Tartışılması gereken noktayı komünist bir partide hangi biçimde olursa olsun “halef tayini” gibi bir yaklaşım ve uygulamanın olup olamayacağı, isterse Lenin yapsın bunun savunulup savunulamayacağı oluşturur. Tutarlı bir Marksist yaklaşım açısından bu sorunun tek bir yanıtı vardır: Hayır ve asla!..
Stalin’i yoldaşlarla ilişkilerinde kabalıkla suçladığı mektubunda Lenin, Troçki ve başka bazıları hakkında ne söyler?..
Lenin’in hasta yatağında yazdırdığı o mektubu “Lenin’in vasiyeti” olarak niteleyip kendisine halef olarak Troçki’yi işaret ettiğini iddia eden Stalin düşmanı tarih yorumları, isterse Lenin yapsın komünist bir partide halef atamak gibi bir yöntemin meşru olup olmadığını sorgulamadıkları gibi o tartışmalı mektubun bu yönünü de ağız kalabalığına getirerek geçiştirirler. Halbuki Lenin, o halinde bile, her biri kendini “Lenin’in doğal halefi” olarak gören Troçki, Zinovyev, Kamenev ve Buharin hakkında siyaseten çok daha ağır şeyler söyler.
Entelektüel yeteneklerini teslim etmekle birlikte (“Yoldaş Troçki, kişisel yetenek açısından bugünkü Merkez Komitesi’nin herhalde en yetenekli üyesidir”) Troçki’nin hiçbir zaman “Bolşevik olmadığını” hatırlatır ve iki yapısal zaafının altını çizer (“Ne var ki, kendine aşırı ölçüde güvenen ve saf idari tedbirlere aşırı ölçüde eğilimli bir insandır”). Lenin’in burada Troçki’nin narsisizmi ile tepeden inme karar ve zorlamalara olan düşkünlüğünü kastettiği çok açıktır. 1917 Ekim’inde harekete geçilmesine karşı çıkmakla kalmayıp ayaklanma hazırlığını burjuvaziye gammazlayan Zinovyev ve Kamenev’in bu korkaklıkları ve güvenilmez tutumlarının “rastlantısal olmadığını” belirtir. Buharin’e yönelik olarak, “Teorik görüşlerini tam anlamıyla Marksist görüş saymak epeyce kuşku götürür; çünkü içlerinde bir tür skolastik yanlar vardır (o, diyalektiği hiç öğrenememiştir; onun diyalektiği tam olarak anlamadığını düşünüyorum)” der. İlerleyen yıllarda fanatik bir Troçki yandaşı olarak tavır alan Pyatakov’u “idareciliğe ve işin idari yönüne, ciddi siyasi konularda güvenilemeyecek kadar aşırı derecede takılıyor” şeklinde değerlendirir.
O Mektup’tan Stalin dışında bir “halef” çıkarma çabası içinde olanlara sormak gerekir: Eğer o mektubu referans kabul edecek olursak, proletarya iktidarını yaşatıp sürdürmenin kritik önem kazandığı o tarihsel koşullarda Marksist açıdan bunlardan hangisi “yoldaşlarla ilişkilerde kabalık”tan daha hafif, daha masum, daha hoş görülebilir niteliktedir?..
Fakat bu konuda bundan da önce tartışılması gereken noktayı komünist bir partide hangi biçimde olursa olsun “halef tayini” gibi bir yaklaşım ve uygulamanın olup olamayacağı, isterse Lenin yapsın bunun savunulup savunulamayacağı oluşturur. Tutarlı bir Marksist yaklaşım açısından bu sorunun tek bir yanıtı vardır: Hayır ve asla!..
O Mektup(lar) bu açıdan da sağlıklı bir Lenin’i yansıtmaz. Dahası Lenin’in onu bu amaçla yazdırdığı bile şüphelidir. Ama Krupskaya başta olmak üzere o kesitte -ve sonrasında- Stalin’e diş bileyenler o metin ve eklerini bu amaçla kullanmayı denemişlerdir.
Ne var ki, her kim bu konuda kendince “haklı” gerekçeler uydurmaya kalkar, ancak hanedan yönetimlerinde görülebilecek bu yönlü yaklaşım ve uygulamalara meşruiyet kılıfı geçirmeye yeltenirse Marksizm dışı bir zeminden konuşuyor demektir.
Troçki’nin bizzat kendisi hem o mektuba “vasiyet” muamelesi yapılmasına karşı çıkar hem de o “vasiyet”in partiden gizlendiği iftiralarını yalanlar. Ne var ki Troçki (ve yandaşları) bu konuda da ikili bir politika izlerler. Gerçek neyse her durum ve koşulda onun arkasında durup bu konuda açık, dürüst ve tutarlı bir duruş sahibi olmak yerine parti içi iktidar savaşımının seyrine, dengelere ve ortama bağlı olarak bir gün böyle, başka bir gün böyle konuşurlar.
Parti içi iktidar savaşımı kızıştıkça alttan alta “Lenin’in Vasiyeti’nin gizlendiği” dedikodularını yayarlar. Üzerlerine gidilince bu iddiaların doğru olmadığını açıklamak zorunda kalırlar ama aynı iddia -bugüne kadar- her fırsatta tekrar tekrar ısıtılıp piyasaya sürülür.
ABD’li gazeteci Max Eastman olayı bunun tipik bir örneğidir. 1930’ların sonlarında gözü dönmüş bir anti-komünist kesilen Eastman 1925’lere kadar fanatik bir Troçki yandaşıdır. Uzun yıllar Moskova’da yaşar. Troçki’ye o kadar yakındır ki, Lenin’in Kongre’ye Mektup’undan kongre delegelerinden de önce haberdar olanlardan biridir. Hatta Troçki’yle “o mektubu 13. Kongre’de bizzat okumasını” tavsiye edebilecek kadar içli dışlıdır. Troçki gözü yemediği için onun bu tavsiyesini dikkate almaz. Fakat tam da 26 Ekim-3 Kasım 1926 tarihleri arasında yapılan 15. Parti Konferansı arifesinde Eastman bu mektubu -Stalin’in 1927 Ekim’indeki MK Plenumu’nda yaptığı konuşmada söylediğine ve Troçkist tarihçi Isaac Deutscher’e göre kitap olarak, Rus tarihçi Stephen Kotkin’e göre ise New York Times gazetesinde- tam metin olarak yayınlar. Metni Eastman’a sızdıran ise ünlü Fransız Troçkist Boris Souverain’dir (Bkz. Bilince Dönüşen Zorunluluk, sf. 59-60).
Sonrasında yaşananları, bugüne kadar kimsenin inkâr edemediği/yalanlamadığı yazılı bir belgeden aktaralım:
(…) Lenin’in ‘vasiyeti’ sorunu, eğer yanılmıyorsam, bizde daha 1924’te tartışılmıştı. Daha sonraları Partiden atılmış olan eski bir Amerikan komünisti, Eastman diye biri var. Moskova’da belli bir süre Troçkistlerle düşüp kalkan ve Lenin’in ‘vasiyeti’ hakkında çeşitli söylentiler ve iftiralar toplayan bu zat yurtdışına çıktıktan sonra, içinde Partiyi, Merkez Komitesini ve Sovyet rejimini karalanmak için elinden geleni yaptığı ve tüm kurgusu Partimiz Merkez Komitesinin Lenin’in ‘vasiyeti’ni güya ‘gizlediği’ üzerine inşa edilmiş olan ‘Lenin’in Ölümünden Sonra’ başlıklı bir kitap yayımladı. Bu Eastman belli bir süre Troçki ile temas halinde bulunmuş olduğundan, biz Politbüro üyeleri, Troçki’ye sarılarak ve muhalefete atıfta bulunarak Partimize karşı ‘vasiyet’ konusunda atılan iftira için Troçki’yi sorumlu duruma sokan Eastman’dan kendisini ayırması için Troçki’ye çağrıda bulunduk. Sorun çok açık olduğundan Troçki kendisini gerçekten Eastman’dan ayırdı ve basına bu doğrultuda bir açıklama yaptı. Bu açıklama Eylül 1925’te Bolşevik No.16’da yayımlandı.
İzninizle Troçki’nin makalesinden, Partinin ve onun Merkez Komitesinin, Lenin’in ‘vasiyeti’ni saklayıp saklamadığı üzerinde durduğu pasajı okumak istiyorum. Troçki’nin makalesinden aktarıyorum:
‘Eastman, kitapçığının bazı yerlerinde, MK’nin, Lenin’in yaşamının son döneminde yazdığı bir dizi olağanüstü önemli belgeyi Partiden sakladığını söylüyor (sözkonusu olan, ulusan sorun üzerine mektuplar, sözümona ‘vasiyet’ vs.dir); buna, Partimizin Merkez Komitesine iftira etmekten başka bir ad verilemez (altını çizen Stalin). Eastman’ın söylediklerinden, Vladimir İlyiç’in örgüt içi öğütler karakteri taşıyan bu mektupları basın için yazdığı sonucu çıkarılabilir. Gerçekte bu kesinlikle doğru değildir. Hastalığı zamanından beri Vladimir İlyiç, Partinin önde gelen kuruluşlarına ve kongresine defalarca öneriler, mektuplar, vb. göndermiştir. Söylemeye gerek yok ki, bütün bu mektuplar ve öneriler muhataplarına ulaştırılmış, XII. ve XIII. Parti Kongrelerinin delegelerinin bilgisine sunulmuş ve elbette daima Partinin aldığı kararlar üzerinde gereken etkiyi yapmıştır; ve eğer bu mektupların hepsi yayımlanmamışsa, bunun nedeni yazarının onları basın için yazmamış olmasıdır. Vladimir İlyiç herhangi bir ‘vasiyet’ bırakmamıştır ve gerek onun Partiyle ilişkisinin karakteri gerekse de bizzat Partinin karakteri, böyle bir ‘vasiyet’ olanağını dıştalıyordu. Göçmen basında ve yabancı burjuva ve Menşevik basında genellikle (tanınmayacak kadar tahrif edilmiş bir biçimde) bir ‘vasiyet’ olarak adlandırılan şey, Vladimir İlyiç’in örgütsel sorunlara ilişkin öğütler içeren bir mektubudur. XIII. Parti Kongresi tüm diğerlerine olduğu gibi bu mektuba da en büyük önemi vermiş ve ondan zamanın koşullarına ve durumlarına uygun sonuçları çıkarmıştır. Bir ‘vasiyet’in gizlenmesine ya da ihlaline ilişkin tüm sözler kötü niyetli bir uydurmacadır ve tümüyle Vladimir İlyiç’in fiili iradesine ve onun tarafından yaratılan Partinin çıkarlarına karşı yönelmektedir. (altını çizen Stalin)’ (Bkz. Troçki’nin makalesi “Eastman’ın ‘Lenin’in Ölümünden Sonra’ Başlıklı Kitabı Üzerine”, Bolşevik No. 16, 1 Eylül 1925, s. 68)
Sanıyorum açık. Bunu Troçki yazıyor, başkası değil. O halde Troçki, Zinovyev ve Kamenev şimdi neye dayanarak Partinin ve Merkez Komitesinin Lenin’in ‘vasiyeti’ni ‘sakladığına’ dair masal okuyorlar? Masal okumaya ‘izin’ var, ama her şeyin bir sınırı olmalı. (Stalin, Eserler, 10. Cilt, sf. 149-150)
Stalin haklı. Masal okumanın da bir adabı, ölçüsü, sınırı olmalı!..
Kaynakça:
– Açan Hasan Selim, Bilince Dönüşen Zorunluluk, Sel Yayıncılık, Ekim 2021
– Kotkin Stephen, Stalin/İktidar Paradoksları, 1. Cilt, İletişim Yayınları, İstanbul 2018
– Stalin J. V., Eserler, 10. Cilt, İnter Yayınları, İstanbul Mart 1992
– Yemelyanov Yuriy, Stalin/İktidara Giden Yol, Lena Yayınları, Ankara 2014
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.