Teksas senatörünün kutusu: Azeri petrol parası ile Türkiye’ye illegal gezi, tanıdık lobiler, lobiciler…

FBI'ın bir yolsuzluk soruşturması kapsamında evine baskın düzenlediği Senatör Henry Cuellar, Azerbaycan Devlet Petrol Şirketi SOCAR tarafından karşılanan 750.000 dolarlık bir gizli ödemeyle Azerbaycan ve Türkiye'yi ziyaret etmiş. Finansörler arasında Turkuaz adlı bir dernek ve başkanı Kemal Öksüz de görünüyor. Azeri petrol parası ile semirenler Azerbaycan'daki mafya devlete dokundurtmuyor ve yolları ille de Türkiye'den de geçiyor

Teksas senatörünün kutusu: Azeri petrol parası ile Türkiye’ye illegal gezi, tanıdık lobiler, lobiciler…

Azerbaycan ve Amerika ilişkilerine bakınca ne gariptir ki başta gelen haberlerin neredeyse hepsi yolsuzluk, lobicilik, adam satın alma, kayırma ve sonsuz bir İsrail dostluğu ile ilgili. Bu yolsuzluklar o kadar alıp gitmiş ki, sonunda FBI geçen gün bir Teksas senatörünün evine baskın yaparak Azerbaycan yolsuzluklarıyla ilgili olduğu söylenen kutular dolusu dokümana el koydu.

Sorunun ortasında yer alan Azerbaycan büyükelçisi ise çoktan kaçmıştı. Geçen yılın ağustosunda, durum yüz kızartıcı bir şekilde ortaya çıkmadan önce ‘başarılı’ Azeri elçisi apar topar Amerika’dan çekilmiş, İngiltere’ye atanmıştı. Ama bu yolsuzluk soruşturmasını durdurmadı.

Uzun zamandır devam eden yolsuzluk soruşturmasında şimdiye kadar deliller toplandı, kişiler izlendi, ilişkiler, para alışverişleri hesaplandı. İşte tam da bu süregelen araştırmalar artık sonuç vermeye başlayıp, perşembenin gelişi çarşambadan belli olunca, gözbebeğine kadar yolsuzluk batağının tam ortasındaki Azerbaycan büyükelçisi son sürat Amerika’dan uzaklaştırıldı.

Soruşturma sürecinde gelişmeler de artık bu bataklıkta yüzen ama geride kalan Teksas senatörlerinin evine baskına kadar geldi.

Senatörün illegal Azerbaycan-Türkiye ziyareti

Azerbaycan’ın yolsuzlukları yeni değil. Yıllardır zaten yolsuzluğa açık Amerikan lobicilik ve etki satın alma piyasasında cirit atan Azerbaycan’ın yanında başka ülkelerin de olduğu muhakkak. Ancak yolsuzluk denince Azerbaycan’ın özel bir yeri var.

Saymakla bitmeyen yolsuzluklardan bir tanesi, satın alınmak istenen Amerikalı senatör ve temsilcilerin beleş gezilerle Azerbaycan’a götürülüp eğlendirilmesi.

2013 yılında böyle bir gezi ile Azerbaycan’ı gezen Senatör Henry Cuellar’ın bu ziyaret dolayısıyla Amerikan kanunlarını ihlal ettiği ortaya çıktı. Bu illegal gezi sırasında Senatör Cuellar sadece Azerbaycan’ı değil, Türkiye’yi de ziyaret etmişti. Kendi deyimleriyle anladığımız, bu turistik gezide sadece güzelim yurdumuzu görmekle kalmamış, en üst düzeyde siyasetçilerle de buluşmuş Demokrat Partili senatör. Bu toplantılarda “iki ülkenin karşılıklı ekonomik çıkarları ve jeopolitik konular” konuşulmuş.

Azerbaycan’da ise Petrol Şirketi yetkilileriyle yakın görüşmelerden sonra bu kanun dışı ziyaret dahilinde Amerikalı senatörümüz ve yanındaki eşi yemek yedikten sonra parlamentoya kadar yolunu bulmuş ve olumlu görüşmeler yapmışlar.

Dokuz günlük ziyaretin bedeli her ne kadar 26.000 dolardan fazlaya geldiyse de bu meblağ Teksas eyaleti Houston şehrinde kurulmuş olan garip bir dernek, Amerikan ve Avrasyalı Turkuaz Konseyi tarafından karşılanmış. Ancak gezi temsilcilerin etik, yani ahlaki durumlarını inceleyen komisyon tarafından onaylanmış.

SOCAR kesenin ağzını neden açıyor?

Ama durum bu garip derneğin Kemal Öksüz adındaki başkanının ikinci bir gezi düzenlemesiyle karmaşıklaşıyor. Ama bu kez senatörümüz Cuellar bu geziye katılmasa da 10 kişilik bir delegasyon Azerbaycan ziyaretine gidiyor.

Sonradan ortaya çıkan belgelere göre, Kemal Öksüz, meğer senatöre 2.000 dolar ‘bağış’ vermiş ama Azerbaycan ve Türkiye gezisinden 6 ay önce de 1.500 dolar bağışta bulunmuş.

Ancak daha çok araştırılınca bu ikinci, 10 kişilik, gezinin parasının ne bu kendine Turkuaz diyen dernek ne de Kemal Öksüz’ün cebinden çıktığı anlaşılmış. Meğer bu geziler Azerbaycan Devlet Petrol Şirketi SOCAR tarafından karşılanıyormuş. Hem de 750.000 dolarlık bir gizli ödemeyle.

İşler de ahlakla ahlaksızlık arasında tam bu noktada belirsizleşiyor. Amerikalı vekil ve senatörlerin karar verecekleri konularda taraf olan bir ülkenin gizliden onları gezdirip, yedirip, eğlendirmesi ciddi şekilde sorgulanması gereken bir olay.

Azerbaycan tabiî ki Amerika’da destek aramak zorunda. Berbat insan hakları ihlallerini kapatmak için İsrail ile aşırı yakınlaşması ve petrollerini havuç gibi sallandırması gerekiyor. Bu desteğe ihtiyaçları olmasının nedeni de ülkenin bir mafya-çete tarafından idare ediliyor olması. Bu çete idaresinin meşruluğunu Amerika nezdinde kanıtlaması güçlerine güç katıyor. Bunun önemini en fazla Azerbaycan’da insan hakları mücadelesi verenler anlıyorlar. Yaşamının en az 17 ayını hapiste geçiren ve insan hakları ve özgürlükler konularını dile getirenlerden Emin Milli, Foreign Policy dergisinde yer alan bir makalede, bu aranan ve satın alınan Amerikan desteğini şöyle anlatıyor:

(Bu destek) müthiş yıkıcı bir destek. Çünkü demokratik yollardan seçilmiş temsilcilerin bir mafyaya meşruiyet vermesi konusu var. Yani, çetelerin meşruiyet kazanması. Yani, insanları öldüren, işkence yapan, fikirlerini söyledikleri için insanları hapse atanların meşruiyet kazanması.

Milli devam ederek, sert ama dağılması kolay ve bu konumunun bilincinde olan otoriter rejimlerin dışarıdan meşruiyet verilmesini hep memnuniyetle kabul ettiklerini söylüyor ve “Aliyev hakkında tek bir (Amerikalı) senatör bile bir mektup yazsa, ya da olumlu bir şeyler söylese, bunu televizyonlarda her gün 20 kere tekrarlıyorlar” diyor.

Gene aynı makalede yer alan analizde, her ne kadar petrol harcırahlarından nasiplenen Amerikalı senatörler sıra sıra Azerbaycan’ı yere göğe sığdıramadıkları konuşmalar yapsalar da Azerbaycan’da durmadan Amerika’ya bir serzeniş, bir şikâyet havası var. Durmadan Amerika’dan daha fazla şeyler isteme, durmadan daha fazla destek arama. Ama başka bir açı da özellikle petrol kaynakları kullanılarak Amerika’ya, “Sen bana, benim sana muhtaç olduğumdan daha fazla muhtaçsın” şantajına başvurmak.

Gülen’in Podesta’sı Azerbaycan’ın kurtarıcısı

Bu Amerikan desteğinin bir nedeni de insan hakları mücadelesinin Amerika’da duyulup etki yaratması sonucu aynı Ruslara yapıldığı gibi belki bazı Azerilere de yaptırım gelebileceği korkusu. Böyle bir duruma hazırlık için temsilci ve senatörleri Amerika’da yıllar önceden piyasada satın alıp, semizletip, beslemek gerekiyor. Amerikan kapitalizminin temeli bu.

Azerbaycan’ın da petrol parasını akıttığı yerlerden bir tanesi Clinton ailesiyle içli dışlı çalışan Podesta Grubu. Devletin her kademesinde ama en fazla da en üst kademede çalışması sonucu elde ettiği ilişkileri kolayca paraya çevirmeyi bilen birisi John Podesta. Daha önceleri Clinton yönetimi sırasında Beyaz Saray’ın en üst mevkiinde görev alan Podesta, daha sonra da Hillary Clinton’un 2016 yılında başkanlık adaylığında kampanya başkanlığı yapmıştı. Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri için de çalışan ve danışmanlık yapan Podesta, Barack Obama’nın iklim ve girişim danışmanı olmuş, en sonunda da lobicilik ve danışmanlık yapmak için kurduğu Amerikan Gelişimi Merkezi’nin (Center for American Progress) başkanlığına oturmuştu.

Podesta’nın adı Hillary Clinton’un her türlü kanun ve güvenlik uygulamalarının ihlaliyle bilgisayar sunucusunu güvensiz bir yere götürüp kullanırken hack’lenmesi konusunda da ortaya çıkıyor. Kendisinin de gizli mektuplarının çalındığı bu yüz kızartıcı seviyede aptallığının üstünü kapatmak için John Podesta bir ortaokul öğrencisinin kolayca ulaşım sağlayabileceği sır dokümanların internete düşmesini en üst düzeyde Rus ajanlarına bağlamaya çalıştı ve bugün Ukrayna üzerinden Ruslara savaş açmak üzere olan Amerika’nın yeni soğuk ya da sıcak savaşının başlangıç adımlarını atan kişi oldu.

Derde düşen her bahtı karanın gidip “danışmanlık aldığı” bu lobici grubu Azerbaycan boş geçebilir miydi? Fethullah Gülen’in de başarıyla kullandığı Podesta şirketi, cüzi bir miktar karşılığı Aliyev’in zor günlerinde de yanındaydı.

Şu siyasi tutuklularla ne yapmalı?

Azerbaycan’ı zorlayan sorun kendine Freedom Now (Özgürlük Hemen) diyen bir örgüt ve bunun başında bulunan meşhur avukat Maran Turner’ın, gözlerini saman altından su yürüten Azerbaycan’a dikmesiydi. Maran Turner, şaibeli Çek Vaclav Havel’le çalıştığı kadar, birkaç gün önce kaybettiğimiz Güney Afrikalı efsane özgürlük savaşçısı Desmon Tutu’yu da temsil etmiş, ısırdığını koparan, tanınmış bir uluslararası insan hakları avukatıydı.

Sanki Türkiye ile yarışa girmiş gibi Azerbaycan’daki siyasi tutuklu ve mahpuslar dikkat çekecek seviyelere geliyordu. Turner, bu konuyu Amerikan parlamentosunun dikkatine sunmak için bir toplantı düzenleyince, Aliyev da kiraladığı Podesta lobicileriyle acele önlem almak zorunda kaldı. Podesta elemanları işi gücü bırakıp Amerikan parlamentosunda kim varsa onları telefonla, mektupla, ne gerekiyorsa onunla bu toplantıya katılmamalarını ikna etmeye başladı. Her ne kadar bir düzinenin üzerinde temsilci elemanları toplantıya katılacaklarına başta söz verdilerse de sonuç olarak Podesta’nın başarılı kampanyası nedeniyle çok az eleman Azerbaycan’ın insan hakları toplantısına katıldı. Demek ki petrol parası ülkelerin görüntüsünü bayağı temizleyebiliyor. İnanmayan Suudi Arabistan’a ve unutulan Kaşıkçı cinayetine baksın.

Görücüye çıkan ve şirin görünmeye soyunan Azerbaycan 2015’te Avrupa spor turnuvaları düzenledi ve milyonlarca dolar harcadı. Ancak ülkeye insan hakları örgütü Amnesty International’ın girmesi yasaklandı. Aynı zamanda İngiliz muhalif Guardian gazetesi de Azerbaycan’a alınmadı. Ne pahasına olursa olsun siyasi mahkumlardan bahsedilmesi engellenmeliydi.

Ancak ne yaparsa yapsın, siyasi tutuklular Azerbaycan’ın neredeyse kulaklarından fışkırıyor. Bugün gazeteci ve yazar en az 12 kişi, insan haklarını savundukları için en az 8 kişi, muhalif oldukları için en az 3 kişi, gençlik hareketlerine katıldılar diye en az 5 kişinin adı sayılarak başlanılabilir. Bir de buna şantaj için ailesi, akrabası tutuklanmışları katarsak, daha listeye yeni girmiş oluyoruz.

Türkiye’de birbiri ardından gazeteciler tutuklanırken, Azerbaycan’ın da elleri armut toplamıyor. Amerikan devlet parasıyla yayın yapan Özgür Avrupa Radyosu programcısı Hatice İsmailova çeşitli uyduruk suçlamalarla içeri alınıp 2015’te 538 gün hapis yatmıştı. Tabiî ki İsmailova’nın en büyük suçu başkan İlham Aliyev’in ve ailesinin karanlık, gizli, ama müthiş kârlı işler çevirerek kendilerini zengin etmesini yazmasıydı. Başka hükümet görevlilerinin yolsuzlukları da İsmailova’nın ortaya çıkardığı haberler arasındaydı. Hem içeri atılmadan önce hem de hapisteyken hükümet elindeki yandaş medya bu kadın gazeteciye savaş açmış, itibarını düşürmeyi amaçlamışlardı. Eurovizyon müzik yarışması öncesi yarışma salonunun ve etrafının inşası projesinde Başkan Aliyev’in kurnazca bu girişimden madden yararlandığı iddialarının ardından iyice hedefe konmuş ama gazeteci bu saldırıların kendisini durduramayacağını söylemişti. Bütün bu saldırılarda Uluslararası Gazetecileri Koruma Cemiyeti CPJ İsmailova’nın arkasında durmuş ve 2012’de yayımladığı destek mesajında bu çabaların yolsuzlukları kapatma bahanesi olduğunu söylemişti. Ama hükümet yanlısı Yeni Azerbaycan gazetesi eğer yolsuzluk dosyalarını yayımlamaya devam ederse Hatice’nin çok büyük şekilde utandırılacağı tehdidini savurmuştu.

Her ne kadar 18 aydan sonra serbest bırakılsa da sonradan ortaya çıkan olaylar durumun ciddiyetini koruduğunu göstermektedir. İsmailova’nın telefonuna bir şekilde Pegasus uygulamasını konulmuş. Hiçbir şekilde telefon sahibini uyarmadan bu uygulama gelen her telefonu kaydediyor, gelip giden mesajları okuyor, telefon sahibinin her eylemini birilerine haber ediyor. Bu uygulama İsrail’de geliştirilmiş, Azerbaycan hükümetinin can ciğer olduğu İsrail. Uygulamayı yazan İsrailli şirket masum masum gözlerini kırpıp, bunu sadece hükümetlerin teröristlerle mücadele etmesine yardımcı olmak için geliştirdiklerini söylemekteler. Nasıl Azerbaycan hükümetinin bu uygulamayı alıp kullandığı hakkında bir bilgiyi ise paylaşmıyorlar.

Yolsuzluklar ve baskılar el ele gidiyor 

Bölgede otoriter ve baskıcı rejimler geliştikçe yolsuzluk artıyor, hırsızlık artıyor, hapisler, işkenceler artıyor; açıklık ve ifade özgürlüğü ise giderek yok olmakta.

Bir zamanlar bölgede demokrasi hayalinin gerçekleşebileceği sanılan Kırgızistan’ın geldiği durumu geçen ay ibretle seyrettik. Bölgedeki yolsuzluk, gizlilik ve baskı Türkî denilen ülkelerde artmaktayken, diğerlerinde daha iyi ilerleme olduğu bildiriliyor.

Transparency adında bir kuruluş, ülkelerin açıklığını, yani yapılan işlerin arkasındakileri, nasıl yapıldığı, kimin eli kimin cebinde olduğunu araştırıyor. “Irkdaşımız” dediğimiz Azerbaycan’a gelmeden önce belirtelim ki Türkiye açıklık indeksinde 2012’den bu yana 11 adım gerilemiş, iyi durumda değil.

Bölgede giderek iyileşen ülkeler Gürcistan ve Ermenistan. Ama En berbat ülkelerin başında Kırgızistan, Tacikistan ve Türkmenistan geliyor. Hepsi de Türkî ülkeler. Yani bu ülkelerde, hele de son COVID bahanesi kullanılarak halkın sesi bastırılıyor, harcamalar daha gizli ve belli ellerde yapılıyor, yani yolsuzluklar almış gidiyor.  Bunun sonucu olarak Azerbaycan’da giderek muhalif gazeteci ve siyasilere karşı saldırılar artırmış durumda.  Muhalif gazetecileri susturmak için hükümet onların güya pandemi önlemi için alınmış sokağa çıkma kararlarına uymadıkları gibi bahanelerle tutukluyor. Örneğin, muhalefet partisi Azerbaycan Halk Cephesi Partisi’nden Anar Melikov polise ifade vermek için çağrılıyor. Konu ise ülkeye girip de karantinada tutulanların durumuyla ilgili haberler yazması. Ancak karakola gidince sorular onun Facebook’ta yazdıklarına dönüyor ve yalan haber yapmakla suçlanarak sonunda 10 günlüğüne hapse atılıyor.

Şakir Mammadov adlı Azerbaycan Demokrasi ve Refah partisi üyesi ise bir gün evine giderken polis tarafından durdurularak Facebook’taki zor durumda olan ailelere devletin yardım etmesi gerektiğini yazdığı paylaşımlarını derhal silmesi isteniyor. Tabiî ki, polise karşı uygunsuz dil kullandığı bahanesiyle hemen gözaltına alınıyor Mammadov. 15 gün hapis.

Gençlik muhalefet liderlerinden Nariman Abdullah, gece evinden alınıyor. Alınma nedeni pandemide dışarı çıkmak. Gerçek nedeni ise Nariman’ın rejimin uyguladığı sosyal medya sansürüne ve özellikle de karantina altındayken ülkedeki yetersiz toplumsal yardım kuruluşlarına dikkat çekmesi. 10 gün hapis.

İşte tüm bunlar olurken Azerbaycan’ı temizleyecek, meşruluğunu tesis edecek şey Amerika’dan alacağı olumlu iltifatlar. Ve petrol paralarını bunlar için harcıyor bu Türkî ülke.

Evine ve ofisine FBI’ın yaptığı baskından günler geçmesine rağmen Teksas senatörü Cuellar hâlâ bir açıklama yapmış değil. Ancak petrol parasının her türlü pisliğin üzerini çok güzel örttüğü bu sistemde davanın nasıl gideceğini kestiremeyiz.


Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.

Sendika.Org'u destekle

Okurlarından başka destekçisi yoktur