaptık” diye anlatmaya devam ediyor.
Diyarbakır’a ulaşmadan 2 kez GBT taraması yapıldı. Biri Kayseri’de biri de Diyarbakır kent girişinde. Kente saat sabah 6 gibi girdik, tahminimizden erken gelmiştik, arkamızda ise Diyarbakır Emniyeti’nin sivil polisleri. Burada açık olan bir kafeye oturduk ve ziyaret öncesi biraz soluklanma fırsatı yakaladık.
Daha sonra ilk ziyaretimizi gerçekleştireceğimiz Dicle Fırat Gazeteciler Derneği ve Mezopotamya Kadın Gazeteciler Derneği’nin Sanat Sokağı’nda bulunan ofisine geçtik. İçeri girdiğimizde buradaki meslektaşlarımızın harıl harıl mutfakta bize kahvaltı hazırladığını gördük. Güzel bir kahvaltıdan sonra Diyarbakır’da bulunan meslektaşlarımızdan burada yaşanılan duruma ilişkin bilgiler aldık. DFG Eş Başkanı Dicle Müftüoğlu yaşadıkları hukuksuzluğu ve batıdaki bazı meslektaşları tarafından yalnız bırakıldıklarını anlattı. Bu süreç sonunda üyesi olduğu sendikadan istifasına neden olduğunu söylediği suskunluğa kırgın olduğunu aktardı. Burada 16 tutuklu meslektaşımızın özgürlüklerine kavuşmaları için ne gibi adımlar atabiliriz sorusuna yanıtlar aradık ve ileriki günlerde herkesin haberdar olacağı bir dizi planlama daha çıkarttık.
Dicle burada Kürt gazetecilerin dayanışmaya ihtiyacının olmadığını, kentte ve bölgede halkın haber alma hakkına sahip çıktığını bize söyledi. Meslektaşlarımızın kırgın olduğu nokta gazetecilik onuruna sahip çıkılmasında yaşanan hareketsizlik haliydi. Bize iletmemiz için bunu söylediler. Zaten kentte yaptığımız ziyaretlerde ve açıklamada bu durumu hissettik. Asıl mesele gazetecilik mesleğinin onurunu savunmak!
Buradaki ziyaret programı sonlanıp JINNEWS’in baskın yapılan ofisine geçmek için sokağa çıktığımızda bizi sivil polis ordusu ve bir zırhlı araç karşıladı. JINNEWS bürosuna polis takibi ile geçtik. Burada Beritan Canözer’den baskında yaşadıklarını dinlerken bina önüne gözaltı araçları, çevik kuvvet polisi ve sivil polislerin geldiğini gördük. Diyarbakır’ın şartlarına alışkın olmadığımız için galiba bizi gözaltına alacaklar bu hazırlığın başka anlamı yok diyerek düşündüm. Ziyarette yanımızda eşlik eden gazeteci Azad Gökhan Altay, bu durumun normal olduğunu yaklaşık bir haftadır polislerin kentte gazetecileri böyle izlediğini söyledi. Tam bunun üstüne ofisin zili çaldı ve üç sivil polis DFG Eşbaşkanı Dicle Müftüoğlu ile görüşmek istediklerini söyledi. Polisler burada bir eylem olacak mı diye sordu ve eylem olmayacağı bilgisini aldıktan sonra bir sonraki durağımız olacak olan PİA, PEL ve Ari yapım şirketlerinin binasının önüne geçti.
Bu kadar polisi ve çevik kuvveti İstanbul’da Gezi’nin anma eylemlerinde ancak görebilen bizler için bu olağanüstü durumun orada artık olağan hale gelmiş olması incelenmesi gereken başka bir konu.
Polis baskını yapılan JINNEWS bürosunda polis Beritan’ın anlatımına göre bilgisayar ve ekipman bırakmamıştı. JINNEWS editörleri ise tüm bu imkânsızlıklara rağmen telefonlarla görüntü alıp haber geçtiklerini bize söyledi. Kürt basını böylesi baskınlara alışkındı, alınacak tedbirler ve habercilik yapma faaliyetini sürdürmek onlar için işin en basit hali. Bu gerçekle burada tekrar yüzleştik. İstanbul’da bu kadar kapsamlı bir operasyonu kaldırabilecek haber kanalı var mıdır, bilmiyorum.
Buradan hala polis ablukasında olan yapım şirketlerinin önüne geçtik. Şirketler biraz kentin dışında ve ulaşımın zor olduğu bir noktada. JINNEWS bürosundan buradaki meslektaşlarımızın ayarladığı araçlarla hareket ettik. Amed Radyosu eşliğinde yarım saatlik bir yolculuk sonrası açıklama yapacağımız alana gelmiş olduk. Burada bizi TOMA’lar, akrepler, gözaltı araçları, TEM ekipleri ve çevik kuvvet polisleri karşıladı.
Polise burada açıklama yapacağımızı ve sonrasında bir etkinlik planlamadığımızı bildirdik. Açıklamayı beton üstünde gölgelik bir yerin bulunmadığı Diyarbakır’ın en sıcak saatinde yaptık. Bizle beraber Diyarbakır’a gelen gazetecilerden Hikmet Adal “Ömrümde ilk kez haber takip ederken bayılacaktım” diyerek ifade etti sıcaklığı. Açıklamayı halkın sahiplenmiş olması ve kentin bisikleti ile ünlü gazete dağıtıcılarını orada görmek güzel bir duyguydu. Konuşmamda Ömer’in tutuklanırken avukatı aracılığıyla ilettiği “Bu yük artık omuzlarınızda” mesajına vurgu yapmak istedim. Gazetecilik mesleğinin onuruna sahip çıkma noktası tam olarak bu cümle ile başlıyor zira. Orada ifade ettiğimi burada da tekrarlıyayım; bu yük sadece Kürt gazetecilerin omuzlarında değil hepimizin omzunda.
Açıklamanın ardından MA’yı ziyaret eden arkadaşlardan ayrılıp DFG binasına bir grup meslektaşımla geri döndük. Bina önündeki polis sayısı azalmıştı. Dayanışma ziyaretine gelmiştik ama aynı zamanda mesleğimizi de yapmaya devam ediyorduk. Kimimiz haber yazarken kimimiz röportaj verdi ya da aldı. Birlikte yola çıktığımız arkadaşlarımızdan 1+1 Express’ten Anıl Olcan yol boyunca çekim yapmıştı, çekimlerine burada da devam etti. Herhalde en çok onun ne çıkaracağını merak ediyorum. Ona da bunu söyledim: Yayımlandığında mutlaka bizi bilgilendir!
MA’ya giden arkadaşlarımızın gelmesi ile ilk önce bu koşuşturmacada unuttuğumuz açlığımızı dindirdik. Bu programları organize eden Dicle’ye ayrı bir teşekkür de etmek gerekiyor hiçbir anımızda bizi yalnız bırakmadı ve ne talep edilirse karşılamaya çalıştı.
Yemek molasından sonra Ben, Hikmet Adal ve Elif Akgül gruptan ayrılarak Botan International’a bir ziyarette bulunduk. Kentte bağımsız gazetecilik faaliyetleri ve projeleri hakkında bilgiler aldık.
Artık dinlenmek için bir mekâna geçip kentin ünlü şerbetlerinden içmek için sabırsızlandığımız anlardan biridir bu ziyaret. Daha sonrasında Sur’da Taş Mahal’de oturan arkadaşlarımızın yanına geçmek için yola çıktık. Hikmet’in gönderilen konumu kapaması Sur sokaklarında biraz gezmemize yol açtı, iyi ki de kapatmış!
Arkadaşlarımızın yanına geldiğimizde bizi bir tabela karşıladı: “Özgür basın sesimiz ve rengimizdir!” Bu ifadeler meslektaşlarımızın gözaltına alındığı gün oraya yazılmış. Halkın haber alma hakkına nasıl sahip çıktığının göstergesi gibi. Burada bunaltıcı sıcaklığın üstüne serin bir şerbet içme fırsatı yakaladım. Daha sonra gazeteci Sedat Yılmaz’ın tavsiyesi ile başka bir mekâna geçtik, burada da bir Kürt düğününe denk geldik. Peşimizde hala sivil polislerin olduğunu bilmiyordum. Ben, Canan ve Sultan bizzat Sedat’ın talimatı ile halay çekerken bizi gören polis galiba bunlar daha eylem filan yapmaz diyerek düşünecek ki anında mekânı terk etti. Biz de o anı Sultan’ın telkini ile ölümsüzleştirdik. Kentten ayrılmadan önce Cuma sabahı İstanbul’da bir börekçiden başlayan sivil tacizini Diyarbakır’daki bir düğünde ‘üç ayak’ halay ile sonlandırmış olduk.
Bu ziyaret bize Diyarbakır’da gazeteciliğin nasıl yapıldığını gösterme fırsatı sundu. Aslında çoğumuz bu duruma uzak değiliz ama bizzat baskıyı ve oradaki havayı hissetmek öğreticiydi. Söylemeden geçmeyeceğim Sur, DW’nin haberindeki gibi artık ‘eğlenceli ve güvenli’ değil. Hala elleri tetikte polisler, hala sokakları demir bariyerle kapalı bir halde. Ziyareti burada sonlandırmak hafızamızı tazelemek için güzel bir fırsattı. Bunu da es geçmeyeceğim; sokaklarında hala kurşun izleri olan bir kentte gazetecilik yapmak İstanbul’da rahat koltuklardan tweet atmaya pek benzemiyor.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.