Savaşa ve kendi hükümetimizin militarizmine karşı çıkmak, her zaman solcuların “enternasyonalizm” ile kastettiği şeyin merkezinde yer almıştır
Solun demokrasi ya da insan hakları için olduğu iddia edilen savaşlara karşı çıkması, “izolasyonizm” ile aynı şey değildir. Savaş karşıtlığı, her zaman sosyalist enternasyonalizmin merkezinde yer almıştır.
Rus hükümetinin, Ukrayna’daki canice savaşı devam ederken; ABD’deki sosyalistler, enerjilerinin çoğunu Rusya ile ABD arasındaki gerilimin olası yıkıcı tırmanışına karşı çıkmaya odaklarken, işgali şiddetle kınadılar. Bu da 11 Eylül sonrası yıllardaki, “Sol, bu kadar güçlü bir savaş karşıtı duruş sergilerken, kendi değerlerimize sadık kalmıyor” şeklindeki yaygın bir suçlamayı yeniden canlandırdı.
Ne de olsa eleştiri, bizim “enternasyonalistler” olmamız gerektiği yönünde. Ama eğer biz, ABD hükümetinin yardımlarına koşmasını eleştirirken Ukrayna halkını “terk etmeye” razıysak -ya da bu suçlamanın önceki biçimlerindeki gibi, biz Iraklıların ya da Afganların askeri ‘kurtuluşuna’ karşıysak- kendimizi enternasyonalist değil, “izolasyonist” olarak göstermiyor muyuz?
Kesinlikle hayır. Savaşa ve kendi hükümetimizin militarizmine karşı çıkmak, her zaman solcuların “enternasyonalizm” ile kastettiği şeyin merkezinde yer almıştır.
Daha sonra “Birinci Enternasyonal” olarak tanınan Uluslararası İşçi Birliği, 1864 yılında, dünyadaki sol partileri ve sendikaları bir araya getirmek için kuruldu. Öncelikle Karl Marx önderliğindeki örgüt, anarşist Mikhail Bakunin etrafındaki önemli bir hizbi de içeriyordu.
İki fraksiyon arasında temel anlaşmazlıklar olsa da, savaş ve barış konularında hemfikirdiler. Her ikisi de bütün ülkelerdeki işçilerin, kapitalist hükümetlerin ilan ettiği ancak emekçilerin dövüştüğü savaşlara karşı çıkmaları gerektiğini kabul ediyordu.
Ve her ikisi de Fransa-Prusya Savaşı’nın sonunda işçiler ve hayal kırıklığına uğrayan askerlerin Paris’te belediye yönetimini devralması ve terk edilmiş fabrikaların işçilerin kontrolünde yeniden açılması gibi radikal politikaların uygulanmaya başlamasıyla çiçek açan kısa bir devrimci deneyim olan 1871 Paris Komünü’nden ilham aldı.
Sol enternasyonalizmle en çok ilişkilendirilen şarkı olan “Enternasyonal”, Fransız Komün üyesi Eugène Pottier tarafından yazıldı. Marş, o zamandan beri her dile çevrildi ve dünya çapında sosyalistler, komünistler ve anarşistler tarafından söylendi. İşte orijinal Fransızca şarkı sözlerinden bazı dizelerin doğrudan İngilizce (Türkçe ç.n.) çevirisi:
Ordular greve gitsin / Silahlar havaya, saflar bozulsun / Bu yamyamlar ısrar ediyorsa / Bizi kahraman yapmakta / Yakında bilecekler kurşunlarımızın / Kendi generallerimiz için olduğunu
Komün’ün bastırılmasından kısa bir süre sonra (Fransız ve Prusya hükümetleri işçi sınıfı iktidarındaki bu deneyimi yıkıma uğratmak için birleştiler ve süreç içinde çok sayıda Komünarı katlettiler) Uluslararası İşçi Birliği, Marksistler ve anarşistler arasındaki fraksiyon çekişmeleri sırasında dağıldı. Bununla birlikte, yaklaşık on yılı aşkın süre sonra dünya çapında yükselen kitlesel sosyalist partiler, Sosyalist Enternasyonal’i – “İkinci Enternasyonal”i – kurmak (1889 ç.n), için bir araya geldi. İkinci Enternasyonal’in Birinci Dünya Savaşı’na kadar geçen yıllardaki kongrelerinde defalarca, hükümetleri birbirleriyle savaşa girmeye kalkışırsa her ülkedeki sosyalist partilerin, kendi savaş makinelerini durdurmak için genel grevler başlatacaklarına dair kararlar alındı.
Savaş çıktığında da, Amerikan Sosyalist Partisi ve Rusya’daki Bolşevikler gibi bazı üye partiler sözlerine sadık kaldılar. Askere alınan birçok Avrupalı asker birbirleriyle, cephedeki subaylardan veya ülkelerindeki patronlarından daha fazla ortak noktaları olup olmadığını düşünmeye devam etti.
Aralık 1914’teki Noel Ateşkesi’nde her iki taraftan bazı askerlerin, tatili birlikte kutlamak için üstlerine karşı koyması; bu etkinin, erken bir göstergesiydi. Bolşevikler 1917 ve 1918’de Rusya’da (“Toprak, Barış, Ekmek” sloganıyla) iktidara geldi ve Almanya’da (Donanmadaki bir isyan, Alman yenilgisini önlemek için son bir direniş girişimini durdurduğunda) kayzer (imparator) devrildi. Amerika Birleşik Devletleri’nde, bu anti-militarist düşüncenin en ünlü ifadesi, sosyalist lider Eugene V. Debs’in, Canton Ohio’da 1918’de yaptığı ateşli konuşmaydı. “Efendi sınıf” diye ilan etti Debs, “her zaman savaş ilan etti; her zaman tebaa sınıfı savaştı.”
Ne yazık ki Avrupa’daki sosyal demokrat partilerin çoğu, daha önceki taahhütlerine sadık kalmak yerine vatanseverlik gayretine kapıldı. Örneğin Almanya’da sosyalist parlamenterler (Alman Sosyal Demokrat Partisi SPD ç.n) savaş bütçesini onayladı ve Alman bayrağı altında yürüyen askerler tarafından çarın hapishanelerinin açılmasına tanık olabilecek bir kurtuluş savaşı konusunda heyecanlıydılar.
Savaşın ilk günlerinde ilkelerine bağlı kalan ve savaşı reddedenler, 1915’te tarafsız İsviçre’de Zimmerwald Konferansı için bir araya geldi. Bunlar, sosyalist hareketin kararlı “enternasyonalistleri”ydi. Konferans Rus Devrimi’nden sonra “Üçüncü Enternasyonal”in –Komünist Enternasyonal ya da Komintern– kuruluşunun habercisiydi.
Komintern, her ülkedeki patronlara ve generallere karşı küresel işçi sınıfı dayanışmasını geliştirme hedefinde, kendisine özgü çok farklı bir şekilde, nihayetinde başarısızlığa uğrayacaktı. Bolşevikler iktidarı ilk ele geçirdiklerinde, devrimin ya Batı’ya yayılacağını ya da Rusya’da bastırılacağını varsaydılar. İkisi de olmadı ve sonunda Sovyetler Birliği kendi başına önemli bir küresel güç olarak ortaya çıktı ve Komintern, Sovyet dış politikasının bir kolu haline geldi.
Ancak işçi sınıfı enternasyonalizminin üç Enternasyonal’i de canlandıran temel fikirleri, soldaki birçok kişiye rehberlik etmeye devam ediyor.
Özünde sosyalizm, işçi sınıfını güçlendirmekle ilgilidir – ve yalnızca Birleşik Devletler’de yaşayan kısmını değil. Savaşlar, sıradan insanları güçsüz bırakacağı düşünülebilecek en uç yollardan biridir. Politikacılar savaşları ilan eder, kapitalist dostları silah ve bombaları üreterek servet elde eder ve her iki taraftaki emekçi insanlar kelimenin tam anlamıyla öldürülür.
Örneğin Vladimir Putin ve dostları, Dick Cheney ve Halliburton’daki (Cheney’nin eskiden başkanlığını yaptığı petrol şirketi ç.n) arkadaşlarının Irak’taki savaş sırasında olduğundan daha fazla fiziksel tehlike altında değiller. Şu anda ölenler, işçi sınıfından Rus askerleri ve Ukraynalı siviller -ve Hillary Clinton gibi insanların açıkça ifade ettikleri dilekleri yerine gelirse ve Ukrayna Putin için Afganistan tarzı bir bataklığa dönüşürse– daha da fazla sayıda ölmeye devam edecek.
Debs Canton’daki savaş karşıtı konuşmasında (1918 ç.n); savaş karşıtı tutumlarının arkasında durma cesaretini gösteren az sayıdaki Alman sosyalistini övdü ve ülkenin despotik egemen sınıfa karşı verdikleri kahramanca mücadele nedeniyle Almanya’nın hapishanelerinde çürüyen “binlerce sosyalist”ten söz etti. Onlarla dayanışmanın ve (kendi) hükümetinin onların hükümetine karşı yürüttüğü savaşa muhalefetin el ele gitmesi gerektiğini düşündü.
Rusya’daki cesur savaş karşıtı protestoculara sevgi ve dayanışma ifade eden ve aynı zamanda ABD’nin çatışmaya daha derinden veya daha doğrudan katılımı yönünde yapılan çağrılara karşı çıkan Jakobin yazarları da aynı yaklaşımda bulundu.
Düşünceli insanlar bazı ayrıntılarda anlaşamayabilirler. Örneğin, New York dergisinden Eric Levitz; Ukrayna’ya bir miktar askeri yardım göndermenin emperyal bir müdahaleden çok Ukraynalıların kendi adlarına savaşmalarını sağlamanın bir yolu olduğunu ve Ukrayna hükümetine böyle bir askeri yardım olmadan, Rus hükümetinin barış müzakereleri konusuna odaklanmak için çok az teşviği olacağını ileri sürdü.
Jakobin’deki meslektaşlarım Branko Marcetic ve Daniel Bessner gibi diğerleri; Joe Biden yönetiminin, Rusya’ya azami askeri sıkıntı yaratmak yerine görüşmeler yoluyla bir çözümün peşinde koşma konusunda sürekli bir ilgisizlik sergilediğini ve ülkeyi –NATO dostu ilericilerin vermeye istekli olduklarından- daha fazla silahlarla doldurmanın, savaşın daha uzun ve kanlı hale getirilmesinden, ABD silahlarının Azov Taburu gibi aşırı sağcı güçlerin eline geçmesinden kaynaklanan Usame bin Ladin benzeri geri tepmeye kadar çok daha büyük olası olumsuz tarafları olduğunu savundu.
Ayrıca, askeri-sanayi kompleksini sona erdirme ve artık ABD’nin dünyaya ölümcül silahlar sağlamasının üstüne vazife olmadığı konusunda ciddiysek, belirli durumlarda bile silah transferlerine karşı çıkmaya başlamamız gerektiğine dikkat çektiler. Her halükarda, Batı askeri müdahalelerinin istenmeyen sonuçlarının uzun tarihi göz önüne alındığında, Ukraynalılar için yapabileceğimiz en iyi şey insani yardıma odaklanmak, barış müzakerelerini teşvik etmek ve mültecileri kabul etmektir. Şu anda olanlar bir silah tüccarının rüyası olabilir ancak bunun herkes için bir kabus olmasının birçok yolu var.
Diğer konular, özünde anti-militaristlik olan herkes için çok daha kolay çağrılar. Örneğin, bir “uçuşa yasak bölge” ilanı, deliliğin zirvesi olacaktır. Amerikan ordusunun Rus uçaklarını düşürme niyetiyle bir savaş bölgesine girmesi, III. Dünya Savaşı olacaktır. Geriye kalan tek soru, bunun konvansiyonel kalıp kalmayacağı veya Albert Einstein’ın III. Dünya Savaşı’nda neyle savaşılırsa savaşılsın “IV. Dünya Savaşı sopalar ve taşlarla yapılacak” öngörüsünün doğrulanıp doğrulanmayacağıdır.
Neyse ki bu senaryo oldukça uzak ihtimal – insan uygarlığının sonunun önüne geçmenin yüzde 1 şansı bile; kesinlikle, herhangi bir azcık aklı başında öncelikler listesinin en tepesinde yer almalıdır. Böyle bir savaş, onu başlatan toplum kesimine önceki herhangi bir savaştan çok daha fazla acıya yol açar, ancak konvansiyonel veya nükleer tüm savaşlar, en alttaki insanlara yıkım getirir. Küresel bir termonükleer çatışmada bile; bulunabilecek herhangi bir kaçış varsa mayın kuyularına (DrStrangelove tarzı) ya da uzay gemilerine (Don’t Look Up– Yukarı Bakma filmi ç.n-), bunlar sadece en zengin ve en iyi bağlantıları olan kişiler için uygun olabilecektir. Önceki tüm savaşlarda olduğu gibi, geri kalanımız mahvolacaktır.
ABD’de ve benzer toplumlarda kitlesel bir sosyalist hareketin olmaması, önceki nesil solcuların “enternasyonalizm”den anladıkları şeyin çoğu zaman yarı bulanık bir hafıza gibi hissettirdiği anlamına geliyordu. Ancak terimi gözden geçirmeden önce, Eugène Pottier’in greve giden ordular hakkında yazdıklarından ve dünyanın dört bir yanındaki işçilerin bu şarkıyı kendi dillerinde söylemesinden, ABD emekçilerinin onları öldürmek içingönderilmesine karşı çıkarak Almanlarla dayanışmasını ilan ettiği için hapse giren Eugene V. Debs’e kadar uzanan tarihini hatırlamalıyız.
Bu her zaman hem yabancı zorba yönetimlere, hem de asla tribün liderlerinin öngördüğü gibi biteceği gözükmeyen, zorba yönetimlere karşı olduğu iddia edilen savaşlara karşı olmak anlamında bir terimdir.
Dünya Endüstri İşçileri’nin (IWW), IWW şarkı kitabındaki en sevdiğim sözlerden birinde söylediği şey buydu:
Peki, şimdi elli yıl veya daha uzun süredir / iş veya eşitlik için ve her zaman savaşa karşı ajite ediyorum
Sosyalist enternasyonalizm geleneğinden mi bahsetmek istiyorsunuz? Gelenek budur.
Hiçbir ikame kabul etmeyin.
* Ben Burgis; Jakoben köşe yazarı, MorehouseCollege’da yardımcı felsefe profesörü
[Jacobin’deki İngilizce orijinalinden Zerrin Yatağan tarafından Sendika.Org için çevrilmiştir]
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.