İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener, Tayyip Erdoğan’ın artık “son demlerini” yaşadığını belirterek, “20 yıllık devri iktidarının sonucunda çocuklarımızı yoksulluğa mahkûm etmişsen, onları Cumhuriyetimizin sunduğu fırsatlardan mahrum etmişsen, geleceklerinin önüne setler örmüşsen sen artık o koltukta oturmayı da hak etmiyorsun demektir” dedi
İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener, bugün (12 Ocak) partisinin TBMM Grup Toplantısı’nda konuştu.
Elazığ Fırat Üniversitesi Tıp Fakültesi öğrencisi Enes Kara’nın intiharına değinen Akşener, “Sosyal devlet olma hakkını, görevini, zorunluluğunu vakıflara, derneklere, cemaat ve tarikatlara bıraktığınız bir anlayış ile fakir fukara eğitime erişimi ne yapacak? Bedelsiz-ücretsiz okuduğu, kaldığı vakıf adı altında, dernek adı altında kurulmuş okullara, yurtlara bırakacak” ifadelerini kullandı.
ELAZIĞ’DA TIP ÖĞRENCİSİ İNTİHAR ETTİ: “TÜRKİYE’DE HİÇBİR GENÇ GELECEĞE UMUTLA BAKAMIYOR”
“Artık yeter. Bu ölümlerin artık durması gerekli” diyen ve Tayyip Erdoğan’a “iktidar-muhalefet el ele verelim” çağrısında bulunan Akşener, bu çağrıya cevap verileceğinden şüpheli olduğunu belirterek, “20 yıllık devri iktidarının sonucunda çocuklarımızı yoksulluğa mahkûm etmişsen, onları Cumhuriyetimizin sunduğu fırsatlardan, mahrum etmişsen, geleceklerinin önüne setler örmüşsen, sen artık o koltukta oturmayı da hak etmiyorsun demektir” dedi.
İyi Parti Genel Başkanı Akşener’in açıklamalarında öne çıkanlar şöyle:
Haftaya çok acı haberlerle başladık. Daha hayatlarının baharındayken Enes oğlumuzu, Raziye ve Dilara kızlarımızı kaybettik. Enes’i aynı Fedai öğretmenimiz gibi, hapsedildiği umutsuzluğa kurban verdik. Elinden alınan özgürlüğe, en yakınlarından gördüğü umursamazlığa ve yaşamaya zorlandığı hayatın sonucunda, çıkışı intiharda bulmasına kahrolduk. Raziye ve Dilara’yı ise ülkemizdeki daha nice genç kadın gibi önü bir türlü alınamayan, alınmak da istenmeyen bir vahşete, mahkeme kararlarına rağmen yetkililerin ısrarla parmağını oynatmadığı, bitmeyen bir şuursuzluğa kurban verdik.
Buradan Sayın Erdoğan’a bir çağrıda bulunmak istiyorum. Artık yeter. Bu ölümlerin artık durması gerekli. Senin de çocukların var, senin de torunların var. Bu ölümlere benim üzüldüğüm gibi senin de üzüldüğünü biliyorum. Bunun siyasi bir yanı yok. Her hafta, çocuklarımız ölüyor. Her hafta gençlerimiz ölüyor. Her hafta kadınlarımız ölüyor. Ölümlerin ardından tweetler atmak yetmiyor. Kaybettiğimiz her gencin ardından üzüntü beyanlarında bulunmak yetmiyor. Katledilen her kadının ardından ağıt yakmak yetmiyor. Gel, iktidar ve muhalefet el ele verelim, bu ülkenin lügatinden kadın ölümlerini, genç ölümlerini silelim. Ben ve partim, açık yüreklilikle her türlü katkıyı vermeye hazırız. Yeter ki artık çocuklarımız ölmesin. Yazıktır.
Aziz milletim; maalesef kendisinin bu çağrıma cevap vereceğinden şüpheliyim. Çünkü kabul edelim, Sayın Erdoğan son zamanlarda pek iyi değil. O nedenle de artık her gün kendisinin ruhsal bunalımlarının yeni bir yansımasına şahit oluyoruz. Egosantrik serzenişlerinin her gün bir yenisini izlemek zorunda kalıyoruz. Öfke nöbetlerine, kutuplaştırıcı tiratlarına maruz kalıyoruz. Nitekim, “güven ve istikrar” diyerek çıktığı yolda liyakatin yerini beceriksizliğe, bilginin yerini cahilliğe, sağduyunun yerini öfkeye bıraktığını görüyoruz. Bu yönetim anlayışının sonucunda da güven ve istikrarın zerresinin bile olmadığı, felakete giden bir yolda milletçe yürüyoruz. Sayın Erdoğan’ın adına yeni ekonomi modeli dediği bu ucube dönemde atılan adımlar ekonomimizi giderek daha da kırılgan hâle getiriyor. Milletimiz her geçen gün fakirleşiyor. Enflasyon canavarı her geçen gün paramızı da itibarımızı da eritiyor.
Ama tüm bunlar olurken Sayın Erdoğan için saray sefası hız kesmeden devam ediyor. Teşkilat toplantılarında kendini övdürüp gaza gelmeye, şarkılarla, türkülerle eğlenmeye, beceriksizliklerinin dehşet verici sonuçlarına rağmen ziyadesiyle şişkin egosunu eylemeye aynen devam ediyor. Hatta bu arkadaşımız öyle bir akıl tutulması yaşıyor ki ülkeyi yönetme ehliyetinden bile artık şüphe duyar olduk. Mesela diyor ki; “Seçimden seçime, vatandaşımıza gider, oy isterler. Sonra da bir daha dönüp arkalarına bakmazlar.” Evet, yanlış duymadınız. Bunu dertli vatandaşımızın kafasına “çay fırlatan adam” söylüyor. Ayrıca bununla da yetinmeyip utanmadan devam ediyor; “Meydanlarda verdikleri sözlerin hiçbirini, göreve gelince hatırlamaz, hatırlatanlara da saldırırlar.”
Evet, bunu da polislerimizi, öğretmenlerimizi, sağlık çalışanlarımızı senelerdir 3600 ek gösterge vaadiyle oyalayan, faizle, enflasyonla mücadeleyi yılan hikâyesine çeviren, yolsuzluğun, yoksulluğun ve yasakların bayraktarına dönüşen, yerli uçağımızı senelerdir göklerde döndüren, derdini söyleyen çiftçiyi, esnafı, öğrenciyi de terörist ilan eden Sayın Erdoğan’ın bizzat kendisi söylüyor… Gerçeklikle arasındaki bağları tamamen koparmış şu zihniyete bir bakar mısınız?
Hey gidi hey… Neydin, ne oldun Sayın Erdoğan? Belediye başkanlığında sokakta aç kalan çocukların imdadına koşardın. Şimdi vatandaşı aç gezerken, lüks içinde sefa sürebilen vicdansız bir adam oldun. Bir zamanlar geçmiş iktidarların hatalarından ders alırdın. Şimdiyse kendi hatasını göremeyecek kadar kör, doğruları duyamayacak kadar da sağır bir adam oldun. Eskiden bilgi ve tecrübe sahibi insanları etrafında toplardın; şimdiyse etrafını bol maaşlı şakşakçılarla çeviren acayip bir adam oldun. Milletin adamı olarak yola çıktın; şimdi milletin karşısına çıkamıyorsun, yüzüne bakmıyorsun, sesini duyamıyorsun. “Nereden, nereye?” değil mi Sayın Erdoğan?
Sayın Erdoğan; artık son demlerini yaşadığın 20 yıllık devri iktidarının sonucunda; çocuklarımızı, yoksulluğa mahkûm etmişsen, onları, Cumhuriyetimizin sunduğu fırsatlardan mahrum etmişsen, geleceklerinin önüne setler örmüşsen, sen artık o koltukta oturmayı da hak etmiyorsun demektir. Bu kadar basit.
Özel sektöre devredilmiş okullara mahkûm edilen çocuklarını vermek üzere mahkûm eden var olduğu bir Türkiye’de söz ediyoruz. Fırsat eşitliğinin ortadan kalktığı bir Türkiye’den bahsediyoruz. Sınıflararası geçirgenliğin sıfıra yaklaştığı bir Türkiye’den bahsediyoruz. Siz özel sektörün, zengin ailelerin, ekonomik durumu iyi ailelerin çocuklarına dair oluşturduğu okullar ve fakir fukaranın çocuklarının da gittiği, gidebildiği tarikat ve cemaatlere dair okullar. Sosyal devlet olma hakkını, görevini, zorunluluğunu vakıflara, derneklere, cemaat ve tarikatlara bıraktığınız bir anlayış ile fakir fukara eğitime erişimi ne yapacak? Bedelsiz-ücretsiz okuduğu, kaldığı vakıf adı altında, dernek adı altında kurulmuş okullara, yurtlara bırakacak.
Sendika.Org