Bugün, imzalanalı 32 yıl olan Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin yıl dönümünde, çocukların yaşadığı sorunlar giderek derinleşiyor. 2 Eylül 1990 tarihinden bu yana Türkiye’de de yürürlükte olan bu sözleşmenin en önemli dört maddesi, bu sözleşmenin bir tarafı olan Türkiye’de ne kadar karşılık buluyor?
Bugün, imzalanalı 32 yıl olan Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin yıl dönümünde, çocukların yaşadığı sorunlar giderek derinleşiyor. Çocuk işçi sayısı 2016-2021 arasında, özellikle pandeminin de etkisiyle giderek artmış durumda. Tüm dünyada 160 milyon çocuk çalışan var ve bu sayının 2022 sonuna kadar 9 milyon daha artacağı öngörülüyor (UNICEF/ILO Çocuk İşçiliği: Küresel 2020 tahminleri, eğilimler ve gelecekteki durum). Çocukların anadillerinde eğitim görememesi özellikle son 7 yılda Türkiye’ye gelen göçmen çocukların geleceklerini ve kendilerini gerçekleştirme ve geliştirme imkanını ortadan kaldırıyor. Pandemi ile çocuklar örgün eğitime devam edemedikleri için çalışma ya da evlenme tehlikesiyle karşı karşıya bırakılıyor. Açlık sınırını altında yaşayan ailelerin çocukları, beslenme ve barınma hakkından yoksun kalıyor. Hapishanedeki çocuklar pandemi koşullarında sağlık hakkından, engelli ve anadili farklı çocuklar eğitim hakkından mahrum bırakılıyor. Çocuklar dünya üzerinde devam eden çatışma ortamlarında yaşamlarını yitiriyor. Peki, Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin 32. yılında Türkiye’de çocuk hakları yeteri kadar sürdürülebiliyor mu?
2015 yılında Somali’nin de Çocuk Hakları Sözleşmesi’ni imzalamasıyla birlikte bu sözleşmeyi imzalamayan tek ülke ABD olarak kaldı. Her ne kadar imzalamak yetmesede, dünya üzerinde en çok ülkenin imzaladığı sözleşme de Çocuk Hakları Sözleşmesi. 20 Kasım 1989 yılında Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda kabul edilen bu sözleşme, 2 Eylül 1990 tarihinden bu yana Türkiye’de de yürürlükte. Peki Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin öne çıkan en önemli birkaç maddesi, bu sözleşmenin bir tarafı olan Türkiye’de ne kadar karşılık buluyor?
Çocuk Hakları Sözleşmesi Madde 2; ırkı, dini, dili, yeteneği, kültürü, sınıfı, cinsiyeti ne olursa olsun ayrımcılık yapmamayı söylüyor. Türkiye’de bugün ayrımcılığa uğramayan çocuk görebilmek pek mümkün değil. Savaş mağduru olan çocuklar, Türkiye’de parklarda bile ayrımcılığa uğruyor. Okullarda anadili farklı olan çocuklar, diğer çocuklarla eşit eğitim göremiyor. Tek bir din sarmalında yönetilen ülkede, din ve mezhep ayrımcılığı çocukların serbest kıyafet uygulamasında bile ayrımcılığı körüklüyor. MEB’in serbest kıyafet uygulaması, şort ve taytı kapsamıyor. Çocuklar cinsiyet eşitsizliğini kıyafetlerinden spor dalı seçimine kadar her alanda yönlendirilerek yaşıyor. Mesleği vurgulanan insanlar, kadın olduğunda ayrıca vurgulandığı gibi istismar haberlerinde de cinsiyet vurgusunun yapılması, bir şeylerin yanlış gittiğinin göstergesi oluyor. Sadece sınavı önceleyen ve bir çocuk politikası bulunmayan Türkiye’de eğitim sistemi bile eşit fırsatlar sunamıyor. Ekonomik koşullar, ırk, cinsiyet ve engellilik eğitim hakkının eşitliğinin önüne geçiyor.
…Türkiye’de halen var olan önemli bölgesel, sosyo-ekonomik farklılıklar ve cinsiyet eşitsizlikleri, çocukların haklarını temin etmeyi engelleyebilmektedir. Ayrıca engeli olan çocuklar, ebeveyn bakımından yoksun ve kanunla ihtilafa düşmüş, ekonomik faaliyetlerde yer alan çocuklar ve çocuk yaşta evlilik riski altında olan kız çocukları gibi kırılgan grupların haklarının korunması için özel çabalar gerekmektedir. (2019 UNICEF Türkiye Yıllık Raporu)
Çocuk Hakları Sözleşmesi Madde 3; çocuğa dair yapılacak her şeyin, çocuğun üstün yararı gözetilerek yapılması ve bu doğrultuda karar verilmesini söylüyor. Çocukların üstün yararı bir yana, asgari yararı bile Türkiye’de görünürlük kazanamıyor. TÜİK istatistiklerine göre Türkiye’de 720 bin çocuk çalışan var (2019) fakat bu sayıya Suriyeli çocuklar dahil değil. Bu çocukların yüzde 34,3’lük kısmı çalıştığı için okulu bırakıyor. Çalışan çocukların eğitim yanında, fiziksel ve psikolojik gelişimleri, sağlıkları da tehlike altına giriyor. Sadece İstanbul’da 5 binden fazla sokakta yaşayan çocuk olduğu tahmin ediliyor. Yine TÜİK, toplam evlilikler içerisinde çocuk evlilikleri sayısının düştüğünü açıklıyor (resmi verilere göre sadece kız çocuklarında 13 binden fazla)…
Çalışan çocukların %12,9’unun aşırı sıcak/soğuk ya da aşırı nemli/nemsiz bir ortamda çalıştığı, %10,8’inin kimyasal madde, toz duman veya zararlı gazlara maruz kaldığı görüldü. Çalışan çocukların %10,1’i zor duruş şekli veya harekete maruz kaldı veya ağır yük taşıdı, %10,0’ı ise gürültü veya şiddetli sarsıntıya maruz kaldı. Çalışan çocukların %6,4’ünün çalıştığı ortamda kaza riski ile karşı karşıya kaldığı, %4,6’sının ise çalıştığı işyerinde göz yorgunluğu veya görsel odaklanma konusunda risk altında olduğu belirlendi. (TÜİK Çocuk İşgücü Anketi Sonuçları, 2019)
Çocuk Hakları Sözleşmesi Madde 6; her çocuğun yaşam hakkı olduğunu ve çocukların kendilerini geliştirme ve gerçekleştirmeleri için tüm imkanların sağlanmasını söylüyor. Bugün Türkiye’de bir çocuğun ihtiyacını karşılamak, fiziksel gelişimini sağlamaktan öteye geçemiyor. TÜİK’e göre ciddi maddi yoksunluk oranı 2019 yılında yüzde 26,3 iken 2020 yılı anket sonuçlarında 1,1 puan artarak yüzde 27,4 olarak gerçekleşmiş. Buna göre çocukların beslenme ve barınma gibi ihtiyaçları bile tehlike altında.
Derin Yoksulluk Ağı’nın, İstanbul’da yaşayan ve düzenli geliri olmayan 103 aile ile yaptığı görüşmeler sonucunda yayımladığı, Türkiye’de Çocuk Yoksulluğu raporuna göre ailelerin yüzde 74’ü bebek maması ve bezi almakta zorlanırken, yüzde 21’i hiç alamıyor. Aileler 0-3 yaş çocuklarını hazır çorba, şekerli su, pirinç lapası gibi besin değeri bu yaş grubu için yeterli olmayan besinlerle beslemek zorunda kalıyor. Hanelerin yüzde 38,7’sinde neredeyse her gün öğün atlanıyor. Görüşülen ailelerin yüzde 39’u pandemi döneminden önce de temiz içme suyuna erişemediğini söylerken, yüzde 49 pandemi döneminde içme suyuna erişemiyor.
Bunun yanında çocuklara spor, bilim, sanat gibi alanlarda merak yaratabilecek ve onları bu alanlarda var olmasını sağlayacak, maddi imkanlar ve toplumsal alanlar yaratılmıyor. Ders kitapları dışında kitap okuma imkanı, sosyal ve sanatsal faaliyetlere katılma imkanı bile bulamayan çocukların bir kısmı, okula gitmek için kilometrelerce yürümek zorunda kalıyor. Türkiye’de çocuklar, sadece karne gününde ya da mağdur – suçlu olduklarında görünür olabiliyorlar.
Göç ve İnsani Yardım Vakfı 2020 İnternet Medyası Çocuk Hak İhlali İzleme Raporu’na göre “Sadece 2020 yılında; 690 çocuk yaralandı, 613 çocuğun yaşam hakkı ihlal edildi, 2 bin 156 çocuğun korunma hakkı ihlal edildi. 65 çocuk şiddette, 8 çocuk cinsel sömürüye, 1860 çocuk ihmal ve istismara uğradı. 128 çocuk gözaltına alındı, 19 çocuk tutuklandı, 72 çocuk kötü muamele ve işkenceye maruz kaldı. Eğitim hakkından 360, sağlık hakkından 44 çocuk yararlanamadı.”
Çocuk Hakları Sözleşmesi Madde 12; çocukların kendilerine ait fikirleri ve istekleri olduğunu, onlarla ilgili durumlarda çocuklara danışılmasını söyleyen katılım ile ilgili maddedir. Çocuklar aile içinden okula, şehir yaşamına kadar her konuda fikir verebilmelidir. Çünkü onların hayatını ve yaşadıkları sorunları, onlar kadar iyi bilemeyiz. Onların ihtiyaçlarını da… Çocuklar yine kendi hayatlarını ve geleceklerini belirleyebilme hakkına sahip olmalıdır.
Bugün birçok kurum ve kuruluş içerisinde çocuk katılımını görmek mümkün değil. Sadece 23 Nisanlar’da koltuk devrederek çocukları görünür kılmak ise mümkün değil. Çocuk katılımını yaratmak için bazı örgütler çalışma yapıyor olsa da, bir çocuk politikası olarak bu konu gündeme alınmadığı sürece çocuklar kenara itilip haklarında karar verilecekler olarak kalmaya devam edecektir.
Bugün çocuk katılımını arttırmak adına her okulda, her mahallede, belediyelerde, ilçe ve il genelinde çocuk temsiliyeti olmalı. Çocuklar en dar alandan en geniş alana sorunlarını ve isteklerini kendileri tartışmalı ve aktarmalı. Park ihtiyacından, okul yolu aydınlatmasına, müze giriş ücretlerinden, kitap temin edilecek yerlere kadar her türlü ihtiyaç ve isteklerini kendileri belirlemeli. Yetişkinler ve hükümetler ise bu ihtiyaçları karşılamak üzerine çalışmalar yapmalıdır.
Çocuklar için yaşanabilir bir dünya kurmak ve onların bugünkü ihtiyaçlarını karşılamak için tüm dünyanın ve sistemlerin yüzlerini çocuklara dönmesi uzak bir hayal değil. Yeterki çocukları geleceğin yetişkinleri rolünden çıkarıp, bugünün yaşayan bireyleri olarak görelim.
Dünyanın farklı yerlerinden, farklı ilgi alanlarına hitap eden bu müzeleri çocuklarla birlikte gezebilirsiniz.
Sendika.Org (Merve Büyüktaş)