Bağımsız bir kooperatifçilik hareketi; başta küçük üreticinin öz gücünü esas alan, sermayenin, devletin, kooperatif bürokrasinin hegemonyasına girmeden, her aşamada kooperatifçiliğin temel değerlerini uygulayan, doğayı, çevreyi, yararlanıcıyı(tüketici) gözeten bir yapılanmayla gelişip, büyüyeceği öngörülmelidir
Bağımsız bir kooperatifçilik hareketi; başta küçük üreticinin öz gücünü esas alan, sermayenin, devletin, kooperatif bürokrasinin hegemonyasına girmeden, her aşamada kooperatifçiliğin temel değerlerini uygulayan, doğayı, çevreyi, yararlanıcıyı(tüketici) gözeten bir yapılanmayla gelişip, büyüyeceği öngörülmelidir.
Peki bugün kooperatiflerin temel ihtiyaçları nelerdir? Hangi sorunlar bu temel ihtiyaçların karşılanmasını engellemektedir, kısaca bunlara bakmak gerekir. AKP’li Milletvekilleri tarafından Meclise 7 Ekim’de 74 imzayla sunulan 1163 Kooperatifler Kanunu’nda yapılması istenen değişikliklere bu yazıda değinmeden kooperatiflere yönelik bu yasal değişiklikler yokmuş gibi düşünerek bu yazıda krizin kaynağına, acil ihtiyaçlarına değinip, bir sonraki yazıda ise mevcut ihtiyaçlar karşısında AKP neyi getirmek istiyor, ona değineceğiz.
Bilindiği üzere kooperatifçilik bir örgütlenme modeli olarak 177 yıl öncesinden (1844) bugüne kadar gelebildi ise, başarısını hep korumak zorunda olduğu temel ilkelerine borçludur. Bu ilkeler göz ardı edildiğinde gerçek bir kooperatifçilikten bahsedilemez. Hep öne alınması gereken bu temel ilkeler; Gönüllü ve Açık Ortaklık, Demokratik Ortak Denetimi, Ortağın Ekonomik Katılımı, Özerklik ve Bağımsızlık, Eğitim, Öğretim ve Bilgi, Kooperatifler Arası İş birliği ve Toplumla İlgilenme (Toplumsal Sorumluluktur) olarak hatırda tutulmalıdır. Ancak, sadece bu ilkeler bağlı kalmak ta tek başına kooperatifçiliği ayakta tutmaya yetmemektedir. Çünkü, kooperatifler üretici insanlardan oluşan canlı yapılardır. İhtiyaçları da süreç içinde değişebilmektedir. Bu değişikliği de temel ilkelerinden sapmadan karşılayabilenler yaşayabileceklerdir.
Ülkemizdeki başarısız kooperatif örnekleri incelendiğinde, onları başarısızlığa götüren nedenlerin başında bu temel ilkeleri içselleştirmemiş olmaları yanında, Neo-liberal küresel kapitalist dalganın yarattığı etkileri de saymak gerekir.
Kooperatifçiliğin bugün yaşamakta olduğu sorunların başında; ekonomik ve politik çevrelerin artan dirençleri, finansman yetersizliği, kooperatifçilik bilinç ve eğitiminin eksikliği, yönetsel zaaflar, kooperatifçilik ruhu gelişkin personel ve önderlik eksikliği gibi nedenler kadar, esasen devlet politikalarına yön veren siyasal iktidarların -başka tercihlerden kaynaklı olarak- yıllar içinde kooperatifçiliğe sırtını dönmüş olmaları gelmektedir. Diğer bir ifadeyle; etkin olmayan üst örgütlenmeler, denetim, danışmanlık ve teknik hizmet sunumunun yetersizliği, etkin, sürdürülebilir, bütünlük içinde birbiri ile uyumlu kararlı ve dengeli bir kooperatifçilik politikasının olmaması problemli alanlardan bazılarıdır.
Özetlenen eksiklikleri başından itibaren içinde taşıyan kooperatiflerin yol alarak ilerlemeleri mümkün olamamaktadır. Yukarıda özetlenen sorunları aşağıda maddeler halinde kısaca irdeledikten sonra, yeni bir çıkış yolu mümkün mü, ona bakmakta yarar vardır. Bugün için kooperatifçiliğin krizinden bahsedilecek ise bu uzun yıllara dayanan ilkelerinin yanlışlığından değil, bu ilkelerin layıkıyla uygulanmamasından kaynaklandığını düşünmek gerekir.
Devlet ve kooperatifler arasındaki ilişki halen önemli sorun alanlarından biridir. Bu bağlamda kooperatiflerin bir çeşit devlet organizasyonu olarak görülmemesi gerektiği, daha ziyade devlet tarafından müdahale edilmeme ilkesiyle faaliyet gösteren tamamen bağımsız bir yapı olduğu önemle vurgulanmalıdır.
Devletin rolü olumlu genel çerçeve koşullarını sağlamaktır. Müdahalenin olmaması hiçbir yardımın olmaması anlamını da taşımaz. Kooperatiflere devlet desteklerinin yasal yolları varsa, devletten özel bir iyileştirici uygulama yapılması ve yardım alınması sağlanabilir. Ancak, destek almak adımı tercih edilecek ise “Özerklik ve Bağımsızlığın” korunması ihmal edilerek kabul edilmemesi gerekir. Oysa, kooperatifçilik tekrar ayağa kaldırılacak ise, bugün her zamankinden daha fazla bağımsız, demokratik bir kooperatifçilik tutumunun arkasında durmaya ihtiyaç duyulmaktadır.
“Burada kooperatiflerin, özellikle küçük çiftçi kooperatiflerinin devletin yardımlarına ihtiyaç duyduklarını ve diğer bir teşebbüse davranıldığı gibi davranılmaması gerektiği belirtilebilir. Teknik yardım, vergi kolaylıkları, borçlar için garantiler, daha az ve basit mevzuat gibi yardımın yasal yoları da bulunmaktadır” [Juhasz,2001].
Devlet kooperatif ilişkileri konusunda, Türkiye’deki olumlu gelişmelere karşın, halen arzu edilen seviyeye ulaşılamadığını söylemek gerekir. Özellikle Tarım Kredi ve Tarım Satış Kooperatiflerinde kooperatiflerin bağımsızlığı ilkesinin pek kalmadığı söylenebilir. Diğer taraftan tip sözleşmeler ile kooperatiflerin kuruluş işlemleri kolaylaştırılırken, yasal mevzuatın uygunluğuna rağmen belirli bir kapasiteye ulaşmış kooperatiflerin kendine özgü sözleşmeler oluşturması pek mümkün olmamaktadır.
“Türkiye’de kooperatifçiliği düzenlemede yardımcı olan kamu hizmetleri ile kanunları incelediğimizde gelişen şartlar karşısında bazı hususların yetersiz kaldıklarını görebiliyoruz. Bunun en önemli sebeplerinden biri kooperatifçilerin görüşü alınmadan, onların karşılaştıkları sorunların tespiti tam olarak yapılmadan hazırlanmış kooperatif düzenlemeleridir. Ülkemizde, anayasal bir zorunluluk olmakla birlikte devletin kooperatifçiliğin gelişimini sağlayıcı uygun ekonomik, sosyal ve kültürel, politik atmosferi yaratamadığı görülmektedir.” [Tekeli, 1997].
“Ayrıca politikacıların kooperatifçiliğin gelişmesi ve ilerlemesi yönünde politikalar geliştirmemesi de önemli bir sorun oluşturmakta ve Türkiye’de kooperatifçiliğin gelişmesine engel olmaktadır.” [Poyraz, 1981].
“Özellikle aynı alanda faaliyet gösterebilecek birbirinden farklı yasal mevzuata tabi, farklı örgüt modellerinin oluşturulması zaten yeterli güce sahip olmayan çiftçilerin, güç birliği yapmasını engellemekte ve aralarında tereddütler oluşmasına neden olmaktadır. Kooperatifçilik mevzuatımız halen dağınık ve karmaşık bir yapı göstermektedir. Bu durum karışıklığa ve kaynak israfına sebep olmakta ve diğer taraftan da kooperatifler arası entegrasyonu önlemektedir.” [Taşan, 2003].
Bu eleştirilere karşın, esas itibariyle 1163 Sayılı Kooperatifler Kanunu’nun öngördüğü yasal çerçevenin oldukça kapsamlı ve doyurucu olduğunu söylemek mümkün değildir. Türkiye’de tarım ve tarım dışı tüm kooperatiflerin tek bir çerçevede kurulup işlemesi yararlı olacaktır. Bu amaçla, 1163 Sayılı Kooperatifler Kanunu tüm kooperatifleri kapsayacak ve kooperatifçiliğin demokratik yönetimi ilkesinin tam olarak uygulanmasını esas alacak biçimde düzenlenmelidir
Kooperatiflerin ve üst kuruluşların kuruluş, işleyiş ve çalışmalarına ilişkin olarak genel nitelikteki 1163 sayılı Kooperatifler Yasası dışında, Tarım Satış ve Tarım Kredi Kooperatifleri ile ilgili iki ayrı yasa daha vardır.
Evrensel kooperatifçilik ilkeleri doğrultusunda Tarım ve Orman Bakanlığı, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ile Ticaret Bakanlığı’na bağlı görünen kooperatifler tek bakanlık bünyesine alınmalıdır.
Avrupa Birliği ülkelerinde ise, kooperatiflerin kuruluş ve işleyişi tek bir kanun çerçevesinde olmakta, buradaki kooperatifler kooperatifçilik ilkelerine uygun olarak kendi kendine yardım, kendi kendini yönetme prensiplerine göre çalışmaktadır.
Kooperatiflere tanınan sınırlı vergi bağışıklığı için üst birliklere üyelik şartı arandığından bu uygulama pratikte anlamını yitirmektedir. Kooperatifler yasasında yapılan değişiklikle, tüzel kişilerin (şirketlerin ve vakıfların vb.) de üye olmaları sağlandı. Bu tür kooperatiflerde her ortağın eşit oy hakları olsa bile, sermayenin denetimine girmelerinin önünü açmaktadır.
Kooperatifçiliğe ilişkin ulusal ve uluslararası belgelerde yer alan ilke ve temel değerlere ve ülkemizin gerçeklerine uygun olarak, kooperatif üst kurullarının temsilcileri ve akademisyenler ile birlikte, Ulusal Bir Kooperatifçilik Politikası belirlenmeli ve uygulamalar bu çerçeve dahilinde yürütülmelidir.
Bilindiği gibi yönetim bir işletmede denetim ve kontrol faaliyetini de kapsayan faaliyetler bütünüdür. Bu nedenle, denetim sorunu, yönetimin bir uzantısı olarak ele alınmalıdır.
Kooperatifin kurulduğu ilk yıllardan itibaren baş gösteren birçok sorunla birlikte kooperatiflerin nasıl ve kimin tarafından yönetileceği gibi sorularda ortaya atılmıştır. Yani kooperatiflerin hiçbir işletme tecrübesi olmayan çiftçiler tarafından idare edilemeyeceği, kursalar bile profesyonel işletmecilerle çalışmaları düşünülmüştür. Ancak, bütün bu yorumlar gerçekçi olmayıp, üretimin doğrudan içinde olanlara deneyim kazandırılır ise pekâlâ yönetebilecekleri bilinmelidir. Tersine, hiçbir üretim tecrübesi olmayan profesyonel yöneticilerin ne kadar başarılı olabilecekleri de şüphelidir. Oysa kooperatifleşme sadece maksimum kar kazanma alanı değil, üretenlerin tıpkı sendikalaşmada olduğu kendisini yönetme deneyimi kazanacakları örgütlenmelerdir.
Yönetim sorunu Kooperatifçilik Stratejisi ve Eylem Planında (2012) “Kurumsal ve profesyonel yönetim eksikliği” olarak nitelendirilmiştir. Kooperatiflerin değişen şartlara uyum sağlayabilmesi ve başarılı olabilmesi için yöneticilerin temel işletmecilik fonksiyonları konusunda ve yönetim fonksiyonları konusunda temel bilgi ve becerilere sahip olmaları gerekmektedir. İlave olarak kooperatif ilke ve değerlerinin kooperatif yöneticileri tarafından özümsenmiş olması ve yönetim faaliyetlerinin bu doğrultuda gerçekleştirilmesi şart olarak görülmektedir. Kooperatif yöneticilerinin başarısızlığı çoğu zaman kooperatiflerin uzun ömürlü olmalarının önüne geçmiş ve kooperatiflerin kapanmasına neden olmuştur. Kooperatiflerin başarılı olabilmeleri için yönetimin bütün fonksiyonlarının tek bir kişi üstünden yürütülmesinin önüne geçilmesi gerekmektedir. Demokratik katılım eksikliği ve kolektif akıl yürütmenin ihmali yine kooperatif yapıların varlık nedeni olan ana ilkelerinden birisinin daha çiğnenmesine götürmektedir.
Türkiye tarımının temel sorunlarından biri küçük ölçekli, sermayesi yetersiz aile işletme yapısının yoğun biçimde gözlenmesidir. Bu durum doğal olarak kooperatiflere de yansımaktadır. Finansman ve sermaye sorunu kooperatifçiliğin gelişiminin önünde duran en önemli sorunlardan birisidir. Bu eksiklik kooperatiflerin yatırım potansiyelini düşürmektedir. Bu durumun oluşmasındaki temel nedenler arasında ortaklık paylarının düşük olması, kooperatiflerin uygun finansmana hangi yollarla ulaşacaklarını bilememesi ve devlet destekli finans kaynaklarının yetersizliği olarak sıralanabilir. Yeterli öz kaynak eksikliği krediye olan talebi artırmaktadır. Öte yandan biliyoruz ki, Türkiye’de ve dünyada gelişen kooperatiflere yeterli sermaye desteği sağlandığı için yatırımlarını yapabilmişler ve büyüyebilmişlerdir. Üreticilerin ürünlerini katma değerli ürün haline getirmeden elden çıkarmalarının arkasında katma değer sağlamak için entegre tesis kurabilecekleri sermaye yapısından ve işletme bilgisinden mahrum olmaları yatmaktadır.
Kooperatiflerin, son yıllarda uygulanmakta olan ve oldukça avantajlı görülen yatırım desteklerinden yararlanmalarını engelleyen iki tür neden bulunmaktadır. Bunlardan birincisi kooperatiflerin yatırım projesi geliştirme kapasitelerinin yetersiz olmasıdır. Birim kooperatiflerin tek başlarına bu konuyu çözmeleri mümkün görünmemektedir. Bu nedenle bu konuda da pek çok diğer konuda olduğu gibi üst birliklere görev düşmektedir. Üst birlikler bu hizmeti sağlayabilecek ekipleri oluşturabilirler. Üst birlik yapılarının olmadığı durumlarda kooperatifler arası dayanışmanın harekete geçirilmesi düşünülmelidir. İkinci olarak kooperatiflerin bilançoları güncel değildir. Diğer bir ifade ile bilançolar sahip oldukları varlıkların güncel değerlerini göstermemektedir. Bu durum, kredi taleplerinin değerlendirilmesinde bir dezavantaja dönüşmektedir.
Dar ve orta gelirlilerin öz örgütü olan kooperatiflerin, akçalı kaynakları anapara oluşturmalarına yeterli olmadığından, devletçe finansman desteği (sermayeye katılım, kredi ve vergi bağışıklıkları) sağlanabilir. Tarımsal kooperatiflere ise tohumluk, gübre, bağış ve diğer destekler sağlanabilir. Tarımda gelişkin ileri devletler üreticilerine bu destekleri sağlıyorlar, ayrıca sağladıkları destekleri gerekçe gösterip onları vesayetleri altına almıyorlar.
Ülkemizde ise bağıştan vazgeçtik, 2006 yılında kabul edilen 5488 sayılı Tarım Kanunu’nun 21.maddesinde belirlenen “Tarımsal destekleme programlarının finansmanı, bütçe kaynaklarından ve dış kaynaklardan sağlanır. Bütçeden ayrılacak kaynak, GSMH/gayrisafi millî hasılanın yüzde birinden (%1’inden) az olamaz” hükmüne düzenli olarak uyulmadığından, ayrıca ödeme zamanında yapılmadığından devlet hala çiftçiye borçludur.
Entegrasyon (bütünleşme) kavramı, müteşebbislerin ekonomik ve hukuki yönden bir bütün olarak bir araya gelmeleri olarak kabul edilir. Bir başka deyişle, kapsamları birbirinden farklı olmakla beraber, birbirini tamamlayıcı işleve sahip bulunan ekonomik birimlerin aralarında birleşerek bir gövde haline gelmelerine bütünleşme denmektedir [Çıkın ve Karacan, 1994].
Bu bütünleşmenin sağlanabilmesi için yatay ve dikey örgütlenmenin tamamlanması gerekmektedir. Üst örgütlenme aracılığı ile kooperatiflerin birbiri ile aktif iş birliği içerisinde olması sağlanmalıdır. Bu bütünleşme ortak makine parkı kullanımı, teknik sorunların birlikte çözümü, ürün üretme, geliştirme ve uygulamalı diğer eğitimler konusunda dayanışma içinde olmak temel gerekliliklerden birisidir. Üretim tecrübesine sahip bilge çiftçilerin diğer çiftçilerle kooperatifler aracılığı ile temasa geçmeleri dışarıdan getirilecek uzmanlar kadar uygulamada etkili olduğu da hatırda tutulmalıdır.
Eğitim ve araştırma kooperatifçiliğin temel ilkelerinden biridir. Bu ilke, kooperatifçilik alanının gelişmesine büyük katkıları olan Prof. Dr. Ziya Gökalp Mülayim bu durumu şöyle açıklamaktadır:’’Kooperatifçiliğin geliştirilmesi amacıyla kooperatif ilke ve yöntemlerinin kooperatif ortaklarına, seçilmiş ve atanmış yöneticilerine, çalışanlarına ve bütün halka öğretilmesi’’ şeklinde tanımlanmaktadır.
Ülkemizde kooperatifçilik eğitimi sürekli göz ardı edilen bir konudur. Kooperatifçilik eğitimi birkaç fakültede zorunlu veya seçmeli olarak okutulan kooperatifçilik dersiyle sınırlıdır. Oysa kooperatifçilik bir dersten öte bir kültürdür ve öncelikle bu kültürü gelecek nesillere aktarmak kooperatifçiliğin gelişimi konusunda elzem bir durumdur. Çiftçilerin ve kooperatif ortaklarının kooperatifçilik konusunda eğitilmesinde kooperatif üst örgütlerine ve daha önce de belirtildiği gibi Tarım ve Orman Bakanlığı’na önemli görevler düşmektedir. Aynı görev daha önceki yıllarda bir kooperatif bankası olarak görevlendirilen Ziraat Bankası uzmanları tarafından verilmekteydi. Ancak devlet kooperatifçilik yerine endüstriyel tarımı destekleme politikalarını tercih etmeye başlayınca bu fonksiyonundan vazgeçti. Bu kapsamda, kooperatifler kendilerini geliştirmek için ihtiyaç duyacakları eğitimi en başta kendilerinin yapması önem kazanmaktadır.
Bunun için her fırsat kollanmalı, kooperatif genel kurulları bile ortakların eğitiminde değerlendirilebilecek mecralara dönüştürülebilmeli. Tarımsal kooperatiflerde üst örgütlenme (birlik kurma) belirli bir seviyeye ulaşılmış olmasına rağmen bu birliklerin temel görevlerinden olan eğitim faaliyetlerini yeterince etkin bir şekilde yerine getirdiklerini söylemek mümkün değildir.
Kooperatifçiliğin yeterli düzeyde gelişememesinde diğer bütün etkenlerden daha fazla olarak eğitim eksikliği kendisini hissettirmektedir. Genel olarak ilkokul düzeyinde örgün eğitim almış insanlar, ortak oldukları veya yönetimine seçildikleri kooperatif yapılarda neyi nasıl yapacaklarını yeterli düzeyde bilemedikleri için çözümde üretemiyorlar. Kooperatif ortaklarının, yöneticilerinin, gençlerin ve kamuoyu önderlerinin kooperatifçilik alnında eğitilmesi gereklidir. Örgütlenmeyle başlaması gereken eğitim ve bilinçlendirme çalışmaları kuruluşta tercih edilmesi gereken şartlardan olmalıdır. Eğitimler; güncel uygulamaları, motivasyon sağlayacak şekilde uzman kişilerce yapılmalıdır. Kadınların ve erkeklerin farkındalık düzeyleri artırılarak, aktivitelerini engelleyecek unsurları sorgulayabilmeleri sağlanmalıdır. Ayrıca, kooperatiflere destek verecek teknik elemanlardan uygulamalı eğitim almaları sağlanmalıdır. Bu eğitim gerekliliği kooperatifin bağımsızlığı içinde gereklidir.
“Kooperatifçiliğin özgün amaçları, eğitim görmüş kooperatifçilerin çabalarına bağlı olarak gerçekleşecektir. Bu gerçeği kabul etmeyen kooperatifler ve bu kooperatiflerin bulunduğu ülkeler başarılı olamayacaktır ve problemler çok yönlü olarak artacaktır.” [Turan, 2001].
Yukarıda yapılan açıklamalardan çıkan sonuç; üreticilerin kooperatifçilik konusunda doğru şekilde bilgilendirilmesi ve kooperatifçilik bilincinin yerleştirilmesi de kooperatifçiliğin öncelikli sorunlarından biridir.
Kooperatif gelişiminin önünde duran bir başka etken ise kooperatiflerin araştırma faaliyetleri konusundaki yetersizlikleridir, bu durum üniversiteler, enstitüler ve kamu araştırma kurumları arasında sağlanacak koordinasyon ve iş birliği ile çözüme kavuşturulabilir. Bir diğer çözüm yolu ise kooperatiflerin daha sağlam bir mali yapıya kavuşturulması ve gerekli araştırma faaliyetlerini öz kaynaklarından karşılayacak kapasiteye ulaştırılmasıdır.
Türkiye’de tartışılması gereken önemli sorun alanlarından bir tanesi de ortak ve kooperatif ilişkileri konusudur. Türkiye’de kooperatiflerde bir güven sorunu bulunmaktadır. Yapılan bir araştırma sonucunda, kooperatifte etik değerlerin varlığının, ortakların kooperatiften elde ettiği performansı arttırdığı görülmüştür. Yöneticilere olan güvenin ortakların kooperatife bağlılıkları ve kooperatiflerinden elde ettiği performans üzerinde önemli etkiye sahip olduğu belirlenmiştir [Bilgin ve ark., 2005].
Bu nedenle her şeyden önce, kooperatif yöneticilerinin, ortaklarında güven oluşturmak için gayret sarf etmeleri gerekmektedir. Bu amaçla yapılabileceklerin başında açıklık ve katılımcılık gelmektedir. Kooperatif ortaklarına; ortak olduklarının hissettirilmesi için genel kurullara katılımın sağlanmasından, denetleme faaliyetlerinin gerçekçi ve anlamlı bir şekilde yapılmasına, faaliyet raporları, bilanço ve gelir gider tablolarının anlaşılır bir şekilde sunulmasına kadar pek çok farklı uygulama gerçekleştirilebilir. Ayrıca başarılı kooperatiflerde Risturn(gelir, gider farkından yapılan geri ödeme) dağıtılmasının da ortak- kooperatif ilişkilerine olumlu katkı yapacağı düşünülmektedir.
Kooperatiflerde, özellikle konut kooperatifçiliğinde yaşanan yabancılaşma ve yaşanan yolsuzluk ve benzeri kötü uygulamaların arkasında yeterli özgüveni ve bilgisi olmayan üyelerin olup bitene seyirci kalmasıdır. Yaygın bir uygulama da özellikle yönetici adaylar arasından yönetsel listeler oluşturulurken, denetim kurullarına yönetime biat edecek kişilerin alınmasıdır. Sıkça yaşanan yolsuzlukların açığa çıkmamasının nedenlerinden biride, yönetimler kendilerinin hazırladığı denetim kurulu raporlarını denetim kurulu başkan ve üyelerine önceden imzalatarak genel kurullara sundukları, bu yolla onları varsa kendi suçlarına alet ettikleri de görülen kötü örneklerdendir.
Küresel pazar ekonomisinin etkin durumda olduğu ve rekabetin günden güne arttığı günümüz kapitalizm şartlarında, her alanda olduğu gibi, tarım sektöründe de sürekli bir gelişim ve değişim yaşanmaktadır. Tarım kooperatifleri ekonomik gücü zayıf olan üreticilerin bu rekabetçi sistemde tarımın sürdürülebilirliği adına önemli bir misyonu yerine getirmektedirler. Kooperatifçilik hareketinin ülkemizde başarılı olduğunu ve amacına ulaştığını söylemek zordur. Tarımın birçok sorununun çözüm önerilerinin başında örgütlenme ve kooperatifleşme hareketi gösterilmektedir. Değişen ve rekabetin hızla arttığı piyasa koşullarında kooperatiflerin başarılı olabilmesi için kooperatif yapıların da bu değişime ayak uydurmasının zorunluluğu ortadadır. Ülkemizde kooperatiflerin örgütsel yapısının başarılı olabilmesi için ulusal tarım politikaları ile desteklenmesi, korunması gereklidir. Yasal düzenlemelerin yapılması, üyeleri ve üst örgütlenmeleri yolu ile sağlıklı şekilde denetlenmesi gerekmektedir.
Kooperatifçiliği gereği gibi anlayacak ve ülke koşullarına uygulayabilecek bir kooperatifçi kadrolar yaratılmalıdır. Bu yapılamadığı için kooperatifçilik yerel boyutlarda kalmıştır. Büyük kitlelerin içinde bulunduğu ekonomik kısıtlar nedeniyle kendiliğinden sorunlarını çözümleyecek kooperatifçilik hareketini oluşturmaları beklenemez. Başarı için bir diğer koşul ise üretim ve tüketim alanında faaliyet gösteren kooperatiflerin tam bir dayanışma içine girmelerini sağlamaktır.
Kooperatiflerin bugün yaşamakta oldukları sorunların çözümü, masa başında oturup yeni teoriler üretmekten geçmemektedir. Bilakis, üreticilerle birlikte, el ele, üretim alanlarında çalışarak, bilimsel bilgiyi ve dünyadaki gelişmeleri onlarla paylaşarak yol alınabilir. Yeni, bağımsız bir kooperatifçilik hareketi; başta küçük üreticinin öz gücünü esas alan, sermayenin, devletin, kooperatif bürokrasinin hegemonyasına girmeden, her aşamada kooperatifçiliğin temel değerlerini uygulayan, doğayı, çevreyi, yararlanıcıyı(tüketici) gözeten bir yapılanmadan sonra doğacağı öngörülmelidir.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.