Kasımpaşa’da saldırıya uğrayan gazeteciler sorumlular hakkında suç duyurusunda bulunmak üzere Çağlayan’da bulunan İstanbul Adliyesi’nde bir araya geldi. Suç duyurusu öncesinde adliye önünde basın açıklaması yapan gazeteciler yaşanan saldırının iktidarın özgür basını susturma politikalarının bir yansıması olduğunu ifade etti
Konya’da yaşanan ırkçı katliama karşı 31 Temmuz’da Tünel’de yapılan basın açıklamasının ardından Kasımpaşa’ya yürüyen bir grup eylemci ve haber takibi yapan gazeteciler faşistlerin saldırısına uğradı.
Saldırıya uğrayan gazeteciler bugün (4 Ağustos 2021) suç duyurusunda bulunmak üzere Çağlayan’da bulunan İstanbul Adliyesi’nde bir araya geldi. Açıklamaya DİSK/Basın-İş Genel Sekreteri Özge Yurttaş, HDP İstanbul Milletvekili Musa Piroğlu ve çok sayıda gazeteci destek verdi.
Suç duyurusu öncesi adliye önünde açıklama yapan gazeteciler “Nefes alamıyoruz, gazetecilik boğulamaz” yazılı pankart taşıdı. Eylemde basın açıklamasını Sendika.Org muhabiri Derya Saadet okudu.
Gazetecilik faaliyetinin iktidar organları tarafından hedef gösterilmesi, gazetecilere yönelik saldırıların cezasız bırakılması ve iktidar kontrolündeki medya organlarının kışkırtıcı propaganda aygıtlarına dönüştürülmesinin sonucunu olarak saldırıya uğradıklarını aktaran Saadet, olayı şu şekilde aktardı:
Konya Katliamını protesto için 31 Temmuz günü saat 19.00’da Beyoğlu Tünel Meydanı’nda düzenlenen protestonun ardından bir grup eylemci Kasımpaşa’ya doğru yürüyüşe geçti. Gazeteciler olarak biz de gelişmeleri takip etmek üzere Kasımpaşa’ya doğru hareket ettik.
Eylemcileri takip eden çevik kuvvet polisi Kasımpaşa’ya gelmeden geri döndü. Kısa süre sonra da eylemcilerin ilerlediği bölgeden “Saldırıyorlar” sesi gelmesi üzerine yaşananları görüntülemek üzere Yakupağa Sokak’a gittik. Burada eli sopalı bir grup saldırganla karşılaştık. Yakupağa Sokak’tan Bahriye Caddesi’ne kadar saldırgan grup gazetecileri ölümle tehdit etti.
Saldırganlar çevredekileri “Kasımpaşa’yı yakmaya gelmişler” diye kışkırtıyor, ırkçı ifadelerle eylemcileri ve gazetecileri hedef gösteriyordu. Küfürler savuran saldırganlar görüntü alınmasını engellemeye çalışırken kendini sivil polis olarak tanıtan kişiler de saldırganlara değil kimlik sorma bahanesiyle gazetecilere müdahale ediyordu. Bu esnada saldırgan grup gazetecileri hedef almaya başlamıştı.
Mezopotamya Ajansı muhabiri Enes Sezgin’in darp edildiği anları görüntülemeye çalışan Sendika.Org muhabiri Ceylan Bulut’un üzerine yürüyen saldırganlar küfürler savurarak Bulut’un kafasına ve çekim yaptığı telefona vurdu. Bu esnada Bulut’un ekipmanı kırıldı.
Faşist saldırıda kendisinin de saldırıya maruz bırakıldığını belirten Saadet, görüntü almaya çalıştıkları sırada üzerinde Trendyol reklamı bulunan bir motokuryenin motoru üstlerine sürdüğünü belirtti.
Bulut’a yönelik saldırıya engel olmak isterken kendisinin de yere düşürüldüğünü, sopa ile darp ediliğini, telefon ve ekipmanlarına el konulmaya çalışıldığını aktaran Saadet, “Telefonumu yere atarak kırdıktan sonra gasp etmeye çalışan saldırganlar, gazeteciler defalarca ‘gazeteciyiz’ dediği halde tehditler savurmaya devam etti” dedi.
Saldırı sırasında olay yerinde bulunan sivil polislerin saldırıya engel olmak yerine gazetecileri hedef gösterdiğini gazetecilerin yine meslektaşları tarafından saldırıdan kurtulduklarını ifade eden Saadet, saldırıya uğrayan Özgür Gelecek muhabiri Taylan Öztaş’ın darp raporu almak için gittiği hastanede ters kelepçe ile gözaltına alındığını, nerede olduğu öğrenilemeyen Enes Sezgin ise hastanede meslektaşları tarafından üstü başı yırtılmış bir halde gözaltı işlemi için sağlık kontrolüne getirildiğinde görüldünü aktardı.
Saldırının ardından 4 gün geçmesine karşın faşist saldırganlar hakkında bir işlem yapılmadığını söyleyen Saadet konuşmasının devamında şunları söyledi:
1 Mayıs öncesi çıkartılan Emniyet Genel Müdürlüğü genelgesi ile birlikte kolluk kuvvetlerinin biz gazetecilere yönelik saldırıları arttı. En son 26 Haziran’da Onur Yürüyüşü’nde de gördük. 20 Temmuz’da Suruç Katliamı’nın yıldönümünde yapılan anmada da gördük. Kolluk kuvvetinin hedefi halindeyiz. İktidarın kışkırtıcı söylemleri de saldırıları teşvik ediyor. Saldırganlar cezasızlıkla ödüllendiriliyor.
İşte bu atmosferden güç alan ırkçı faşist saldırganlar da bundan güç alarak Kasımpaşa’da biz gazetecilere saldırdı. Bu saldırının sorumlularını iyi biliyoruz. Sorumlular, EGM Genelgesi’ni çıkartanlar, orman yangınlarında kışkırtıcı haberlerle hedef gösterenler, görevini yapmayan kolluk kuvvetleri, baskı ortamı yaratanlar, failleri cesaretlendirenlerdir. Can güvenliğimizi alması gerekenler failleri kollamaya devam etmektedir.
Gazetecilik kamusal bir görevdir. Hakkını aramak için sokağa çıkanları, onlara uygulanan şiddeti haberleştirmek kamusal görevimizdir. Halkın haber alma hakkına yönelik bu saldırıların karşısında durmaya gerçeği haykırmaya devam edeceğiz. Gazetecilik suç değildir. Saldırı, tehdit, baskı işimizi yapmayı engelleyemeyecek. 31 Temmuz günü yaşanan saldırının sorumluları hakkında suç duyurusunda bulunuyoruz. Tüm sorumlular yargılanana kadar sürecin takipçisi olmaya devam edeceğiz.
Basın açıklamasının ardından DİSK/Basın-İş Genel Sekreteri Özge Yurttaş söz aldı. Yurttaş konuşmasında şunları söyledi:
Sendikam DİSK/Basın-iş adına saldırıya uğrayan meslektaşlarımıza geçmiş olsun diyorum. Bir süredir Çağlayan Adliyesi önünde yargılanan meslektaşlarımızın davalarını takip etmek, onlarla dayanışma göstermek için bulunmuyoruz. Aynı zamanda farklı eylemlerde veya farklı eylem takipleri sırasında saldırıya maruz kalan meslektaşlarımız için hak arama mücadelemiz için de buluşmaya başladık. Son bir ayda görevi başındaki meslektaşlarımıza yönelik hem kolluk kuvvetleri hem de birtakım sivil çetelerin saldırıları ile karşı karşıya kalıyoruz. Son olarak arkadaşlarımızın da karşı karşıya kaldığı saldırı da bize birkaç şey gösteriyor. Tüm bunlar iktidarın hakikate karşı açtığı savaşın bir parçasıdır. Türkiye’de bulanık bir toplumsal bir atmosfer yaratılmaya çalışılıyor. Manipülasyonun birtakım spekülatif bilgilerle insanların birbirlerine karşı düşmanlaştırıldığı atmosfer yaratılmaya çalışılıyor. Bunun üzülerek iktidar tarafından bir yönetme biçimi olarak kullanıldığını görüyoruz.
HDP İstanbul Milletvekili Musa Piroğlu, Kasımpaşa’da yaşanan saldırının iktidarın özgür basını susturma politikasının bir yansıması olduğunu ifade ederek şunları söyledi:
Nasıl ki konyadaki saldırı münferit ve sivillerin yaptıpı bir saldırı değilse, nasıl ki bu saldırılara koordinasyonla yol açanlar varsa Kasımpaşa’daki gazetecilere yönelik saldırı da münferit bir saldırı olarak görülemez. Devlet güçleri uzunca bir süredir basını baskı altına olmaya çalışıyor. İkdirda bunun bir adımı olarak ulusal medya denen ana akım meydayı satın aldı ve kendine bağladı. Bu bağımlı medyanın düştüğü aciz durumu orman yangınlarında görmeye devam ediyoruz. Ülkenin bir yanı ateş içindeyken, ülkenin bir yanı cayır cayır yanarken yandaş basın yangını görmezden görmeye devam ediyor. Aynı şey ülkenin kendisi yoksullukla, sefaletle ve sosyal krizle boğuşurken de oluyor. İktidarın temel bir açmazı şu; medyanın bir kısmını satın alabilir, bir kısmını kendi denetimine bağlayabilir. Ancak özgür basını susturamıyor. Özgür basını susturamadığı sürece gerçeğin bilgisi halka ulaşmaya devam ediyor. İşte bu nokta hem yasal engeller çıkararak, genelgelerle, yasalarla hem de fiziki saldırılar ile özgür basının işini yapması engellenmeye çalışılıyor. Kasımpaşa’daki bu saldırı iktidarın bu politikasının yansımasından başka bir şey değil.
Saldırıya uğrayan gazetecilerden Sendika.Org muhabiri Ceylan Bulut yaptığı konuşmasında şunları söyledi:
Biz orada bu saldırların azmettiricilerinin kimler olduğunu, telefonlarımıza ve ekipmanlarımıza el koyama çalışmalarının nedenini çok iyi biliyoruz. Bilgilerin halka ulaşmasını engellemeye çalışanlar iyi bilsinler ki, biz gazeteciler gazetecilik yapmaktan da, yazmaktan da, çizmekten de, kayıt almaktan da asla vazgeçmeyeceğiz. Gazetecilik suç değildir.
Açıklamanın ardından saldırganlar hakkında suç duyurusunda bulunuldu.
https://sendika.org/2021/07/konya-katliami-protestosunu-takip-eden-gazetecilere-kasimpasada-fasist-saldiri-627350/
Sendika.Org