Çevre Bakanlığı’nın yanına eklenen Şehircilik ile çıraklıktan kalfalığa geçen bakanlık, İklim Değişikliği ile usta olmaya çalışacak diye yorumlamaya başlayalım. Şehircilik ile tacını takan bakanlık, yanına aldığı iklim değişikliği ile de tacını şahlandırmak istiyor. Peki, yapabilir mi? Ya da iklim değişikliği ile mücadelesi nasıl olur?
Bizim kızlar bir tweet atmış: “Belki şehre bir film gelir. Bir güzel orman olur yazılarda. İklim değişir, Akdeniz olur. Gülümse bakanlığı J”. Yine ne oldu ki ülkede derken Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın isminin Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı olarak değiştirildiği açıklamasını okudum. Hemen aklıma Çevre Bakanlığı’nın 2011’de yanına Şehircilik sözcüğünün eklenmesi geldi. 2011’den bu yana 10 senede değişen şehirlerimiz… Bakanlığın sitesinde yer alan misyon bölümündeki “Doğal çevreyi korumak, sürdürülebilir şehirler ve yerleşmeler oluşturmak üzere; şehirlerimizin kimliğini canlandıran ve yatay mimariyi esas alan planlama, dönüşüm, güvenli yapılaşma, taşınmaz yönetimi ve konut sektörü ile çevreye yönelik tüm hizmetleri düzenleyici ve denetleyici bir anlayışla yapmak” ifadesi tam da neden şehirciliğin, çevrenin yanına eklendiğinin işareti olarak bizlere göz kırpmıştı. Sonrasını birlikte yaşadık. Toplu konutlar, bitmek bilmeyen inşaat projeleri, talan edilen yerler, evlerinden olan insanlar… Gerçek bir şehircilik politikası! Barınmaya dair bir çözümün olmadığı, temiz bir hava, sağlıklı ve erişilebilir suyun olmadığı, oksijen bulamadığımız, pek çok hayvanın yok edildiği, bitki örtüsünün kalmadığı, aksine sağlıklı, yaşanılabilir bir kent yaşamı ya da kır yaşamı sunmayan bir döngünün içinde geçen 10 yıl. Ve yok olmuş, yok edilmeye bırakılmış yaşam alanlarımız…
Çevre Bakanlığı’nın yanına eklenen Şehircilik ile çıraklıktan kalfalığa geçen bakanlık, İklim Değişikliği ile usta olmaya çalışacak diye yorumlamaya başlayalım. Uzun zamandır, iklim değişikliği, iklim krizi konuşuluyor. Yeni bir konu, yeni bir sorun elbette değil. Beş buçuk yıl sonra bir anda Paris Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun’un 7 Ekim 2021 tarihinde, 31621 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmesi de elbette tesadüf değil ve sonrasında gelen bakanlık isim değişikliği de. Şehircilik ile tacını takan bakanlık, yanına aldığı iklim değişikliği ile de tacını şahlandırmak istiyor. Peki, yapabilir mi? Ya da iklim değişikliği ile mücadelesi nasıl olur?
Türkiye’nin Paris İklim Anlaşması’nda Ulusal Katkı Beyanına biraz bakmak isterim. Ufak notlarla açalım. Paris Anlaşması, iklim krizinin önüne geçmek amacıyla 197 ülkenin ortak hareket etmeleri gerektiğini kabul ettikleri bir uluslararası bir anlaşma. Bu anlaşma özetle küresel ortalama yüzey sıcaklığındaki artışı 2 derece ile sınırlandırmayı ve hatta 1,5 derecenin altında tutmayı amaçlıyor. Bu sebeple de ülkeler emisyonlarını azaltmakla ilgili beyanlarda bulunuyorlar. Ülkelerin vermiş olduğu 4 farklı emisyon beyanı var. Türkiye “referans senaryodan azaltım” taahhüdü veren grupta yer alıyor. Ne demek peki, referans senaryodan azaltım? Ülkelerin mevcut politikaları altında atmosfere salacakları sera gazı miktarını referans senaryo kabul edip, emisyonların bu senaryodaki seviyenin altına indirilmesi.1 Türkiye ne diyor peki? Türkiye ulusal katkı beyanına göre, sera gazı emisyonlarını 2030 yılında referans senaryoya (BAU) göre artıştan %18 ilâ %21 oranına kadar azaltacağını öngörüyor. Sanki iyi bir şeyler olacak gibi ama değil. Artıştan azaltım ne demek rakamlarla açıklayalım. Türkiye 2030 yılında emisyonun 1 milyar 175 tona çıkacağını ama bu emisyon değerinin 959 milyon tonda tutulacağını beyan ediyor. Bu beyanını da artıştan %21 oranında azaltım olarak tanıtıyor. 2012 yılında 430 milyon ton olan toplam sera gazı emisyonun 2,23 katına çıkacağını söyleyen Türkiye, emisyon azaltımı değil aksine sera gazı emisyonlarını arttıracağını beyan ediyor.
Ulusal Katkı Beyanı’nda pek çok öngörü de anlatılıyor. İçlerinden biri 2023 yılında bir nükleer santralin devreye alınacağı bir diğeri de Türkiye’ye finansman ve teknoloji desteklerinin sağlanması halinde söz konusu azaltım katkısının %21 oranına ulaşabileceği gibi. Ekoloji Birliği’nin açıklamasında da dediği gibi finansman ayağı bizlere yine göz kırpıyor. Bugün Tayyip Erdoğan’ın yeşil devrimini tekrar düşünmek gerek. 21 Eylül 2021’de Paris İklim Anlaşması’nın meclise sunulacağı müjdesini veren Erdoğan, iklim krizi karşında Türkiye’nin orman varlığını 20,8 milyon hektardan yaklaşık 23 milyon hektara yükselttiğini duyurdu. Yine çok geçmişe değil 28 Temmuz 2021 orman yangınlarının başladığı zamana gidelim. 2021’in ocak ile ağustos ayları arasında yok olan ormanlık alan 177 bin 476 hektar. Bu sadece yakın geçmişimizden bir veri. Bir yanda talan ve yıkım projeleri, bir yanda o projeyi öyle ya da böyle yapacağız dediği Kanal İstanbul, bir yanda nefes alacak dahi alanlarımızın kalmaması ve yaşamlarımız için en önemli bakanlıklardan biri olan Çevre, Şehircilik Bakanlığı’na gelen İklim Değişikliği eki. Yeni adıyla Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği bakanı olan Murat Kurum’un bir açıklamasıyla yazımı bitirmek istiyorum. İklim değişikliğiyle mücadeleyi sadece bir çevre meselesi olarak değil, aynı zamanda pek çok sektörü derinden etkileyen bir kalkınma meselesi olarak gören Murat Kurum, tıpkı eski Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın “rant olmadan asla” dediği gibi, iklim değişikliğiyle mücadelede kılavuzun ne olacağını bizlere söylüyor. Birlikte yaşayıp, göreceğiz! Elbette mücadelemiz hep baki. Kuşuyla, sincabıyla, Kuzey Ormanlarıyla, dereleriyle hepimiz için temiz, sağlıklı, yaşanabilir bir yaşam için mücadelemiz bitmeyecek. Bir ek ile bir şeylerin değişmeyeceğini bildiğimiz gibi, yaşam alanlarımızı da terk etmeyeceğimizi biliyoruz. Çünkü yaşamı savunuyoruz, yaşatmayı savunuyoruz.
Ref:
[2] https://iklim.csb.gov.tr/paris-anlasmasi-i-98587 (Ulusal Katkı Beyanı)
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.