Filmin yönetmeni Adam McKay “iklim krizi karşısında en azından az da olsa bir endişe dalgası hissetmiyorsanız, filmin sizin için bir anlamı olacağını sanmıyorum” diyor. İklim krizini, güncel olarak COVID-19’u kabul etmeyen bilim düşmanı bir zihniyet için film komik bile gelebilir ama bu konuları dert edinen, kafa yoran, endişe eden birçok insan için bu zihniyetle maalesef aynı gemide olmanın yarattığı çaresizlik ve öfke komik değil, can yakıcı
Bazen sürreal bir dünyada yaşadığımızı hissettiren absürt tepkilerin dünyasının, bu kadarı da olmaz herhalde dediğimiz her şeyin o kadar da olduğu günümüz dünyasının biraz karikatürize gibi görünen ama aslında çok da gerçek bir beyazperde yansıması.
Kara mizah öğeleriyle bezeli bir felaket filmi olan “Don’t Look Up”, doktora öğrencisi Kate Dibiasky’nin (Jennifer Lawrence) yeni bir kuyruklu yıldızı keşfiyle başlar. Hocası Dr. Randall Mindy (Leonardo DiCaprio) ve akademisyen arkadaşlarıyla bu keşfi kutlar ve üzerine çalışırlarken kuyruklu yıldızın 6 ay, 14 gün sonra dünyaya çarpacağını ve devasa boyutundan dolayı da bunun yeryüzünde yaşamın silinmesi demek olduğunu görürler. Hemen, gereğini yapacaklarını düşündükleri ve gereğini yapması beklenen otoritelerle iletişime geçerler ve durumu Başkan’a anlatmaları için acilen Beyaz Saray’a çağrılırlar. Kara mizah (!) öğeleri de buradan sonra başlar. İki bilim insanının, bilimsel verilerle elde ettikleri sonuç, hemen harekete geçilmezse dünyanın sonunun geleceğini göstermektedir. Verileri inceleyen farklı kurumlardaki otorite kabul edilen birçok bilim insanı da aynı sonuca ulaşmıştır ancak Başkan’ın daha “mühim” bir işi vardır. Klişe Holywood filmlerinin aksine ABD başkanı bu sefer dünyayı kurtarmaya çalışmaz. Seçimler yaklaşmıştır ve Başkan’ın, anayasa mahkemesine aday gösterdiği eski sevgilisinin, üniversite yıllarında çıplak modellik yaptığı ortaya çıkar ve büyük tepki alarak bir kriz yaratır. Hukuk diploması olmayan, “önce ateş et, sonra sor” düsturunu benimsemiş bir şerifin anayasa mahkemesine aday gösterilmesi sorun yaratmazken, halk tepkisinin, çıplak modellik deneyimininden gelmesi trajikomiktir. Filmde trajikomik olması beklenen bu anlatı, aklımıza günümüz Türkiye’sindeki liyakat sorununu getirdiğinden hiç güldürmez. Keza Başkan’ın Özel Kalem Müdürü’nün yetersiz, şımarık, beceriksiz ve densiz oğlu olması da güldürmez. Her pozisyon çürümüşlük, bayat balık kokusu yaymaktadır. Nasa’nın başkanı da bir anestezi uzmanıdır mesela çünkü Başkan’ın bağışçılarındandır ve bu yetersiz, kalifiye olmayan, ahbap çavuş ilişkisiyle ve daha çok da para temelinde doldurulan pozisyonların sona doğru adım adım nasıl götürdüğünü izleriz.
ABD Başkanı, Dr. Randall kuyruklu yıldızın çarpma ihtimalini %99,78 olarak açıklarken, ok, o zaman %70 diyelim deyip, önemsemeyerek başından savar. Başkan’ın gerçeği örtbas edeceğini lakayt tavrından gören bilim insanları medya aracılığıyla halkı bilgilendirme ve bir tepki/baskı yaratma yolunu izlemeye karar verirler. Günümüz dünyasının tüm ayaklarını sarkastik bir dille ele alan film; yandaş, ciddiyetten uzak, rating peşindeki ana akım medyayı da es geçmez. Medya için kuyruklu yıldız, bir magazin olayından daha az değerli, ancak rating oluşturabilecekse işlemeye değer bir şov konusudur. Bu duruma sinirlenen ve “nesini anlamıyorsunuz, hepimiz ölmek üzereyiz” diye gerçeğe işaret eden ve tepkilere isyan eden Kate de sosyal medyada bir cadı avıyla karşılaşır. Her şey ne kadar tanıdık değil mi! Bir gün sosyal medyada bir psikoloğa “sen de hiçbir şey bilmiyorsun, ben şu kitabı okudum” diye okuduğu bir tek kitap üzerinden psikoloji öğretmeye çalışan görmüş ve inanamamıştım. Gerçi sonradan karşılaştıklarımız düşünülürse “en azından bir kitap okumuş ve onun üzerinden ahkam kesiyor” diye de düşünülebilir. COVID-19’un uydurma olduğunu söyleyenler, iklim krizini inkâr edenler, tereciye tere satanlar…
***
ABD Başkanı Jane Orlean (Meryl Streep), filmin başından itibaren hemen herkesin aklına, iklim krizini inkâr eden ve “Bilimin bunu gerçekten bildiğini sanmıyorum” diyen Cumhuriyetçi Trump’ı getiriyor. Ne de olsa Obama’nın, iklim krizini kabul etmişliği, çevre belgeselinde rol almışlığı (Before the Flood) ve bu konuda röportajlar vermişliği var! Halbuki aynı Obama Irak, Afganistan, Somali, Yemen, Libya ve Suriye’de yürüttüğü savaşların karbon maliyetinden, bu devasa endüstrinin neden olduğu çevresel yıkımdan bahsetmiyor. Ya da seçim kampanyasında, çevre konusunda vaatlerde bulunan ve iklim değişikliğini durdurmak için kendini adadığını söyleyen Demokrat Joe Biden’ın, Meksika Körfezinde Amerikan Tarihinin en büyük petrol ve gaz kiralama satışına çıkması filmdeki kara mizah öğelerini aratmıyor.
Gerçek dünyanın güldürmeyen ironisinden, filme dönelim. Başkan’ın şerif sevgilisine vulvasının fotoğrafını yolladığı da ortaya çıkar. Çıplak modellik, vulva fotoğrafı derken oluşan krizin neden olduğu oy erimesini durdurmak için Başkan, kuyruklu yıldız krizine sarılır ve gerçekten hayati bir tehdidi, oylarını arttırma saikiyle kullanarak büyük kurtarıcı rolüne bürünür. “Birlik ve beraberlik” vurgularıyla kuyruklu yıldızın yönünü saptırmak için füze inşa süreci başlar. Ve klişe Holywood filmlerine bir gönderme olarak, uzaktan kumanda ile halledilebilecek bir görev için, eski bir asker “kahraman” pilot olarak atanır. Ve bu “kahraman” görev sırasında “harıl harıl çalışan gururlu beyaz insanlar”ı selamlar.
Ama birden kuyruklu yıldızın rotasını değiştirmesi için atılan füzeler dünyaya geri dönerler. Sonradan anlaşılır ki, Elon Musk, Steve Jobs, Mark Zuckerberg vb. karışımı bir milyarder, bu kuyruklu yıldızda pek çok değerli metal olduğunu keşfetmiş ve onları elde etmek için de kuyruklu yıldızı parçalayarak dünyaya indirme üzerine bir plan yapmıştır. Başkan’ın en önemli bağışçılarından olan bu milyarder kararını, aslında daha çok Başkan’a dikte ederek, uygulatır. Ve bu son dakika değişikliği karşısında şok olan halkı da; gelir eşitliği soslarıyla süslü sahte bir refah artışı masalıyla ikna etmek zor olmaz.
Sonrası malum, projeyi sorgulayan bilim insanları görevden alınır, denetlenebilirlik ortadan kaldırılır ve başarısız patlatma sonucu, kuyruklu yıldız dünyaya doğru gelirken; bir avuç zengin, Başkan ve girişimci milyarder kendilerine özel yaptırdıkları uçak gemi ile evrende yaşanabilir bir yer aramak için yola çıkarlar. İnsanların yaşayabileceği bir gezegen bulana kadar da kendilerini dondururlar. Yine kurtuldular diye hayıflanır ve 22.740 yıl sonra buldukları yeni, yemyeşil gezegeni de mahvedeceklerini düşünürken; bu yeni gezegendeki dünya güzeli, devekuşunu andıran bir canlı önce Başkan’ı öldürür; sonra da diğerlerine saldırır. Dünyadaki eşitsizliklerin ve sorunların yaratıcılarından bir avuç milyarderin ve halka bunları devekuşu gibi görmezden gelmesini salık veren politikacıların, devekuşuna benzer bir canlı tarafından öldürülmesi de ayrıca içimizi soğutur.
2 saat 23 dakikalık film biraz fazla uzun ve ilk etapta 1 saatte anlatabilecek bir konuyu niye bu kadar uzun sürede anlatmış diye düşündürse de bilim inkarcıları nedeniyle her gün yaşadığımız bitmeyen çaresizlik ve öfke hissini film boyunca canlı tutmasının gerçekçi olduğu düşünülebilir.
Filmin yönetmeni Adam McKay “iklim krizi karşısında en azından az da olsa bir endişe dalgası hissetmiyorsanız, filmin sizin için bir anlamı olacağını sanmıyorum” diyor. İklim krizini, güncel olarak COVID-19’u kabul etmeyen bilim düşmanı bir zihniyet için film komik bile gelebilir ama bu konuları dert edinen, kafa yoran, endişe eden birçok insan için bu zihniyetle maalesef aynı gemide olmanın yarattığı çaresizlik ve öfke komik değil, can yakıcı. Haklı çıkmanın iyi taraflarından biri de mesnetsiz argümanlarla sana haksız olduğunu haykıran insanlara yanıldığını gösterebilmektir ama toplumsal haklılıklarda maalesef hep beraber batarken, haklı çıkmaktan nefret ediyor insan. Günümüz toplumunun akıl tutulmasının bir an önce azalarak bitmesi dileğiyle.
Son bir not: Filmde, Dr Randall’ın medyanın yarattığı popülerlikten bir ara gözü dönerken, Kate’in sonuna kadar gerçekçi bir tutum izlemesi filmin sevdiğim öğelerinden biri.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.