31 Temmuz-1 Ağustos tarihlerinde TMMOB Sosyal Tesisi’nde gerçekleştirilen TMMOB 46. olağan genel kurulu sonuç bildirgesi yayımlandı. Ekonomik kriz, İstanbul Sözleşmesi, ülkede yaşanan yangın ve sel gibi konular, bildirgede öne çıkan konular oldu
31 Temmuz-1 Ağustos tarihlerinde TMMOB Sosyal Tesisi’nde gerçekleştirilen TMMOB 46. Olağan Genel Kurulu’nun sonuç bildirgesi yayımlandı. Ekonomik kriz, İstanbul Sözleşmesi, ülkede yaşanan yangın ve sel gibi konular yayımlanan bildirgenin değindiği konular oldu.
Son dönemde yaşanan orman yangınlarına devletin müdahalesinin yetersizliğine vurgu yapılırken ormancılıkta bilimsel gereklilkler baz alınarak ilerlemenin elzem olduğu belirtildi. Bildirgedeki ilgili kısım şöyle:
Ülkemizin havacılık alanında en deneyimli kurumlarından biri olan Türk Hava Kurumu (THK) AKP iktidarı dönemi boyunca sistematik olarak küçültülmüş ve nihayetinde 2019 yılında kuruma Kayyum atanarak bütünüyle tasfiye edilmeye başlanmıştır. Kurumun elinde bulunan yangın söndürme uçakları ve diğer ekipmanları ihale yoluyla satılmak istenmektedir. Kendi uçaklarımızın ve ekipmanlarımızla etkin bir biçimde orman yangınlarıyla mücadele edebilecek durumdayken, Tarım ve Orman Bakanlığı yangınla mücadeleyi Rus Şirketlerine ihale etmiştir. Kiralık uçakla yapılan yangın müdahalesinin yeterli olmadığı apaçık biçimde ortaya çıkmıştır. Büyük orman yangını felaketlerinin önüne geçilmesi, yangınların yaratacağı doğal ve toplumsal yaraların sarılması için ormanlarımızı korumaya ve geliştirmeye yönelik “kamucu ormancılık politikaları” ivedilikle yaşama geçirilmelidir. Yangından etkilenen orman arazileri hiçbir biçimde imara ve yapılaşmaya açılmadan hızla ıslah edilmeli, yetişme çevresi koşullarına uygun kökende yeterli miktarda tohum ve fidan sağlanarak yeniden ağaçlandırılmadır. Orman köylülerinden başlayarak, orman köylülerinden seçilen orman muhafaza memurlarına ve orman mühendislerine uzanan ormancılık kültürüne de darbe vurulmuştur. Ormancılık teşkilatının bilimsel gereklilikler uyarınca bir an önce geliştirilmesi gereklidir.
Son 3 yılda etkisini tüm yurtta hissettiren ekonomik krizin özellikle son iki yılda pandemi nedeniyle daha da derinleştiği ifade edilen bildirgede çalışma yaşamını belirleyen politikaların değişmesi gerektiği vurgulandı.
Bu siyasal kriz beraberinde, seçimler öncesinde geçici tedbirlerle ötelenen ekonomik krizi de tetiklemiş, uzun yıllar benimsenen neo-liberal ekonomi politikaları sürdürülemez hale gelmiştir. Hayat pahalılığı, enflasyon, işyerlerinin kapanması ve ortaya çıkan işsizlik, 3 yıl boyunca ülkeyi adeta kasıp kavurmuştur. Kapitalist sömürü sisteminin bir parçası olarak yönetilen pandemi sürecinin de etkisiyle yaşanan büyük durgunluk, başta ücretli çalışanlar olmak üzere emekçi halk sınıflarının büyük bir borç batağına sürüklenmesine neden olmuştur. Çalışma hayatına hakim kılınmaya çalışılan esnek ve güvencesiz biçimler salgın sürecinin etkisi ile yaygınlaşmış, emekçiler hak kaybına uğramıştır. Soma’dan Ermenek’e kadar yaşadığımız iş cinayetleri sonucu işçi mezarlığına dönüşmüş ülkemizde koşullar daha da kötüleşmiştir. İktidarın yanlış pandemi politikaları sonucu çalışmak dışında bir seçeneği olmayan emekçiler Covid-19 nedeni ile hayatını kaybetmiştir. İşçi sağlığını ve iş güvenliğini maliyet olarak gören kapitalizmin sömürü sistemi günlük hayatımızı teslim almıştır. Çalışma hayatını belirleyen politikalar, kanunlar ve ilgili mevzuat, uygulamalar kökten değişmelidir.
Kadın mücadelesinin ve İstanbul Sözleşmesinin öneminin vurgulandığı bildirgede “Kadın meslektaşlarımızın çalışma ortamlarında ki yaşadıkları zorluklar, karşılaştıkları şiddet, cinsiyet eşitsizliği ve yıldırma politikalarının son bulması için daha etkin mücadele edilmesi gerekliliği önümüzde bir görev olarak bulunmaktadır.” dendi, ilgili konu başlığı ise şöyle ele alındı:
Kadın mücadelesinin önemli bir kazanımı olan İstanbul Sözleşmesinden çekilinmesi ile kadına yönelik şiddetin cezasızlığının önü açılmıştır. Aile, eğitim, çalışma yaşamı, istihdam, kısaca bütün toplumsal yaşamda açıkça görülebilen olumsuzluklar, AKP iktidarında artmıştır. Cinsel saldırılar, kadınların maruz kaldıkları aşağılanmalar, günlük yaşamda her yerde ve mevzuatlarda sürmektedir. AKP iktidarında kadın cinayetlerinde 14 kat artış olması tesadüfî değildir. Zira bugün ülkemizi yöneten iktidar, laiklik karşıtıdır, dinsel bir toplum kurgusuna sahiptir, kadın-erkek eşitliğine inanmamaktadır; hemen her vesileyle kadınların bedenleri ve varlıkları üzerinde baskı ve “sahiplik” mekanizmaları oluşturmaya çalışmaktadır. Önce “3 çocuk” sonra “5 çocuk” söylemi, 4+4+4 gerici eğitim sistemi, “kürtajın vatana ihanet olduğu” vb. söylem ve uygulamalar, sermaye çıkarları ile gericiliğin ideolojik-kültürel, siyasal dünyasının nasıl uyuştuğunu göstermektedir. Kadın düşmanı tüm politikalara ve uygulamalara karşı yürütülen mücadelenin güçlenmesi, kadın dayanışmasının büyümesi ve toplumsallaşması hayati önem kazanmıştır.
Son günlerde yükselen ırkçılığı eleştirerek faşizmin karşısında olduğunu belirten TMMOB, yayımlanan genel kurul bildirgesinde düşmanca saldırıları şu şekilde dile getirdi:
Emekçilerin hak arama ve örgütlenmesi önündeki engeller büyümüş, baskının şiddeti artmıştır. Suriye ve Libya’ya yönelik müdahalelerin bir parçası haline getirilen ülkemiz sürekli bir savaş durumu içinde tutulmuş, başta meslek örgütleri olmak üzere, barıştan, kardeşlikten yana tavır alan tüm kurum ve kişiler düşmanlaştırılarak hedef gösterilmiştir. Son zamanlarda çeşitli kentlerde ve Konya’da Kürt yurttaşlara yönelik gerçekleştirilen saldırılar ile HDP İzmir il binası başta olmak üzere bazı binalarına yönelik düzenlenen silahlı saldırılar, ülkemizin sürüklenmek istendiği yeri göstermektedir. HDP’nin kapatılması davasını da bu eksende değerlendirmek mümkündür. Bu saldırılar karşısında toplumun gösterdiği etkili karşı duruş, kandan ve çatışmadan beslenen ırkçı, faşist anlayışlara karşı güçlü bir cevap olmuştur.
Son dönem Doğu Karadeniz’de yaşanan sele de değinilen sonuç bildirgesinde sele HES’lerin, plansız kentleşmenin ve doğaya verilen zararların sebep olduğu belirtildi. Dere yataklarının bilimsel yöntemler baz alınarak korumaya alınması gerektiği ifade edilirken doğa olaylarının afetlere dönüşmemesi için TMMOB gibi kamu kurum ve kuruluşlarının yetkilerinin artırılması talep edildi.
Son zamanlarda Doğu Karadeniz başta olmak üzere ülkemizin çeşitli yerlerinde yaşanan ve afete dönüşen doğa olaylarının yarattığı yıkım ve can kayıpları giderek artmaktadır. Sel felaketlerinin temel nedenleri, iklim değişikliğinden ziyade, insan kaynaklı doğa tahribatları, yanlış su politikaları, HES’ler, plansız ve çarpık kentleşme, yetersiz altyapı ile merkezi ve yerel yönetimlerin kentleri rant politikalarına teslim etmesidir. HES’ler ile vadi yataklarının doğal yapısı ve akış bozulmuştur. Çarpık kentleşme sonucu, dere taşkın alanları ve dere yatakları yapılaşmaya açılmıştır. İmar affı adı altında, yanlış yerlerde mühendislik hizmeti alınmadan inşa edilen kaçak yapılara göz yumulmuş, yurttaşlarımız güvenliksiz ve sağlıksız yapılarda, risk altında yaşamaya mecbur bırakılmıştır. Yanlış su yönetimi ve HES politikaları sonlandırılmalıdır. Dere yatakları acilen bilim ve tekniğin kurallarına uygun olarak rehabilite edilmeli, heyelan riski olan alanlar yapılaşmaya açılmamalı bu alanlar üzerindeki mevcut yapılar kaldırılmalı, tekrar yapılaşmaya açılmaması için Anayasal korumaya alınmalıdır. Bilim ve tekniğe uygun olmayan, ranta dayalı, doğa ve yaşam düşmanı projelere izin verilmemelidir. Deprem riskini sermaye çevreleri için bir fırsata çeviren ranta dayalı kentsel dönüşüm politikaları terk edilmelidir. Doğa olaylarının afetlere dönüşmemesi için TMMOB gibi kamu kurum ve kuruluşlarının yetkileri artırılmalı ve önerilerimiz, itirazlarımız dikkate alınmalıdır.
Meslek sorunlarının ülke sorunlarından ayrılamayacağını ve aklın ve bilimin ışığında analiz etmeye ve çözümler üretmeye çalıştıklarını belirten TMMOB, “Yüreğimizdeki insan sevgisi ve yurtseverliği baskı ve zulüm yöntemlerinin söküp atamayacağının bilinci içinde, bilimi ve tekniği emperyalizmin ve sömürgenlerin değil, emekçi halkımızın hizmetine sunmak için her çabayı güçlendirerek sürdürmek yolunda inançlı ve kararlıyız demeye ve bunun için mücadele etmeye devam edecektir” diyerek mücadeleye devam çağrısı yapıldı.
Bildirge metninin tamamına buraya tıklayarak ulaşabilirsiniz: