batılı devletlerin destekleriyle ayakta duran filistin yönetimi, uzun zamandır başta yolsuzluk olmak üzere birçok konuda eleştiriliyor, filistinliler oslo’nun miadını doldurduğunu ve 15 yıldır seçim yapmayan yönetimin de en zayıf günlerini yaşadığını ifade ediyor
nizar banat, batı şeria’nın bir köyünde yaşıyordu, marangozlukla geçiniyordu, aynı zamanda politik bir eylemciydi. ancak ölüm tehditleri aldığı için, el halil’de, bir akrabasının yanında kalmaya başlamıştı. bu kararı, mayıs’ta motosikletli adamların evini kurşunlaması üzerine almıştı, eşi cihan’a “çocuklarımın gözleri önünde öldürülmek istemiyorum” demişti. 24 haziran günü, sabah saatlerinde kaldığı eve yapılan bir baskınla gözaltına alındı, evinde eşinin ve çocuklarının önünde, biber gazıyla sersemletilip sopalarla dövüldü. ağır biçimde dövülmesine rağmen, evden götürüldüğü sırada hâlâ yaşıyordu, ancak gözaltında geçirdiği birkaç saat içinde öldüğü açıklandı.
filistinlilerin, gözaltında ölmesi dünya için de çok alışılmadık bir şey değil. ama nizar banat’ı gözaltına alanlar israilli değil, filistin yönetimi’ne bağlı güçlerdi. banat, aldığı tehditler üzerine, başta yolsuzluk olmak üzere birçok konuda eleştiriler yönelttiği filistin yönetimi ve fetih’in ulaşamayacağını düşündüğü, israil denetimindeki h2 bölgesinde kalmayı tercih etmişti. ancak israil, filistin yönetimi’ne bu bölgede operasyon yapma iznini vermişti.
banat, 100 bini aşkın takipçisinin bulunduğu facebook sayfasında, filistin yönetimi’nin meşruiyetini sorgulayan, suçlarını teşhir eden videolar yayımlıyor, bunlar sık sık yasaklansa da büyük ilgi görüyordu.
banat, filistin yönetimi’ne ve başındaki mahmud abbas’a yönelik eleştirilerinin yanı sıra, 22 mayıs’ta yapılması beklenen ama abbas yönetiminin feshettiği seçimlerde aday olmuştu. bu 15 yıldır yapılan ilk seçim olacaktı ve yapılan yoklamalar çoğu filistinlinin bu oy vermeyi iple çektiğini gösteriyordu.
kendisi de geçmişte bir fetih mensubu olan banat’ın, filistin yönetimi ve israil işbirliğiyle öldürülmesi dünyanın dikkatini çok fazla çekmese de filistinliler için bir dönüm noktası oldu. olay, onlarca kişinin tutuklandığı geniş protestolara sebep oldu. banat’ın öldürülmesi konusunda adil bir kovuşturma yürütülmesi için uluslararası bir kampanya örgütlendi.
filistin yönetimi’nin oluşmasını sağlayan, 1993 ve 1995 tarihli oslo anlaşması’na, bugün filistin direnişini oluşturan filistin halk kurtuluş cephesi, filistin demokratik halk kurtuluş cephesi, islami cihad ve hamas itiraz etmişti.
batılı devletlerin destekleriyle ayakta duran filistin yönetimi, uzun zamandır başta yolsuzluk olmak üzere birçok konuda eleştiriliyor, filistinliler oslo’nun miadını doldurduğunu ve 15 yıldır seçim yapmayan yönetimin de en zayıf günlerini yaşadığını ifade ediyor.
bu noktada şunu hatırlatmak gerekiyor. filistin halkı, gazze ve batı şeria’da yaşayanlar, 48 arapları olarak da tanımlanan ve yahudilerle eşit haklara sahip olmayan israil vatandaşı filistinliler ve başka ülkelere göçmek zorunda kalmış olan filistin diasporası olarak üçe bölünmüş durumda. tarihsel filistin dışında yaşayanların geri dönüş hakkı direnişin en önemli taleplerinden biri.
oslo anlaşması filistin sorunu konusunda iki devletli bir çözüme dayanıyor. hâlâ da avrupa birliği’nin resmi görüşü budur. yani bir filistin devleti ve bir israil devletinin yan yana varlığını koruması. ancak varlığını etnik temizlik ve işgale borçlu olan, yerleşimci sömürgeciliğin en önemli örneklerinden biri olan israil’in süren işgal siyaseti, vatandaşı olan filistinlilere uyguladığı apartheid, yurtlarından, evlerinden olan filistinlilerin geri dönüş hakkı gibi temel meselelerin iki devletli çözümle ortadan kalkması mümkün değil.
kişisel bir gözlemimi aktarmak istiyorum. filistin halkının büyük felaket nakba’nın ardından dünyanın dört bir yanına dağılmak zorunda kalması, bunun demografide sebep olduğu değişiklikler çok ağır. ama bu insanların, farklı fikirleri, politik bakış açılarını halklarına, direnişe taşıyarak özel bir katkı sağladığını görüyorum.
vurgulamak istediğim ikinci bir nokta var. farklı dönemlerde direniş farklı alanlara ve biçimlere odaklanıyor. örneğin 2018 yılının 30 mart’ında yani toprak günü’nde büyük dönüş yürüyüşü eylemleri başlamıştı. her cuma günü, binlerce gazzeli, gazze şeridi’nin doğusundaki israil sınırına doğru yürüyüş yapıyordu. israil, her seferinde bu barışçıl eyleme ateş açtı, her seferinde ölenler, kollarını bacaklarını kaybedenler oldu.[1] aynı zamanda filistin halkının unutmayacağı kahramanlar çıktı. filistinlilerin topraklarına geri dönme talebini ifade eden, ablukayı abd’nin kudüs’ü israil’in başkenti olarak tanıma kararını protesto eden bu olağanüstü eylem, 27 aralık 2019’a kadar sürdü, öldürülen yüzü aşkın filistinlinin arasında sağlık görevlileri ve gazeteciler de vardı. eylem, başta arap dünyası olmak üzere tüm dünyada büyük yankı yarattı.
aile içi şiddeti hedef alan, patriarka ile sömürgecilik arasındaki bağları sorgulayan filistinli kadın örgütü ta’lat’ın da 2019’da oluşmaya başladığını hatırlatayım.
geçtiğimiz bahar aylarında ise önemli gelişmeler oldu. bunlardan birini kuşaklardır doğu kudüs’teki şeyh cerrah mahallesinde yaşayan 8 ailenin evlerinden çıkartılıp evlerin yerleşimcilere tahsis edilmesi ateşledi. şeyh cerrah’taki işgal protestolara sebep oldu, protestolar israil işgal gücünün saldırılarıyla karşılaştı. 10 mayıs’ta ise, israil polisi, ramazan için kalabalık bir filistinli topluluğun bulunduğu mescid-i aksa’ya bir baskın düzenledi, baskında çıkan yangını israilli yahudilerin keyifle izlediği görüntüler, sosyal medayada paylaşıldı. bunu, gazze’den atılan ve israil’in ünlü demir kubbesini aşan roketler izledi! direnişin bu askeri başarısı dikkat çekici oldu.
ancak israil, bunun ardından hamas’ın askeri gücünü hedef aldığı iddiasıyla gazze’yi bombaladı, 6o’ı çocuk olmak üzere 248 kişi öldü. karşılıklı saldırılar ateşkesle sonuçlandı. bu arada bir başka önemli gelişme oldu, batı şeria, doğu kudüs ve israil sınırları içinde yaşayan filistinliler genel greve gitti. israil nüfusunun yüzde 20’si olan filistinliler emek gücünün de önemli bir kısmını oluşturuyor.[2] özellikle inşaat sektöründe çalışanların neredeyse tamamı filistinli. italya’dan greve destek geldi, ravenna limanı işçileri aşdod limanına askeri malzeme taşıması ihtimali bulunan bir gemiye yükleme yapmayı reddetti. bu grev, yaptığı etkinin ötesinde filistinlilerin birliğini göstermesi açısından önemli oldu.
filistin direnişinin önemli liderleri cezaevlerinde. bu ve israil’in hapsetme politikaları, özellikle bir insanın, herhangi bir gerekçe veya suçlama olmaksızın hapsedilmesi anlamına gelen idari tutukluluk uygulaması cezaevlerini filistin direnişi için önemli bir odak haline getiriyor. geçtiğimiz yıllar boyunca israil hapishaneleri, -sadece tuz ve su ile yürütülen- açlık grevi eylemlerine sahne oldu. ancak geçtiğimiz pazartesi günü, olağanüstü sayılabilecek bir olay gerçekleşti ve 6 politik esir, yüksek güvenlikli olarak tanımlanan gilboa hapishanesinden tünel kazarak kaçtı.
israil, dünyanın en önemli askeri güçlerinden biri ve dünyadaki en güvenlikli sayılan hapishane sistemlerinden birine sahip. sarsılmaz, baş edilmez sayılan bu gücün bu şekilde sarsılması dünyanın bütün halkları için önemli bir adım.
çoğunu haberlerde okuduğumuz bu gelişmeler bir araya geldiğinde filistin halkının bulunduğu her yerde, işgalin farklı veçhelerine karşı direnişi yükselttiğini gösteriyor. birlik intifadası teriminin telaffuz edilmeye başladığını da gözlemliyoruz.
filistin meselesine aşina olanların tanıdığı bds hareketinin talepleri şöyle:
-israil’in, gazze, batı şeria ve golan tepelerinden[3] çekilmesi, gazze’ye yönelik ablukanın kaldırılması, utanç duvarı’nın yıkılması.
-israil vatandaşı filistinlilere eşit haklar sağlanması.
-bm’nin 194 sayılı kararı uyarınca, 1948’deki etnik temizlik sırasında evlerinden çıkartılmış olan filistinli mültecilerin geri dönüş hakkının tanınması ve desteklenmesi.
bu taleplerin karşılanması ve tarihsel filistin topraklarında adaletin sağlanması her inançtan filistinlinin birlikte, eşit haklara sahip olarak yaşayacağı tek bir filistin devletinin kurulmasıyla mümkün. filistin solunun talebi de, arap ve yahudilerin birlikte yaşayacağı, iki uluslu tek devlet. dolayısıyla oslo anlaşması ve işgalci israil’le işbirliği yapmaktan çekinmeyen filistin yönetimi bugün filistin için bir ayakbağı olarak görülüyor.
son olarak, filistin halkının ve filistin direnişinin talebinin barış olmadığının da altını çizmek istiyorum. filistinliler, işgalin ve sonuçlarının ortadan kalkmasını istiyor.
dipnotlar:
[1] israil keskin nişancıları girdiği bedende parçalara ayrılan ve o organı parçalayıp kesilmesine sebep olan mühimmat kullanıyor.
[2] israil’deki filistin yanlısı gösterilere katılanların çoğunluğunu bu insanların oluşturduğunu da hatırlatayım.
[3] Bu bölgeler uluslararası yasalarca da işgal altında olarak tanımlanıyor.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.