Sığınma evinde kalırken bebeğini dünyaya getiren 20 yaşındaki E.S. çaresizlik sebebiyle bebeğini terk etti. E.S. medyada “cani” olarak suçlanırken, devletin sorumluluğu ise görünmez kılındı. Kadınlar yaptıkları açıklamalarda “Devlet şiddetle mücadelede yükümlülüğünü yerine getirmiyor, kadınları desteksiz ve yalnız bırakıyor” diye vurguladı
İstanbul Pendik’te boş bir arazide bulunan ve acil tıp teknisyeni Büşra Durmaz’ın emzirmesiyle kamuoyunun tanıdığı 3 aylık Nisa Mihriban bebek, dün (5 Nisan) sağlık durumu kötüleşince yoğun bakıma alındı. Bebeğin 31 Mart’ta solunum güçlüğü yaşadığı öğrenilirken, yurt görevlilerinin ihmali olduğu iddiasıyla inceleme başlatıldı.
Bebeği terk eden 20 yaşındaki E.S., “kasten öldürmeye teşebbüs” suçundan gözaltına alındı. Medyanın “cani anne” ilan ettiği E.S., emniyetteki ifadesinde, imam nikahı kıyarak evli olduğu kişinin kendisine defalarca şiddet uyguladığını, hamile olduğunu sığınma evinde öğrendiğini söyledi. Ailesinden de şiddet gören, sığınma evinde en fazla 6 ay kalınabildiği için bebekle kalacak bir yer bulamadığını kaydeden E.S., başka çaresi olmadığı için bebeği bıraktığını anlattı. E.S., çıkarıldığı mahkemece tutuklandı.
Nisa bebek, sağlık kontrolleri yapıldıktan sonra Çocuk Hizmetleri Genel Müdürlüğüne bağlı bir çocuk yuvasında koruma altına alınmıştı. Bebek burada sağlık durumu kötüye gidince Bakırköy Dr. Sadi Konuk Eğitim ve Araştırma Hastanesinde yoğun bakıma alındı. Gece saatlerinde hastanenin başhekimliğinden yapılan açıklamada, bebeğin beyin ölümü açısından kesin sonucun daha belirlenemediği ifade edildi.
Nisa bebeğin, 3 gün önce kaldığı çocuk yuvasından “kardio pulmoner arest” sonucu kurum doktor ve hemşiresi refakatinde 112 ambulansıyla kalp ve solunum resüsitasyonu yapılarak saat 09.20’de hastanenin acil çocuk birimine getirildiği aktarıldı.
“Yapılan ilk muayene sonucunda aspire ettiği anlaşılan bebeğin kalbinin ve solunumunun olmaması üzerine hemen entübe edildiği, yaklaşık 30 dakika daha yapılan resüsitasyon neticesinde kalp atımlarının alınmaya başlandığı” belirtilen açıklamada, şunlar kaydedildi:
Çocuk yoğun bakım ünitesine yatırılarak solunum cihazına bağlanan Nisa bebeğin genel durumu ciddi olup, sedasyon ve anti ödem tedavisi altında takip edilmektedir. Durumunda bir iyileşme gözlenmeyen bebeğin beyin fonksiyonları detaylı olarak araştırılmakta olup, beyin ölümü açısından kesin sonuç daha belirlenmemiştir. Yapılacak yeni test ve tetkiklerin sonucunda Nisa bebek ile ilgili son durumun önümüzdeki 24-48 saat içinde netlik kazanması beklenmektedir.
Olayla ilgili ihmal incelemesi sürerken Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı da idari soruşturma başlattı. Olayın nasıl gerçekleştiği, görevli personelin herhangi bir ihmali olup olmadığının araştırılacağı kaydedildi.
Nisa bebek bulunduktan sonra Büşra Durmaz’ın onu emzirmesi gündemdeyken E.S.’nin onu bıraktığı anların görüntüleri sosyal medyada yayılmaya başlamış, bebeğin öldüğü duyurulduktan sonra yuvaya götürülen bebeğe neden bakılamadığı değil E.S.’nin onu terk etmesinin ne kadar “canice” bir davranış olduğu konuşulmuştu. Kadına yönelen bu linç kampanyasına karşı Kadın Sığınakları ve Da(ya)nışma Merkezleri Kurultayı bileşenleri ve Mor Çatı açıklamalarda bulundu.
Kadın Sığınakları ve Da(ya)nışma Merkezleri Kurultayı’nın “Devlet şiddetle mücadelede yükümlülüğünü yerine getirmiyor, kadınları desteksiz ve yalnız bırakıyor” başlıklı açıklamasının tam metni şöyle:
Son dönemde basına yansıyan haberler bize bir kez daha devletin şiddetle mücadelede yükümlülüğünü yerine getirmediğini, bunun aksine şiddetle mücadelede kadınları desteksiz ve yalnız bırakarak yeniden şiddet döngüsüne sürüklediğini ayrıca sığınak sonrası destekler konusunda da herhangi bir mekanizma geliştirmeyerek tüm sorumluluğu üzerinden attığını göstermiş oldu.
E.S’nin sığınakta kalış sürecinde gebeliği hakkında yeterli destek almamış olması, istenmeyen gebeliğin sonlandırılması hakkı ya da çocuğun evlatlık verilebilmesi gibi seçenekler üzerinden bilgilendirilmemiş olması ve 6 aylık kalış süreci doldu gerekçesi ile alternatifsiz ve desteksiz bir şekilde sığınaktan çıkışının yapılması kabul edilemez.
Erkek şiddetine karşı mücadelenin en önemli mekanizmalarından biri olan sığınaklar, kadınların çocuklarıyla birlikte kalabilecekleri, şiddetten uzak ve bağımsız bir yaşam kurmak için ihtiyaç duydukları sosyal, psikolojik, hukuki vb. destekleri alabilecekleri yerlerdir. Şiddetle mücadelede destekler sunulurken, sistematik şiddetin yarattığı tahribatı dayanışmayla gidermeye ve kadınların kolektif olarak güçlenmesine dayalı politikaların izlenmesi zorunludur. Bizler yıllarca verdiğimiz mücadele ve deneyimden biliyoruz ki, E.S. ile sığınakta nitelikli bir sosyal çalışma ve dayanışma kurulmuş olsaydı, ihtiyaçlarına bakılmaksızın 6 aylık süre gerekçesi ile sokağa bırakılmaz, çocuğun üstün yararı gözetilerek çocuk devlet korumasına alınabilirdi. Aynı şekilde kadınla da alternatifler ve sığınak sonrası yaşam için planlama yapılabilirdi.
Bizler Kadın Sığınakları ve Da(ya)nışma Merkezi Kurultayı bileşenleri olarak tüm bu desteksizlik sisteminde devletin kadınlara toplum içinde özgür ve eşit bireyler olarak yaşayabilmeleri için destek verme yükümlülüğünün görmezden gelindiğini ısrarla vurgulayarak, şiddetsiz bir hayat kurmak için gerekli niteliklere sahip, yeterli sayı ve kapasitedeki da(ya)nışma merkezleri ve sığınaklar açılıncaya ve bu kurumlarda feminist yöntemle kadınları güçlendiren çalışmalar mümkün oluncaya kadar mücadelemizi sürdüreceğiz!
“Bütünlüklü koruyucu ve önleyici politikalar uygulanmıyor, kadınlar çaresiz bırakılıyor” diyen Mor Çatı’nın açıklamasının tam metni şöyle:
Basına yansıyan haberde gördüğümüz E.S.’nin hikayesi kadınların maruz kaldığı ayrımcılık ve alternatifsizlik durumunun tekil bir örneği. E.S’nin hikayesinde şiddet tehdidi nedeniyle sığınağa gelmiş bir kadına gebeliği sonlandırma yöntemlerinin ve evlat edindirme seçeneğinin anlatılmadığını görüyoruz. E.S’ye sığınaktan 6 aylık süreden sonra çıkmak zorunda olduğunun söylenmesi; sığınaklarda her kadının biricik olduğunun görülmeden ezbere bir süre kısıtının uygulandığını ve nitelikli sosyal çalışmanın yapılmadığını bir kez daha gösteriyor. Sosyal çalışma yapılsaydı kadın bu çaresizlikle sığınaktan çıkarılmaz; çocuğun üstün yararı gözetilerek devlet bakımına alınırdı.
İçinde yaşadığımız patriyarkal toplumda genç bir kadın erkek şiddeti karşısında devletin sistemsizliği sebebi ile çaresiz ve alternatifsiz bırakılırken, suçlayıcı yaklaşımlarla cezalandırılmaya çalışılıyor. İstanbul Sözleşmesi’nde yer aldığı hali ile bütünlüklü koruyucu ve önleyici politikaların kadınların hayatları için önemini bugün de bir kez daha hatırlatıyoruz.
Türkiye’de sığınakların sayısı yetersiz; sığınaklarda kadınların biricik ihtiyaçlarını gözeten, bütüncül ve güçlendirici bir sosyal çalışma yapılmıyor; ihtiyaç duydukları sosyal, ekonomik ve ruhsal destekler sunulmuyor. Sığınaklarda 6 ay sınırı, 12 yaş üstü oğlan çocuklarını anneleri ile birlikte kabul etmeme gibi kurallar kadınların şiddetten uzaklaşmalarına engel oluyor. Kadınlar doğum kontrol yöntemleri ve kürtaj hakları konusunda bilgilendirilmiyor; bu haklara erişimleri engelleniyor. Cinsel sağlık haklarına ve doğum kontrol yöntemlerine erişememeleri kadınların sağlıklarını ve yaşamlarını tehdit ediyor. İstenmeyen gebelikler söz konusu olduğunda kadınların kürtaj haklarına erişemiyor olmaları bu tehditi büyütüyor. Çocuk yaşta evlilikler, çocuk istismarı olmalarının yanı sıra ileride kadınları istismara ve şiddete daha açık hale getiriyor.
Bu desteksizlik ortamında kadınlar kendi çarelerini aramaya, zor durumlarla baş etmeye çalışırken suçlayıcı yaklaşımlarla toplumsal cinsiyet eşitsizliği üzerine kurulmuş olan toplumsal cinsiyet rolleri kabul ve tekrar ediliyor; kadınların annelikle ilişkisi mutlaklaştırılıyor; devletin kadınlara toplum içinde özgür ve eşit bireyler olarak yaşayabilmeleri için destek verme yükümlülüğü görmezden geliniyor.
Yaşananlardan sorumlu olan, tüm bunlar yaşanmasın diye bütüncül koruyucu ve önleyici politikalar öneren İstanbul Sözleşmesi’nden bir gecede çıkan, kadın düşmanlığını körükleyen, kazanılmış haklarımıza saldıran, var olan yasaları uygulamayan ve yargıdaki cezasızlık ile kadına yönelik erkek şiddetini cesaretlendirenlerdir.
Sendika.Org