bu insanlara destek olmak, eylemlerini kalabalıklaştırmakla, destek eylemleri örgütlemekle, meselelerini başkalarına aktarmakla, yeni yurtlar için kamuyu zorlamakla mümkün olur. dayanışma yani desteğin işteş hale gelmesi ise barınma meselesinin öğrencilerin dışındaki insanları da ilgilendiren biçimde gündemleştirilmesiyle mümkün
öğrencilerin başını çektiği barınma hareketi, kimin tarafından yürütülürse yürütülsün, bence çok önemli bir alana temas ediyor. öğrencilerin politize olmamış kesimlerinin, hatta belki en çok onların bir ihtiyacından filizlenen bu haklı talep ve hareket, özellikle büyük şehirlerde çok daha geniş bir kesimin taleplerini de ifade eder oldu. oraya geçmeden birkaç noktayı hatırlatmak istiyorum.
tüm özel öğrenci yurtları işverenler sendikası (tüyisen) sözcüsü funda gökgöl kapanma sırasında, çeşitli zamanlarda, farklı medya kurumlarına verdiği röportajlarda, üniversiteler yüz yüze eğitime geçtiğinde yurtlar konusunda büyük sorun yaşanacağını çünkü birçok özel yurdun kapandığını söylüyor. bunlardan milliyet gazetesinde çıkanın başlığı “öğrenciler üniversiteye dönüşte yurt bulamayacaklar.”[1] yani beklenmedik bir durumla karşı karşıya değiliz.
kyk yurtlarının yetersizleştirilmesi süreci uzun bir zamana yayıldı. bu süreç, gelir durumu iyi olan ailelerin çocuklarının ihtiyacının özel yurtlar tarafından karşılanması, yoksulların çocuklarının da cemaat, tarikat vb. kurumların işlettiği yurtlara mahkum olması sonucunu verdi. bu ikincisinin, “devletin küçülerek işlevlerini sivil topluma devretmesi” olarak şık bir tanımının kullanıldığı dönemler oldu.
bir şeyi daha hatırlatmak gerek. 1960’lardan 1980 darbesine kadar, yurtlar siyasi akımların öğrenciler arasında örgütlenmesi için çok önemli bir zemin olmuştu. orada kalmayan gençlerin de izleyebildiği büyük forumlar dahi düzenlenirdi. 1980 sonrası sağ siyaset tarikat, cemaat yurtlarında örgütlenmeye devam etti ama solun imkânları kısıtlanmış oldu.
şimdi nasıldır bilmiyorum, çoğu yurtta -özellikle de “kız yurtları”nda- ana-baba evini aratmayan kısıtlamalar, giriş çıkış saatleri olurdu, yemeklerin iyi olduğu dönem olmuş mudur bilemiyorum. ama o yurtlar ve kyk kredileri sayesinde, anadolu’nun derslerinde başarılı ama yoksul çocukları, büyük şehirlerdeki iyi üniversitelerde hukuk, mühendislik, tıp okuyup kaderlerini değiştirebiliyordu.
ailesinden uzakta okuyan bütün üniversite öğrencilerine ucuz yurt hizmeti sağlamak bir devletin görevleri arasında ve haramilerin saltanatı yıkılmadan da sağlanabilecek bir hak. yurtların kısıtlamalarla gençlere hayatı dar etmesi de şart değil, bu sağlanabilse öğrencilerin -temizliğinden, yemeğine- bir evi ayakta tutmanın sorumluluğunu da sırtlanarak ev kiralamayı tercih edeceklerini sanmam. onlara rahatça eğitim alabilecekleri, bir yandan da hayatı keşfedebilecekleri bir yaşama alanı sağlamak kamunun görevi.
diğer yandan, öğrencilere -ve zaman zaman emeklilere- tanınan, örneğin ucuz ulaşım, çeşitli etkinliklere ucuz bilet gibi bazı ayrıcalıkların, işsizlere de tanınması gerekir.
özellikle büyük şehirlerdeki barınma sorunuysa bütün bunlardan çok daha geniş. enflasyon ve pandemiyle birlikte yükselen kiralar, plansız şehirleşme, önlem alınmayan deprem riski ve tabii soylulaştırma kiraları uçurduğu gibi, emekçilerin “başlarını sokacak bir ev” sahibi olma ihtimallerini imkânsızlaştırdı. kirada oturmaya mahkum olmak, emekçilerin kuşaktan kuşağa yoksullaşmasının en önemli işaretlerinden biri. devam etmeden şunu hatırlatayım; solculuğun kimlikleşmesi, yaşam alanları oluşturma hedefleri ve bu hedeflerin başarılı olması, çeşitli kültürel faaliyetlerin, şehirde seçtiği merkezler, soylulaşmaya katkıda bulunuyor. yalnız yaşayan kadınların ve lgbti+’ların son derece haklı sebeplerle, nispeten güvende olabilecekleri yerlerde barınmayı tercih etmesi de kiraların artmasına katkıda bulunuyor. yani gettolaşma soylulaşmanın ve kiraların artmasının sebeplerinden tabii ki en önemlisi değil ama biri. genel sözlerden ziyade bütün sebepleri tespit edip sorumluları karışımıza almak gerek.
başka ülkelerde olup bitene bakarak, soylulaşmanın bütün büyük kentlerde merkezden periferiye doğru yayılacağını, bunun hem barınma imkânlarını hem de temel ihtiyaç maddelerini git gide daha pahalı hale getireceğini öngörmek çok zor değil. pandemiyle birlikte başlayan ve en azından belli sektörlerde kalıcılaşma ihtimali yüksek olan evden çalışma düzeni, kentlerin soylulaşmasının sebep olacağı tersine göçü kolaylaştıracak unsurlardan biri. bunun hangi olumlu ve olumsuz sonuçlarının olacağını kestirmek bu yazının konusu değil ama sol siyasetin ilgi alanında olması gerektiğini düşünüyorum. tabiî soylulaştırmaya katkıda bulunmamanın da. avrupa’da, solun güçlü olduğu dönemlerde ortaya çıkan işgal hareketleri model alınamasa da öğretici olabilir.[2]
bütün bunları hesaba kattığımızda, öğrencilerin ateşlediği fitilin çok daha geniş imkânlar barındırdığını söylemek yanlış olmaz. öğrenci olmayanlar, hatta barınacak yeri olanlar bu eyleme nasıl destek olabilir?
bu sorunun da anlamlı tartışmalara gebe olduğunu düşünüyorum.
bu eylemlerin sonucunda hatta konunun gündeme gelmesi sebebiyle oluşan kamuoyunun basıncıyla, yerel yönetimler vb kamusal kurumların öğrencilerin barınma sorununa, KALICI çözümler sağlaması, eylemin başarılarından biri sayılır.
ama orada yaşayanların öğrencilere evlerini açmaları dayanışma da değil, yardım bence.
dayanışma da, yardımlaşma da öncelikle işteş fiiller yani karşılıklı yapılmaları gerekiyor. bir hanenin bir öğrenciye evini açması yardım. bunun kötü bir şey olduğunu düşünmüyorum ama eylem alanına çorba ya da battaniye götürmekten farklı çünkü politik bir eyleme, onun tekil öznelerine yardımda bulunarak destek verilemez.
bu insanlara destek olmak, eylemlerini kalabalıklaştırmakla, destek eylemleri örgütlemekle, meselelerini başkalarına aktarmakla, yeni yurtlar için kamuyu zorlamakla mümkün olur.
dayanışma yani desteğin işteş hale gelmesi ise barınma meselesinin öğrencilerin dışındaki insanları da ilgilendiren biçimde gündemleştirilmesiyle mümkün.
insanın, çalışmaya başladıktan belli bir süre sonra, ömrünü geçirebileceği bir ev sahibi olması temel haklardan biri. bir insan, hayatına dair kararı sebebiyle başka bir şehre ya da mahalleye kendi taşınmıyorsa habire ev değiştirmek zorunda olmamalı. birkaç kuşak önce çoğu gelir grubu için mümkün olan bu hakkı yeniden talep etmek ve hatırlatmak gerek. ama bir farkla; bu hakkı, aile kurumu değil, kişiler üzerinden konuşmalıyız. bugün insanların yalnız yaşama hakkına yönelik sadece toplumsal değil ekonomik sınırlamalar da var. bunların da aşılması gerek.
özellikle büyük şehirlerde yurtsuzlar hareketini kiracılar hareketiyle zenginleştirebiliriz bence.
dipnotlar:
[1] https://www.milliyet.com.tr/egitim/ogrenciler-universiteye-donuste-yurt-bulamayacaklar-6465616
[2] bu hareketler, gezi döneminde ortaya çıkan örneklerden farklı olarak, sosyalleşme alanlarından ziyade barınma alanları oluşturuyordu.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.