Selçuk Kozağaçlı ve Çağdaş Hukukçular Derneği üyesi 21 avukatın yargılandığı davanın duruşması, İstanbul 27. Ağır Ceza Mahkemesi büyük duruşma salonunda görülmeye başlandı. Duruşmayı Türkiye’den takip eden çok sayıda avukatın yanında İstanbul, Ankara, İzmir, Adana, Bursa, Diyarbakır, Batman ve Van Baroları Başkanları; Almanya, Fransa, Belçika, İtalya ve İspanya’dan avukatlar salondan takip ediyor. İfadelerde dosyadaki delillerin bir kez bile mahkemeye getirilmediğine vurgu yapılırken tanıkların da emniyet kontrolünde olduklarına ve nasıl ifade verdiklerinin bile belli olmadığına dikkat çekiliyor. Avukatların tahliye talep ettiği duruşmada ifadelerin ardından Avukat Barkın Timtik’in ve Avukat Selçuk Kozağaçlı’nın tutukluluk halinin devamına karar verildi. Duruşma 17 Kasım’a ertelendi
Selçuk Kozağaçlı ve Çağdaş Hukukçular Derneği üyesi 21 avukatın yargılandığı davanın duruşması, İstanbul 27. Ağır Ceza Mahkemesi büyük duruşma salonunda görüldü. Duruşmayı Türkiye’den takip eden çok sayıda avukatın yanında İstanbul, Ankara, İzmir, Adana, Bursa, Diyarbakır, Batman ve Van Baroları Başkanları; Almanya, Fransa, Belçika, İtalya ve İspanya’dan avukatlar salondan takip ediyor. Mahkeme başkanı, salonun doluluğunu bahane ederek duruşma salonunda ayakta kalanları hukuka aykırı biçimde salon dışına çıkardı. Dışarı çıkarılan avukatlar da duruşmayı koridordan takip ediyorlar.
Müdafi sıfatıyla çok sayıda avukatın isimleri zapta geçirilirken mahkeme başkanı, “Bu kadar yeter, duruşmaya başlayamıyorum” diyerek avukatların tutuklu meslektaşlarıyla dayanışma göstermesini engelleme girişiminde bulundu. Duruşma başlayınca savcı, mütalaasını verdi. Savcı mütalaasında tutukluluk hallerinin devamına karar verilmesi talebinde bulundu.
Savcı mütalaasının ardından Av Hasan Fehmi Demir söz aldı. Demir, yargılama sürecinin başından beri gerçekleşen hukuksuzluklara değinirken 37. Ağır Ceza Mahkemesi ve Yargıtay 16. Ceza Dairesi’nin bu süreçte bütün suçlara ortak olduğunu ifade etti. Konuşmasının sonunda Kozağaçlı ve Barkın Timtik’in tahliyesini isteyen Demir’in salondaki ifadesi şöyle:
2018 yılında ilk duruşmada buradaki tüm avukatlar tahliye edildi. Tahliyenin ardından bu avukatlar Silivri’de 8 saat, Bakırköy Kadın Cezaevinde ise 6 saat bekletildi. Yargı eskiden bu konuda hassastı, çünkü bu hürriyeti tahdit suçudur. Sonrasında öğrendik ki savcı gece tahliye kararına itiraz etmekle meşgulken haricen öğrendğimiz kadarıyla polisler de tahliye kararı veren hakimlerin evine ziyarete gidiyormuş o gece. Ardından bu hakimlerin hepsi başka mahkemelere sürüldü. Ertesi gün yani bu avukatlar hakkında tutuklamaya yönelik yakalama kararı çıkartıldı. Sonra mahkeme başkanı değişti Akın Gürlek mahkeme başkanı oldu.
Hukuksuzlıklar böyle de bitmedi. 37. Ağır Ceza Mahkemesi İsmet Özdemir isimli tanığı hiçbir sanığın ve müdafinin olmadığı bir ortamda dinlemeyi kendisine yakıştırdı. 37. Ağır Ceza Mahkemesinin yaptığı yargılamada yasaya ve usule uygun bir yargılama yapılmamıştır. Size burada 37. Ağır Ceza Mahkemesinin tanık dinlemeleri sırasında başımıza gelenleri anlatsam 8 saat sürer ve inanmazsınız, böyle bir şey olamaz dersiniz.
Genellikle hukuksuzluk içerisinde olan bu bireyler kendini kaptırır ve bu suça ortak olmaya devam ederler. Burada 37. Ağır Ceza Mahkemesi ve Yargıtay 16. Ceza Dairesi hukuka aykırılık yaptı denemez. 37. Ağır Ceza Mahkemesi ve Yargıtay açıkça suç işlemişlerdir. Bu normalleştirilemez.
Demir’in ardından Av. Oğuzhan Topalkara söz aldı. Topalkara ifadelerinde dosyadaki tanıkların ve delillerin şaibelerine dikkat çekti. Topalkara’nın ifadeleri şöyle:
Dosyada delil olan belgeler bir kez dahi mahkeme önüne getirilmemiş, tartışılmamış. Bu evrakların istinabe yoluyla getirildiği söyleniyor. Bu evrakları getirdiği iddia edilen kişiler kimdir? Bu kişiler “Resmi belgede sahtecilik ve kumpas” suçlarından yargılanıyorlar. Bu kişilerin sahte delil elde ettikleri mahkemeler tarafından ispatlanmıştır. Bu tutanaklarda imzası olan kişilerin kim olduklarının araştırılmasını ve burada tanık olarak dinlenilmelerini talep ediyoruz. Bunu yapamayacaksanız bu fotokopiden ibaret, delil niteliği olmayan kağıtları dosyadan çıkarmanız gerekmektedir.
Dosyadaki tanıklar ucube isimlerle anılıyor hiç huzurda dinlenmediler. İsmet Özdemir ise yokluğumuzda dinlendi. İsmet isimli şahıs kimi zaman DHKP- C itirafçısı olur, kimi zaman polis işbirlikçisi olup FETÖ itirafçısı olur, kimi zaman asli dosyalardan yargılanır. Derya Altın isimli tanık, kendisine kolluk tarafından bazı menfaatlerde bulunulduğunu ancak bu taleplerinin artık karşılanmadığını söyledi. Artık hafıza kaybının bulunduğunu, hatırlamadığını söyledi. Gizli Tanık Güneş’e ifadeniz nasıl alındı sorusunu sorma imkanı bulduk. Bu kişi emniyette 27 gün boyunca ağırlandığını, otelde kaldığını söyledi. Bu tanığın ifadesinin ise 1 günde alındığı iddia ediliyor. Bunun dışındaki tanıklara bir soru sorma imkanı bulamadık.
Bu dosyada İsmet Özdemir gibi, emniyet nereye çekerse ona göre söz söyleyen ifade veren tanıklar var. Başka tanıklar da var. Cavit Yılmaz ve İlkay İşler var. Polisin işkencesi ve tehdidi altında; kendilerine ve yakınlarına yönelik tehditler altında ifadeleri alınan tanıklar. Bu kişiler polis baskısından kurtulup yurt dışına gittiklerinde, nasıl ifade vermeye zorlandıklarını ve işkence gördüklerini anlattıkları resmî metinleri Türkiye yargı makamlarına ulaştırdılar.
Topalkara’nın ardından İstanbul Barosu Başkanı Avukat Mehmet Durakoğlu söz aldı. Durakoğlu meslektaşlarının yaptıklarının avukatlık faaliyeti olduğunu ve bunun için yargılanmalarının kabul edilemeyeceğini söylerken siyasi saiklerle kendilerine dayatılan avukatlığın nasıl yapılacağına dair dersleri kabul etmeyeceklerini söyledi. Durakoğlu’nun ifadeleri şöyle:
Farklı avukatlık pratiği yaptıkları için yargılanan meslektaşlarım var burada. Avukatlık pratikleri size uygundur ya da değildir; ancak bu kesinlikle suç teşkil etmez.
Eylül 2018’de, bu avukatların ilk duruşmalarında bizler yine oradaydık. 5 gün süren duruşmanın ardından mahkeme “Burada yargılananların hepsi avukat, yaptıkları suç değil” diyerek hepsi için tahliye kararı vermişti, bu unutulmasın.
Şimdi tahliye konuşuyoruz. Bana göre bu dosya ilk yargılama başladığında tahliye kararı verildiğinde zaten bitmişti. Özgür iradeyle burada yargılananlar avukattır denilmiştir ve hepsi tahliye olmuştur. Şimdi tekrar Yargıtay 16. Ceza Dairesinin ve siyasi iradelerin avukatlığın nasıl yapılacağına dair bizlere ders vermeye çalışmasını kabul etmiyoruz.
Durakoğlu’nun ardından İzmir Barosu Başkanı Av. Özkan Yücel söz aldı. Mahkeme heyetine seslenen Yücel “Ya siyasi talimat ve baskıya direnecek ya da kendiniz ve çocuklarınız için, geleceğiniz için karanlık günlere imza atacaksınız” dedi. Yücel’in ifadeleri şöyle:
Yargıtay bir avukatlık tarzı çizmeye çalışmıştır bu kararı ile. Avukatlığın gölgede kalmasını istiyorlar. Soma Davası’nda neden avukatlık yaptınız sorusunu soracak kadar alçakça bir şeyi dayatıyorlar. Gölgede kalmayı kabul etmeyen insanlardır avukatlar. Başkalarını özgürleştirebilmek için kendimizi özgürleştirmek zorundayız.
Bu salondaki yargılanan avukatlar ve onları savunmak için burada bulunan avukatlar özgür avukatlardır. Bizden ve müvekkillerden beklenen şey susmak, biat etmek ise bunu yapmayacağız. Bunca hukuka aykırılık üzerine bugün bir karar vereceksiniz. Ya siyasi talimat ve baskıya direnecek ya da kendiniz ve çocuklarınız için, geleceğiniz için karanlık günlere imza atacaksınız.
Yücel’in ardından Ankara, Adana, Bursa, Diyarbakı, Batman ve Van Baro Başkanları da söz alarak Kozağaçlı ve ÇHD üyesi avukatların tahliyesini istedi. Baro başkanlarının ardından beş yıldır tutuklu bulunan ÇHD Genel Başkanı Selçuk Kozağaçlı aldı. Kozağaçlı, savunmasına kendilerine destek olmak için gelen meslektaşlarına teşekkür ederek başlarken dosyada delil olmadığını tanıkların emniyet kontrolünde veya baskısıyla zorla ifade verdiklerini söyledi. Kozağaçlı’nın ifadeleri şöyle:
Bugün burada olan tüm baro başkanlarına ve olamayanlar için onları da temsilen burada olan eski barolar birliği başkanıma (Vedat Ahsen Coşar’a) teşekkür ediyorum. Avrupa’dan gelen meslektaşlarıma da teşekkür ediyorum. Bugün yine benim de yöneticileri arasında olduğum 3 ayrı uluslararası avukatlık örgütünün üyeleri de burada ve başkaları da. Ve son olarak salondaki tüm avukat meslektaşlarıma teşekkür ediyorum.
Unutmadan bir teşekkürüm de geçtiğimiz celse heyette görev alan hakimlere. Geçtiğimiz celse, benim için tutukluluk devam kararı verirken “kaçma ve saklanma şüphesi” var demeyin dedim onlara hiçbirinde kaçmadım çünkü.
Bu dosyanın sorgusu bitmemiştir sayın başkan. Bu dosya ile alakalı, bozma kararı, istinaf kararı, birleştirme kararı, bunların hiçbiri ne bize, ne de avukatlarımıza sorulmadı. Barkın’ın ve benim dosyam sizin mahkemenizde birleşti, bize sorulmadan. Ve siz de bize daha sormadınız 37. ACM’deki suçlamaları. Bu hali ile mi esas hakkında mütalaa istiyorsunuz? Bir sanık olarak size şunu söyleyebilirim. “Böyle bir delil yok dosyada, belge yok, dijital yok, bıçak yok” derim. Siz de ne yapabilirsiniz, emanete yazar getirtirsiniz delili. Ben yine kabul etmem, “Oynanmıştır bununla” derim. Bilirkişiye gider deliller. Bilirkişi bakar, “Tamamı usule uygun, orijinal, hükme esas alınabilir bunlar” der. Ben yine sanık olarak “Orijinal de olsa bunlarla bana ceza veremezsiniz, bunlar ceza almam için yeterli değil” derim, gerisi sizin takdir hakkınızdır. Ama bu dosyada takdir hakkınız yok.Bu dosyada 8 senedir takdir hakkınızı kullanabileceğiniz bir delil ve belge yok.
Ne diyeceksiniz, “Yok ama takdir hakkımızı kullanıyoruz” mu diyeceksiniz? “Delil yok, ama biz güveniyoruz polise, sana ceza vereceğiz” diyorsanız, bu mahkemeyi neden kurdunuz? Meslek hayatım boyunca asla böyle bir durumda olmak istemem.
Dijitalleri tartışamıyorsanız yargılamayı neden yapıyorsunuz? Dijitalleri getirirseniz “İmajı değiştirilmiş” derim. Değiştirilmediğini bağımsız bilirkişi ile tespit edin bir şey demeyeceğim. İçeriği yalan, takdir sizin derim. Ama bu iki aşamayı asla geçemeyeceksiniz.
Tanık meselesi var bir de, benim tutukluluğuma dayanak yapılan tanık beyanı, kendi el yazısı ile. Annemi ve kızkardeşlerimi öldürmeye çalıştım ben diyor bu tanık. El yazılı bu mektubun tarihi 2011. Bizim dosyadaki ifadelerin tarihi ise 2012 tarihli. Sonra hastane sürecini, aldığı ilaçları anlatıyor. Ve uyuşturucuları. Kim kullanırsa bunları, bu ilaçları, bu uyuşturucuları her şeyi söyleyebilir. Fil kullansa bunları “Ben örgüt üyesiyim” der zaten. Adam “Paronaid şizofrenim” diyor, “Kollarımı kesiyorum” diyor, kendi el yazısı ile. Bunları yaptıktan sadece 6 ay sonra, benim hakkımda ifade veriyor.
Hiç mi merak etmiyor ve yattığı akıl hastanesine yazmıyorsunuz? Bu adamın beyanına dayanıyorsunuz hâlâ. Peki bu adam, bu tanık hiç yokken İstanbul 37. ACM dosyasına nasıl girdi biliyor musunuz? Akın Gürlek, başka bir dosyasında yargılıyordu bunu, “Sen DHKP-C’liymişsin gel bakalım şu avukatların dosyada da konuş” dedi ve hukuka aykırı şekilde delil ikame etti.
Gıyabında bir meslektaşınız hakkında konuşuyoruz diye rahatsız olmayın. Biz Akın Gürlek’e söylediğimiz her şeyi yüzüne de söyledik en az 3 kere. HSK’ya, Bakanlığa, Cumhuriyet Savcılığına, akla gelebilecek her yere de şikayet ettik kendisini bunları söyleyerek.
Ben bu gece evimde de olsam, hapishanede de olsam rahat uyuyacağım. Çünkü dosyadaki tanıklardan bir tanesini anlattım en azından ve artık yükü sizde. Siz bu tanık gibilerinin beyanları ile daha devam edeceksiniz bu tutukluluğa, yükü de sizde bunun.
Biz bu zamana kadar bu dosyanın delillerinin içeriğine hiç girmedik. Çünkü delillerin asılları yok dosyada. Aslını getiremediğiniz, gösteremediğiniz, inceleyemediğiniz delinin içeriğine ben neden gireyim?
Ama madem öyle bu noktaya geldik alın bir içerik daha size. 25 yıldır evli ve avukatım. Eşim de Betül, dosyanın bir başka sanığı. Yine bu tanıklardan biri, Betül’ün hayatında hiç gitmediği Ümraniye Hapishanesi’nde örgütsel çalışma yaptığını söylüyor Ümraniye Hapishanesinden kayıt getirin bakalım, gitmedim diyor Betül çünkü. Delillerin durumu bunlar. Daha yüzlercesi var ama burada bu kadar hazirun avukat varken sadece biraz bahsetmek istedim.
Şimdi 2017 dosyasında nasıl yakalandığıma geleyim. Yakalanmadım aslında, kaçmıyordum çünkü. 2017 yılında bir arkadaşımın evinde dosya çalışıyorken geldiler sabaha karşı. Önce benim bilgisayarımı, telefonumu da aldılar. Evden ayrılırken ise beni bıraktılar, “Seni almıyoruz” dediler. “Seni almıyoruz, seni alınca çok gürültü kopuyor” dediler bana.
Kasım 2017’de, arkadaşlarım alındıktan 2 ay sonra, akşam saatlerinde bir yere giderken bir metrobüs köprüsü altında üzerime çullanarak “seni de aldık artık” dediler. Savcının önüne çıktığımızda, 2 ayda ne değişti, neden o gün değil de bugün diye sorduk. Savcılıkta değişen şeyler var deyip önüme 3 sayfa evrak koydular, fotoğrafların yer aldığı bir evrak. İzmir Karşıyaka’da 3 arkadaşımla birlikte Genel Başkanı olduğum ÇHD’nin Genel Sekreteri olan Av. Nergiz Tuba Aslan’ın evine gitmek üzereyken fotoğraflarım çekilmiş. Altına polis tutanak tutmuş, bir şikayet almış. Dosyanın en afili tanıklarından birinin babası meğer Nergiz’in evinin yakınında oturuyormuş. Ve biz orada görüldüğümüzde, tanığın babası hakkında tanık hakkında keşif yapıyormuşuz!
Benim, şu anda devam ettirdiğiniz tutukluluğumun başlangıcında yakalanma hikayem bu. Nergiz oradaydı, hemen savcılık dosyasında çağırıp tanık olarak ifadesi alındı. Orasının kendi evi olduğu, Soma Maden Katliamı duruşması öncesi olduğunu söyledi. Savcı, “Bu sefer tutturamadık demek, kusura bakmayın” dedi utanmadan. Ama ben bu şekilde tutuklandım.
Kozağaçlı’nın ardından Barkın Timtik söz aldı. Timtik, açlık grevinde ölen ablası Ebru Timtik’i de anarak şöyle konuştu:
Tahliye talebinde bulunmayacağım çünkü beni tahliye etmek zorundasınız. Av. Ebru Timtik benim ablamdı, memlekette süregelen tüm hukuksuzluklara, adaletsizliklere karşı sürdürdüğü açlık eyleminde 238. gününde onu kaybettik. Çok dizi izlemem ama geçen gün Şahsiyet diye bir dizi gördüm, “Adalet şahsi bir mesele değil, şahsiyet meselesidir” diyordu. Av. Ebru Timtik’in istediği adalet, hepimiz için bir şahsiyet meselesiydi.
Bugün sizden tahliye talep etmeyeceğim; çünkü bu dosyaya atandığınız günden beri sizden de çok hukuki kararlar görmedik. Şimdi o yüzden sizden tahliye talep etmeyeceğim. Ama konuşmak zorunda hissediyorum kendimi. Burada olan avukat arkadaşlarıma ve en çok ablama karşı borçlu hissediyorum.
Bizim ablamla annemize bir diploma borcumuz vardı, YÖK eylemlerine bile katılmadık bu nedenle. Tecrite karşı başlatılan ölüm oruçlarını üniversite hayatım boyunca takip ettim. Bu eylemin etkisi nedeniyle Halkın Hukuk Bürosuna geldim. Halkın Hukuk Bürosu nasıl bir büro, bütün yasal yolları deneyen ama bununla sonlanmayan bir büro, gerekirse müvekkillerimizle dayak yiyeceğimiz bir büro.
Sizin bizi burada tahliye etmeniz gerekiyor, ama etmiyorsunuz, ne yapacağız? Sınır koyuyorsunuz ne yapacağız? Benim vicdanım, ahlakım beni Halkın Hukuk Bürosuna getirdi.
Timtik’in ifadesinin ardından Avukat Barkın Timtik’in ve Avukat Selçuk Kozağaçlı’nın tutukluluk halinin devamına karar verildi. Duruşma 17 Kasım’a ertelendi.
Duruşma sonrasında Çağdaş Hukukçular Derneği basın açıklaması yaptı. Basın açıklamasında dava süreci değerlendirildi.
— ÇHD İstanbul Şube (@CHDistanbul) September 15, 2021
Sendika.Org