Zaten yürütmenin yasamadan daima daha güçlü olduğu, ama 2017’deki referandumdan sonra yasamanın hiçbir öneminin kalmadığı, yargının iktidarın sopası haline geldiği, ekonomik politikaların kendisinin yarattığı ve ondan beslendiği bir sermaye grubunun çıkarlarına tabi olduğu, yoksulluğun, işsizliğin derinleştiği bir Türkiye’de ana muhalefet partisinin oy oranı ancak %30 olabiliyor. Üstelik merkez sol bir parti -ya da öyle mi? Ama iki sene önce MHP’den ayrılarak kurulmuş olan, milletvekili vererek CHP’nin Meclis’te temsil edilmesine yardımcı olduğu İyi Parti ise AKP’den vazgeçen seçmeni çekiyor gözüküyor
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu 13 Kasım 2021’de evinden yaptığı video konuşmasına, iktidarın Türkiye’yi içine soktuğu kötü durumu özetleyerek, “Hayatımın bu aşamasında iktidara gelmekten çok daha önemli bir vizyonum var, bu ülkenin bu makus talihini değiştirmek istiyorum,” diye başladı. Kendileri, yani CHP de dahil olmak üzere gelmiş geçmiş bütün iktidarların demokratik ve müreffeh bir Türkiye bırakamadıklarını vurgulayarak, “önemli bir nedene” işaret etti, “ülkemiz yaralı insanların ülkesi, farklı topluluklar çok farklı yaralar taşıyor… o kadar ağır yaralarımız var ki ruhlarımız acı çekiyor… geleceğe bakamıyoruz, geçmişe takılı kaldık,” diyerek, asıl söylemek istediğine geldi: “artık helalleşme zamanıdır”. ‘Kemal Kılıçdaroğlu olarak bana sadece iktidarı almak yetmiyor, ….. iktidardan çok şifaya ihtiyacı var… geçmişte yapılan hatalar için sorumluluk almak ve bunlar için birbirimizden hellallik istemeyi bilmeliyiz… geçmişte kırdığımız, korkuttuğumuz topluluklarla, bireylerle, farklı hayat tarzlarının temsilcileriyle buluşmalarıma başlayacağım.” Devamında, CHP’nin de bu yaralarda payı olduğunu söyleyerek, yakında kırılmış, gücenmiş insanlardan hellallik istemek üzere yola çıkacağını söyledi.
Daha sonra 16 Kasım’daki Meclis grup toplantısında kimlerden helallik isteyeceğine dair biraz daha bilgi verdi. 28 Şubat mağdurlarıyla, Roboski ile, Maraş ve Sivas mağdurları ile, Diyarbakır hapishanesinde işkence görenlerle, mahallelerinden sürülen ve mahallelerine lüks siteler dikilen Romanlarla, Varlık Vergisi altında inletilenler ve 6-7 Eylül mağdurlarıyla başlayarak Ahmet Kaya’ya kadar getirdi helalleşeceklerini.
Siyasal İslamcı kültürel hegemonyanın kamusal hayatta da yaygınlaştırdığı “helalleşme” ifadesine katılmasam da bir politik adım, eylem, taktik olarak yararlı olacağını düşünüyorum. Formatını henüz bilmesek de Kılıçdaroğlu’nun zihninde, saydığı olaylarda mağduriyetler yaşamış insan gruplarıyla ya da örneğin Varlık Vergisi ve 6-7 Eylül mağdurlarının yaşayan yakınlarıyla bir dizi buluşmalar yapabileceğini düşünebiliriz. Kendisini “hesaplaşmamakla” eleştirenlere ise, hesaplaşmanın hukukun alanı olduğunu söyleyerek o yolun da açık olacağını ya da kendisinin öyle düşündüğünü belirtmiş oldu. Türkiye’de, örneğin, F-16 savaş uçaklarının bombaladığı, yarısı çocuk 34 kişinin ölümüne neden olan TSK bir mahkemede “suçlu” bulunabilir mi? İktidar değişse bile çok zor, hatta imkansız.
Ama, böyle bir insiyatifin gerçekleşmesi halinde devletin anti-demokratik, ırkçı, mezhepçi, militarist saldırılarının daha geniş bir şekilde, hatta toplumsal düzeyde konuşulmasının önü açılmış olacaktır. Uzun yıllardır sadece Kürtlerin, Müslüman olmayan azınlıkların ve sosyalistlerin engellemelere rağmen anlatmaya-yazmaya çalıştığı, devletin ise hafızalardan kazımaya çalıştığı olaylar ve failleri üzerinde daha geniş bir bir şekilde konuşmak demokratikleşmeye katkısı olacak bir şeydir. Fakat, açıktır ki, CHP’nin oy oranını ve taraftar kitlesini arttırması için bundan daha fazlasını yapması gerekmektir.
CHP’nin 19 yıllık AKP iktidarına rağmen ancak son anketlerde oy oranını %30’a çıkarabiliyor olması CHP hakkında (ve tabii CHP’nin de kendisi hakkında) düşünmek gerektiğine işaret etmektedir. Zaten yürütmenin yasamadan daima daha güçlü olduğu, ama 2017’deki referandumdan sonra yasamanın hiçbir öneminin kalmadığı, yargının iktidarın sopası haline geldiği, ekonomik politikaların kendisinin yarattığı ve ondan beslendiği bir sermaye grubunun çıkarlarına tabi olduğu, yoksulluğun, işsizliğin derinleştiği bir Türkiye’de ana muhalefet partisinin oy oranı ancak %30 olabiliyor. Üstelik merkez sol bir parti -ya da öyle mi? Ama iki sene önce MHP’den ayrılarak kurulmuş olan, milletvekili vererek CHP’nin Meclis’te grup kurmasına yardımcı olduğu İyi Parti ise AKP’den vazgeçen seçmeni çekiyor gözüküyor.
Eğer CHP, AKP’nin kurduğu ideolojik hegemonyayı küçümserse kendini büyük bir hüsrana hazırlamalı. Dinci/muhafazakârların CHP’ye karşı sürdürdüğü propoganda çok uzun yıllardan beri devam etmektedir. “CHP neyi iyi yaptı ki?”, “CHP olsa daha kötü olurdu”, “CHP camileri ahır yaptı” gibi, sokak röportajlarında da sık sık rastlanan ifadelerde kendisini gösteren dindar/muhafazakârların bilinen CHP eleştirisi devam ediyor. Bu insanlar günlük yaşamlarının bir parçası olan Kuran kurslarında, camilerde, tarikatlarda ve benzeri daha nice mekânda on yıllardır CHP karşıtı propogandaya maruz bırakıldılar. Bence en belirgin nedeni CHP’nin laik devleti kuran ve tahkim eden yasalarla özdeşleştirilmiş olmasıydı ve hala öyledir. 12 Eylül’ü ve hele de AKP iktidarını takip eden yıllarda bu propaganda çok daha yoğun ve sistemli bir hale geldi. AKP’nin ne kadar sistematik bir şekilde yurt içinde ve dışında İslamcı ideolojiyi yaymak için çalıştığını küçümsemek büyük bir yanlış olur.
Milyarlarca liralık bütçesi ile her konuda fetva veren Diyanet (2022 bütçesinin azlığından şikayet ediyor Ali Erbaş, 15.000 müezzine daha ihtiyacı varmış!); sayıları artan İlahiyat Fakülteleri’ndeki binlerce öğrenci; onbinlerce çocuğun devam ettiği Kuran kursları; İmam Hatip Liseleri’nin sayısındaki büyük artış; yurt içinde ve dışında yapılan gösterişli camiler; açıktan şeriat propagandası yapan sayısız dinci televizyon kanalı; artan sayıdaki zenginleşen tarikatlar (öyle ki artık çeşitli bakanlıklarda hangi tarikatın etkin olduğunun açıktan bilinir halde); yazılı ve görsel basını tamamen ele geçirmiş olması; şeriatçı sendikalar ve daha sayamadıklarım, belki de dünyada eşine az rastlanır bir ideolojik propaganda örgütlenmesini meydana getirmektedir. Bu ideolojik propagandanın düşünce ve dünyayı anlamadaki etkisini ve yarattıkları yapıntıları yıkmak, orasından burasından ona benzemeye çalışmakla olmaz. Devralınacak olan sadece ekonomik enkaz değil, belki ondan daha da önemlisi bu ideolojik hegemonya, onun arkasındaki örgütlenme ve etkileridir. Ve hiç kimsenin şüphesi olmasın ki, bunları kısıtlama, etkilerini azaltma tedbirlerine büyük gürültülerle karşı çıkacaklardır. Yukarıdan aşağıya devlet bürokrasisindeki, özellikle güvenlik ve askeri bürokrasideki kadrolaşma da bu ideolojik hegemonyanın önemli dayanaklarından ve koruyucularındadır.
Laiklik karşıtı İslamcı ideolojiye karşı durmak, insanların sorgusuz sualsiz İslamcı partilerin oy deposu değil de modern bir toplumdaki yurttaşlar olmasını sağlamak bir siyasi parti olarak savunduğunuz onlara sunduğunuz politikalarla ilgili bir şeydir. Halka durmadan-dinlenmeden çocukları için daha iyi okulları kuracağınızı, sağlık hizmetini iyileştireceğinizi, güvencesi olan iş olanakları sağlayacağınızı, kadın-erkek eşitliğini sağlayacağınızı; doğayı ve çevreyi koruyacağınızı, savaş değil barış ve refah istediğinizi, belediyelerin dağıttığı yardımları kaldırıp yardıma gereksinim duyanlar için objektif kriterler tespit edip yasa yaparak herkese eşit olarak uygulanır hale getireceğinizi anlatmak, inandırmak, tartışmayı buraya çekmek en önemli işiniz olmalı. Bence bu, İslamcıların üslubunu taklit etmekten, onlara benzemeye çalışmaktan hem daha etkindir hem de çok daha demokratiktir. Bırakılabilecek en önemli ‘miras’ da budur.
Ülkenin çok zor koşullarda olduğu bir durumda iktidar olmak CHP için de çok zor olacak. Çünkü, on yıllardır hükümette olmamış merkez sol bir parti, hepsi kendisinden sağda olan bir koalisyonun (Millet İttifakı) başında iktidar ortağı olacak. Eğer gerçekten büyük koalisyon gerçekleşirse, açıktır ki, oradaki partilerin hepsi AKP ve MHP’ye ideolojik olarak CHP’ye olduklarından daha yakındırlar. AKP ve MHP, inşa ettikleri ve arkalarında bıraktıkları devlet aygıtıyla birlikte kendilerine karşı alınacak bütün tedbirlere bütün manevra kabiliyetlerini kullanarak direnecekler.
Olasıdır ki Millet İttifakı’ndaki partilerin bazen hepsi, bazen bir-ikisi bu karşı hamle ile uyuşma içinde olacaklardır/olabilirler. Bu partiler ile AKP-MHP arasında aracı olan yüksek devlet bürokrasisinin mensupları ile birebir ilişkiler ve gidiş-gelişler olacaktır. Diğer yandan irili ufaklı her siyasal krizde seçmenler ideolojik olarak tanıdık olduklarına daha yakın duracaklardır. İslamcı-milliyetçi deolojik hegemonya altındaki insanlar -yoksullar ve çalışanların büyük bir kısmı da dahil olmak üzere- geleceklerine korku ile bakarak, işsizlik tehlikesi altında ve hayat pahalılığı ile boğuşarak yaşarken yapacakları tercihler dünyaya bakışları itibariyle en yakın olduklarından yana olacaktır. Dolayısıyla CHP’yi zor günler beklemekte. Zorlukları, 20 yıllık çizgisine bakarak diyebiliriz ki, kendisine en zor geleni yaparak aşabilir: refah ve demokrasi programında ısrarlı olarak. Restorasyonu -yani parlamenter sisteme geçmeyi becerirler ve yeni rejim altında seçimlere giderlerse de, ittifak yürümez ve seçimlere gitmek zorunda kalırlarsa da CHP için en önemli olan şey halkı, refahının sol politikalarda olduğuna inandırabilmektir.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.