Bizler sağlık işçileri emekçiler olarak sorunlarımıza çözüm bulamayan, bizi itibarsızlaştıran, iş barışını bozan yöneticilere karşı hastane meclislerinde bir araya gelmeliyiz. Hekimi, hemşiresi, teknisyeni, sekreteri, hasta bakıcısı, temizlik işçisi bir araya gelerek sorunlarımızı ve halkımızın ihtiyaçlarını çok daha etkili bir şekilde çözeriz. Hastanenin yönetimini en iyi bilenler bu hastanelerde sağlık hizmeti üreten, alınteri dökenlerdir
Sağlık işçileri, market işçileri, moto kuryeler… derken ülke bir kazandır kaynıyor. Ne kimsenin biz işçilerin sesini duyduğu ne de gördüğü var. Pandeminin başından beri bitmek bilmeyen, biz emekçilerin can pazarı… Saraylarda saltanat sürenler bize açlığı, fakirliği, fedakarlığı överken bir kez daha bizim bizden başka anlayanımız, dinleyenimiz yok. Biz sağlık işçileri pandeminin başında malzeme bulamadık, hastaneler dışındaki çoğu kamu kurumunda pandemiye özel izinler verilirken bizler halihazırda duran izinlerimizi bile kullanamadık, aksine çalışma saatlerimiz artırıldı. Zaten baskıyı, mobbingi had safhada yaşayan biz taşerondan kadroya geçen sağlık işçilerinin omuzlarına bir de pandemi krizinin yükü bindi. Pandemi boyunca ne doğru düzgün bir koruma ne de herhangi bir önlem alındı. Koronavirüs ile burun buruna canımız pahasına çalıştığımız halde hastanemizdeki diğer sağlık emekçileri pandemi ödemeleri alırken bize ödeme yapılmadı. Diğer sağlık emekçisi arkadaşlarımız bu aldıkları ücretleri sonuna kadar hak etti, hatta fazlasını… Ancak neden biz 4D’li işçileri ayırdılar, neden bu ayrımcılık oluştu? Yeri geldiğinde bizden fedakârlık bekleyenler iş yükünü, eziyeti paylaşmamızı bekleyenler, emeklerimizin karşılığını beklediğimizde bizi görmezden geliyorlar. Taşeron dönemini aratmayan bu uygulamaların üstüne şimdi de ekonomik krizin ağırlaşan yüküyle boğuşuyoruz.
Bizi yönetebildiğini sanan atanmış yöneticiler hiçbir sorunu çözmezlerken iş barışı bozmakta ve biz emekçileri itibarsızlaştırmada gayet ustalar.
İtibarsızlaştırma demişken, hedef gösterilip saldırıya açık hale getirildiğimiz için hastanelerde barikatlar kurmak zorunda kaldık, bıçaklandık, rehin alındık, hayatlarımızı kaybettik. Tüm bunlar yaşanırken “COVID-19 meslek hastalığı sayılsın” diye talepte bulunduğumuzda; hastanelerin ucu bucağında enfeksiyondan arınmasını sağlayan, hastalarla burun buruna hasta bakım hizmeti veren, hasta odalarının temizliğini yapan ve çöpünü alan bizlerden illiyet bağı istediler. Uzun lafın kısası virüsle burun burunaydık, enfekte olduk ve evlerimize huzur içinde gidemedik ama bizlere “Siz COVID’e karşı meslek riski taşımıyorsunuz” dediler. Şimdi de kalkmış “Hekimler giderse gitsin, onlara ihtiyacımız yok” diye açıklama yapıyorlar. Hekimleri onlar mı yetiştirdi, okuttu ya da bu ülkedeki herhangi bir meslekteki insanları? Okumak ya da okutmak için vergi ödüyoruz, çocuklarımızın ve memleketin geleceği için her zaman olduğu gibi tüm fedakarlığı yapıyoruz. Ancak elbette yine bu fedakarlığımızın karşılığını alamıyoruz. Zaten kıt kanaat geçinen bizler ek işler yaparak çocuklarımızın düzgün bir eğitim almalarını sağlamaya çalışıyoruz. Dişimizden tırnağımızdan arttırarak zor bela yetiştirdiğimiz çocuklarımıza kimse nereye giderlerse gitsinler diyemezler, memlekete bir kurşun kalem kadar faydası olmayanların buna hakları yoktur.
Pandemi bitmiş gibi davranıyorlar ama ne pandemi bitti ne de pandemi boyunca yaptıkları gibi üzerimize basarak yükselmeleri… Pandeminin ilan edildiği gün kahramandık, pandemi boyunca dayanmamızı, sabretmemizi istediler şimdi de nasıl daha çok üzerimize basacaklarının hesabını yapıyorlar.
Ankara Üniversitesi İbn-i Sina Hastanesi’nde uygulanan havuz sistemi adlı çalışma biçimi tam da bunun örneği. Havuz sistemindeki amaç 500 kişinin yapacağı işi 230 temizlik işçisine yaptırmak. Şefler eliyle performans baskısıyla bu dayatma tüm temizlik işçilerine yapılıyor ve yönetimin gözünde kendilerince işçileri ezerek puan topluyorlar. Kamu hastanesi olmasına rağmen bu uygulama doğrudan sermayeye hizmet etmektedir. Ne hastane yönetiminin ne de hastanede enfeksiyonla mücadelenin denetiminden (!) sorumlu şeflerin halk sağlığını ya da bizlerin çalışma ortamındaki huzurunu düşündüğü var.
Kölelik düzeni hastanemize geri geldi. Atanmış yöneticiler hastanede ciddi sorunlar yaratıyorlar. Sağlık alanından gelmeyen bu yöneticiler hükümetin sağlık alanında yürüttüğü politikalar sonucunda kamu hastanelerini bir fabrika gibi işletmeye çalışıyorlar. Hizmet üreten bu kurumlar üstelik sağlık hizmeti ürettiği halde kar baskısıyla kar-zarar hesabı yapılarak yönetiliyor. Hastanelerin bu akılla yönetilmesi bir halk sağlığı sorunudur. Sağlık alanından gelmeyen, işi bulunduğu işletmeyi kar ettirmek olan yöneticilerin varlığı hastanede hem emekçilerin huzurunu bozuyor hem de halkın sağlığını tehlikeye atıyor. Mesela havuz sistemi, hastane genelinde işçilerin yerlerini değiştirerek özellikle de temizlik işçilerinin her gün oradan oraya yer değiştirerek, hem hastane temizliğinin yeteri kadar iyi yapılamamasına hem de işçiler üzerinde onur kırıcı huzursuzluk verici bir baskı aracı haline geliyor. Havuz sistemi bir yanıyla da hekiminden hemşiresine, teknisyeninden sekreterine tüm sağlık çalışanlarının yüz yüze kaldığı bir enfeksiyon yayılım riski sorunu. Belli ki bu riske karşı yöneticilerden bize fayda yok. O halde hem daha fazla sömürünün hem çalışanların sağlık riskinin hem de halk sağlığı sorununun kaynağı haline gelen bu belayla birlikte mücadele etmenin yolunu bulmak zorundayız.
Bizler sağlık işçileri emekçiler olarak sorunlarımıza çözüm bulamayan, bizi itibarsızlaştıran, iş barışını bozan beceriksiz yöneticilere karşı hastane meclislerinde bir araya gelmeliyiz. Hekimi, hemşiresi, teknisyeni, sekreteri, hasta bakıcısı, temizlik işçisi bir araya gelerek sorunlarımızı ve halkımızın ihtiyaçlarını çok daha etkili bir şekilde çözeriz. Hastanenin yönetimini en iyi bilenler bu hastanelerde sağlık hizmeti üreten, alınteri dökenlerdir. Gölge etmesinler başka ihsan istemez.
Reyhan Tüfekçi: İbni Sina Hastanesi emekçisi, Devrimci Sağlık İş işyeri temsilcisi
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.