Cumartesi Anneleri, koronavirüs salgını nedeniyle 865. hafta açıklamasını da sosyal medya hesapları üzerinden gerçekleştirdikleri canlı yayınla yaptı. Bu haftaki açıklamada, 19 Ekim 1995’te gözaltında kaybedilen Fehmi Tosun’un akıbeti soruldu
865 haftadır fail meçhul cinayete uğrayan yakınlarının faillerini ve kaybedilenlerin akıbetini soran Cumartesi Anneleri, koronavirüs (COVID-19) salgını nedeniyle bu haftaki açıklamayı da sosyal medya hesapları üzerinden gerçekleştirdi.
Cumartesi Anneleri, Galatasaray Meydanı’nın yasaklanması nedeniyle eylemlerini 82 haftadır İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi önünde gerçekleştiriyordu. Koronavirüs salgınına rağmen eylemlerini sürdüren Cumartesi Anneleri, son 84 haftadır sosyal medya hesapları üzerinden yaptıkları canlı yayınlarla adalet taleplerine devam etti.
Bu haftaki açıklamada kayıp yakınları, 19 Ekim 1995’te gözaltında kaybedilen Fehmi Tosun’un akıbetini sordu.
İlk sözü alan Fehmi Tosun’un eşi Hanım Tosun, “Yine bir sonbahar ayındayız. Bu ay benim için kara bir ay. Bu sonbahar ayında çok acı ve dert gördük. Benim için bu ayın 19, 25 ve 25. günleri tümüyle kara günler” dedi ve bu ay içinde kaybedilen tüm kayıpları andı.
Hanım Tosun sözlerini şöyle sürdürdü:
“Baştan sona kadar eşimin kaybediliş hikayesini anlatamam. Kısaca şunu söyleyebilirim. Eşim siyasi kimliğinde kaynaklı gözaltına alınıp kaybedildi. Sadece o kaybedilmedi. O gün içinde, o ay içinde onlarca kaybımızın olduğunu biliyoruz. Biz de şunu söyleyebiliriz. Var olduğumuz sürece kaybedilen kayıplarımızın izinde olacağız. Son kayıp bulununcaya dek kayıplarımızın izinden gitmekten vazgeçmeyeceğiz. Bizden tek kişi kalsa dahi davamızdan, amacımızdan geri adım atmayacağız. Çünkü onların gittiği yol, yanlış bir yol değildi. Barış ve özgürlük yoluydu.”
Fehmi Tosun’un eşi ve çocuklarının tanıklığında, Broadway marka bir araca bindirilerek kaçırıldığını hatırlatan dosyanın avukatı Eren Keskin ise “Hanım Tosun en başından itibaren mücadelesine devam etti. Bu olayda, diğer birçok olaydan farklı olarak hem tanıklar vardı hem de Fehmi Tosun’u kaçıran aracın plakası alınmıştı eşi ve çocukları tarafından. Bugüne kadar iç hukukta hiçbir sonuç alınamadı ve her dosyada olduğu gibi zamanaşımından takipsizlik kararı verildi. Türkiye Cumhuriyeti devleti, gözaltında kaybetme olaylarında maalesef ki insan öldürme suçuna zamanaşımı uyguluyor. Birleşmiş Milletler Zorla Kaybetmelere Karşı Sözleşme’yi imzalamadığı için hukuk, maalesef ki gözaltında kaybetme olaylarının bir kılıfı olarak varlığını devam ettiriyor” dedi ve hukuki mücadeleyi sürdürdüklerini vurguladı.
865. hafta açıklamasını Cumartesi İnsanları’ndan Aylin Tekiner okudu. 865 haftadır bu topraklarda bir devlet politikası olarak uygulanan gözaltında kaybetme suçunda hesap verebilirliğin sağlanması ve hakikatin ortaya çıkarılması için mücadele ettiklerini belirten Tekiner, sözlerinin devamında şunları kaydetti:
“865 haftadır ısrarla hatırlatıyoruz: gözaltında kaybetmeler ancak insan haklarının sistematik olarak ihlal edildiği şartlarda gerçekleşebilir. Bu şartları yaratan da cezasızlık sisteminin varlığıdır. Bu yüzden 865 haftadır her yolu, her imkânı kullanarak devleti insan hakları ihlallerine ve cezasızlığa son vererek evrensel hukuktan doğan yükümlülüklerini yerine getirmeye zorluyoruz.”
“865 haftamızda üç kuşaktır gözaltında kaybetmeleri çevreleyen sessizlik duvarında gedikler açma mücadelesi yürüten Tosun Ailesi’nin hakikat ve adalet arayışına tanıklık edeceğiz” diyen Tekiner, sözlerinin devamında Hüseyin Aydemir ve Fehmi Tosun’un kaybediliş hikayesini ve sonrasında yaşananları aktardı:
35 yaşındaki 5 çocuk babası Fehmi Tosun Lice’nin Licok köyünde yaşıyordu. Siyasal şiddetin binbir halinin mekânı olan Lice ve köylerinde ağır bir baskı ortamı vardı. Tosun Ailesi bu baskı ortamında ağır bedeller ödedi. Köylerinde yaşama olanakları yok edilen Tosun Ailesi İstanbul’a göç etmek zorunda kaldı. Fehmi Tosun, 19 Ekim 1995 sabahı yakın arkadaşı Hüseyin Aydemir ile birlikte Avcılar’daki evinde kahvaltı etti. Kahvaltı sonrası birlikte evden ayrılan iki arkadaş bir daha geri dönemedi. Fehmi Tosun akşam saatlerinde silahlı, telsizli, sivil giysili üç kişi tarafından 34 UD 597 plakalı beyaz Renault araçla evinin önüne getirildi. Bu kişilerle evin bahçesine doğru ilerlerken kendisini gören eşi ve çocuklarına “Beni öldürecekler!” diye bağırdı. Onlar Fehmi’nin yanına koşunca zorla araca bindirilerek götürüldü. Olaya mahalleliler de tanık oldu. Hemen Avcılar Karakolu’na giden Hanım Tosun olanları anlattı, eşini kaçıran aracın plakasını verdi ve duruma müdahale edilmesini istedi. Plakayı kontrol eden ve telefonla görüşmeler yapan polisler “Bizim yapacağımız bir şey yok” dedi. Hanım Tosun ve İnsan Hakları Derneği tüm yasal yollara başvurdu, olayı hükümetin ilgili birimlerine ve kamuoyunun gündemine taşıdı. Ancak Fehmi Tosun’un gözaltına alındığı kabul edilmedi ve kendisinden bir daha haber alınamadı. İç hukuktan sonuç alınamayınca dava AİHM’e taşındı. 2003 yılında sonuçlanan davada hükümet AİHM’e verdiği savunmada “Hükümetimiz Fehmi Tosun’un kaybolması olayının meydana gelmesinden dolayı üzgündür. Bir kimsenin kaybolması olayı hakkındaki soruşturmanın eksik yapılmasının, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 2. maddesinin ihlalini oluşturduğu kabul edilmektedir.” dedi. Ancak AİHM’de Fehmi Tosun’un yaşam hakkı ihlali ile ilgili devletin sorumluluğunu kabul eden AKP iktidarı, Fehmi Tosun dosyasında etkin bir soruşturma yapılmasını sağlama yükümlülüğünü yerine getirmedi. Zamanaşımından takipsizlik kararı verilen dosya kapatıldı. Takipsizlik kararlarına yapılan itirazlar reddedildi. İdari ve yargısal yollarının tamamını tüketen aile, Anayasa Mahkemesine yaptığı bireysel başvurudan da sonuç alamadı.
Tekiner, “Devlet, Fehmi Tosun’un akıbetine dair derhal etkili soruşturma yapma yükümlülüğünü yerine getirsin, suçtan sorumlu olanları tespit edip cezalandırılmalarını sağlasın. Kaç yıl geçerse geçsin; Fehmi Tosun için, tüm kayıplarımız için adalet istemekten, devletin evrensel hukuk normları içinde hareket etmek zorunda olduğunu hatırlatmaktan, 166 haftadır bize yasaklanan kayıplarımızla buluşma mekânımız Galatasaray’dan vazgeçmeyeceğiz” diyerek sözlerini sonlandırdı.
Sendika.Org