Devrimci kuşakların yakından tanıdığı “Sosyalizmin Alfabesi” kitabının yazarı Leo Huberman’ın Domuzlar Körfezi çıkarması olarak bilinen ABD destekli karşıdevrimci istila girişiminin ardından Che Guevara’yla yaptığı bu yazılı röportaj ilk olarak 1 Eylül 1961 tarihli Monthly Review’da yayımlandı
Küba devriminin önderlerinden Che Guevara’nın devrimin ilk yıllarında yaptığı ve devrimler tarihi açısından arşiv niteliği taşıyan görüşme ve söyleşilerin çevirilerini yayımlamaya devam ediyoruz. Mao-Che görüşmesi ve İtalyan komünist gazeteci Carmine de Lepsis’in söyleşisinin ardından şimdi de Leo Huberman’ın Domuzlar Körfezi çıkarmasının ardından yaptığı söyleşiyi yayımlıyoruz.
Devrimci kuşakların yakından tanıdığı “Sosyalizmin Alfabesi” kitabının yazarı Leo Huberman’ın Che Guevara’yla yaptığı bu yazılı röportaj da ilk olarak 1 Eylül 1961 tarihli Monthly Review’da yayımlandı.
Sorular, Huberman tarafından yazılı olarak ABD müdahalesinin yapıldığı hafta gönderilmiş; Che ise cevaplarını haziran sonunda iletmişti.
Röportajı yapan Huberman’ın kitaplarının Türkiye’de devrimci kuşakların temel eğitiminde önemli rolünü göz önünde bulundurduğumuzda, Che’nin devrimci diplomasi dışında bu görüşleri iki misli değer kazanıyor.
Türkçe çevirideki dipnotlar, 20. Yüzyılın ortalarında biri ünlü ırkçı ABD’li eyalet valisi, diğerleri Latin Amerika’nın ABD destekli faşist diktatörlerini kısaca tanıtmak amacıyla çevirmen tarafından konuldu.
Söyleşinin orijinal başlığı “Küba ve ABD”dir.
Küba ve ABD
Aşağıdaki sorular, istila haftasında yazılı olarak Comandante Guevara’ya LEO HUBERMAN tarafından yazılı iletildi; cevaplar haziran sonunda alındı. (MR editörleri)
Leo Huberman: ABD ile ilişkiler “çığırından çıktı” mı, yoksa hâlâ bir modus vivendi’yle (geçici anlaşma) halledilebilir mi?
Che Guevara: Bu sorunun iki cevabı var: “Felsefi” diyebileceğimiz ilki ve “siyasal” olan diğeri. Felsefi cevap, saldırgan Kuzey Amerika’nın tekelci kapitalist devleti ve faşizm yönünde hızlanan geçiş herhangi bir anlaşmayı imkânsızlaştırdığından, emperyalizmin nihai yok oluşuna kadar ilişkiler ister istemez gergin ya da hatta daha kötü olacak. Diğeri, siyasal cevap bu ilişkilerin bizim hatamız olmadığını ve en yenisini Domuzlar Körfezi çıkarmasının yenilgiye uğratılmasından sonra gördüğümüz ve defalarca gösterdiğimiz gibi, bizim Amerika Birleşik Devletleri Hükümeti’yle eşitlik temelinde herhangi bir anlaşmaya hazır olduğumuza işaret ediyor.
İlişkilerin kopuşunda, ABD Küba’yı sorumlu tutarken, Küba da ABD’yi suçluyor. Sizin görüşünüze göre, ülkenize doğru olarak nasıl bir suçlama yöneltilebilir? Özetle, ABD ile sorunlarınızda hangi hataları yaptınız?
Biz belki bazıları şekil sorunları olan çok az hata yaptığımıza inanıyoruz. Ama biz kendi yönümüzden hakkaniyete uygun hareket ettiğimize ve eylemlerimizin her birinde halkın çıkarlarını gözettiğimize kesin inanıyoruz. Mesele, bizim çıkarlarımızın, yani halkın çıkarlarının ve Kuzey Amerikan tekellerinin çıkarlarının uyuşmazlığında yatıyor.
ABD’nin Küba Devrimi’ni ezme düşüncesi karşısında, O.A.S. (Amerika Devletleri Örgütü) grubundan yardım alma şansı var mı?
Her şey “ezme”kle neyin kast edildiğine bağlı. Eğer bu devrimci rejimin O.A.S.’ın –aynı şekilde doğrudan– yardımıyla şiddetle yok edilmesini kast ediyorsa, bunun çok düşük bir olasılık olduğuna inanıyorum; çünkü tarih inkâr edilemez. Amerika ülkeleri, dost ülkeler arasındaki aktif dayanışmanın değerini anlıyorlar ve böyle bir gücün geriletilmesi riskini almazlar.
Küba, uluslararası ilişkilerde kendisini tarafsız olarak mı, yoksa Sovyet bloku içinde mi konumlandırıyor?
Küba kendisini adaletin safında, ya da daha kesin olmayan bir ifadeyle kendi varsaydığı adaletin safında konumlandıracak. Biz siyasetin pratiğini bloklarla yapmadığımızdan, bağlantısızlar blokuyla yan yana gelemeyeceğimiz gibi, aynı nedenle sosyalist bloka da ait değiliz. Ama nerede haklı bir davayı savunma sorunu varsa, oyumuzu bu doğrultuda kullanırız; eğer olur da haklı davaları savunma rolü oynarsa, Amerika Birleşik Devletleri safında bile.
Küba’nın içteki başlıca problemi nedir?
Problemleri böyle bir kesinlikle değerlendirmek zor. Birkaçından söz edebilirim: Hükümette hâlâ var olan “guerrillerismo;” halkın bazı kesimleri açısından özverinin gerekli olduğunu kavrayamama; bazı kıtlıklara yol açan bazı sanayi hammaddelerinin ve bazı dayanıklı olmayan tüketim mallarının bulunmayışı; bir sonraki emperyalist saldırının ne zaman gerçekleşeceğine dair belirsizlik; seferberliğin neden olduğu üretimdeki iniş çıkışlar. Bunlar bizi zaman zaman zorlayan problemlerin bir kısmı; ama bunlar bize umutsuzluk aşılamak bir yana bizi mücadeleye alıştırıyor.
Kübalı karşıdevrimcilerin sayısının artmasını ve birçok eski devrimcinin iltica etmesini nasıl açıklıyorsunuz?
Devrimler dalgalar halinde hareket eder. Sayın Huberman bu soruyu sorduğunda belki yerindeydi ama bugün Domuzlar Körfezi çıkarması öncesine göre daha az karşıdevrimci var. Karşıdevrimci saldırı Domuzlar Körfezi’nde zirveye ulaşıncaya kadar yavaşça arttı; sonra yenilgiye uğratıldı ve büyük oranda sıfırlandı. Şimdi tekrar başını kaldırıp yeni zararlar vermeye çalıştığından, niyetimiz karşıdevrimcileri tasfiye etmek.
Az çok öne çıkan şahsiyetlerin iltica etmeleri, sosyalist devrimin oportünistleri, ihtiras sahiplerini ve korkakları epey gerisinde bırakıp şimdi bu asalak sınıftan kurtulmuş yeni bir rejim yolunda ilerlemesinden kaynaklanıyor.
Latin Amerika ülkeleri, kapitalist sistemi korurken problemlerini çözebilirler mi, yoksa Küba’nın yaptığı gibi sosyalizm yolunu mu izlemeleri gerekir?
Bizim temel görüşümüz, sosyalist devrim yolunun seçilmesi, insanın insan tarafından sömürülmesinin ortadan kaldırılması, ekonomik planlamanın kabul edilmesi ve halkın refahına yardımcı olan tüm araçların toplumun hizmetine koşulmasıdır.
Sizin hükümetiniz iktidardayken, Batı tarzı yurttaş özgürlükleri sürekli olarak bitti mi?
Bu yurttaş haklarının neye gönderme yaptığına bağlı olurdu -örneğin, beyazın “Zenci”yi* [t.ç.n. “ırkçı beyazların kullandığı kelime bu yüzden şimdi genelleşen “Siyah” ya da “Afrikalı-Amerikalı” diye düzeltilmedi] otobüsün arkasına oturtma yurttaş hakkı; beyazın “Zenci”yi bir plaja sokmama ya da belirli bir bölgeyi ona yasaklama hakkı; Ku Klux Klan’ın beyaz bir kadına bakan herhangi bir “Zenci”yi katletme hakkı; bir Faubus’un[1] hakkı ya da belki bir Trujillo[2] ya da Somoza[3] veya Stroessner[4] ya da Duvalier’nin[5] hakkı. Ne olursa olsun, terimin aynı zamanda bir kuzey ülkesinin gönderdiği cezalandırma seferleri hakkını da içerip içermediğini anlamak için çok daha kesin tanımlanması gerekecek.
Şimdiki olağanüstü reorganizasyon ve yeniden yapılandırma dönemi sona erince Küba için ne tür bir siyasal sistem tasavvur ediyorsunuz?
Genel yönüyle, halkın çoğunluğunun ihtiyaçlarına duyarlı bir siyasal iktidarın halkla sürekli iletişim halinde olması ve halkın birçok ağızdan sadece ima edebildiklerini nasıl ifade edeceğini bilmesi gerektiği söylenebilir. Bunun nasıl başarılacağı bizim için biraz zaman alacak pratik bir görevdir. Ne olursa olsun, şimdiki devrimci dönemin bir süre daha devam etmesi gerekir ve savaş tehdidi hâlâ adamızın üzerinde dolanırken, yapısal reorganizasyondan söz etmek mümkün değildir.
Dipnotlar:
[1] Orval Eugene Faubus: Eskiden sol eğilimli olan Arkansas Valisi (1955-67). Siyahların okullarda ayrımcılığa tabi tutulmamasını öngören bir Yüksek Mahkeme kararına muhalefetiyle ve ırk ayrımcılığını savunmasıyla ünlenmiştir.
[2] Rafael Leónidas Trujillo Molina; 24 Ekim 1891 – 30 Mayıs 1961), El Jefe (“Şef” ya da “Patron”) lakaplı, Dominik diktatörü; Dominik Cumhuriyeti’ni Şubat 1930’dan suikast sonucu öldürüldüğü Mayıs 1961’e kadar 31 yıl korkunç bir terör diktatörlüğüyle yönetti. Diktatörlüğü Latin Amerika’nın en kanlı dönemi olarak bilinir.
[3] Röportajın yapıldığı yıl (1961) için yorumlarsak, Anastasio Somoza García’dan söz edildiği söylenebilir. Nikaragua’da Augusto César Sandino’nun barış görüşmeleri bahanesiyle pusuya düşürülüp öldürülmesinden sonra Somoza ve onun 1956’da suikastla öldürülmesinden sonra iki oğlu Luis ve Anastasio Somoza Debayle ülkeyi diktatör olarak 1979 Devrimi’ne kadar yönetti.
[4] Stroessner: 1954-1989 arasında Paraguay’ın askeri diktatörü; eski Nazilerle faal işbirliği ve korkunç baskı rejimiyle tanınır.
[5] Duvalier: François Duvali (14 Nisan 1907 – 21 Nisan 1971), Papa Doc lakabıyla tanınan, Haiti Cumhurbaşkanı (1957 – 1971). Popülist ve siyah-milliyetçi söylemle seçildikten sonra, 1958’de bir askeri darbe atlattı. Sonrasında rejimi giderek otokratik ve despotik bir niteliğe büründü. Tonton Macoute (Haiti Creole dilinde: Tonton Makout) adlı ölüm mangalarını kurdu ve her tülü muhalefeti ezdi.
[Monthly Review dergisinin 1 Eylül 1961 tarihli nüshasındaki İngilizce orijinalinden Ali Çakıroğlu tarafından Sendika.Org için çevrilmiştir]
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.