Afganistan: Batı, feminizmi kendi çıkarlarına alet ediyor. Eşit haklar için mücadele 60’lı yıllarda baltalandı
Bu yazı, Şabnam Davran’ın (Schabnam Dawran) 18 Ağustos tarihinde canlı olarak yaptığı video yayınının, Jürgen Heiser tarafından Almancaya çevirisiyle, 26 Ağustos tarihli, günlük gazete Junge Welt’te (Genç Dünya) yayımlanmıştır. Yazıyla birlikte yayımlanmış olan bu fotoğraf, 26 Nisan 1988’de, Köy Savunma Kuvvetleri’nin Kabil’de yaptığı bir resmigeçitte, Richard Ellis tarafından çekilmiştir.
Birleşmiş Milletler’in aktardığı bilgilere göre Afganistan, 1970’lerin başında dünyanın en fakir ülkelerinden biri ve Asya’nın en az gelişmiş ülkesiydi. Halkın yüzde 90’ından fazlası okuma yazma bilmezken, bu üzücü bilançonun yüzde 96’sını kadınlar oluşturmaktaydı.
Nisan 1978’de, Afganistan Komünist Halk Demokrat Partisi (KHDPA) liderliğindeki “Saur Devrimi” (Saur, Pers Takvimi’nin ikinci ayı olan, yani nisan sonundan mayıs sonuna kadarki zamanı belirten bir Afgan terimidir), ülkeyi feodal toprak sahipleri ve savaş ağalarından oluşan bir azınlığın pençesinden kurtarmak isteyen laik bir hükümet kurdu. KHDPA Hükümeti, tarım işçilerini ve köleleri boyunduruğu altına alan bu feodal eyalet prenslerini etkisiz hale getirmek amacıyla, diğer bazı yasalarla birlikte yeni yasalar da çıkardı.
Hükümet, kadınların bu müşkül durumlarını iyileştirmeye odaklandı: Kabil kadınlar için özel bir okuryazarlık kampanyası başlattı, daha fazla öğretmen yetiştirmeye yöneldi ve çeşitli halk gruplarının anadillerinde yazılmış yeni ders kitapları bastırdı. Oluşturulan özel kadın tugayları, özellikle kırsal kesimdeki sağlık hizmetlerini iyileştirdi. Çıkarılan kararnamelerle, başlık paraları ve evlenmeden önce bekâretini kaybeden genç kızlara verilen cezalar da kaldırılmış oldu. İşte o andan itibaren kadınlar, evlilik ve eğitim konusundaki kararlarını vermekte özgürleştiler.
1979’da iktidarda olan ABD Başkanı James Carter Yönetimi de Pentagon’un yaptığı araştırmalar aracılığıyla bu gerçeklerden haberdardı. Tüm bunlara rağmen, bu Afgan Hükümeti’ni devirmek üzere, İslamcı Milisler’den oluşan bir karşıdevrimci ordu kurdu ve CIA tarafından organize edilen bir savaş yoluyla, bilinen “Sovyet Askeri Yardımı”nı istemeyi dayatmış oldu.
Şabnam Davran, Afganistan’da bir haber spikeri, ancak artık mesleğini icra edemiyor: “Rejim değişti. Buraya giremezsin. Evine git!” diyen Taliban’ın tekrar iktidara gelişiyle birlikte, 18 Ağustos’ta kendisine bu emri veren RTA gazetecisinin yaptıklarını, Twitter’de yayımladığı bir canlı video yayınıyla aktardı. “Tüm cesaretini toplamış” ve radyo-televizyon istasyonuna hareket etmişti Şabnam. Ancak hemen kapının önünde terslendi. Bu yayında Şabnam, erkek meslektaşlarının kolayca içeriye girebileceğini belirtti. Ve yayının sonunda bir yardım çağrısında bulundu: “Hayatım tehlikede!”
Batı Medyası, Kabil’deki yeni yöneticilerin basın özgürlüğüne ve kadın haklarına “saygı” gösterme “güvencelerine” ilişkin yaydığı şayialar sonrasında, nihayet şimdi Taliban’ın, NATO askerleri tarafından güvence altına alındığı iddia edilen Afgan kız ve kadın haklarını, ortadan kaldırabileceği endişelerini dile getirmeye başladı. Bu yayılanlar şu anlama gelmekteydi: Taliban’ın Afganistan İslam Emirliği (1996-2001) yönetimi sırasındakine benzer şeyler olabilir, İslamcıların daha çok kadınlara ve kızlara baskıyla tanındıkları bilinir.
Ancak, NATO İşgali’nin kendilerini “özgürleştirdiği” iddia edilen kadınlar, ilk kez Taliban Emirliği sırasında ezilmeye başlamamışlardı. Bugüne dek özenle korunan Batı’ya ait bu uydurma hikâye-masal, Afganistan tarihini ve özellikle kadınların özgürlük mücadelesini altüst etmekte. ABD öncülüğündeki savaş ittifakı tarafından, 2001 yılında gerçekleştirilen Afganistan’a yönelik saldırının hiçbir zaman kadınların özgürleşmesiyle ilgisi olmadı. Bütün bunlara rağmen bu iddialarda bulunan herkes, 1960’larda Afgan kadınların başlattığı eşitlik mücadelesini ezen şeyin tam da ABD, onun gizli servisleri ve Avrupalı müttefikleri olduğunu unutturmak istiyor.
O dönemlerdeki toplumsal bunalım, ağırlıklı olarak kentli gençleri etkilemiş, güçlü bir laik öğrenci ve kadın hareketi ortaya çıkmıştı. Sosyalist ve komünist örgütler kuruldu. Sol partiler, demokratik dönüşüm için devrimci programlar geliştirdiler. Tıpkı dünyanın diğer bölgelerinde olduğu gibi, bu yönelim kesinlikle Afganistan’da da taktik ve stratejik hatalarla doluydu. Ancak bütün bunlara rağmen köklü-muazzam bir ilerleme kaydedildi.
1986’dan beri People’s World’ün (PW) yayın kurulu üyesi olan ve halen Marksist bir internet gazetesinde yazan Amerikalı gazeteci Marilyn Bechtel, bu gelişmelerin zamansal bir tanığıdır. 1980’lerin başında ülkeyi birkaç kez ziyaret eder. Bechtel, 2001’de PW için yazdığı bir yazıda: “11 Eylül Olayları ve teokratik, diktatör Taliban’ın (…) tahakkümü-boyunduruğu altındaki Afgan Halkı’nın umutsuz durumu hakkında çok şey söylenmişti…” ve “ABD’nin, Taliban da dahil olmak üzere mücahit kuvvetlerini inşadaki rolü” de tartışıldı ve “bunların çoğu yetersiz bir ifadelendirişten ibaretti.” Ancak bu ifadelendiriş içerisinde, Afgan Halkı’nın 1970’lerin sonunda ve 1980’lerde “kendilerini amansızca savaşan kabilelerin ve feodal lordların bu geleneklerinden kurtarmak ve modern bir demokratik devlet inşa etmek” için gösterdiği çabalar nadiren anıldı.
Bu süreçte Sovyetler Birliği’nin politikası hakkında da birçok şey söylenmiş ve Marilyn Bechter’in belirttiği gibi, gerçekler “çoğunlukla çarpıtılmıştır”. Çünkü, genç Sovyetler Birliği’nin 1978’in çok öncesinde oynadığı ilerici role kesinlikle önem verilmemiştir. Çarlık ve İngiliz İmparatorlukları’nın aksine, “Moskova’daki yeni devrimci hükümet Afganistan’ın bağımsızlığını tanımış” ve 1920’lerden bu yana ilk altyapı projelerini inşa etme konusunda bu ülkeye destek vermişti. Sonraki yıllarda ise binlerce genç Afgan Sovyet Üniversiteleri’ne gidebilmişti.
Afgan asıllı gazeteci Sahra Nader, 19 Ağustos’ta, ABD’nin bir haber kanalı olan Democracy Now’a bir röportaj verdi! Bu röportaj, Washington’un 1970’lerin sonundan bugünlere dek süren, ülkedeki yıkıcı rolünün bir incelemesiydi. “ABD, Sovyetler’e karşı vekâlet savaşı veren köktendinci İslamcı bir grup olan Afgan Mücahitleri destekledi.” Bu süre zarfında, kadın hakları ve genel olarak insan hakları ABD veya diğer Batı ülkelerindeki hiç kimse için önemli değildi. Nader bu durumu, “11 Eylül 2001’den önce biz kadınlar yokmuşuz gibi görünüyordu” diye açıkladı, “ancak sonra bizi savaşabilmek için kullandılar.” ABD Silahlı Milisleri, 1980’lerden itibaren, Sovyetler Birliği’nin etkisini şiddetle azaltma görevlerini yerine getirerek, ülkedeki tüm ilerici yaklaşımları aynı anda parçaladı. Ve tıpkı son zamanlarda Şabnam Davran’a yaptıkları gibi; kadınlara sadece evlerdeki yerlerini tahsis etti.
[Junge Welt’teki Almanca orijinalinden Ganime Gülmez tarafından Sendika.Org için çevrilmiştir]
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.