Kadın özgürlük mücadelesi için feminist laiklik ilkesi, yeni bir toplumun inşasında bir kurucu ilke olarak devletin, kamunun ve özel alanın her türlü dinsel ideolojiden ve dinin örf, adet, kültür diye meşrulaştırdığı her türlü ataerkil normdan arındırılmasıdır
Türkiye’de faşizmin kurucu ayaklarından birini dinci gericilikten beslenen kadın düşmanlığı oluşturuyor. Rejimin kadın düşmanlığının altında aile politikaları yatıyor. Neoliberal kapitalist düzen açısından kadınların üretim ve yeniden üretim alanındaki emeklerinin denetimini sağlamanın aracı olarak aile yaşamsal bir öneme sahip. Kadınların aileden çıkışı ise gerekirse devletin başındaki reis ile ailenin başındaki reisin işbirliği dahilinde (bu işbirliği genelde cezasızlık politikaları oluyor) şiddetle engelleniyor. İktidarın aile politikaları da erkek şiddeti de din ile meşrulaştırılıyor. Kadın düşmanı politikaların merkezinde ise Diyanet yer alıyor.
AKP’nin kadın düşmanı politikalarının tarihsel gidişatına bakıldığında Diyanet İşleri Başkanlığı’nın yetkilerinin ve bütçesinin artışı ile paralellik gösterdiği göze çarpmakta. Kadınları aile içine kapatmaya çalışan aile politikalarının 2008 sonrası arttığını 2011’den sonra ise başka bir boyut kazandığını biliyoruz. Bu süreçte Diyanet de siyasetin odağı haline gelerek yetkileri ve bütçesi sürekli ve hızla artış göstermiştir.
Özellikle 2010 yılı ve sonrasında AKP’nin inşa ettiği yeni rejimin bir aracı olarak Diyanet’in yetkileri genişletilmiştir. 2011 yılında Diyanet’e ait Kuran kurslarında yaş sınırı kalkınca 4-6 yaş Kuran kurslarının da sayısı artış gösterdi. 2011’den sonra Diyanet İşleri Başkanlığı, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı, Gençlik ve Spor Bakanlıkları ile protokol yaparak eğitim, kadına yönelik şiddetle mücadele, dini eğitimler gibi konularda sürekli söz sahibi bir duruma geldi. 2017 yılında Müftülük yasasının kabul edilmesiyle aile kurumunun temelinin dini referanslara göre atılması resmiyet kazanmış oldu. 2021 yılında Diyanet bütçesi 12,9 milyar TL ile İçişleri Bakanlığı’nın bütçesini dahi aştı. Diyanet özellikle cinsel istismara af yasası, ailenin korunması, erken yaşta evlilik, LGBTİ+’larla ilgili söylemleri ile öne çıkıyor, şiddeti ve istismarı meşrulaştıran bir odak haline geliyor.
Diyanet’e bağlı Manevi Destek ve Dini Rehberlik Merkezleri 81 ilde ve çok sayıda ilçede “manevi danışmanlık” hizmeti veriyor. Diyanet’in kurduğu işbirlikleri ile üniversitelerin KYK yurtlarında ve sığınma evlerinde manevi danışmanlık yapmak üzere din görevlileri görevlendiriliyor. Diyanet’e bağlı aile ve irşat bürolarında şiddet gören kadına sabırlı olması öğütleniyor.
“9 yaşında kız çocuğu evlenebilir”, “baba kızına şehvet duyabilir”, “erkek kadını telefon mesajı ile boşayabilir” gibi fetvalarıyla da Diyanet kadınları ve çocukları hedef haline getirmekte. Bu fetvalar “Kadın erkek eşitliği fıtrata aykırı”, “Kadın evinin süsüdür “, “her kürtaj Uludere’dir” söylemleri ile kadın düşmanlığı öne çıkan iktidarın politikalarının bir parçasıdır.
Tüm bu icraatlarıyla Diyanet kadınlara, LGBTİ+’lara, çocuklara yönelik erkek şiddetinin en büyük dayanaklarındandır. Toplumda ataerkil güç ilişkilerini yeniden üreterek, erkek şiddetini ve AKP faşizminin aile politikalarını meşrulaştıran Diyanetin kapatılması talebi feminist laiklik mücadelesi ve feminist özsavunma eylemidir.
Dünyada tüm sağcı, faşist rejimlere baktığımızda kadınların bedenleri üzerinde çok sıkı bir denetimin devlet politikası olarak uygulandığını, bu denetimin aracı olarak ailenin kutsandığı, dinle meşrulaştırıldığını görürüz. Kürtaj yasaklarına, İstanbul Sözleşmesi’ne saldırılara baktığımızda arkasında kiliselerin, İslam dininin temsilcilerinin ya da direk devlet yönetimi olarak dinin olduğunu görüyoruz. Teksas’ta son kürtaj yasakları adeta Damızlık Kızın Öyküsündeki[1] gibi bir distopyayı çağrıştırırken, Afganistan’da Taliban rejimi kadınların bedeni ve hayatı üzerinde sınırsız denetim kurarak kadınların insanlık onurunu zedeleyen bir vahşetle karşımıza çıkıyor. Kadın bedenlerini birer savaş ganimeti, kullanılıp atılan nesneler, ırkın-ümmetin devamlılığını sağlayan “kutsal” varlıklara, erkek egemenliği alanına dönüştüren dinci gericiliğe karşı Türkiye’den Ortadoğu’ya, Latin Amerika’ya, Avrupa’ya yükseltilmesi gereken bayrak feminist laiklik bayrağıdır.
Farklı coğrafyalarda aynı zehirli erkekliğin farklı saldırı biçimleri altında özgürlüğünü, onurunu savunan kadınların kız kardeşlik köprüsüyle uluslararası bir feminist laiklik mücadelesinin ağlarını örmesi mümkündür. Beyaz Çarşamba eylemlerinde olduğu gibi. İran’da 2018 yılında zorunlu başörtüsüne karşı İranlı kadınların her çarşamba günü kent meydanlarında başlarından çıkardığı başörtülerini sallandırması ile açığa çıkan isyanları, Türkiye’de Kadın Savunması’ndan kadınların her çarşamba hem İranlı kadınlarla dayanışmak hem de Türkiye’de hayatlarımızı kuşatan dinci gericiliğe karşı yükseltilen feminist laiklik bayrağının isyanı ile birleşmişti. Beyaz Çarşamba eylemleri ile yükselttiğimiz feminist laiklik bayrağını bugün Ortadoğu’da İslami rejim altında yaşamları ve bedenleri için direnen kadınlarla, Avrupa’da, Latin Amerika’da, Teksas’ta kilisenin baskısı altında kürtaj yasaklarına karşı direnen kadınlar arasında kızkardeşlik köprüsünü, dinci gerici faşist iktidarlara karşı uluslararası dayanışma ağlarını kurma iddiasıyla yükseltebiliriz.
Kadın özgürlük mücadelesi için feminist laiklik ilkesi, yeni bir toplumun inşasında bir kurucu ilke olarak devletin, kamunun ve özel alanın her türlü dinsel ideolojiden ve dinin örf, adet, kültür diye meşrulaştırdığı her türlü ataerkil normdan arındırılmasıdır. “Neden feminist laiklik? Laiklik laikliktir” diyenlere kavramın içeriğini, kapsamını, farkını açığa çıkarmak için bu şekilde ayrıntılı tanıma gittiğimizi hatırlatmakta fayda var. Bu tür kurucu kavramların tarihsel toplumsal süreçlerde geliştiğini görmeliyiz. Bugün için ne en yaygın bilinme biçimiyle dinle devletin birbirinden ayrıldığı laiklik tanımı ne de onun sınıfsal yönünü açığa çıkarmak için önerilen sermayenin dinden dinin sermayeden arındırıldığı proleter laiklik yeter. Bizler “laik devlet, özgür beden”[2] sloganıyla kadınların, erkeklerin, LGBTİ+’ların eşit yaşadığı, kişilerin cinsel yönelimlerine, cinsel özgürlüklerine müdahale edilmediği, bedenlerimizin kimsenin mülkü olmadığı, üreme kararlarının kendimize ait olduğu, aterkil egemen anlayışın normları değil, kadın ve LGBTİ+ hareketinin ilkeleri ile kurulmuş bir toplum düzeni istiyoruz. Feminist laiklik mücadelesi sadece faşizme karşı mücadelenin bir cephesi olarak feminist özsavunma eylemi değil, kadın hareketinin ilkeleriyle yeni bir toplum inşa etme iddiasıdır.
Yaşamlarımızı ve bedenlerimizi kuşatan dinci gericiliğe karşı açtığımız feminist laiklik bayrağını, ataerkiye karşı suç ortaklığımızı büyüterek uluslararası kız kardeşlik köprüsünü kurmak, eşit ve özgür bir yaşamı inşa etmek için yükseltelim. Afganistanlı kadınların şarkısında söylediği gibi, “Ellerimizi ve sesimizi birleştirirsek birlikte yürürsek hayatta kalacağız.”
Dipnotlar:
[1] Margaret Atwood’un 1985 Tarihli Romanı, Damızlık Kızın Öyküsü
[2] Mine Melek, Yeni Bir Kurucu Feminist İlke: Feminist Laiklik, Ocak 29, 2020, kadinsavunmasi.org
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.