Tanımıyordum Aysel Doğan’ı, adaşı Aysel Tuğluk’u da tanımam. Yani bir araya gelmedik hiç, kahve içmedik birlikte, söyleşmedik hayata ve mücadeleye dair… Fakat eminim tanıyoruz birbirimizi sonu gelmez gibi görünen ve sık sık belli yerlerinden kopan zinciri onarmaya, bağlamaya çalışan ellerimizden
Aysel Doğan hayatını kaybetti.
Kanserle boğuştuğu yıllar boyunca elinden ne gelirse yaptı Kürt özgürlük mücadelesi için, deneyimlerini paylaştı, perspektiflerini açımladı, mücadelenin kendisine kazandırdığı ne varsa kaynaklarına işaret etti.
Bu ülke, bu dünya en iyi evlatlarına yaptı yapacağını, daha da yapıyor… En fedakar, en gözüpek, düşleri en sınırsız olanlar birer birer koparılıp alınıyor aramızdan. Bedel ödemeyi basit bir işmiş gibi gördükleri, ölümü gözlerinde küçülttükleri için hoyratça ezmeye çalışıyorlar bu kır çiçeklerini. Hem kır çiçeği hem güngörmüş çınarlar oysa onlar…
Bir tv programında Malatya hapishanesinde yatarken kelepçeli muayeneye karşı çıktığı için tedavi olamadığını anlatıyordu. Kendisini önemsediği için değil, bütün hasta mapuslara dikkat çekmek için. “Hapishanedekiler bütün bunlarla boğuşuyor, haberiniz olsun” diyordu adeta. Kanser onu bedenen adım adım tüketmişti, binlerce tutsak vardı hapishanelerde ve çoğu hastaydı…
***
Tanımıyordum Aysel Doğan’ı, adaşı Aysel Tuğluk’u da tanımam. Yani bir araya gelmedik hiç, kahve içmedik birlikte, söyleşmedik hayata ve mücadeleye dair… Fakat eminim tanıyoruz birbirimizi sonu gelmez gibi görünen ve sık sık belli yerlerinden kopan zinciri onarmaya, bağlamaya çalışan ellerimizden…
Dersim’de bir Newroz mitinginde kitleye sesleniyor. Sarı kırmızı yeşille ışıldayan eşarbı bir bayrak gibi dalgalanıyor. Bir başka sefer -hastalığın “acımadığı” saçları onu çoktandır terketmişti-, yine kanseri hiç umursamayan bir edayla başörtüsü örtmüştü başına; o kadar beceriksizce ve üstünkörü koymuştu ki kafasına örtüyü o başını oynatarak konuştukça örtü kah yana kayıyor, kah her iki kulağını da aşarak boynuna iniyordu. “Ruhumuz ve bilincimiz sağlam ya, siz ona bakın asıl…” der gibiydi. Bedenler de saçlar da ayaklar ve kollar da ayrılıp gidebilir bizden; asıl vahimi bilincimizin ve ideallerimizin bizi terketmesi…
Yaşarken de mapus yatarken de işkence altındayken de ideallerinden ve özgürlük tutkusundan hiç vazgeçmedi. O, inandıkları uğruna bir zamanlar bir şeyler yapmış olmayı yeterli gördükten sonra “benden bu kadar” diyerek eleğini duvara asanlardan da olmadı. Son nefesine kadar yapabileceği her şeyi kavgaya akıtma çabası içindeydi.
Ölüm karşısında da dimdikti, bunda kendisinin ve yoldaşlarının öleceğini bilmesinin kaçınılmazlığına bir teslimiyet yoktu. O yaşadığı gibi ölmesini de bilenlerdendi.
Konuşurken gözlerinin içine bakan, söylediklerini adeta içen gençlere aslında bildikleri fakat doğru yanıtı bir de onun ağzından duymak istedikleri yanıtı 70 yaşının bilgeliğiyle veriyordu: Direnmek!
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.