Atatürk Havalimanı’nın pistlerinin İstanbul Havalimanı’nın işletmesine talip Körfez yatırımcılarına güvence amacıyla yıkılmak istendiği iddiaları, iktidar ile muhalefet arasındaki gerginliği tırmandırdı
Kurulduğu 2013 yılından bu yana yarattığı çevre sorunları, iş cinayetleri, kayırmacılık skandalları, fizibilite tartışmaları ile gündemden hiç düşmeyen Türkiye’nin gelmiş geçmiş en sorunlu yatırım projelerinden İstanbul Havalimanı adeta “sat kurtul” noktasına geldi.
Projeyi üstlenen İstanbul Grand Airport’un (İGA) kurucu beş ortağından üçü hisselerini iki büyük ortağa devrederken, İGA’nın Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) kökenli bir havacılık firmasına satılmak üzere olduğu haberi gündemi karıştırdı. Bu girişim, İstanbul Havalimanı’nı işleten İGA’nın ortaklarının “sat kurtul” hamlesi olarak değerlendirilirken atıl tutulan ve İstanbul Havalimanı için “tehdit” olarak görülen Atatürk Havalimanı’nın pistlerinin kırılması için bir ihale açılması da projenin yeni sahibine “kılçıksız balık” şeklinde teslim edilmek istenmesi olarak yorumlandı.
Özellikle ana muhalefet Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) ve müttefiki İyi Parti’nin sert tepkisi ile karşılaşan bu yıkım ve ardındaki satış niyeti, önümüzdeki günlerin en hararetli tartışma konularından biri olacağa benziyor.
Havacılık sektörünü yakından izleyen ve halen İyi Parti’den İstanbul Büyükşehir Belediyesi Meclis üyesi olan Ali Kıdık, Atatürk Havalimanı’nın, alana getirilen dev iş araçlarıyla yıkılmak istendiği bilgisini kamuoyu ile ilk paylaşan isim oldu.
Kıdık Al-Monitor’un sorularını yanıtlarken, İGA’nın satışı ile ilgili olarak şunları söyledi: “Atatürk Havalimanı’nı apar topar yıkmak istemelerinin asıl nedeni İstanbul Havalimanı satış görüşmeleri. Abu Dabi Havalimanı işleticisi en ciddi talipli. İstanbul Havalimanı’nı almak için Avrupa yakasında başka bir havalimanı işletilmeyeceğini fiziki olarak görmek istiyor. Bu nedenle apar topar iş makinaları oraya yığıldı. Öte yandan, İstanbul Havalimanı’nın satın alınmasının arkasından ikinci adım devreye girecek. Bu tip havalimanını işleten yatırımcılar aynı zamanda o ülkenin yerli havayolunu da işletmek ister.” Kıdık’a göre İstanbul Havalimanı’na talip olanlar, Türk Hava Yolları’nda çoğunluk hissesi için de girişimde bulunacaklar.
Özünde, İstanbul Havalimanı başından beri hukuksuzluklar, kayırmacılıklar, yanlış fizibilite eleştirileri ile gündeme gelmiş bir proje. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a yakınlığıyla bilinen ve muhalefet parti ve gruplarca “beşli çete” olarak adlandırılan şu isimler 2013’te yüzde 20’şer hisse payları ile projeye ortak oldular: Kolin İnşaat, Kalyon Havacılık ve İnşaat A.Ş., Cengiz İnşaat Sanayi ve Ticaret A.Ş., Mapa İnşaat ve Ticaret A.Ş. ve Limak İnşaat Sanayi ve Ticaret A.Ş.
2019 yılında ortaklardan Kolin İnşaat yüzde 20 hissesini Kalyon ve Cengiz’e sattı. Limak Yatırım Holding ve Mapa İnşaat’ın ise hisselerini iki ay önce 28 Mart’ta diğer iki ortağa satmak için anlaşmaya vardıkları bildirildi. Satış işlemleri tamamlanınca Kalyon İnşaat yüzde 55, Cengiz İnşaat yüzde 45 hisseye sahip olacak.
Ali Kıdık’ın da paylaştığı üzere hisseleri devralan ortaklar, belki Erdoğan’ın da telkiniyle “sat kurtul” arayışında gibi görünüyorlar. Bunun nedenleri arasında muhtemelen ilk genel seçimlerde iktidarın kaybedileceği ve yeni hükümete şimdiye kadar verilmeyen hesapların ağırlığı endişesi geliyor. İstanbul Havalimanı’nı kuran İGA firmasında ortak sayısı ikiye inmişti ama bir yabancıya, mesela son aylarda Erdoğan’ın ilişkilerini düzeltmeye çalıştığı Körfez ülkelerinden birine satılması rahatlatıcı olabilirdi. Ne var ki bu satışın “kılçıksız” olması gerekiyordu. O da yıllık 90 milyon yolcu başlangıç kapasitesiyle kurulan İstanbul Havalimanı’nın boşa çıkardığı, Cumhuriyet ile neredeyse yaşıt ve kapatılmadan önce 60 milyon yolcu kapasitesine ulaşan Atatürk Havalimanı’nın kullanılmaz hâle getirilmesiydi.
Atatürk Havalimanı, kısa adı TAV olan firma tarafından 1998’den itibaren yap-işlet-devret yöntemiyle işletilirken İstanbul Havalimanı’nın açılmasıyla sözleşmenin bitimine henüz iki yıl varken ticari uçuşlara kapatıldı. TAV’a, sözleşme süresinin bitiminden önce alanın kapanması nedeniyle Devlet Hava Meydanları İşletmesi (DHMİ) tarafından 389 milyon avro tazminat ödendi. Atatürk Havalimanı’nın İstanbul Havalimanı’na rakip olması istenmemişti.
İstanbul Havalimanı’nın öngörülen yolcu hedefine ulaşabilmek için Atatürk Havalimanı’nın devreden çıkarılması gerekiyordu. Ayrıca iktidar, yeni havalimanına yolcu garantisi vermişti ve o yolcu sayısına ulaşmak için de Atatürk Havalimanı’nın devre dışı bırakılması şarttı. Ne var ki Atatürk Havalimanı TAV’dan alındı ama DHMİ mülkiyetindeydi ve tam kapatılmadı. 5 Şubat 2022’ye kadar kargo uçuşlarına açıktı. Ayrıca resmi yetkililerin özel uçuşlarında da kullanıldı. Özellikle sert hava şartlarında kırılganlığı ortaya çıkan İstanbul Havalimanı kullanılamazken bazı bakanların Atatürk Havalimanı’nı kullandıkları görüldü.
Ne var ki bir taraftan da Atatürk Havalimanı’nın yeniden açılma umutlarının yok edilmesi gerekiyordu. Çünkü muhalefet partileri Atatürk Havalimanı’na sahip çıkılmasını her fırsatta dillendiriyorlardı.
Atatürk Havalimanı’nı yeniden işlevsel hâle getirme umudunu yok etmek için önce pandeminin başında alanın iki pisti kırılarak bir sahra hastanesi yapımına girişildi. Bu hamle toplumda büyük israf olarak ciddi tepki topladı. İktidar, Atatürk Havalimanı arazisine “Millet Bahçesi” inşa edeceğini duyurmuş ama adım atmamıştı.
İşte, seçim sandığına en fazla bir yılın kaldığı bir anda ve satışla ilgili görüşmeler ciddiye binerken yıkım da gündeme getirildi. Atatürk Havalimanı’nın pistlerini kırmayı içeren yıkım işi ile ilgili ihalenin haberi anında geldi. Gazeteci Çiğdem Toker şöyle verdi haberi: “Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’na bağlı TOKİ’nin, pazarlık usulüyle yaptığı ihaleye altı firma davet edilmişti. Üçü, Atatürk Havalimanı’nın uğruna kapatıldığı İstanbul Havalimanı’nı yapan müteahhitlik şirketleriydi. En uygun teklif, yaklaşık 2.1 milyar TL vermiş olan Yapı&Yapı firmasından.”
Yıkıma tepki büyük. Muhalefet partileri, Atatürk Havalimanı sahasında kitleleri arkalarına alarak yıkımı protesto ettiler ve iktidara geldiklerinde hesap sorulacağını ifade ettiler. CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu 17 Mayıs’ta yıkım çalışmaları başlayan havalimanına giderek şöyle konuştu: “Genel Başkanımız iktidara geldiğimizde biz haksız hukuksuz yapılmış bütün işletmeleri inceleyeceğiz, denetleyeceğiz, hak ettiklerinden bir kuruş fazlaya yapıldıysa alacağız demişti. Bunun korkusunu yaşadıkları için bir an önce İstanbul Havalimanı’nı Katarlı ve Suudi Arabistanlı işbirlikçilerine satmak istiyorlar. (…) Ama [onlar] ‘Bizim orayı alabilmemiz için o bölgede başka havalimanı olmamalı, Atatürk Havalimanı’nı kapatmalısınız’ diyorlar. O nedenle Millet Bahçesi yapacağız diyerek 84 milyonu bir kez daha kandırmayı deniyorlar. CHP olarak 84 milyonla ve 16 milyon İstanbullu ile birlikte (…) Atatürk Havalimanı’na zarar verenlerden hesap soracağız.”
İstanbul Büyükşehir Belediyesi ise yaptığı açıklamada şu yolun izlenmesini önerdi: “İstanbul Havalimanı mevcut hâliyle dondurulmalı ve büyümesi engellenmelidir. Şehrimizin gelecekteki olası kapasite ihtiyaçlarının Atatürk Havalimanı ile karşılanması mümkündür. Bu tarihi ve milli değeri tahrip etmek yerine, üç havalimanının birlikte çalışacağı bir senaryonun kentin makroformu açısından daha sağlıklı olacağı aşikârdır.”
İktidar başladığı işi bitirme kararlığında gibi. Ama hiç de kolay olmuyor. En önemlisi, Körfez yatırımcıları bu gergin ortamda potansiyel alıcılar olmada kararlı davranacaklar mı? Onlar da bu karşı çıkışların, muhalefetin kararlı tutumu karşısında, satın alma fikrinde ısrarcı olabilirler mi? Erdoğan’ın gidici olduğuna bu protestolarla ikna olurlarsa alım hevesi de rafa kalkabilir ve “sat kurtul” niyeti boşlukta kalabilir.
Kaynak: al-monitor.com.tr
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.