Açık veri tartışması da veriyi daha geniş bir kesime açma ve uzman analitik becerilere olan ihtiyacı ortadan kaldırma hedefiyle gündeme geldi. Böylece veriden enformasyon ve ilgi üretme yeteneği sadece veriye sahip olan kamu kurumlarıyla sınırlı kalmayacaktı. Fakat hareketin odağında kamu kurumlarının veya kamu tarafından finanse edilen araştırmaların ürettiği veriler vardı. Özel sektörün ürettiği verilerle pek ilgilenilmiyordu
Veri, günümüzde büyük bir güç. İster küçük veri ister büyük veri olsun, veri setlerini üretmek çoğu zaman maliyetli bir iştir ve veriyi elinde bulunduranlar veri setlerine erişimi çeşitli şekillerde sınırlandırırlar. Veri setleri sadece onaylı kullanıcılara açılır, erişim için ücret talep edilir veya verinin nasıl kullanılacağı hakkında kısıtlamalar getirilir. Veriler kısmen açıldığı zaman bile bundan yararlanmak için özel teknik araçlar ve uzmanlık gerekir.
Veriyi elinde bulunduranlar diğerlerinin veriye erişimini engelleyebilirler. Ama burada iki farklı durum var. Birincisi veri, şirketlerin elinde olabilir. Verinin şirketlerin elinde olması tartışmalı bir durumdur. Şirketlerin veriyi toplamak için çaba gösterdiği, kendi halinde duran ve değersiz olan veriyi işleyerek değerli hale getirdikleri savunulmaktadır. Şirketler, sahip oldukları (veya el koydukları) veriyi paylaşmaya zorlanabilir mi? Şirketin ve haklarında veri toplanan yurttaşların hakları nelerdir? Bunlar ayrıntılı olarak tartışılması gereken konulardır. Bu yazının konusu ise ikinci durum, kamu kurumları ve belediyelerin topladığı ve giderek kapsamı genişleyen verilerdir.
Son yıllarda verinin her zamankinden daha önemli olmasıyla beraber kamu kurumlarının ellerindeki veriden yeterince yararlanamadığı hakkında eleştiriler var. Atıl duran bu verilerin özel sektörün elinde yenilikçi çözümlerin bir aracı haline gelebileceği iddia ediliyor. Açık veri tartışması da veriyi daha geniş bir kesime açma ve uzman analitik becerilere olan ihtiyacı ortadan kaldırma hedefiyle gündeme geldi. Böylece veriden enformasyon ve ilgi üretme yeteneği sadece veriye sahip olan kamu kurumlarıyla sınırlı kalmayacaktı. Fakat hareketin odağında kamu kurumlarının veya kamu tarafından finanse edilen araştırmaların ürettiği veriler vardı. Özel sektörün ürettiği verilerle pek ilgilenilmiyordu.
Açık Veri Hareketi’nin üç temel ilkesi vardı: açıklık, katılımcılık ve işbirliği. Özellikle 2000’li yılların sonunda daha görünür ve etkili olmaya başladı. 2008’de OECD, üye ülkelere verilerini açma çağrısı yaptı. 2009’da ABD hükümeti, ulusal güvenlik sorunu yaratmayacak veri kümelerini erişime açmak için çalışmalara başladı. 2010’dan bugüne kadar çok sayıda ülke ve uluslararası kuruluş (ör. Avrupa Birliği ve Birleşmiş Milletler Geliştirme Platformu) daha önce kısıtlanmış olan veri kümelerini açtı. Türkiye’de de çok sayıda açık veri portalı var: İstanbul Belediyesi (https://data.ibb.gov.tr/), İzmir Belediyesi (https://acikveri.bizizmir.com/tr/), Balıkesir Belediyesi (https://acikveri.balikesir.bel.tr/), Tarım Orman Bakanlığı (http://veri.tarimorman.gov.tr/), TÜBİTAK (https://acikveri.ulakbim.gov.tr/).
Verilerin açık olarak sınıflandırılabilmeleri için öncelikle verilerin kolaylıkla erişilebilir ve yeniden kullanılabilir olmaları gerekir. Open Knowledge Foundation, açık veriyi tanımlarken öncelikle verinin kamuya açık (public domain) olmasının veya açık lisansla sunulmasının gerekliliğine vurgu yapıyor. Open Knowledge Foundation’a göre açık veri;
Açık Hükümet Verisinin gereklilikleri ise sekiz maddede özetleniyor:
Peki kamu verilerinin açılması, kime, ne yarar sağlayacak?
Açık veri hareketi, açık verinin hem veriyi elinde tutanlar hem de onu kullananlar için yararlı olacağını savunmaktadır. Birincisi, kamu kurumlarındaki veriler, kurumların çeşitli program ve faaliyetlerinin başarısını ölçmek için bir araç sağlamaktadır. İkincisi, yurttaşların kamu kurumlarının verilerine erişiminin sağlanması, kamusal alana aktif ve bilgili katılımı sağlayarak katılımcı demokrasiyi güçlendirecektir. Üçüncüsü, kurumların verilerini açmaları kurumları bu tür verileri, kendi verimlilik ve üretkenliklerini artırmak için de kullanmaya teşvik edecektir. Dördüncüsü, verileri ücretsiz olarak kullanılabilir hale getirmek bir kuruluşun imajını güçlendirecek; onun yenilikçi ve girişimci olarak tanınmasını sağlayacaktır. Beşincisi, herkese açık olan sunulan veriler; mevcut iş verilerine değer katacak, yeni uygulamalar ve hizmetler ve dolayısıyla yeni pazarlar yaratacak ve karar süreçlerini geliştirecektir.
Açık veri hareketi kimi zaman özgür/açık kaynak yazılım hareketlerini çağrıştırsa da iki hareket arasında önemli bir fark var. Özgür yazılım, özel mülkiyetli yazılıma ve ona dayanan iş modellerine bir tepkidir. Açık verinin hedefinde ise daha çok kamunun elindeki verilerin özel sektörün kullanımına açılması vardır. Ayrıca açık veri hareketinin başlangıcında “sıradan” insanlar yoktur. Açılım sürecinde, Open Knowledge Foundation ve Sunlight Foundation gibi uluslararası kuruluşlar, bilişim sektöründeki şirketlerin lobi faaliyetleri, belediye verilerinden yararlanmak isteyen gruplar ve açık veri hareketinin aşağıdaki tezlerine ikna olmuş bürokratların etkili olduğunu görüyoruz.
Açık veri hakkındaki eleştirileri üç başlık altında toplayabiliriz. Birincisi, açık verinin kamu hizmetlerinin neoliberalizasyonunu ve pazarlanmasını kolaylaştırmasıdır. Örneğin, İngiltere’de açık verinin gelişiminde büyük şirketlerin yürüttüğü kampanyaların önemli bir yeri vardır. Aynı süreçte açık hükümet girişimlerinin de zorunlu kemer sıkma programlarının ve kamu hizmetlerinin piyasalaşmasının bir parçası haline geldiği görülmektedir. İş dünyası, pahalı bir şekilde üretilmiş verilere ücretsiz olarak erişebilmiş ve bu tür verilerin üreticisi olan kamu sektörünü piyasadan uzaklaştırabilmiştir.
İkincisi, açık veri hareketinin naif bir siyaseti teşvik etmesi ve kimi zaman, açıklık ve demokratikleşme hedeflerinin, güçlülerin daha da güçlenmesiyle sonuçlanmasıdır. Veriyi açmak, siyasette kendiliğinden bir demokrasi ve açıklık getirmemektedir. Açık verinin toplumu demokratikleştireceği hakkındaki tezler, verilerin nötr olduğunu varsaymaktadır. Oysa hangi verilerin üretildiği, verilerin kiminle ve neyle ilgili olduğu (özellikle sosyal refah ve güvenlik gibi disiplin sistemi olarak işlev gören alanlarda), kimin çıkarlarının temsil edildiği veya dışarıda bırakıldığı önemli konulardır. Değer yapıları veri kümelerinin doğasında bulunur, analiz ve yorumu şekillendirir ve bunun sonucunda adaletsizlikleri yaymak ve baskın çıkarları güçlendirmek için çalışabilir. Ayrıca herkesin bu tür verilere erişme ve bunları kullanma potansiyeli eşit değildir. Veriyi herkes için erişilebilir hale getirme iddiası var olan toplumsal eşitsizlikler dikkate alındığında olumsuz sonuçlara neden olabilmektedir. Örneğin Hindistan’ın Karnataka şehrinde yoksullardan yana bir girişim olarak tanıtılan açık veri projesiyle arazi kayıtları sayısallaştırılmış ancak bu girişim finansal kaynaklardan ve açılan veriden yararlanma olanağı olanların yoksulların arazilerine yeniden el koymasıyla sonuçlanmıştır.
Üçüncü eleştiri konusu ise sürdürülebilirlik, fayda ve kullanılabilirlik hakkında. Birçok açık veri projesi, sunduğu içeriğin kullanılabilirliğine, kalitesine veya kullanımının sonuçlarına hiç dikkat etmeden, çeşitli veri dosyalarına bağlantılar vermekle yetiniyor. Veri standartlarında (uygun üstveri, tam kayıt setleri, yüksek, kaliteli, birlikte çalışabilirlik vb) ciddi eksiklikler ve sorunlar var. İyi yapılandırılmış bir veri altyapısından beklenen, yeniden kullanım, mahremiyet ve etik ilkeleri; koruma, yedekleme ve denetim politikaları; idari düzenlemeler, işletme organizasyonu ve yönetişim mekanizmaları; finansal istikrar ve uzun vadeli bir gelişim planı ve sürdürülebilirlik gibi konularda yetersizler. Veri analizini desteklemek için uygun araçları ve bağlamsal materyalleri sağlamıyorlar. Ayrıca bazı yönetimler sadece sağlanması daha kolay olan ve daha az yararlı olabilecek verileri sunmakla yetiniyorlar.
Tüm bu eleştiriler, verileri açma düşüncesinden vazgeçmeyi savunmuyor. Sadece verilerin nasıl kullanılabilir hale getirildikleri, nasıl kullanıldıkları ve belirtilen hedeflerle ne kadar uyumlu oldukları konusunda daha eleştirel olmamız gerektiğini vurguluyor. Akıllı şehirler ve bu doğrultuda sunulan uygulamalarla beraber, bu durum daha önemli hale geliyor.
Öncelikle iki tip kamu verisi arasındaki farklılığa dikkat etmek gerekiyor. Birinci tipteki veriler, devletin işleyişi ile ilgili olanlardır ve bu verilerin açılması, performans ve hesap verilebilirliğin değerlendirilmesine yardımcı olmaktadır. İkinci tipteki veriler ise kişiler ve kurumlar hakkındaki hassas verilerdir. Bu veriler, paylaşmak amacıyla yaratılmamıştır ve çoğunlukla mahremiyet ve kişisel veri yasalarıyla korunmaktadırlar. Ayrıca, kredi ve sigorta riski açısından vatandaşları sosyal olarak sınıflandırmaya ve profillemeye çalışan analizlere önemli bir girdi sağlarlar.
Haziran ayında düzenlenen Açık Veri Zirvesi‘ndeki bir çok oturumda açık verinin kişilerin mahremiyetini ihlal edemeyeceği ve mahremiyet ihlallerine karşı verinin anonimleştirilmesi üzerinde duruldu. Fakat belediyelerin çeşitli uygulamalarla topladıkları kişisel veriler hakkında daha şeffaf olmaları gerekiyor. Bu uygulamaların topladığı veriler nerede tutuluyor? Uygulamaları belediyelerin kendi çalışanları geliştiriyor yoksa şirketlere mi yaptırılıyor? Eğer şirketler tarafından geliştiriliyorsa verinin şimdiki ve gelecekteki kontrol hakkı kimde?
Bu sorular, yarın şehirler algılayıcılarla (sensörlerle) donatıldığında daha önemli olacak. Algılayıcıların toplayacağı veriler, algılayıcıları döşeyen şirketin mi yoksa belediyenin mi olacak?
Açık verinin gerçekten anlamlı olabilmesi için Avrupa Özgür Yazılım Vakfı tarafından örgütlenen “Halkın Parası, Halkın Yazılımı” kampanyasını, veriyi de kapsayacak biçimde genişletmek gerekiyor. Kamu tarafından finanse edilen ve akıllı şehir uygulamalarından elde edilen veri (kişisel verilerin gizliliği göz önünde bulundurularak!) halkın olmalı, halkın yönetime katılımını ve şehrin teknolojik egemenliğini destekler biçimde kullanılmalıdır. Açık veri, bir son değil, özgür yazılımla gelişecek bir başlangıçtır.
Açık veri hakkında bir diğer önemli sorun da verisini özel sektörün istekleri doğrultusunda açan belediyelerin halkı sadece geliştirilecek yeniliklerden yararlanacak pasif özneler olarak görmeleridir. Sadece özel sektörün ihtiyaç duyabileceği veriyi açmak belediyeleri şeffaf yapmaz. Belediyelerin verilerin paylaşım sürecini, katılımcı bir biçimde örgütlemesi, başta TMMOB’ye bağlı odalar olmak üzere meslek örgütlerini ve demokratik kitle örgütlerini işin içine katması ve yurttaşların veri okuryazarlığını artıran çalışmalar yapması gerekiyor. Çünkü halkı sadece geliştirilecek yeniliklerden yararlanacak pasif özneler olarak gören belediyelerin ve kamu kurumlarının geliştirdiği veriye dayalı çeşitli (suçu önleme, kaynakları en verimli şekilde dağıtma, sosyal yardımlara erişecek kişileri belirme amacıyla) uygulamalar var olan toplumsal eşitsizlikleri daha da derinleştirebiliyor. Bunun yanında, veriyi açmak bir başlangıç olarak görülmeli ve belediyeler sundukları verinin kullanımı konusunda dikkatli olmalılar. Açılan veri, şirketler tarafından yurttaşların aleyhine kullanılıyorsa (örneğin yurttaşlar aleyhine sigortacıların iş modelini kuvvetlendirmek için) kamu kurumları buna karşı gerekli önlemleri alabilmeliler.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.