Bu halk ne zulümlerden geçti, nice Ulaşların geçip gittiğine şahit oldu ama 50 yıldır doğan çocuklara Ulaş ismini koymaktan imtina etmedi. Ulaş isminin konulduğu her çocuğun çevresinde o kavganın sıcaklığı mayalanıp, heyecanı yaşandı; direnenlere karşı beslenen saygının töreni kuruldu. Ulaş, ne zamana ne koşullara yenildi ne de zaman ve koşullar Ulaş’ı hükümsüz kıldı
O kavga ki ateşiyle dört bir yanı ısıtmaya başlamıştı. ’68 kuşağı gençlerinin yüreği boykotlarda, grevlerde, direnişlerde harmanlandıkça harmanlanmıştı. Daha on yedisinde, on sekizinde direnişçi; ardından dünyanın Türkiye’sinde devrime soyunan siyasal bir önder, askeri bir komutan oldular. Ağır sorunlarla yüz yüzeydiler ve tarihsel sorumluluklarını erteleyemezlerdi. Yirmi beşine varmadan ya katledildi ya idam edildiler. Ulaş, İstanbul Arnavutköy’de öldürüldüğünde 25 yaşındaydı. Gelin görün ki bu ülkenin ezilen halkları ve devrimcilerinin bilincinde, hayallerinde onlardan daha genci yok. Onların adının geçtiği her yer ve anda umuda ve coşkuya ilişkin dinamizm hala çok güçlü. Hep bir ağızdan Mahir, Hüseyin, Ulaş… diye seslenmeye başlarken zorbalığın tepesine çöküveren bir efsane kahramanını anıyor gibi titreriz.
Hele de ardında, uzun hava bir türkü bırakıp giden Ulaş’ın adı da Mahirlerin, Denizlerin türküsü gibi soluğunu almayı sürdürüyorken. “Ulaş” adı Ulaş Bardakçı’nın katledildiği 19 Şubat 1972’den bu yana bir direnişe saygının, bir kavgaya sempatinin adıdır. Bu halk ne zulümlerden geçti, nice Ulaşların geçip gittiğine şahit oldu ama 50 yıldır doğan çocuklara Ulaş ismini koymaktan imtina etmedi. Ulaş isminin konulduğu her çocuğun çevresinde o kavganın sıcaklığı mayalanıp, heyecanı yaşandı; direnenlere karşı beslenen saygının töreni kuruldu. Ulaş, ne zamana ne koşullara yenildi ne de zaman ve koşullar Ulaş’ı hükümsüz kıldı.
Kavgacı kişiliği yanında en olmadık hallerde bile sakin, rahat espri yapabilen biri olarak tanınmıştı Ulaş Bardakçı. 29 Kasım 1971’de Maltepe Askeri Cezaevi’nde THKP-C ve THKO tutsakları tünel kazıp firar ettiklerinde, dava arkadaşları sayımı geciktirmek için koğuş kapılarına barikat kurmuştu. İçeride olağandışı başka bir durum olup olmadığını anlamak için görevliler ısrarla karşılarına çıkan tutsaklara Mahir’i, Cihan’ı ve bir de Ulaş’ı bize gösterin diye ısrar etmişlerdi. Firarilere yeterli zamanı kazandırıp direnişe son veren tutsaklar ardından barikatları da kaldırınca Faik Türün ve diğer komutanlar içeri girip isim isim sayım yaptığında Mahir, Ulaş, Cihan, Ziya ve Ömer’in okunan adları karşılığında hep bir ağızdan “Tahliye oldu” diye bağırmışlardı. İdare haklıydı, eğer kendileri açısından ortada bir olay varsa altından mutlaka çıkanlardan biri Ulaş olurdu.
***
19 Şubat’ta Arnavutköy’de saklandığı Lale Arıkdal’ın evi aranmış, polisler bir şey bulamamıştır. Ancak kapıdan çıkacakları sıra polisin biri portatif elbise dolabının olduğu odada yatağın üstündeki erkek ceketine aklı takılır odaya geri döner. Ulaş karşı taraftan henüz bir tepki gelmeden saklandığı dolabın fermuarını sıyırıp ateşe başlar. Panik ve korku içinde kaçışan polisler evin içine rastgele şekilde ateşe başlarlar.
***
THKP-C dava sanıklarından Ülkü Sağır bir röportajında yoldaşı Ulaş’a ilişkin şunları anlatmıştı: “Onun gergin ya da sinirli olduğuna hiç tanık olmadım. Üstelik Ulaş’la iki ayı aşkın bir süre aynı evde kaldık. Her şeyde eğlenceli bir yan bulabiliyordu. Kardan ve düşmekten ödü kopan ve bu nedenle koluna sımsıkı yapışan bana, eğer kayıp düşersek patlayacak el bombalarıyla -ceplerinde en az iki tane vardı- ne hale geleceğimizi anlatırken bile sokağı çınlatan kahkahalar atmama -hiç dikkat çekmememiz gerektiğini belirtmeliyim- yol açan ve bundan hiç rahatsız olmayan bir Ulaş anımsadığım. (…) Polisle çatışıyoruz. Hedef falan gördüğümüz yok. Öylesine ateş ediyoruz. Benim küçük bir silahım var. Birkaç ateşten sonra tutukluk yapıyor, hemen Ulaş’a koşuyorum, gayet sakin alıp düzeltiyor. Bu birkaç kez tekrarlanıyor. Hiçbirinde en ufak bir sabırsızlık ya da bıkkınlık belirtisi göstermiyor. Bir ara dışarıya atılan el bombası kapalı olan panjura çarpıp odaya düşüyor. Ulaş yerinden fırlayıp bana doğru koşuyor üzerime kapanıp beni korumaya çalışıyor.” (Oral Çalışlar, ‘Arkadaşları anlatıyor’ Cumhuriyet gazetesi 07 Mayıs 2002)[1]
***
Hep genç kalıyor, çoğalıyor ve sonsuzu yaşıyorsun Ulaş Bardakçı…
Dipnot:
[1] Oral Çalışlar, “Arkadaşları anlatıyor” yazı dizisi. Cumhuriyet gazetesi 07 Mayıs 2002.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.