Önceki yıllardan farklı olarak bu yıl, sözleşme fiyatlarının üreticiler fideleri tarlaya diktikten yani geri dönülmez bir yola girdikten sonra ilan edilmesi üreticileri tamamen çaresiz bırakmıştır. Ön sözleşmeler yaparak avanslarını alan üreticiler için zarar etmek pahasına üretmekten başka yol görünmüyor
Ege Bölgesi 2022-2023 tütün üretim sezonu fiyatlardaki belirsizliğin yarattığı tedirginlikle başlamıştı. Şimdide açıklanan fiyatlarla üreticilerin tedirginli büyük bir hayal kırıklığına dönüştü. Bunun nedeni 60 TL/kg maliyeti olan bir ürüne üreticiler 75-80 TL/kg aralığında bir başfiyat beklerken şirketlerin tütün alım fiyatını 55 /kg olarak açıklamasıdır. Geçen yıl 35 TL olan alım fiyatlarının bu yıla dönük artışı TÜİK’ in açıkladığı %70’lik resmi enflasyon oranının bile altında kalmıştır.
Gerçek enflasyon rakamlarının nerdeyse %200’ler civarında olduğu koşullarda üreterek ayakta kalmak olanaksızdır. Önemli bir kısmı ihraç edilen bölge tütünlerinde alım fiyatları uzun yıllardır korunan 4 USD altına inerek birkaç yıldır 3,5 USD olarak gerçekleşirken devam eden döviz artışıyla birlikte bu gerileme devam edecektir. Enflasyon artışının devam ettiği koşullarda üreticilerin hane gelirleri iyice düşecektir. Tümüyle şirketlerin ve piyasanın eline terk edilmiş örgütsüz üreticiler bu duruma müdahale edemez durumdalar.
Önceki yıllardan farklı olarak sözleşme fiyatlarının üreticiler fideleri tarlaya diktikten yani geri dönülmez bir yola girdikten sonra ilan edilmesi üreticileri tamamen çaresiz bırakmıştır. Ön sözleşmeler yaparak avanslarını alan üreticiler için zarar etmek pahasına üretmekten başka yol görünmüyor. Borçlanarak yaşamını ve üretimini sürdürmek durumunda olan üreticiler için faizsiz kredi olarak görülen bu avanslar çok önemli. Bunu bilen şirketler fiyat olmadan tarlalarına tütünlerini diken üreticilere avans dağıtırken bu yıl hiç olmadıkları kadar cömert davrandılar. Ancak şirketler bedeli ödenmeden tek bir kuruş dahi vermezler. Bu paraların bedeli, verilen düşük fiyatlar, geç ödenen ürün bedelleri ve alım döneminde ıskartaya çıkarılan tütünlerden fazlasıyla geriye alınmaktadır. Bu durum aynı zamanda şirketlere görünmez bir faiz aktarımıdır.
Fiyat ilanının üretimin ilerleyen ve geri dönüşü olmayan bir aşamasına bırakılması şirketlerin tütün fiyatı baskılamak ve olası tepkileri engellemeye dönük bir uygulamadır.
Şirketleri bu ahlaksız uygulamaya yönelten iki önemli sebep var.
Tütün mamullerinde otomatiğe bağlanan ÖTV artışları;
4760 sayılı Özel Tüketim Vergisi Kanununun 12. maddesinin 3. fıkrası uyarınca, Kanuna ekli (III) sayılı listedeki mallar için (alkollü içkiler ve sigara, tütün vs) uygulanan maktu ve asgari maktu vergi tutarları, ocak ve temmuz aylarında Türkiye İstatistik Kurumu tarafından ilan edilen üretici fiyat endeksinde son altı ayda meydana gelen değişim oranında, bu değişimin ilanı gününden geçerli olmak üzere yeniden belirlenmiş sayılıyor.
Bütçe gelirleri içinde ÖTV oranı %50 seviyesini geçmiştir. ÖTV aracılığıyla toplanan vergilerin %30-35’i tütün mamullerinden elde edilmektedir. Devletin bu gelirden vazgeçmesi beklenemeyeceğine göre, dövizdeki artışla birlikte ÖTV oranındaki artışların yükselerek devam etmesi sigara fiyatlarının ciddi miktarda artışına neden olacaktır.
Bu yıl ve sonraki yıllarda üretilecek sigara harmanları içindeki yerli tütün oranının artacak olması;
Yerli Tütün Kullanım Zorunluluğu Düzenlemesi 28.10.2020 tarihinde yayınlanan 7255 Sayılı Kanun ile 4733 Sayılı Kanunun 6. maddesine göre; “Tütün mamulü üreticilerinin, bir takvim yılı içinde yurt içi piyasaya arz amacıyla ürettikleri ve ithal ettikleri; sigara, nargilelik tütün mamulü, sarmalık kıyılmış tütün mamulü ve pipoluk tütün mamulü kategorilerinde kullandıkları toplam tütünün, kategori bazında en az yüzde otuzunun Türkiye’de üretilen tütün olması zorunludur. Cumhurbaşkanı, bu oranı yüzde kırk beşe kadar artırmaya yetkilidir”
Türkiye sigara pazarının tamamına yakınına sahip olan çokuluslu sigara şirketleri, sigara harmanlarında giderek artan miktar ve oranlarda ithal tütün çeşitlerini (özellikle fonun sıfırlandığı homojenize tütün, şişirilmiş tütün damarı ve şişirilmiş tütün) kullanmaya başlamışlardır. Bu zaman zarfında iç piyasada Türkiye’de Yerleşik Sigara Üretim Firmalarının Yıllar İtibarıyla Yerli Tütün Kullanım Oranı 2003 yılında % 42, 2006 yılında % 35 iken bu oran 2008 yılında TEKEL’in sigara biriminin özelleştirilmesinden sonra tütün fonun da sıfırlanması ile birlikte, azalarak 2020 yılı itibarıyla %11’ e düşmüştür.
Yeni düzenlemeye geçiş sağlamak üzere tütün mamulü üreticileri 2022 yılı için %17, 2023 yılı için %21 ve 2024 yılı için %25 olarak yerli tütün kullanmak zorunda olacaklardır. Bu düzenleme ile yerli tütün kullanım miktarında üç yıl içinde 7 milyon kilogram artış beklenmektedir. Bu aynı zamanda aynı miktarda ucuz tütün hammaddesi ithalatının azalması demektir.
Bu iki etken bağlı gerçekleşecek fiyat artışları sigara tüketimini dolayısıyla şirketlerin karlarını azaltacaktır.2020 yılında sigara tüketimi bir önceki yıla göre yaklaşık 2 milyar adet azalmıştır. Şirketleri endişelendiren yeni sigara zamlarıyla birlikte bu azalaşın artarak devam edecek olmasıdır.
Bu nedenle ÖTV artışlarına müdahale edemeyen şirketler sigara harmanları içinde oranı ve miktarı artacak yerli tütünün fiyatını düşük tutmayı en kolay tedbir olarak görmekteler. Yani üreticiler üretimin kendi zorlukları yanında şirketlerin karları azalmasın diye bir de piyasa belirsizliklerinin tüm yükünü sırtlanacaklar. Bu tam anlamıyla şirketlerin üreticilere kurdukları bir kumpastır.
Şirketlerin bu açgözlü ve ahlaksız tutumu nerdeyse tamamı sözleşmeli üretim olarak yapılan tütün tarımında mülksüzleşmeyi de içeren bir yıkıma sebep olacaktır. Son on yılda üreticileri yok sayarak uygulanan ekonomi politikalar nedeniyle %35 azalan tütün üretici sayısı bu fiyatlarla çok daha dramatik bir azalış gösterecektir. Eğer tütün üreticileri “avansları aldık yapacak bir şeyimiz yok” çaresizliğinden kurtulamazlarsa birçoğu tarlarının kaybederek üretemez hale gelecektir.
Özellikle üretimde zorunlu olan girdilerin fiyatlarının yüksekliği ve artmaya devam etmesinin üretimi zorlayıcı ve sınırlayıcı etkisi de düşünüldüğünde üreticilerin bu çaresizlik halinden kurtulmaları zorunludur.
Üreticiler öncelikle kendilerine hiçbir söz hakkı tanımadan yalnızca şirketlerin çıkarlarını gözeterek hazırlanan üretim sözleşmelerine ürünlerinin gerçek değeri verilmeden imza atmamalılar. Bu aşamada müzakere etme haklarını kullanmayı seçmelidirler.
Kendileri yok sayılarak hazırlanan ve içeriği kendilerinden gizlenen sözleşmeler eğer üreticiler taraf olmayı seçmezse her türlü olumsuz durum karşısında şirketli koruyan belgeler olmaktadır.
Ama üreticiler bilmeli ki; tarımsal üretim sözleşmeleri üretime konu olan ürünün cinsi, miktarı, fiyatı veya fiyatlandırma yöntemi, üretim şekli, teslim tarihi, ödeme zamanı gibi hususları içeren ve tarafların karşılıklı uzlaşmasıyla ve yönetmelik hükümlerine göre hazırlanan bir sözleşmedir. Yönetmelik hükümlerine göre sözleşmeler, bir nüshası üreticide, bir nüshası alıcıda ve bir nüshası da Bakanlık il/ilçe müdürlüğünde kalacak şekilde üç örnek halinde hazırlanır.
Bu nedenle üreticiler sözleşmeleri imzalamadan önce taleplerini müzakere etmeli yapacakları sözleşmeleri okuyarak imzalamalı ve mutlaka kendilerine ait nüshayı almalıdırlar. Bu üreticilerin yasal hakkıdır. Ayrıca şirketlerin sözleşmeler üzerinde değişiklik yapma ihtimali ve oluşacak hukuki durumlar içinde sözleşmelerin alınması ayrıca önemlidir.
Üreticilerin yıllarca sırtına yük olmaktan başka işe yaramamış Ziraat Odaları bu süreçte mutlaka harekete geçirmelidirler. Şirketlerin karşısında üreticilerin tarafı olarak sözleşme sürecinde aktif rol almaya zorlanmalıdır. Artmaya devam edecek ilaç, gübre, mazot ve enerji fiyatları karşısında üretime dönük girdilere destek verilmesini yüksek sesle talep etmelidir.
Bu zor dönemde bu ülkenin geleceği olan tarıma önem veren bütün kurum ve kuruluşlar açgözlü şirketlerin karşısında tütün üreticisiyle dayanışma içinde olmalıdır. Bu dayanışma üreticilerin insanca yaşamak, üretirken geleceklerini yitirmemek için verdikleri varoluş mücadelesi için çok önemlidir.
En önemlisi de devletin her türlü dayanak ve korumadan yoksun bir biçimde şirketlerin eline bıraktığı üreticiler acilen kendi öz örgütlerini kurmanın olanaklarını yaratmalıdırlar. Yok oluşlarını ancak kendi çıkarlarını önceleyen örgütlü mücadele ile durdurabilirler.
*İstatistikler Tütün Experleri Derneği 2020 raporundan alınmıştır.
Mehmet Akif Aksezgin, bu yazıyı Halkevleri Ege Tarım Hakkı Meclisi adına kaleme almıştır.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.