Ukrayna’daki savaş; emperyalizm ve ulusal mücadeleleri Marksist cepheden yeniden tartışmayı gerekli kılmaktadır. Ama burada en önemli konu, tartışan sosyalist kesimlerin dost güçler olduğunu bilerek ideolojik tartışmaya girmeleridir
Ergin Yıldızoğlu’nun “Yeni Faşizm” kitabında çokça vurguladığı gibi bugün kapitalizmin üç aşamasını neredeyse aynı anda yaşamaktayız.
1800’lerin sonunda kapitalizmin emperyalist aşamaya ulaşması, sanayi devriminden sonra gelişen teknolojik atılım, gelişmiş kapitalist devletlerin artan enerji ve hammadde ihtiyacı I. Emperyalist Paylaşım Savaşı’nı doğurmuştu. Bugünkü Çin-ABD arasındaki ticaret savaşları, dijital teknolojilerin gelişmişliği ve artan enerji-hammadde krizi I. Paylaşım Savaşı öncesi duruma çok benzemektedir.
1930’larda, Ekim Devrimi sonrası özellikle Avrupa’da gelişen devrimci hareketleri bastırmak için Nazizm’in önünün açılmasına şahit olunmuştu. Bugün aşırı sağın dünyada yükselmesi bu dönemle önemli benzerlikler taşımaktadır. Birçok kıtada iktidar olan “yeni faşist” hareketler, günümüzde 1930’larda olduğu gibi sosyalizm mücadelesinin önüne geçmek için değil fakat dünyanın ikinci emperyalist kampı olmaya aday eskinin reel sosyalist ülkelerinin hinterlandını çevrelemek için kullanılıyor. Ortadoğu’da şeriatçı dincilik, Kafkas ve Balkanlarda turuncu devrimler sonrası Neo-Nazizm, Avrupa’da aşırı milliyetçilik, Latin Amerika’daki faşist askeri diktatörlükler…
II. Emperyalist Paylaşım Savaşı sonrası Keynesçi devlet dönemi ortaya çıkmıştır. Bu korumacı ulus devlet modeli, bugünkü devlet biçiminin içine girdiği yönelime çok benziyor. Yalnız bir fark var:
Üçüncü aşama olan Keynesçi devlet kapitalizmini, batıda “refah devleti” yapan en önemli özellik, dünyadaki ezilen ulus ve sosyalist mücadelelerin kazanımları idi. Bugün toplumsal mücadelelerin zayıf seyri nedeniyle, küreselleşmenin içine girdiği kriz ortamından “refahsız” otoriter devlet kapitalizmiyle çıkılmaya çalışılıyor.
Birçok batılı ülke özellikle 2008 ekonomi krizi sonrası millîleştirme, kamulaştırma ve yeniden beledileştirme uygulamaları başlatırken, bu yönelimde ana unsur; emek mücadelelerinin zorlaması değil, küreselleşmeci ekonomiyi, otoriter müdahaleci devlet çerçevesinde restore etmek oluyor.
***
Günümüzde dünya solunun çok iç açıcı bir gelişme seyrine sahip olduğu söylenemez. Solda hâkim olan ana akım sosyalist-komünist gelenek değil, çoğulcu liberal-sol çizgidir. Bu çizgi haklı-haksız savaş ayrımı gözetmeksizin her savaşa burjuva hümanist cepheden hayır demekte ve haklı savaşları savunanları kendini güncellemeyen “dogmatikler” olarak ilan etmektedir.
Peki, ulusal ve sınıfsal hareketlere nasıl yaklaşılmalıdır?
Lenin’in dediği gibi bambaşka mahiyete sahip olan sınıfsal ve ulusal hareketlere paye biçerken aynı kategorik yaklaşımlardan bahsedilemez. Fakat UKKTH (ulusların kendi kaderini tayin hakkı) bütün ezilen ulus ve milliyetler için geçerlidir. Yani Suriye’nin kuzeyi ile Ukrayna’nın doğusunun arasında UKKTH kapsamında fark yoktur. Buradaki sosyalist kesimlerdeki temel tartışma ise, Rusya’nın Ukrayna’nın doğusuyla yetinmeyip batısına girmesi ile alevlenmiştir.
Bana doğru gelen yaklaşım, Donbass’ın faşist Ukrayna yönetimine verdiği savaşın haklı savaş, Rusya’nın bir bütün olarak Ukrayna’yı işgal etmesinin ise haksız savaş olarak değerlendirilmesi gerektiğidir.
Şimdi şu soru ortaya çıkıyor: “Peki Rusya’nın Ukrayna’nın doğusuna girmesi haklı mı?”
Ukrayna’nın doğusundaki azınlık milliyetlerin Ukrayna’ya veya Rusya’ya bağlı federasyon olarak kalması veya bağımsız devlet olma yoluna gitme kararı alması ile kendi topraklarına başka bir ülkenin ordusunu çağırıp yardım istemesi arasında fark görmüyorum.
(Bir parantez: Emperyalizm sınıfsal mücadelede içkin bir nitelik taşımakta iken, ulusal mücadelelerde aynı şey söylenemez. Yani bir ulusu veya azınlık milliyeti hangi ülke egemenleri eziyorsa, ezilen ulus bu kesime karşı savaş yürütür ve ezenin kim olduğuna bakmaz. Sosyalist kampın olduğu dönemde sosyalistler ezilen ulus mücadelelerini desteklediği için bu uluslar sosyalist kampın içinde yer almış, farklı tonlarda Marksizm’e yaklaşmış ve kendilerini baskılayan uluslararası egemenlere karşı savaş vermişlerdir. Bugün bir sosyalist kamptan bahsedemeyeceğimiz için, ezilen uluslar emperyalizmin oyun denkleminde; bağımlı değişkenden, yarı bağımlı veya bağımsız oyuncuya dönüşebilmek için, emperyalist kampların niteliğine bakmaksızın kendini birinci elden kim eziyorsa ona karşı mücadele etmektedir. Günümüzün koşulları bize devrimci, karşıdevrimci ve reformist ulusal hareketler tespitlerini güncellemememiz gerektiğini göstermektedir.)
***
Diğer yandan Rusya’nın emperyalist ilan edilip edilemeyeceği, onun yayılmacı-fetihçi politikasından çıkarılamaz. Bir ülkenin emperyalist olmasının olmazsa olmazı; sermaye ihracı yapması ve finans oligarşisine sahip olmasıdır. Bu çerçevede hala hammadde, doğalgaz ve petrol ihracı üzerinden sermaye biriktiren Rusya’ya emperyalist diyebilir miyiz? Buna net bir yanıt veremiyorum, siyasi olguların yanında ampirik iktisadi veriler de gerekli.
Peki, sosyalistler açısından bu soru önemli midir? Ne yapmalı?
“Evet”, cephesinden devam eder isek, “nasıl yapmalı?” sorusu gündeme geliyor.
Bu sorular tamamen bölgenin kendi iç sınıfsal-ulusal güç dengeleri içerisinde cevap verilecek meselelerdir. Bunların hiçbirine basmakalıp formüller, sloganvari ve kuru ajitatif yöntemlerle yaklaşılamaz.
Bugün Rusya, Doğu Ukrayna özelinde, ezilen ulusun haklı taleplerini tanımış ve NATO’ya dur demiştir evet. Ama diğer yandan ülkenin batısına ilerlemesiyle de kendini işgalci konumuna sokmuştur. Bu hamle bir yanda Nazileri ve aşırı sağı desteklemeyen Ukrayna emekçilerini kaybetme durumunu yarattığı gibi Ukrayna’daki Nazi çetelerinin ve ezen ulus şovenizminin ekmeğine de yağ sürmüştür.
Diğer yandan Rusya’daki sol kesimlerin bir kısmı Ukrayna’nın bir bütün olarak işgaline onay vererek I. Dünya Savaşı’nın II. Enternasyonal partileri ile aynı noktaya düşümlerdir.
Ukrayna’daki savaş; emperyalizm ve ulusal mücadeleleri Marksist cepheden yeniden tartışmayı gerekli kılmaktadır. Ama burada en önemli konu, tartışan sosyalist kesimlerin dost güçler olduğunu bilerek ideolojik tartışmaya girmeleridir. Diğer yandan Leninizm hala günceldir ve Marksist külliyata göre olayları ve olguları değerlendirenler sol-liberallerin tanımlaması ile “savaş delileri” değil, bilakis adil ve özgür büyük bir dünya cumhuriyeti için mücadele edenlerdir.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.