23-26 Aralık 1922 tarihleri arasında parça parça yazdırdığı söylenilen ilk mektupta Lenin asıl olarak kendisinden sonra partinin bölünmesinden duyduğu korkuyu dile getirir. Çünkü bu olasılık hasta yatağında onun zihnini en fazla meşgul eden iki konudan biridir
Hastalığının iyice ilerlediği bir evrede Lenin, doktorların ve Merkez Komitesi’nin bütün uyarı ve yasaklamalarına karşın bazı konulara ilişkin görüşlerini yakında toplanacak olan 12. Kongre’ye yazılı olarak iletme ihtiyacı duyar. Lenin’in sağlığında yapılan son kongre olan 12. Kongre, 17-25 Nisan 1923 tarihleri arasında toplanır. Fakat Lenin Kongre’ye fiilen katılamaz.
“Kongreye Mektup” başlığını taşıyan ama sonradan “Lenin’in vasiyeti” olarak tanımlanan metni Lenin aralık sonlarında yazdırır. İlerleyen günlerde hem o mektuba bazı ekler yapar hem de başka bazı özel notlar yanında milliyetler sorununa ilişkin ikinci bir mektup ortaya çıkar. (Böyle bir metnin varlığı 12. Kongre’nin açılışından bir-iki gün önce gündeme gelir. Lenin’in sekreterlerinden Fotiyeva 16 Nisan günü önce Kamenev’e telefon ederek Lenin’in milliyetler sorunu üzerine yeni bir makalesi olduğunu bildirir. Fotiyeva aynı telefonu Stalin’e de eder. Fakat Stalin “Bu işe bulaşmak istemediğini” söyleyerek makaleyi almayı reddeder. Tuhaflıklar bu kadarla kalmaz. 16 Nisan’da ortaya çıkarılan makale 30-31 Aralık 1922 tarihlerini taşır. Makale hiçbir yetkisi olmadığı halde -nedense- Troçki’ye de iletilmiştir. Daha da önemlisi Lenin’in milli mesele konusunda yıllarca savunduğu görüşlerle bariz çelişkiler içermekle kalmayıp Troçki’nin 20 Mart 1923’te Pravda’da yayımlanan görüşleriyle uyum içindedir. Bkz. Kotkin, sf. 645-647)
23-26 Aralık 1922 tarihleri arasında parça parça yazdırdığı söylenilen ilk mektupta ise Lenin asıl olarak kendisinden sonra partinin bölünmesinden duyduğu korkuyu dile getirir. Çünkü bu olasılık hasta yatağında onun zihnini en fazla meşgul eden iki konudan biridir. (Diğeri milliyetler sorunu.) Hastalığı ilerledikçe Lenin’in bu korkusu da büyür.
Lenin, partinin iç karışıklığa sürüklenerek bölünmesi riskinin özellikle Stalin ile Troçki arasındaki ilişkilere bağlı olduğu görüşündedir. Mektubunda konuya giriş yaparken bunu açıkça dile getirir zaten: “(Partide) İstikrar açısından Stalin ve Trotskiy gibi MK üyeleri çok önemlidirler. Bence, kaçınılması gereken bölünme tehlikesinin tam yarısını onların arasındaki ilişkiler oluşturuyor.” (Yemelyanov, sf. 399, abç)
Lenin bu öngörüsünde haksız değildir. Ne de olsa ikisini de uzun yıllar içinde iyi tanımaktadır.
Bu girişin devamında da önlem olarak “… böyle bir tehlikeyi engellemek amacıyla, alınacak diğer tedbirlerin yanı sıra Merkez Komitesi üyelerinin 50 veya 100’e çıkarılması yararlı olacaktır” önerisinde bulunur.
Burada bir parantez açalım: 1903’te yapılan 2. Kongre’de bölünmeye yol açan parti anlayışı konusundan başlayarak Lenin’in ölümüne kadar geçen yıllar boyunca hemen her tayin edici ideolojik ve siyasi konuda Lenin’le ters düşen, dahası ona karşı bayrak açıp sık sık iktidar savaşına girişen Troçki’den farklı olarak Stalin’in Lenin’le arasındaki düşünsel ve ruhsal yakınlığın bir örneği bu konuda da görülür. Lenin’in partinin bölünme riskine karşı önlem olarak önerdiği MK’nin genişletilmesini Stalin 12. Kongre’de resmen gündeme getirir.
Kongre’de yaptığı konuşmanın sonunda önce parti yönetiminin kendi içinde kliklere bölünerek kastlaşması olgusuna dikkat çeker:
“MK üyeleri arasında, son 6 yılda, tamamen MK’deki iç mücadeleyle bağlantılı olan ve bazen hiç de hoş denemeyecek bir hava yaratan bazı alışkanlıklar ve bazı gelenekler oluşmuştur (ki oluşmaması da mümkün değildi)… MK içinde 10-15 kişiden ibaret bir çekirdek bulunuyor ve bunlar, bizim organların siyasi ve iktisadi çalışmalarını yönetmekte öylesine usta kesilmişlerdir ki onların yönetici rahipler olmaları riski vardır. Bu belki de iyidir; fakat bunun çok tehlikeli bir tarafı da vardır yoldaşlar; bu da yönetimde büyük tecrübe edinip kendine fazla ve aşırı güvenme tehlikesidir, kitleler içinde çalışmaktan kopma tehlikesidir.” (Yemelyanov, sf.397-398)
O zamanlar 27 kişiden oluşan MK içindeki bu gruplaşmayı, partinin kitlelerden kopmasının yanı sıra bölünme tehlikesinin de döl yatağı olarak gördüğünü vurguladıktan sonra Kongre kürsüsünden şu öneride bulunur:
“Bize MK içinde bağımsız adamlar lazım, başkalarının etkisinde kalmayan kişiler lazım; MK’mizin içinde oluşmuş ve zaman zaman bu organ açısından endişe yaratan alışkanlıklardan uzak adamlara ihtiyaç vardır” der. Bu düşünceden hareketle, partiye taze kan olacak bağımsız yeni üyelerinin katılımıyla MK üye sayısını yarı yarıya artırmayı yani 27’den 40’a çıkarmayı önerir. (Bkz. Yemelyanov, sf. 398)
İlginçtir, Lenin’in bilincinin halen berrak olduğu bir kesitte (15 Ekim 1923) Lenin sonrası iktidar savaşımına hazırlık adımları kapsamında parti yönetimini “siyasi yetersizlik ve bürokratlaşmakla, demokrasi ve inisiyatifi bastırmakla” suçlayıp öz olarak “Biz niye MK’de ve üst düzey görevlerde değiliz” isyanını dile getiren 46’lar bildirisinin arkasındaki isim olan Troçki dahil ne Zinovyev ve Kamenev, ne Buharin ne de partinin o zamanki önde gelen isimlerinden herhangi biri Lenin’in ve Stalin’in MK’nin genişletilmesi önerilerini sahiplenirler. Dahası Troçki, Kongre öncesi yapılan Şubat Plenumu sırasında (1923) MK’nin sadece Politbüro, Orgbüro (Örgütlenme Bürosu) ve Sekreterlik kurumları kalacak şekilde daraltılmasını önerir. Onun bu önerisi Plenum’da oy çokluğuyla reddedilir.
Lenin, hasta yatağında en büyük korkusu haline gelen partide olası bir bölünmenin asıl olarak Stalin ile Troçki arasındaki çatışmadan kaynaklanacağı öngörüsünde bulunurken 24 Aralık’ta yazdırdığı mektupta Stalin’e ilişkin olarak sadece şunu söyler:
“Yoldaş Stalin, Genel Sekreter olduktan sonra elinde sınırsız bir yetke (güç) toplamıştır ve onun bu yetkeyi her zaman yeterince dikkatli kullanabileceği konusunda emin değilim…” (abç).
Onu bu göreve bizzat kendisinin önermiş olması da bir yana topu topu 8 ayda mı başarmıştır Stalin bu “sınırsız yetki” yoğunlaşmasını? Kaldı ki ne yapmıştır bu 8 ayda Stalin? Buna dair en ufak bir eleştiri hatta ima dahi yoktur. Peki, elindeki yetkileri “her zaman yeterince dikkatli kullanacağından emin olamadığı” Stalin’in nasıl davranacağından korkmaktadır? Örneğin onu ideolojik ve siyasi bakımlardan yetersiz mi bulmaktadır? Partiyi devrimci yolundan çıkaracağını mı düşünmektedir? Örneğin Brest-Litovsk sürecinde olduğu gibi proletarya iktidarını maceralara sürüklemesinden mi korkmaktadır? Ya da 10. Kongre arifesinde yaşandığı gibi sendikaları dahi askerileştirmeyi savunabilen bürokratik bir despotizm eğilimi sergileyebileceği kuşkusunu mu duymaktadır?.. Hiçbiri!..
Fakat bu arada ilginç bir gelişme olur: Aradan 11 gün geçtikten sonra yani 4 Ocak 1923 günü Lenin ilk mektubuna bir ek yapma gereği duyar. Troçki yandaşları başta olmak üzere bütün Stalin karşıtlarının üzerine atladıkları şu değerlendirmeyi yapar bu kez:
“Stalin oldukça kabadır ve kendi aramızdaki ilişkilerde, biz komünistlerin arasında gayet tahammül edilebilir olan bu eksiklik, Genel Sekreterlik görevi söz konusu olduğunda kabul edilemez hale gelmektedir. Bu nedenle ben, yoldaşlara, Stalin’i bu makamdan alıp başka bir göreve nakletme yolu üzerinde düşünmelerini ve bu göreve yoldaş Stalin’den sadece bu konuda üstün olmakla kalmayıp her açıdan ondan daha sabırlı, daha uyumlu, yoldaşlara karşı daha saygılı ve dikkatli, daha az kaprisli vb. olan başka birini atamalarını öneriyorum” (Yemelyanov, sf.401).
Bu ek değerlendirmenin ne kadar nesnel ve adil olduğu da bir yana, Lenin’in hasta yatağında kaleme aldırdığı bu satırları okuyunca insanın aklına hemen şu sorular geliyor:
Stalin bu “kötü huyu” 8 ayda mı edindi? İktidar başını döndürdü, içindeki şeytanı açığa çıkardı desek mümkün değil. Bu insan zaten yıllardır partinin MK’sinde, 1917 sonrasında da devlet yönetiminde hep üst düzey görevlerde bulunmuş. Öyle ki, Lenin’in sağlığı yerindeyken kendisine verilen özel görevler dışında yıllarca Milliyetler Halk Komiserliği, sonrasında da İşçi ve Köylü Müfettişliği gibi hassas sorumluluklar üstlenmiş. Bütün bu yıllar ve görevler sırasında “ince, nazik, anlayışlı, uyumlu” biridir de 8 ayda mı yoldan çıkmıştır? Eğer “tabii ki öyle değil” deniyorsa Partide 1919-1920 yıllarında Y. D. Stasova’nın, arkasından N. N. Krestinskiy’nin (1919-1920), sonrasında da V. M. Molotov’un (1921-1922) üstlendikleri MK sekreterliği diye bir kurum varken o zaman Lenin 8 ay önce niye partide “Genel Sekreterlik” diye yeni bir konum icat edip bu göreve de Stalin’i önermiştir?.. Kaldı ki Lenin’in kendisi -özellikle de büyük görüş ayrılıklarının olduğu konularda- parti içi ilişkilerde çok mu “kibar ve nazik” biridir?..
Daha uzatılabilecek bu soruların yanıtı, Lenin’in o mektubu hangi koşullarda, dış dünyayla bütün bağlarının kesildiği hasta yatağında kendisine iletilen hangi enformasyonların etkisinde kalarak hangi ruh haliyle yazdırdığında saklıdır.
Devam edecek…
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.