Önce sorunlarımızın çözümü için örgütlenmeliyiz ve kendimizi değiştirmeliyiz. Sonra da memleketteki bu kara düzeni…
Geçmişte 5 Nisan’ın ileride bayram olarak kutlanabilirliği konuşulurken bugünün Türkiye’sine baktığımızda mesleğin bayramlık bir hali maalesef yok.[1] Yurttaşlar adalete erişim ve adil yargılanma sorunları yaşarken, biz avukatlar kendi iç sorunlarımızla boğuşurken adalete katkı sunmaya çalışmaktayız.
Avukatlık ücretleri belirlenirken TBB’nin açıkladığı asgari ücret tarifesi baz alınıyor. TBB’nin eski başkanı Metin Feyzioğlu, TBB seçimleri öncesi tarifede yüzde 25 artış yaptı ve bu belirleme enflasyonun altında kaldı. Şimdi avukatlar bu tarife az derken, yurttaşlar o tarifedeki ücretleri bile verebilecek bir maddi gerçekliğe sahip değil. Çözümün avukatlık asgari ücret tarifesinde yapılacak bir artış olmayacağı aşikâr. Bizler avukatlar olarak biraz kendi sorunlarımızın kaynağına eğilmeli ve o sorunların kaynağını doğru tespit edip doğru çözümler üretmeliyiz diye düşünüyorum.
Resmi olarak ücret alması yasak olan modern köle stajyer meslektaşların, kendi bağımsız bürosu olan genç meslektaşların ve başkent dahil birçok ilde mevcut asgari ücretin altında çalışmak zorunda kalan işçi avukat meslektaşın derdi geçinememek. Bunu tartışırken artan avukat sayısı[2] ve üniversitelerin sayısının[3] fazla olması üzerinden “avukatlık sınavı” önerisi sık sık dile getiriliyor. Ancak sınav, mesleğin sorunlarına deva olmayacağı gibi “avukatlık sınavlarına hazırlık kursları” gibi bir alan yaratacak ve bu kurslardan en iyi eğitimi “en çok parası” olanlar karşılayabilecek, sınavı geçemeyenler stajyer bile olamayacağı için mesleğe giriş mücadelesi veren yeni bir ara form yaratılmış olacak. Üstelik avukat sayısını konuşurken de dikkatli olmamız gerekiyor. Ülkemizde adalete erişimi kısıtlı, adalet arayışı içerisinde usul bilmediği için mağdur olan binlerce şirket/yurttaş, cezaevlerinde yüzlerce tutuklu insan varken elbette adaletin bir sacayağı olarak nitelikli avukatlara ihtiyacımız var. O yüzden meslektaş sayımızın fazla olduğunu düşünmüyorum.
Avukatlığın sorunlarını konuşurken ele almamız gereken temel konuların başında hukuk fakültelerinin sayısı ve eğitimin niteliği gelmeli. Maalesef ilkokuldan başlayarak eğitim sistemimiz bir bütün olarak kötü. Bu kötülüğün içerisinde mezun olanlar sadece avukat olmuyor, hakim/savcı ya da icra müdürü, başka bir birimde hukuk uzmanı oluyor. Bunun sonucu olarak saç baş yoldurtan yanlış ve kötü kararlar çıkıyor. İşte bu yüzden eğitim sisteminin ve hukuk fakültelerinin eğitim yapılarının yeniden yapılandırılmasını gerekiyor.
Meslek içinde işçi-işveren avukat kavramının yanı sıra “işgören-işveren avukat” kavramı bir kısım tarafından tercih ediliyor. Bunu mesleğe ve kendine yabancılaşmak olarak görüyorum. İşçi, işçidir. İşveren de işveren. Maalesef işçi avukatların sayısını bile bilmiyoruz. Ne şartlarda çalıştıklarını ya da sorunlarının nasıl çözüleceğini konuşabileceğimiz resmi düzlemler yok. Bu bağlamda da işçi avukat meslektaşlarımız “işçi” olduklarını artık kabullenmeli ve hakları için örgütlenmeli diye düşünüyorum.
Meslek kurallarımız da tartışmamız gereken bir başka konu. Örneğin reklam yasağı var. Evet umursanmıyor ve yaptırım uygulanmıyor. Oturalım bu neden böyle diye tartışalım. Başka bir örnek; duruşmalarda özellikle kadına yönelik cinayet/şiddet/taciz dosyalarında mevcut toplumun tüm gerici kodlarını savunma argümanı olarak kullanıp, erillik yapıp “ama savunma dokunulmazlığı” demeyelim. Bu bağlamda oturalım meslek kurallarımızı değiştirelim. Bildiğim kadarıyla da TBB bunun için bir çalışma başlattı, bu çalışmayı takip edelim, gerçekçi kılalım.
Bunları tartışabileceğimiz ve nihayete erdireceğimiz yerler barolarımız ancak maalesef gerçek sorunlarımızı görmek yerine gerçek olmayan sorunlarımızı tartışıyoruz. Bunun sonucu olarak genç meslektaşlar baro seçimlerinde sandığa gelmiyor. Çünkü barolardan beklentileri yok. O yüzden önce barolarımızı değiştirmeliyiz. Bunu yapmazsak Ankara’da gördüğümüz gibi filler tepişir; genç, işsiz ve işçi meslektaşlar için bu filler kılını kıpırdatmaz, ezilen yine bizler oluruz.
Listeyi uzatmak mümkün ancak özü; önce sorunlarımızın çözümü için örgütlenmeliyiz ve kendimizi değiştirmeliyiz. Sonra da memleketteki bu kara düzeni…
[1] Dünyada evrensel bir avukatlar günü olmamasına rağmen ülkemizde her yıl 5 Nisan, Avukatlar Günü olarak kutlanıyor. Tarihsel dayanaklarını ise; 5 Nisan 1878’de gerçekleştirilen İstanbul Barosu ilk genel kurulu ve 5 Nisan 1958’de İzmir’de gerçekleştirilen barolar birliğinin temellerinin atıldığı baro başkanları toplantısı oluşturmaktadır. Nihayetinde Türkiye Baroları Birliği’nin (TBB) 1969 yılında kurulmasından çok sonra 15-16 Mayıs 1987 yılında TBB Genel Kurulu’nda 5 Nisan’ın Avukatlar Günü olarak kutlanması kararlaştırılmış.[1] 1987 genel kurulunda Av. Enver Arslanalp 5 Nisan tartışmaları sırasında “ileride bir bayram günü olarak düşünülebilir” demiştir. Kaynak: http://tbbdergisi.barobirlik.org.tr/m2000-20001-856
[2] TBB verilerine göre 1998 yılı sonunda 36 bin 931 avukat varken -istatistikler 1998 yılında başlamaktadır- 2020 yılı sonunda 143 bin 330 olan bu sayı 2021 yılı sonunda 160 bin 651’e ulaşmış durumda. Yani son bir yılda yüzde 12 artış. Kaynak: https://www.barobirlik.org.tr/Barolar
[3] Mevcut durumda YÖK istatistiklerine baktığımızda bugün itibariyle 38’i vakıf, 51’i devlet olmak üzere 89 hukuk fakültesi var. Kaynak: Verilere https://istatistik.yok.gov.tr sitesi üzerinden: Birim İstatistikleri > Genel Bilgiler > Fakülteler > Birim Grubu Seçiniz > Hukuk Fakültesi > Seç > Raporu Getir sekmeleri kullanılarak 03.04.2022 tarihinde erişilmiştir.
Bu yazı anayurtgazetesi.com ile eş zamanlı olarak yayımlanmıştır
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.