Diyanet Akademisi

24 Mart tarihinde Resmi Gazete'de yayımlanan kanun değişikliği ise MEB ile hiçbir bağı olmayan ve bağımsız bir yapı kurulmuş oldu. Bu anlamda akademinin kuruluşu Öğrenim Birliği Kanunu halen yürürlükteyse yukarıdaki maddelerden de anlaşılacağı üzere açıkça bu kanuna aykırı. Çünkü MEB’e bağlı olmayan kendine münhasır bir eğitim kurumu ihdas edilmiş oluyor

Diyanet Akademisi

Geçtiğimiz haftalarda mecliste Diyanet Akademisinin kurulması amaçlayan ve detaylarını düzenleyen “Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun ile Devlet Memurları Kanununda ve 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” “oybirliği” ile kabul edildi ve 24 Mart 2022 tarihinde de bu kanun değişikliği resmi gazetede yayımlanarak yürürlüğe girdi.

Akademinin kurulmasına ilişkin bu yasa değişikliğini öncesini ve sonrasını değerlendirmek gerekir.

Yeni değil

Akademi kurulması fikri ilk olarak 2017 yılında dönemin başbakan yardımcısı Bekir Bozdağ tarafından “2018 yılı içerisinde Diyanet Akademisi diye yeni bir akademi kuracağız. Bu akademi müftü, vaiz, imam hatip, müezzin, kayyım ve kuran kursu öğretmenlerinin meslek öncesi eğitimi ve meslek içi eğitimleriyle ilgilenecek” sözleriyle dile getirilmişti. Benzeri kuruluş söylemleri 2018 yılı içerisinde de Bozdağ tarafından dile getirildi. Ancak Anayasa değişikliği sonrası hükümet sisteminde yapılan değişikliğin ardından Bozdağ uzun süre siyaset sahnesinde yoktu. Geçtiğimiz günlerde Bozdağ’ın adalet bakanlığına gelmesi ile yasanın bir anda Meclis gündemine gelip yasalaşmasını tesadüf olarak görmüyorum.

Akademi ve Tevhid-i Tedirat

430 sayılı Tevhid-i Tedrisat (Öğrenim Birliği) Kanunu 1924 yılında çıkarılmış olup halen yürürlüktedir. Kanunun birinci maddesine göre Türkiye’deki “bütün eğitim ve öğretim kurumları” Maarif Vekâletine (şimdiki: Milli Eğitim Bakanlığına) bağlıdır. Aynı kanunun ikinci maddesi ile de Şer’iye ve Evkaf Vekaleti (Din İşleri ve Vakıflar Bakanlığı) kapatılmış ve kanunun üçüncü maddesi ile; bu kurumun da bütçesinde olan okul ve medreselere ait birikimler MEB’e devredilmişti. Kanunun dördüncü maddesinde ise “Milli Eğitim Bakanlığı’nca, yüksek din uzmanları yetiştirmek için, üniversitede bir ilahiyat fakültesi açılacak ve imamet ve hatiplik gibi dini hizmetlerin görülebilmesi için de ayrı okullar açılacağı” düzenlenmişti.

24 Mart tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanan kanun değişikliği ise MEB ile hiçbir bağı olmayan ve bağımsız bir yapı kurulmuş oldu. Bu anlamda akademinin kuruluşu Öğrenim Birliği Kanunu halen yürürlükteyse yukarıdaki maddelerden de anlaşılacağı üzere açıkça bu kanuna aykırı. Çünkü MEB’e bağlı olmayan kendine münhasır bir eğitim kurumu ihdas edilmiş oluyor.

Tehlikeler

Bu kurum kendi müfredatını kendisi belirleyecek. Öyle ki kanunun 7/A maddesinin üçüncü fıkrası “Diyanet Akademisi; Millî Eğitim Bakanlığı, Yükseköğretim Kurulu, üniversiteler, lisans düzeyinde dinî eğitim veren yükseköğretim kurumları ve müftülükler ile görevinin gerektirdiği diğer ulusal ve uluslararası kurum, kuruluş ve kurullarla iş birliği ve ortak çalışma yapabilir, mesleki ve bilimsel ilişkiler kurabilir, araştırmalarda bulunabilir, eğitim programları uygulayabilir, danışma kurulları ve komisyonlar oluşturabilir” hükmüne haiz. Bu madde ile Diyanet Akademisi MEB ve YÖK ile ortak çalışmalar yapabilecek, mesleki ilişkiler kurabilecek ve “eğitim programları uygulayabilecek.” Bu ne anlama geliyor peki? Akademi YÖK’ün ilahiyat öğrencileri için belirlediği programlara doğrudan müdahale edebilecek ya da MEB Şurası’nın üzerinde bir kurum gibi “Kanunda yetkim var” deyip “Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersinin müfredatını şu şekilde yapın” diyebilecek. Bursa’da geçtiğimiz günlerde bir müdürün kız ve erkek çocukların ayrı oturtulmasına dair yazısını bu defa DİB Akademinin resmi bir kanal ile ve yasal alt yapım var deyip göndermesinin önüne kim geçecek?

Yine kanuna göre “din görevlilerinin” ilahiyat mezunu olmaları tek başına yeterli olmuyor, aynı zamanda KPSS + sözlü ve/veya uygulamalı sınavdan da başarılı olup Akademiye girmesi ve Akademiden mezun olmaları gerekecek.

Kanuna göre Akademide eğitim gören personelin askerliği adaylıkla ilişikleri kesilinceye kadar ertelenecek. Oysa mevcut durumda herhangi bir üniversitede okuyan bir öğrenci için bile tecil için yaş sınırı var ve tek başına üniversite okumak yetmiyor. Doktora, yüksek lisans programları için de yaş sınırı var. Ancak burada hiçbir yaş sınırı/kısıt yok.

Tehlikeler ve laiklik

Anayasa’nın 10.maddesinin dördüncü fıkrası “Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz” hükmüne havidir. Yine 136. madde Diyanet İşleri Başkanlığı’nın (DİB) “laiklik ilkesi” doğrultusunda görevlerini yerine getirmesini düzenlemektedir.

Bu bağlamda DİB bünyesinde kurulan akademi YÖK, MEB ve diğer ulusal/uluslararası kurumlarla işbirliği yapabilecek. Bu anlamda akademinin kurulması laiklik ilkesine aykırı olduğu gibi kanun ile belirli bir zümreye ait insanlara da imtiyazlar tanınmış oluyor.

Kanun oybirliği ile çıktığı için bu bağlamda herhangi bir siyasi partinin bu yasa değişikliğini Anayasa Mahkemesi’ne taşıyacağını da zannetmiyorum. Bu sebeple de iş yine başa düşüyor…

Bu yazı anayurtgazetesi.com ile eş zamanlı olarak yayımlanmıştır


Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.

Sendika.Org'u destekle

Okurlarından başka destekçisi yoktur