Bir Avrupa Mahkemesi’nde bugüne dek görülen, türünün en büyük davası, Deniz Kurtarma Ekipleri’ne karşı insan kaçakçılığı davası açıldı. Dava dosyası 30 bin sayfadan oluşuyor
Avrupa Anayasa ve İnsan Hakları Merkezi (ECCHR) ve Uluslararası Af Örgütü: “Bu dava, yasayı ‘dayanışmayı suç saymak’ üzere kullanma yönündeki endişe verici eğilimin bir emsalidir.”
Kathrin Schmidt: “2019 itibariyle her günümüzü bu savunmaya hazırlanmaya ayırdık; dosyaları okumak, avukatlarla konuşmak, para toplamak… Avukatların seyahat masraflarının ve gerekli uzman görüşlerinin toparlanması dahi, bize yaklaşık 400 bin avroya mal oldu.”
21 Mayıs Cumartesi günü, Sicilya Trapani’deki tüm yargıçlar, bütün günlerini tek bir davaya ayırmakla yükümlülerdi.
Dava gerekçesi: 2016 ve 2017 yıllarında Orta Akdeniz’de; Libya, İtalya ve Malta arasında 404 göçmenin kurtarılması.
Deniz Kurtarma Ekipleri’nde yer alan 21 kişiye karşı başlatılan bu ön yargılama planının, neden bir hafta sonuna getirildiği şaşkınlıkla karşılandı. Basın bu haberi “İlk duruşmanın neden cumartesi günü olduğunu yalnızca tanrı bilir” yorumuyla verdi. Sanıklar 20 yıla kadar hapis ve İtalya’ya getirilen her kişi için 15 bin avroya kadar para cezasına çarptırılmakla karşı karşıya. Bu dava hukuki gerekçelendirilişi itibariyle, bir Avrupa Mahkemesi’nde bugüne kadar gerçekleşen davalarda kendi türünün en büyük davası.
Suçlananlar; en genci 36, en yaşlısı 66 yaşında olmak üzere toplam 21 Deniz Kurtarma Görevlisi. Bu ekibin üyelerinin 12’si İtalya’dan, 4’ü Almanya’dan, 2’si Belçika’dan, birer üyesi de İngiltere, İspanya ve Fransa’dan. Savcılar Brunella Sardoni ve Giulia Mucaria, Sınır Tanımayan Doktorlar ve Çocukları Kurtarın adlı sivil toplum örgütlerinin yanı sıra kurtarma ekipleriyle dayanışma içerisinde olan farklı kurumları da sorgu sürecine dahil etmiş vaziyette.
Alman sivil toplum örgütü Gençliği Kurtarın’ın “Iuventa”, Çocukları Kurtarın’ın “Vos Hestia” ve Sınır Tanımayan Doktorların “Vos Prudence” adlı gemileri, şu anda mahkemede değerlendirilmekte olan kurtarma faaliyetlerinde yer alan gemiler. Sanıklar ise bu gemilerin mürettebatları. Cumhuriyet Savcısı onları; “Yasadışı giriş yapmak suretiyle suça teşebbüs ederek yabancıları taşımak”la suçluyor.
Bu kurtarma ekibinin boğulmakla yüz yüze kalan insanları İtalya’ya getirmesi, yargıçlar tarafından kaçakçılık olarak yorumlandı. BM göç örgütü IOM’ye göre, Akdeniz’de iki yıl içerisinde en az 8 bin 270 kişi boğuldu. Özel STK’lerin çabaları olmasaydı, sayı şüphesiz çok daha yüksek olurdu.
Sanıklar arasındaki “Iuventa 10” ekibi üyeleri tarafından yapılan açıklamada esas olarak, “Amacın başkalarını caydırmak üzere bu davayı emsal göstermek ve AB’nin insan hakları ihlallerine yönelen tepkileri başka bir tarafa yönlendirmek olduğu çok açık” ifadeleri yer aldı.
Sanıkların, 10 Eylül 2016’da Libya karasularında bir tekneden toplam 140 kişiyi, 18 Haziran 2017’de ise uluslararası sularda “Iuventa” ile 264 kişiyi daha aldıkları söyleniyor. Kurtarılanlar daha sonra “Vos Hestia”ya ve onları İtalya’ya götüren “Vos Prudence” gemilerine teslim ediliyor.
Bu teslimatın, açılan dava dosyasında yasal bir suç kapsamında delillendirilişi ise şöyle: “18 Haziran 2017’de, ‘Iuventa’ mürettebatı, mültecileri Libyalı kaçakçılar ile gerçekten anlaşmalı bir şekilde teslim etmek üzere sözleşmiştir. Bu anlaşma gereğince kaçakçılar, bir iple birbirine bağlanmış üç tekneyi mültecilere teslim etmiştir. Bu tekneler, sonraki haftalarda başka bir taşıma sürecinde ve başka bir eylem için tekrar kullanılmıştır.”
Dava Yürütme Heyeti’nin iddiasına göre, 1 Ağustos 2017’de, İtalya Kurtarma Koordinasyon Merkezi MRCC-Roma, İtalya Sahil Güvenliği’ne kurtarılan Suriyelileri adaya getirmeleri için talimat verir. Bu talimat üzerine polis, çoğu Alman olan 15 kişilik “luventa” mürettebatını sorgular ve gemide arama yapar. Gemiye el konulur ve faaliyet yürüten Sivil Toplum Örgütleri’ne geri iade edilmez. Kurtarılan Suriyelilerin akıbeti hakkında da hiçbir bilgi aktarılmaz.
Daha sonra, gemiye el koyan yetkililerin, Mayıs 2017’de bir liman konaklaması yöntemiyle “Iuventa”yı dinlediği ispatlanır.
Tüm bunların yanısıra Çocukları Kurtarın’a ait “Vos Hestia” gemisi hakkındaki bazı iddiaların, IMI Security şirketinin özel güvenlik görevlisi olan eski polis Pietro Gallo’nun ifadelerine dayandığı öğrenilir.
Gallo’nun iddianamedeki, suçlanan kurtarma ekibi üyelerine yönelik ifadeleri, 10 Eylül 2016’daki gözlemlerine dayanmaktadır. Gallo, önce Askeri İstihbarat Servisi’ne, ardından Beş Yıldız Hareketi Milletvekilleri’ne ve son olarakta aşırı sağcı Lega’nın o zamanki lideri, daha sonra İçişleri Bakanı olan Matteo Salvini’ye başvurur. Die Zeit gazetesinin 2019’da yapılandırdığı ve belgelediği dosya haberde de Gallo’nun haftalarca Salvini’nin “özel casusu” olarak görevde olduğu, kartvizitlerin, mürettebat listelerinin ve kurtarılanların fotoğraflarını çekip operasyonların videolarını kopyaladığı kanıtlıdır. Gallo’nun adı, soruşturma dosyalarında 100’den fazla kez geçmektedir.
Bugüne dek, “Iuventa” aktivistlerinin boğulmaktan kurtardığı insan sayısı 14 binden fazla. Gemi, bu görev için on altı kez denize açılmış. Hakkında “insan kaçakçılığı” suçlamasında bulunulan görevliler ise bu kurtarma faaliyetlerinin yaklaşık yarısında yer alanlar. Ve bu denize açılma anlarının hepsi izinli olarak gerçekleştirilmiş.
Dava dosyaları, İtalyanca olarak yaklaşık 30 bin sayfadan oluşuyor. Belgeler, metin dosyaları olarak değil, görüntü dosyaları olarak sunulmuş ve bunların metin haline getirilmesi çok uzun bir zaman almış. Metin haline getirilme işlemleri henüz tamamlanamamış.
“Iuventa 10”, Libyalı kaçakçılarla çalıştıkları iddiasını reddediyor. Eski ekip üyesi Kathrin Schmidt, tüm operasyonların Roma’daki İtalyan Kurtarma Kontrol Merkezi-MRCC tarafından koordine edildiğine dikkat çekiyor. Schmidt kamuoyuna yaptığı açıklamada, “Hiçbir kurtarma faaliyeti bu merkezin izni olmadan gerçekleştirilmedi” diyor.
Savunma avukatları dava sürecini şöyle yorumluyor: “Sürecin nasıl sonuçlanacağı çok açık. Kesin olan bir şey var. Sanıklar, beraat etseler bile bir şekilde cezalandırılacaklar. Çünkü hazırlık maliyetleri ve gerekli zaman zaten çok büyük.” Kathrin Schmidt ise 2019’dan itibaren bu sürecin hazırlıklarını tamamlamakla meşgul olduklarını belirtiyor: “Her günümüzü bu savunmaya hazırlanmaya ayırdık; dosyaları okumak, avukatlarla konuşmak, para toplamak. Avukatların seyahat masraflarının ve gerekli uzman görüşlerinin toparlanması dahi, bize yaklaşık 400 bin avroya mal oldu.”
Avrupa Anayasa ve İnsan Hakları Merkezi (ECCHR) ve Uluslararası Af Örgütü’nden yapılan açıklamada, “Bu dava, yasayı ‘dayanışmayı suç saymak’ üzere kullanma yönündeki endişe verici eğilimin bir emsalidir” dedi. Deniz Kurtarma Ekipleri Koordinasyonu ise bu emsal davayı şöyle değerlendirmekte: “Medya karalama kampanyalarının kurbanları, tekrar tekrar uygunsuz yöntemlerle soruşturuldular. Örneğin gazeteciler ve avukatlar da dahil olmak üzere herkesin telefonu dinlendi.”
Salvini, Ağustos 2019’da, 147 kişinin kurtarıldığı “Open Arms” kurtarma gemisinin Lampedusa Limanı’na girmesini altı gün boyunca yasaklar. Göçmenler ancak İtalya savcılığının talimatıyla karaya çıkarlar. Salvini, bu kısıtlayıcı “kapalı limanlar” politikasıyla, İtalya’yı göçmen akınından korumak istediği yönlü bir savunma yapar. İtalya Senatosu, geçtiğimiz yıl Salvini’nin meclis dokunulmazlığını kaldırarak hakkında bir dava açılabilmesinin önünü açar.
Salvini yaptığı savunmada, yakalanan 147 kişinin, denizde tehlikede olmadığını gösteren bir video kaydının kendisinde olduğunu iddia eder. Ve gemi girişini yasaklamasını buna dayandırır. Libyalı kaçakçıların, mültecileri genellikle denize açılmaya elverişsiz ve aşırı yüklü teknelere istiflediklerinden ve sırf bu nedenle bile bu kaçakçıların engellenmesinin zorunluluğundan ise hiç bahsetmez.
Her iki durumda da: Salvini’nin savunma olarak sunduğu video kaydı savcılığa iletilir, ancak bu delil “anlaşılmaz bir şekilde” dava dosyalarına dahil edilmez.
Yasaların dayanışmayı suç saymasına evrilebilme yolunu açabilecek olan bu emsal dava, Almanya’daki göç-mülteci sorunları kapsamında hizmet veren ve faaliyet yürüten tüm organizasyonlar ve bu organizasyonların resmi çalışanları, iklim aktivistleri ve savaş karşıtları tarafından protesto edildi.
Tam da duruşma günü olan 21 Mayıs’ta, Almanya’nın 17 şehrinde ve birçok Avrupa ülkesinde çok sayıda insan çeşitli sokak eylemleri gerçekleştirdi.
Bu eylemlerde; “İnsan kurtarmak kriminalize edilemez; Dayanışma suç değildir; Kapital yerine sınırları açın; Kaçanlar yerine savaşları durdurun; Kurtaranlar yerine boğulmalara müdahale etmeyen Frontex’i yargılayın; savaşlardan kaçanlar için güvenli limanlar” talepleri haykırıldı.
21 Mayıs’ta gerçekleşen, hukuki olarak “tarihi bir dava” olarak nitelendirilen bu duruşmanın hemen ardından, 23 Mayıs tarihinde, Hamburg’daki Dariush adlı bir kaptana da aynı gerekçeyle, yirmi yıl ceza istemiyle bir dava açıldı.
Hamburg Limanı’nda görevli olan bu kaptanın, tatil izni aldığı tüm zamanlarda mevcut kurtarma ekibi faaliyetlerine katıldığı, boş zamanlarını yıllardır bu dayanışmaya adadığının bilindiği, binlerce insanın kurtarılmasına katkı sunduğu ve bu faaliyetin kesinlikle “illegal bir faaliyet” olmadığı kamuoyuna duyuruldu.
Göç-mülteci sorunlarıyla ilgilenen tüm kurumlar, Hamburg’a sıçrayan bu dava savunması için de süratli bir şekilde kenetlendiler. Tüm avukat ve gider işlemlerini üstlenerek, kamuoyuna şöyle bir açıklama yaptılar: “Bu davaların hukuku evirmeye yönelik olduğunu biliyoruz. Dayanışma suçlaştırılamayacak. Dayanışmaktan korkumuz yok. Ve biz bu davalarla sürekli bir maddi-manevi dayanışma içerisinde olacağız.”
Bu gelişmelerin ardından, dünya çapında faaliyet yürüten tüm kurtarma ekipleri ısrarlı bir hukuki mücadele verebilmek üzere adımlar atmaya başladı.
Engellenen 21 kurtarma ekibi üyesinin yerini doldurmak amacıyla yeni ekip üyeleri alımına başlanılacağı duyuruldu. Bu duyuru, “Mücadeleye devam. Kurtarmaya devam edeceğiz. Dayanışma suçlaştırılamaz. İnsan kurtarmak suç değildir” başlığıyla yapıldı.
Ve hemen ardından yeni başvuru yapan ekip adaylarıyla birlikte bir kurtarma faaliyeti gerçekleştirildi.
Kurtarma faaliyetlerinin, uluslararası ve belirli ulusal sınırlar içerisinde meşru bir zeminde yürütüldüğünü temellendiren hukuki zemin ele alınarak haziran ayı itibariyle düzenli seminerler verilmeye başlandı.
Bu seminerler 21 kurtarma ekibi üyesine karşı yapılan suçlamaların hiçbir hukuki temeli olmadığına dair bir dosya haline getirilecek. Ve bu ekibin savunmasını güçlendirmek amacıyla mahkeme heyetine sunulacak.
Not: Mevcut kurtarma ekiplerinin ulaşabildiğim açıklamalarından derlemeye çalıştığım bu metinde geçen tüm hukuki ve diğer ifadeler, belirlemeler; direk kurumların kendi aktarımlarıdır. Bu davanın, öncesinde gerçekleşen Yunanistan ayakları da mevcutken, “emsal dava” niteliğine paralel Sicilya’da düğümletilmiştir. 2019 itibariyle, kurtarma ekibi mensuplarına savunma dayanağı olabilecek “Belge-Dosya” niteliğindeki bir dizi belge Alman Basını’nda yayınlanmıştır. Hukukun evrensel kriterleri açısından “neden Sicilya’da” sorusu, hukukçular tarafından detaylandırılmıştır. Fiili olarak 21 Mayıs’ta başlatılan bu dava sürecinde ise bu belgelerin henüz hiçbiri dikkate alınmamış, savunma dosyalarında “resmî belge” kategorisinde görülerek incelemeye dahi alınmamıştır.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.