Halkevleri, Türkiye’nin içinde bulunduğu çoklu kriz haline ilişkin değerlendirme ve tespitlerini, bu kriz hali karşısındaki mücadele perspektifini, önümüzdeki dönemin siyasi mücadelelerinde ve ortak mücadele arayışlarında nasıl konumlanacağını bir basın toplantısıyla kamuoyuyla paylaştı
Halkevleri, Türkiye’nin içinde bulunduğu çoklu kriz haline ilişkin değerlendirme ve tespitlerini, bu kriz hali karşısındaki mücadele perspektifini, önümüzdeki dönemin siyasi mücadelelerinde ve ortak mücadele arayışlarında nasıl konumlanacağını Halkevleri Genel Merkezi’nde düzenlenen bir basın toplantısıyla kamuoyuyla paylaştı.
Halkevleri Genel Merkez yöneticileri ve şube yöneticilerinin yanı sıra emek hareketinden, gençlik hareketinden ve kadın hareketinden katılımcıların da hazır bulunduğu basın toplantısında açıklamayı Halkevleri Genel Başkanı Nebiye Merttürk okudu.
Türkiye’de tek adam diktatörlüğünün halkın üzerine çökmekte olduğunu, neoliberalizmin ve faşizmin çıkışı olmayan bir krizde olduğunu vurgulayan Merttürk, halkın aşağıdan yukarıya demokratik muhalefeti olmadan devrimci bir dönüşüm yaşanamayacağı gibi temsili iktidarın el değiştirmesinin bile kolay kolay sağlanamayacağını, faşizme karşı direnişin esas olduğunu ve önümüzdeki dönemde temsili iktidar mücadelelerinin nasıl seyredeceğini de belirleyeceğini vurguladı.
“Önümüzdeki mücadele dönemine damgasını vuracak olan faşizme karşı mücadelenin her uğrağında anti-faşist direniş ve sosyalist devrim perspektifi ile hareket edecek; talep etmeyi, hak almayı ve hesaplaşmayı muhayyel bir geçiş sürecine ertelemeden, sadece talep eden değil kendi çözümünü sunup sonuç da alan, saldırılar karşısında halkın öz savunmasına öncülük eden, emekçi halkı anti-faşist iktidar mücadelesinin gerçek öznesi haline getiren ve faşizme, neoliberalizme, ırkçı ve şeriatçı gericiliğe, patriarkal hegemonyaya karşı her bir direnişi bütünsel sosyalist bir programın parçası olarak ele alan kitlesel bir direniş hareketi olarak örgütlemeyi temel görevimiz olarak kabul edeceğiz” diyen Merttürk, seçim sürecinde toplumunun anti-faşist ve sol siyasi güçlerinin en geniş birliğini somutlaştıran bir devrimci alternatifin içerisinde yer alacaklarını ancak Erdoğan-MHP faşizminin kaçınılmaz sonuna doğru gidişi sürecinin devrimci eksenini oluşturmaya bir “seçim ittifakı” kurarak başlamayı, bugünden zorunlu bulmadıklarını belirtti.
“Bugün temel ve öncelikli görevimiz, Türkiye halklarının, bir seçmen davranışına indirgenemeyecek olan, ne seçim anketlerine ne de geleneksel örgütlenmelerin dar sınırlarına sığan, yaygın ancak büyük ölçüde örgütsüz, parçalı ve dağınık halde bulunan neoliberalizme ve faşizme karşı direniş eğilimlerini örgütlemektir. Devrimci güçlerin birliğinin ve devrimci bir alternatifin inşasının en inandırıcı, cezbedici ve sağlıklı zeminini oluşturacak kitle mücadelelerini örgütlemektir” diyen Merttürk, solun hiçbir gücüne sırtlarını dönmeyeceklerini, ciddiyet ve samimiyetle, faşizme karşı mücadelede omuz omuza ilerlemeye çağırdıklarını belirtti.
Artık tamamen yıkıcı bir güç haline gelen büyük sermayenin toplumsal egemenliğinin faşist iktidarların ardına sığındığını, kapitalizmin insanlığın ve yerkürenin üzerine yıkıcı bir uygarlık krizi olarak çöktüğünü belirten Merttürk, “İnsanlık kapitalist sistem tarafından sürüklendiği uçurumun kenarında, neoliberal politikalara ve onu savunmak için en bayağı yöntem ve araçlara başvurmaktan çekinmeyen faşist iktidarların zoruna karşı direniyor. Neoliberal toplumsal dönüşümün yaratıp da sahneye sürdüğü şey yalnızca kapitalizmin mezar kazıcıları değil aynı zamanda gezegenin, doğanın ve insanlığın kurtuluşunu temsil eden yeni bir toplumsal düzenin potansiyel kurucuları” dedi ve ekledi: “Kriz, bir devrimci kriz ve devrim, çağrısını ileriki bir tarihte gerçekleşecek muhayyel bir karşılaşmanın değil bugünün gerçek toplumsal çatışmalarının içinde buluyor.”
Türkiye’de de tek adam diktatörlüğünün halkın üzerine çökmekte olduğunu, neoliberalizmin ve faşizmin çıkışı olmayan krizinin yaşandığı vurgulayan Merttürk, “Bu kriz ya toplumun devrimci güçleriyle ve bir toplumsal devrimle aşılır ya da darbelerin darbeleri kovaladığı, devletin tepesindeki şiddetli iktidar savaşlarıyla sürüp giden bir siyasi çürüme içinde toplumun bizzat kendisini sürdürülemez hale getirir” dedi.
Halkevleri Genel Başkanı Merttürk sözlerini şöyle sürdürdü:
Millet İttifakı’na biçilen görev Erdoğan iktidarı altında patlak veren krizleri aşmak değildir; çünkü kriz yapısaldır, altyapısından üstyapısına kadar yeni sömürgecilik sisteminin krizidir ve aşılamaz. Millet İttifakı’na yüklenen misyon, bu krizleri yönetmek, Türkiye halkları için yenilir yutulur hale getirmektir.
Millet İttifakı’nın Cumhur İttifakı’na karşı iktidar mücadelesi, faşizmden demokrasiye geçiş sürecinin gerektirdiği aşağıdan yukarıya bir hareket olarak değil, temsil alanına daraltılmış bir “egemen güçler operasyonu” çizgisinde gelişmektedir. Oysa halkın aşağıdan yukarıya demokratik muhalefetinden yalıtılmış bir iktidar mücadelesiyle temsili iktidarın el değiştirmesi bile kolay kolay sağlanamaz. Halkın demokratik tepkisini baskılayarak temsili iktidarı ele geçirme taktiği, kaçınılmaz olarak Millet İttifakı’nın faşist-gerici bileşenlerinin siyasi ağırlığını artırmaktadır.
Öte yandan, kontrgerillanın krizi, temsili iktidara özel bir güç ve inisiyatif kazandırmaktadır. “Temsili iktidarın el değiştirmesi”, başta kontrgerilla merkezleri olmak üzere devlet iktidarının temsil alanı dışındaki tüm stratejik güç merkezlerinin de geleceğini etkileyecek bir gelişme olacaktır. Bu nedenle seçim süreci bütün bu güç merkezlerinin etkin bir biçimde katılacağı bir iktidar mücadelesi süreci olarak yaşanacaktır. Bu, darbeler, oldu bittiler, şiddet kampanyaları, provokasyonlar, fiili/resmî olağanüstü hâl ilanları, satın alma operasyonları ve bunlar karşısında halk direnişleri, isyanları, devlet içi kargaşalıklar, karşılıklı saf değiştirmelerle örüntülenen bir süreç olacaktır. Önümüzdeki dönemin temsili iktidar mücadeleleri kaçınılmaz olarak tek adam rejiminin faşist müdahaleleri altında gelişecektir. Bu nedenle faşizme karşı direniş ve mücadele, önümüzdeki dönemin temsili iktidar mücadelelerinin de sonucunu belirleyecek önemde olacaktır.
Yeni sömürgeciliğe, neoliberalizme, ırkçılığa, şeriatçılığa ve militarizme karşı mücadelelerin faşizme karşı mücadeleyle bütünleştirilme derecesi, bu süreçte faşizme karşı kitle mücadelesinin içeriğini ve rengini belirleyecek ve bir sonraki siyasi sürecin karakterine damgasını vuracaktır. Bu bütünlüğü sağlayacak olan ise devrimciler ve kelimenin en geniş anlamıyla işçi sınıfının devrimci güçlerinin ön açıcı, kitlesel militan direniş ve mücadeleleri olacaktır.
Erdoğan-MHP faşizmine karşı mücadeleyi, sömürge tipi faşizmin yıkılışına götürecek olan toplumsal güç, Türkiye işçi sınıfının gerçek gövdesini oluşturan, güvencesiz işçiler, patriarkaya başkaldıran kadınlar, yoksul-emekçi Kürt halkı, eğreti işçilik kurbanı ücretli-profesyoneller ve üniversite öğrencileri, ekolojik yıkıcılığa karşı toprağını, doğasını savunan köylülerdir; özetle işçileşmiş Türkiye halklarıdır.
Erdoğan-MHP faşizmine karşı mücadeleyi faşizmin yıkılışına götürecek olan siyasi-toplumsal mücadele programı, emperyalizme, neoliberalizme, ırkçılığa, sermayenin ve sermaye egemenliğinin dinselleşmesine, patriarkaya, doğanın sermayeleştirilmesine karşı işçileşmiş Türkiye halklarının kurtuluş mücadelesinin programıdır. Bu program, bağımsızlıkçı, doğrudan-demokratik, feminist, özgürlükçü, ekolojist, barışçı, toplumsal eşitlikçi bir devrim programıdır.
İşte bu yüzden bizler; önümüzdeki mücadele dönemine damgasını vuracak olan faşizme karşı mücadelenin her uğrağında işte bu anti-faşist direniş ve sosyalist devrim perspektifi ile hareket edecek; talep etmeyi, hak almayı ve hesaplaşmayı muhayyel bir geçiş sürecine ertelemeden, sadece talep eden değil kendi çözümünü sunup sonuç da alan, saldırılar karşısında halkın öz savunmasına öncülük eden, emekçi halkı anti-faşist iktidar mücadelesinin gerçek öznesi haline getiren ve faşizme, neoliberalizme, ırkçı ve şeriatçı gericiliğe, patriarkal hegemonyaya karşı her bir direnişi bütünsel sosyalist bir programın parçası olarak ele alan kitlesel bir direniş hareketi olarak örgütlemeyi temel görevimiz olarak kabul edeceğiz.
Elbette, önümüzdeki sürecin devrimci eksenini oluşturmak demek düzen güçlerinin karşısına seçim sürecinde de devrimci bir alternatifle dikilmek demektir. Elbette Cumhur İttifakı’nı iktidardan uzaklaştırma mücadelesini faşizmin yıkılması sürecine hizmet edecek en doğru somut seçim alternatifiyle buluşturmak için mücadele edeceğiz. Ve elbette Türkiye toplumunun anti-faşist ve sol siyasi güçlerinin en geniş birliğini somutlaştıran bir devrimci alternatifin içerisinde yer alacağız. Ancak, Erdoğan-MHP faşizminin kaçınılmaz sonuna doğru gidişi sürecinin devrimci eksenini oluşturmaya bir “seçim ittifakı” kurarak başlamayı, bugünden zorunlu bulmuyoruz.
Bugün temel ve öncelikli görevimiz, Türkiye halklarının, bir seçmen davranışına indirgenemeyecek olan, ne seçim anketlerine ne de geleneksel örgütlenmelerin dar sınırlarına sığan, yaygın ancak büyük ölçüde örgütsüz, parçalı ve dağınık halde bulunan neoliberalizme ve faşizme karşı direniş eğilimlerini örgütlemektir. Neoliberalizme karşı mücadele ile faşizme karşı mücadeleyi, hak mücadelesi ile öz savunmayı bir bütünlük içinde ele almaktır. Devrimci güçlerin birliğinin ve devrimci bir alternatifin inşasının en inandırıcı, cezbedici ve sağlıklı zeminini oluşturacak kitle mücadelelerini örgütlemektir. Haziran İsyanı’nın yolunu izleyerek, bu mücadelelerin örgütlerini, aşağıdan yukarıya bir demokratik halk hareketinin organlarını, forumlarını, halk meclislerini, Türkiye toplumunun devrimci demokratik güçlerinin en geniş birliğinin temeli olarak ortak bir iradeyle örgütlemeye girişmektir. Bu yolda solun hiçbir örgütlü gücüne sırtını dönmeden ancak Türkiye halklarının direniş potansiyelinin de örgütlü güçlerimizin dar sınırlarını aştığını bilerek, ciddiyet ve samimiyetle hareket etmektir.
Yalnız olmadığımızı, yalnız kalmayacağımızı, faşizme karşı kavganın hiçbir ortağından üstün olmadığımızı ama hiçbirinden geride kalmayacağımızı da biliyoruz. Çağrımızla, faşizme karşı mücadelenin bütün güçlerine sunduğumuz şey hiçbir zorbalık karşısında düşmeyecek omuzumuzdur. Bugüne dek faşizme karşı mücadelelerde yoldaşlık ettiğimiz bütün devrimci güçlerden istediğimiz şey ise omuzumuzu onların omuzlarına dayamak ve faşizme karşı bu kavgaya birlikte, omuz omuza ilerlemek, halkların bu süreçteki devrimci direniş merkezini oluşturmaktır.
“Faşist tek adam rejiminin ve neoliberal yeni sömürgeciliğin bugünkü nihai krizi karşısında Türkiye halklarına devrimci bir kurtuluş ve kuruluş perspektifiyle sesleniyoruz” diyen Merttürk, açıklamasının devamında mücadele programının maddelerini de şöyle sıraladı:
Halkevleri’nin yeni dönem mücadele perspektifini açıkladığı “İnsanca bir yaşam, demokrasi, özgürlük, laiklik ve barış için direnişte birleşelim” başlıklı metnin tamamına ulaşmak için tıklayınız!
Sendika.Org