Artık Ankara Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Hastanesi’nin bir meclisi var. Bu meclisin sendikaların ya da odanın bürokratik işleyişinin tersine, esnek ve pratik bir yapısı var. Hastanenin sorunları karşısında kendi çözümlerini üretme kapasitesi oldukça gelişmiş ve her türlü sorunu çözmeye de aday
Türk Tabipler Birliği’nin öncülük ettiği Beyaz Yürüyüş, Beyaz Nöbet ve G(ö)REV eylemleri; Meclis’te önce onaylanan ancak sonra geri çekilen ve sadece hekimleri kapsama alan ek gösterge düzenlemesine karşı Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası’nın öncülüğünde yapılan eylemler ve sağlık işçilerinin düşük ücret ve izin haklarını kullanamama sorunları başta olmak üzere çeşitli sorunlara karşı Devrimci Sağlık İşçileri Sendikası’nın öncülüğünde yaptığı eylemler iki gerçeği gözler önüne serdi. Birincisi sağlık alanındaki “ayrıcalıklı kesim” sayılabilecek hekimler de dahil olmak üzere tüm sağlık emekçilerinin sorunları artık sürdürülemez noktaya erişti. İkincisi ise bu tepkiler, her ne kadar pankartlardaki sağlık emek ve meslek örgütlerinin logoları yan yana gelse de sağlık emekçilerinin gerçek anlamdaki birlikteliği sağlanamadığından hastanelerde güçlü bir ses olarak yükselemiyor.
Sınıfın farklı fraksiyonlarının nasıl bir araya getirilebileceği sorusu, her alanda olduğu gibi sağlık alanında da önemli bir gündem. Sınıf hareketinin kabardığı bugünlerde, siyasetten, yani kendi hayatına dair karar alma mekanizmalardan, dışlanmış milyonların siyasete katılım kanalının oluşturulması, yine her alanda olduğu gibi sağlık alanı açısından da önemli bir ihtiyaç.
Bu kanal, yeni bir kanal değil. Meclis, komite, konsey ya da bir isim koymasak da buna benzer her yapı, işçi sınıfı mücadelesinin tarihinden bize göz kırpıyor. Paris Komünü deneyimi bize gösteriyor ki siyasi iktidarın temeli bu yapılardan geçiyor. Ya da 1917 devrimini düşündüğümüzde kapitalist sistemin karşısına dikilen yepyeni bir uygarlığa kendi ismini verebiliyor bu tür işçi birlikleri. Tarihin ışığında bu işçi meclislerini incelediğimizde meclislerin işçi sınıfının direnme kapasitesini, iddiasını ve öz gücünü büyütmesinin yanı sıra işçi sınıfını kurucu bir güce de dönüştürüyor.
Türkiye’de sağlık alanında bu tür meclislerin gerekliliği ya da önemi, son yirmi yıldaki sağlık politikalarında gizli. AKP ile başlayan “Sağlıkta dönüşüm programı”, sağlık sistemini piyasacı bir dönüşüme tabi tuttu. Daha önce defalarca yazılıp çizilen bir çok direnme ve engelleme stratejilerimize rağmen sağlıkta dönüşüm gerçekleşti ve neoliberal sağlık sistemi yerleşik sistem halini aldı. Bu yeni sağlık sisteminde hekim ortağa, hemşire yardımcı personele, sağlık işçisi taşeron işçiye ve elbette hasta müşteriye dönüştü. Hangi tedavi yöntemi uygulanacağı bilimsel verilerden ziyade ilaç tekellerinin kataloglarına göre belirlenir oldu. Tüm sağlık emekçileri için güvencesizlik ve geleceksizlik ortak bir gerçek halini aldı.
Ancak pandemi, daha da açık bir şekilde bize gösterdi ki halka bir lütuf gibi sunulan bu yeni sağlık sistemi sınıfta kaldı. Hiçbir şeyi çözme kapasitesi olmayan, var olan tüm sorunları erteleyen, bunu yaparken de sadece sermayenin çıkarlarını baz alan bu sistemin halk düşmanı ve işçi düşmanı karakteri de belirginleşti.
Bunun yanı sıra hekimi merkeze alan bir anlayışı pekiştirdiği için sağlığın bir ekip işi olduğu gerçeğini akıldışı bir şekilde göz ardı etti. Hekim, hemşire, kamu emekçisi, tekniker, hasta bakım personeli ve temizlik personeli ve sayamadığımız diğer unsurlarıyla sağlık bir zincirdir ve herhangi bir halkanın kopması halkın sağlığını tehlikeye atmaktadır. Sağlık alanında olması gereken bu bütüncül yaklaşımın aksine uygulanan ayrıştırıcı politikalar karşısında, sağlık emekçilerinin mücadelesinin ortak zeminlerde yürütülmesinin ayrı bir önemi vardır. Bu ortaklık sınıfın farklı kesimlerinin çıkarlarını ve kaderlerini ortaklaştırmasının yanı sıra “Sağlık bir ekip işidir” sloganına vücut olacaktır. Sağlık bir ekip işiyse, sağlık emekçilerinin mücadelesi de ekip işidir.
Sağlık meclisleri, sağlık emekçilerinin hak mücadelesini güçlendirmek adına bir yan yana geliş zemini oluşturmanın dışında halk sağlığı sorununa sağlık emeğinin bütüncül müdahalesi için de anlam taşıyor.
Bu kadar önemli olan ortak mücadele zeminlerinin kurulmasının önünde de çeşitli engeller mevcut. En büyük sorun sağlık emekçilerinin ayrıştırılmış, birbirinden koparılmış yapısı. Bu durum hastane içinde tüm meslek gruplarının yaptığı işe yabancılaşmasına sebep olmakta. Bunun bir sebebi de pandemi boyunca Sağlık Bakanlığı’nın ya da hastane yönetiminin sağlık emekçileri arasındaki ayrımcı politikalar izlemesiydi. Meslek grupları arasındaki çatışma, hastane içinde iş barışını bozuyordu.
Diğer bir sorun ise işçilerin güvencesizliğin en derin hali olan taşeron biçiminde çalıştıkları yıllar boyunca direnme ya da sorun çözme kapasitelerinin oldukça düşmesiydi. Başka bir sorun ise çok zorlu şartlar altında çalışmalarına rağmen personel eksikliği olmasıydı.
Ancak bu zorluklara rağmen, sağlıktaki ortak mücadele zemini ihtiyacına yönelik küçük ama önemli bir adım atıldı. Ankara Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Hastanesi’nde diş hekimlerinin, kamu emekçilerinin ve hastane işçilerinin bir arada olduğu bir hastane meclisi kuruldu.
Bu örneğin yaygınlaşması da önemli olduğundan sayılan çeşitli zorluklara rağmen bu noktaya gelme sürecimizin aktarılmasının önemli olduğunu düşünüyorum. Öncelikle hastanede bölüm bölüm toplantılar yapmakla başladık. İşçilerle yaptığımız toplantılarda sorunlarımızı tespit edip bu sorunları çözebilmek için bölüm komiteleri oluşturduk. Mümkün olan her bölümde kurulan komiteler içinden de bir ya da iki temsilci seçilmesini sağladık. Bu temsilcilerin seçimi sırasında kadın temsiliyetinin gözetilmesini sağladık. Daha önce defalarca sarı sendikalarla karşılaşmış işçiler için kendi temsilcisini kendisinin seçmesi bile yeni bir şeydi. Bu çalışmalardan sonra seçilen temsilci işçilerle beraber bir hastane konseyi kurduk. Tüm bölümlerden gelen işçiler kendi bölümlerinde yaşadıkları sorunları konseyde gündeme getirip çözüm için hep birlikte çalıştı. Yıllardır kronik olarak devam eden bir sürü günlük sorun listeler haline getirilip konsey içinden seçilen sözcülerle hastane yönetimine taşındı ve bu sorunların çözümüyle ilgili çok hızlı sonuçlar aldık. Bu durum, işçilerin özgüven kazanmasını sağladı ve birlikte mücadele edilerek birçok şeyin başarılabileceğini gösterdi. İlk başta bölümlerde oluşturulan komitelere katılım konusunda ilgisiz ya da çekingen duran işçiler, bu süreçten sonra komitelere katılımaya başladı.
Her ne kadar günlük sorunları hastane yönetimini zorlayarak çözsek de bazı yapısal sorunlar devam ediyordu. Bunların birçoğu işçilerin diğer sağlık çalışanları ile yaşadıkları günlük sorunlardı. Komitelerimizde ve temsilciler konseyimizde bu sorunların sebeplerini tartışmaya başladık ve kısa sürede açığa çıktı ki bu sorunlar büyük oranda personel eksikliğinden kaynaklanıyordu ve bundan hekimler ve kamu emekçileri de etkileniyordu. Başından beri dirsek teması içinde olduğumuz Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası’nın işyeri temsilcileriyle ortak toplantılar yapmaya başladık. Var olan sorunları konuşup beraber nasıl çözümler bulabileceğimizi tartıştık. Bu toplantılar tüm emekçileri birbirine yaklaştırdı. Daha önce personel eksikliğinden dolayı bozulan iş barışı git gide ortadan kalkmaya başladı. Sorunun ya da suçlunun sağlık emeğinin diğer unsurları değil de sistemin kendisi olduğu sıklıkla tartışılmaya başlandı ve bu zeminde bir araya gelindi.
Diğer ortaklaşılan sorun, daha yakıcı bir sorundu. Geçim sıkıntısı, toplantıların gündemini ya da günlük sohbetleri sıklıkla meşgul ediyordu. Konseyimizin böyle bir konuyla meşgul olmasının büyük bir önemi var. Konseyimiz artık hastane duvarlarını aşmış ve daha toplumsal sorunları tartışmaya başlamıştı.
Yaptığımız toplantılarda konseye hekimleri de dahil etmek konuşuluyordu. Bu bağlamda Ankara Diş Hekimleri Odası ile görüştük ve hastane içinde ortak bir toplantı yapılması kararı alındı. Hekimlerinde dahil olmasıyla yapılacak bu ilk toplantıda sağlık emekçilerini bir araya getirmek, sorunların bir biriyle bağlantılı ve ortak olduğunu görmelerini sağlamak, yaşadıkları sorunda yalnız olmadıklarını göstermek gibi hedefler vardı.
Toplantı günü salonu her meslek grubundan insanlar doldurmaya başladı. İşçiler, kamu emekçileri, hekimler yan yana oturarak sorunlarını tartışmaya başladı. Salon geleceksizliğe, geçim sıkıntısına, angarya işe, adaletsizliğe öfkeliydi. Oldukça başarılı bir toplantı gerçekleştirdik ve ilk toplantıdan hastane meclisi kurma iradesi gösterdi sağlık emekçileri. Heyecan verici bir özyönetim pratiğinin ilk adımlarını atmıştık. Artık Ankara Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Hastanesi’nin bir meclisi var. Bu meclisin sendikaların ya da odanın bürokratik işleyişinin tersine, esnek ve pratik bir yapısı var. Hastanenin sorunları karşısında kendi çözümlerini üretme kapasitesi oldukça gelişmiş ve her türlü sorunu çözmeye de aday. Toplantı sırasında bir sağlık emekçisinin de dediği gibi “Bize sorumluluk veriyorlar ama yetki vermiyorlar. Ya üstümdeki angarya görevleri alın ya da bize engel olmayın.”
Bugünün sınıf yapısını incelediğimizde ve mücadele pratiklerinin ortaya koyduğu bu tarz konsey komite ya da meclis örgütlenmelerini düşündüğümüzde çağın ihtiyacının tam da bu özyönetim pratikleri olduğunu görüyoruz. Bu meclis elbette ayların birikimi sonucu büyük bir emek ve iradenin sonucu ortaya çıktı. Ancak kurulduğundan beri geçtiğimiz şu kısacık zamanda bile çalışma yaptığımız diğer hastanelerde benzer bir iradenin hızlıca ortaya çıktığına şahit oluyoruz. Mücadele ve umut bulaşıcıdır!
Kadir İlik, Devrimci Sağlık İşçileri Sendikası örgütlenme uzmanı
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.