Sri Lanka’nın içinde bulunduğu ekonomik kriz adada bir şiddet patlaması yaratmıştır. Bu şiddet, ülkenin askeri bütçesini bitiren, Tamiller ve Müslümanlarla savaş sona ermeden durmayacaktır
Sri Lanka bir krizin içindedir. Bu hafta içinde hükümet yanlısı milletvekillerinin evleri yakılmış ve arabaları adanın her tarafında ters çevrilmiştir. Bazı insanlar öldürülmüş, yüzlercesi yaralanmıştır. Hükümet karşıtı protestocular Rajapaska klanı destekçileri ile çatışmaya devam etmekte ve ordu ülke çapında sıkıyönetim uygulamasına geçmiştir.
Şiddet patlaması, ülkedeki ekonomik krize tepki olarak başlayan ve bir ay süren göreli barışçıl gösterilerden sonra meydana gelmiştir. Üstelik ülkenin siyasi ve finansal elitlerinin evi sayılan kozmopolit başkent Kolombo’ya da sıçramıştır. Gerçi bu tür gösteriler ülkeye çok yabancı olmasa da, hoşnutsuzluğun bu denli yaygın duruma gelmesine epeydir rastlanmamıştı.
Protestoların yaygınlaşmasının nedeni ise varlıklı orta sınıf da dahil olmak üzere Sri Lanka toplumunu etkileyen korkunç boyuta varan ekonomik kriz olmuştur. Meteliksiz kalan yurttaşlar sıklaşan elektrik kesintileri, rekor düzeye ulaşan enflasyon, ilaç ve gıda gibi temel maddelerin kıtlığı ile uğraşmak zorunda kalmıştır. Aylarca süren inkardan sonra Sri Lanka Hükümeti yardım için IMF’ye başvurmak zorunda kalmıştır.
Çok sayıda insan hükümetin otoriter yapısı nedeniyle giderek artan bir huzursuzluk ve alarm duygusuyla sokaklara dökülmüş, durumdan Başkan Gotabaya Rajapaska’yı sorumlu tutmuş ve “Evine Gitmesini” talep etmiştir. Ancak Sri Lanka’daki kriz sadece bir ailenin üzerine yıkılamaz. Kaldı ki, IMF bile adayı kurtaramaz. Çünkü krizin ana nedeni devletin militer ve etnokratik yapısıdır.
Kuşaklardan beri Sri Lanka ordusunda kökleşen ırkçı ideolojinin bedelini ülke ekonomisi ile birlikte özgürlük ve demokrasi özlemi içinde olan yurttaşları ödemiştir. Bu durumdan en kötü etkilenenler adanın kuzeydoğusunda yaşayan Sinhala olmayan halklar, yani Tamiller ve Müslümanlar olmuştur.
17 Kasım 2019’da çok az sayıda yorumcu, göreve yeni başlayan başkan Gotabaya Rajapaska karşıtı gösteriler yapılabileceğini tahmin edebilirdi. Eski savunma sekreteri, kampanya sırasında militarist kimliği ile aşırı Sinhala milliyetçiliğini ön plana çıkarmıştı.
Sri Lanka Parlamentosu’nda 19 Kasım 2020’de yaptığı konuşmada “Bana çoğunlukla oy verenlerin Sinhala oldukları bir sır değildir” demişti. “Bir araya geldiler çünkü Sinhala ırkının, dinimizin, ulusal kaynaklarımızın ayrılıkçılığı, aşırılığı ve terörizmi destekleyen bazı yerel ve dış güçler tarafından tehdit altında olduğu konusunda meşru korkuları vardı” diye devam etmişti.
Kampanyasının tümünde sürekli olarak önceki yönetimi Tamiller ve Müslümanlara karşı uzlaşıcı olmakla suçlamış ve önceki yönetimi Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konseyi’nin 2015 sayılı kararını kabul ettiği ve Kayıp Kişiler Bürosu’nun kurulmasını onayladığı için eleştirmiştir. Rajapaska yandaşlarına göre bu tür yükümlülük alma jestleri ulusal güvenliği tehlikeye sokmaktadır. Onlara göre hükümetin 2019’da önleyemediği Paskalya Günü bombalaması bu yüzden olmuştur. Aşırı İslamcı bir grup tarafından yapıldığı söylenen bu bombalama eyleminde 269 kişinin öldüğü iddia edilmiştir.
Ağustos 2020’de parlamentoda 2/3 çoğunluğa erişen Gotabaya Rajapaska devleti tamamen kontrol altına aldı.
Sinhala milliyetçiliğinin sağladığı çoğunluk ve askeri teknokrasi yönetimi sayesinde yönetimini kolayca pekiştirdi. Kabinenin anahtar koltukları eski komutanlara verildi ve Rajapaska Sri Lanka Anayası’nın 20. Değişikliğini uygulamaya soktu. Bu değişiklikle başkanlığın yetkileri güçlendirildi, geriye kalabilen demokrasi koruyucuların yetkileri zayıflatıldı. Bu durum bir dizi ekonomik reform (!) yapmasına yardımcı oldu. Bu reformlar (!) kimyasal gübrelerin yasaklanması, vergilerde büyük indirimler ve askeri bütçeyi şişirmek oldu. Kimyasal gübrelerin yasaklanması sonucunda tarım üretimi dibe çakıldı. Vergilerin indirilmesi sonucunda vergi gelirleri yüzde 25 azaldı.
Bu yanlış adımlar, dışardan gelen bir dizi şokla birlikte Sri Lanka ekonomisini tepetaklak etti. Kriz sonucunda enflasyon ve temel gıda maddelerinin fiyatları tırmandı, dış borçlar yükseldi.
Protestocular sokaklarda iken, 12 Nisan’da Sri Lanka Merkez Bankası Başkanı, ülkenin dış borçları konusunda yükümlülüklerini yerine getiremeyeceğini ve 1 milyar ABD doları borcunu ödeyemeyeceğini ilan etti. Rajapaska’nın otoriter yönetim biçiminin ve şişirilmiş militarizmin mevcut krizin merkezinde olması ile birlikte sorunun derin tarihsel kökleri bu rejimin çok ötesine gitmektedir.
Sri Lanka’da ordunun rolünün anlaşılmasının anahtar figürü ülkenin birinci başkanı olan J. R. Jayewardene’dir. Piyasa yanlısı Birleşmiş Milli Parti’nin lideri olan Jayewardene 1977 seçimlerinde ezici bir zafer kazanarak yürütmenin başına gelmişti. Rajapaska gibi o da yeni bir anayasa ile tüm yetkileri elinde toplayıp, devletin kontrolünü ele almıştı. Devlet üzerindeki hakimiyeti sayesinde neoliberal piyasa reformlarına kucak açtı.
İthalatı serbest bırakan, gıda ve petrolü sübvanse etmeye son veren ve kamudaki istihdamı önemli ölçüde azaltan bu program nedeniyle orta sınıf ile yoksullar arasındaki uçurum giderek büyümüştür. Bu reformları geçirirken oluşabilecek tepkileri engellemek için militarizmi genişletmiştir/güçlendirmiştir. 1990’lara gelindiğinde ordu ülkenin tek ve en büyük patronu haline gelmiştir. Bu durum birçok Sinhala arasında oluşmaya başlayan sınıf ayrımcılığını ve zayıf kırsal ekonomide yoksulluğu azaltıcı önemli bir mekanizma olmuştur. Ancak ordu neredeyse tamamen tek bir ırka (monoetnik) dayandığı için bu durum Tamiller için geçerli olmamıştır.
1979’da Jayawardene, özellikle Tamil gençliğini hedef alan bir zulüm yasasını, Terörizmi Önleme Yasası’nı yürürlüğe koymuştur. Bu yasa ile güvenlik güçlerine 18 aya kadar delilsiz tutuklama veya gözaltına almak gibi çok geniş yetkiler verilmiştir. Önlem için geçici olarak yürürlüğe konulan bu yasa bugün hala yürürlüktedir ve kayıplar, işkence ve cinsel şiddet olayları bu yasa ile ilişkilendirilmektedir.
Sri Lanka ekonomisinin genişletilmiş ve güçlendirilmiş militarizmle korunmasını, Sri Lanka liderleri Tamil militanları tehlikesine işaret ederek açıklamaktadırlar. Bu ordu, Chandrika Kumaratunga ve daha sonra gelen Mahinda Rajapaska’nın başkanlıkları dönemlerinde daha da güçlendirilmiştir.
2005 yılında, şimdiki başkan Gotabaya Raajapaska’nın ağabeyi olan Mahinda Rajapaska başka bir ırkçı Sinhala platformunun desteğiyle Sri Lanka başkanlık seçiminden zaferle çıktı. Devlet, Tamil Elam Özgürlük Kaplanları ile görünürde bir ateşkes durumunda olmasına rağmen ordusunu hızla büyüttü. 2005 yılında 120 bin olan asker sayısı 2009 yılında 300 bine fırladı. Bu zamana kadar Sri Lanka liderleri zaten sorunun askeri bir zaferle çözümleneceği konusunda hemfikirdiler. Bu da ancak, Tamil hak savunucularının soykırım olarak kınadıkları bir olay ile sonlanabilirdi.
Sri Lanka güçleri sivil ateşkes bölgelerini devamlı bombaladı, teslim alınan savaşçılar derhal öldürüldü, yüzlercesi cinsel şiddete uğradı, yüzlercesine tecavüz edildi, yüzlercesi askerler tarafından gözaltına alındı ve sevdikleri bir daha onlardan hiç haber alamadı.
Birleşmiş Milletler istatistiklerinde savaşın son yılında öldürülenlerin sayısı 40 bin olarak tahmin edilmekte, ancak Tamil kaynaklarınca bu sayı 146 bin 679’a kadar çıkmaktadır.
Katliamdan sadece aylar sonra Sri Lanka yine bir ekonomik kriz içindeydi. Aşırı yüksek askeri harcamalar, global ekonomik çöküş ve yükselen enflasyon Rajapaskaları bir kez daha IMF’ye başvurmaya mecbur etmişti. Hükümete derhal 1.6 milyar dolarlık bir IMF mali yardımı yapılsa da kriz yine de çözülmedi. Onun yerine kirlilik kültürü ve militarizm genişleyerek devam etti.
Silahlı çatışmanın sona ermesine karşın, bugün Sri Lanka’nın asker sayısı İngiltere’nin asker sayısının 2 katıdır. 2022 Sri Lanka devlet bütçesinin yüzde 12.3’ü orduya ayrılmıştır. Çatışmanın kötü sonucundan sonra ordu yeni bir rol üstlenmiştir. Geleneksel Tamil toprakları olan Kuzeydoğu’daki işgali genişletmiş, turizm ve tarım gibi endüstriyel alanları da denetim altına almıştır. Gotabaya Rajapaska rejiminde bu durum daha da ileri götürülmüş, generaller gümrüklere, liman yönetimlerine, kalkınma, yoksullukla mücadele ve hatta salgına karşı korunma kurumlarının başına getirilmişlerdir. Bu askeri yayılma özellikle yönetime rağmen gerçekleşmiştir.
2015’de Mahinda Rajapaska, yönetimindeki çürümeye tepki olarak gelişen memnuniyetsizlik nedeniyle görevini terketmek zorunda bırakılmıştır. Tamillerin ve Müslümanların desteğiyle başkanlığa gelen Maithripala Sirisena “iyi ve doğru yönetim” konusunda söz vermiştir. Bu retoriğe rağmen hükümeti askeri genişlemeyi durdurmayı reddetmiş, bu yüzden itibar sağlayamamıştır. Horowpathana’da yaptığı bir konuşmada “Hiçbir yabancı gücün savaş kahramanlarına el uzatmalarına izin vermeyeceğini” söyleyerek uluslararası herhangi bir kuruluşun yapabileceği savaş suçu incelemesinin önünü kesmiştir.
2018’e kadar Sri Lanka Ordusu çok sayıda lüks otel, tatil köyü, golf sahaları ve havayolu işletmiştir. Tamil topraklarında da genişlemiştir. 21 birliğin 14’ü kuzeyde konuşlandırılmıştır. Silahlı çatışmanın üzerinden 13 yıl geçmesine karşın, Sri Lanka Ordusu adadaki baskıcı varlığını hala sürdürmektedir.
Tamillere uygulanan zorbalığa ek olarak, ordu yoğun bir gözetim sistemi uygulamakta, muhalifleri sürekli olarak tehdit ve taciz etmektedir. Genişletilmiş hedefleri sadece Tamillerin demokrasi isteklerini bastırmak değil, adayı Sinhala Budist Milliyetçiliği politikasına uygun biçimde şekillendirmektir.
Kuzeydoğu’da Tamiller süregelen arazi gasplarına, topraklarına Budist heykellerin yerleştirilmesine ve Sinhalalar için yerleşim yerleri açılmasına karşı gösteriler düzenlemişlerdir. 2018 tarihli bir ABD Devlet Bakanlığı raporunda “çok az” veya “herhangi bir” Budistin olduğu yere tapınaklar inşa edilmesi “dinsel yıldırma /sindirme” olarak ifade edilmiştir. Raporda Sri Lanka güvenlik görevlilerinin de heykel inşaatlarında yer aldıkları belirtilmiştir. Bu sözde kutsal, yönlendirilmiş Sinhala milliyetçilerinin Budist manastırlarıyla yakın ilişki içinde oldukları bilinmektedir.
Sri Lanka Ordusu’nun, Sinhala yerleşimcileri tarafından hoş karşılanan toprak gaspı, işgalin katı bir göstergesidir. Sadece Tamil savaş anıtlarını tahrip etmekle yetinilmemiş, savaş kayıplarını anma girişimleri de şiddetle bastırılmıştır. Savaş kayıplarını anma merasimi öncesinde Sri Lanka polisi bir Tamil politikacısını anıta bir mum koyması halinde vurmakla tehdit etmiştir.
Birleşmiş Milletler Özel Raportörü Pablo de Greiff bu olayı kınamıştır. Açıklamasında “güvenlik güçlerinin eziyetinden korkan ailelerin kaybettikleri sevgili varlıklarının üniformalı fotoğraflarını gömmek veya yok etmek zorunda kalmalarının çok acı verici olduğunu” söylemiştir.
Askeri aparat sadece Tamil kurbanlarının deneyimlerini silmek/yok etmek istemiyor, ayrıca yasal demokratik talepleri de bastırmak istiyor. Geçen yılın Şubat ayında Tamiller ve Müslümanlar daha önce örneği görülmedik biçimde bir dayanışma içine girerek geleneksel Tamil yurdunun en uzak iki ucu olarak betimlenen Pottivil’den Polikandy’e kadar yürüdüler. Talepleri arasında silahsızlandırma (demilitarizasyon) ve Sri Lanka’nın işlediği savaş suçlarının uluslararası alanda hesabının verilmesi vardı. Sadece Sri Lankalı subaylardan gördükleri eziyetle kalmadılar, katılanların fotoğrafları çekildi ve onlar daha sonra soruşturma için çağrıldılar. Sri Lanka Kamu Güvenliği Bakanı, yürüyüşe katılan seçkin Tamil politikacılarına göz yaşartıcı gaz sıkılıp, tutuklanmaları yolunda açık çağrı yaptı.
Adadakilerin çoğuna göre IMF üzerine yapılacak bir dış baskıyla Sri Lanka devletindeki askeri yönetim biçimi sonlandırılabilir ve yapısal reformlar zorlanabilir. Ancak silahlı çatışmanın sona ermesinden bu yana Sri Lanka ilk kez IMF’ye gitmek zorunda kalmıyor. IMF defalarca askeri suistimalleri görmezden gelmiş ve yoksulu daha yoksul yapan kemer sıkma programlarını öne sürmüştür. Kolombo bugün Sinhala milliyetçilerinin zincirlerinden boşanmış bir biçimde yaptığı katliam sonucunda yıkıntılar içindedir. Kentte yaşayanların bu şiddet çemberini kırabilmeleri için Rajapaska gibilerinin yükselttiği etnomilliyetçi Sri Lanka politikalarınının sona ermesi gerekmektedir. Ekonomik krizi önemli ölçüde hafifletmek için hükümet ordu için yaptığı abartılı harcamalara son vermelidir. Sri Lanka’nın yapması gereken, ordunun toplumun her yanına sızmasını reddetmek ve onu silahsızlandırmaktır.
[Bu yazı jacobinmag.com‘daki orijinalinden Alınteri Çeviri Grubu tarafından çevrilmiştir]
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.