Bulutların üzerindeki büyük bir kayanın fotoğrafını çekerken İkizdereli bir kadının kayanın altını göstermesi ile yapbozun parçaları iyice oturuyordu. Bu tabiat harikasının tam ortasında bir yol çalışması başlamıştı. Benim fotoğrafını çektiğim kaya Cengiz İnşaat’ın ulaşmak ve maden ocağı yapmak istediği kayaydı. Tepedeki kayaya doğru ağaçlar kesilmiş, tepe adeta ortadan ikiye ayrılmaya başlamıştı. İş makinaları ise çalışmaya devam ediyordu
Rize İkizdere’de taş ocağı inşaatına karşı direnişin 100. gününde, 31 Temmuz günü İkizdere Dernekleri Federasyonu’nun (İDEF) Rize’ye düzenlediği ziyarete katılarak direniş alanına gitme fırsatı buldum.
İstanbul’dan başlayan uzun yolculukta manzara Samsun’dan itibaren değişmeye başlamıştı. Dağların arasından denize akan dereler, yüksek kontrastlı yeşil ağaçların hüküm sürdüğü, zirveleri bulutları delen dağlar ve uçsuz Karadeniz sahili, bölgeye ilk kez giden beni oldukça şaşırttı. Bu seyir, manzara tüneller tarafından kapatılana dek uykusuz kalmama neden oldu. Yaşadığım bu güzel uykusuzluk bölgeyi anlayabilmeme ufak da olsa yardımcı olmuştu.
Saat öğlen 11’i gösterdiğinde, Karadeniz müzikleri eşliğinde İkizdere tabelasını gördüm. Direniş alanına çok az bir mesafe kalmıştı ki Jandarma otobüsü kimlik kontrolü için kenara çekti. Kimlik kontrolü için verilen kısa aranın ardından hareket eden otobüsümüz direniş alanına ulaştığında bölge halkı tarafından alkışlar ve şarkılarla karşılandık.
Otobüsten indiğimde yeşil dağların arasından akan hırçın dereyi gördüm. İşte İşkencedere Vadisi. Nefes almak çok daha kolaydı, bunaltıcı sıcakları geride bırakmak harika hissettirmişti. Vadinin havası oldukça serin ve dingindi. İkizdereliler evlerinde yaptıkları yemekleri ve odun ateşinde demlenen çayları ikram etti. Eski dostlar ve akrabaların kavuşma, bizlerin ufak bir tanışma faslından sonra basın açıklaması vakti yaklaşırken hareketlilik başladı.
.
Cengiz Holding’in İşkencedere’de işletmek istediği taş ocağına karşı direniş iş makinalarının vadiye girmesi ile 21 Nisan’da başlamış, 100. gününe ulaşmıştı. Basın açıklamasında İDEF yöneticileri, bölgedeki muhalefet partilerinin temsilcileri ve direnişin öncüsü olan İkizdereli kadınlar gerçekleştirdi. Söz edilen problemler oldukça çarpıcıydı. Ormanlarını ve tarım alanlarını kaybetme riskini yaşamalarının yanı sıra ciddi bir su problemi yaşıyorlardı. Kadınlar her yeri toz kapladığını, çeşmelerden çamurlu su aktığını ifade ettiler. İş makinaları çalıştığı zaman oluşan toz yüzünden, çaylıklarda çay toplamanın zorlaştığını söylediler. İhtiyaçlarını gidermek için su taşımak zorunda kaldıklarını belirtiyorlardı. Orada kaldığım iki gün boyunca evlerine pek çok kez su taşıyan kadınlara ve çocuklara rastladım.
Köylüler taş ocağı yolu için patlatılan dinamitlerin paniğe yol açtığını, çocukların uykusunu kaçırdığını söyledi. Jandarma şiddeti ve baskısı bölge halkının hem bedeninde hem de psikolojisinde yaralar açmıştı.
Basın açıklamasından sonra yol çalışmalarının başladığı alana doğru yürüyüşe geçildi. Kadınlar yürüyüşün en önündeydi. Bizi yol çalışmalarının sürdüğü alanda karşılayan Cengiz Holding’in özel güvenlikleri Rize ve Trabzon’un köylerinden kimselerdi. Direnişçiler bir yandan slogan atıyor bir yandan da “Kendi topraklarınıza bunu yapmaya utanmıyor musunuz?” diye güvenliklere söyleniyordu.
İnşaat alanında jandarma yolun kenarına çekilmiş biçimde bizleri karşıladı. O an herhangi bir müdahale olmadı ancak halk jandarmaya oldukça tepkiliydi. Yüzlerine bakarak kendilerine daha önce nasıl şiddet uyguladıklarını hatırlattılar. Birçok jandarma erinin yüzü yere düştü, İkizdereliler ile göz göze gelmek istemedikleri her hallerinden belliydi. Alkışlar ve sloganlarla direniş alanına geri dönüldü.
Kitle direniş alanına geçtiğimizde birden azaldı. Otobüs ile gelen İkizderelilerin bir kısmı dinlenmek için evlerine, orada yaşayanların bir kısmı da günlük çalışmalarına geri dönmeye başladı. Bir grup aktivist ve gazeteci ile birlikte bölgeyi dolaşmaya çıktık. İşkencedere’ye ismini verdiğini düşündüğüm dereyi gördüğümüzde kendimizi suya girmekten alıkoyamadık. Vadiyi yaran dere o kadar soğuktu ki bize 20 saat süren yolun yorgunluğunu unutturmuştu.
Bölgede hayatlarını sürdüren bir aile bize Cengiz İnşaat’ın yaptıklarını daha net gösterebilmek için inşaat alanının karşısında dağın tepesine çıkarmayı teklif etti. Çaylıkların üzerindeki ve bulutların hemen altındaki bu tepeye off-road tadında bir yolculukla çıktık. Bölgeyi yüksek bir yerden görmek beni oldukça etkilemişti. Bulutların üzerindeki büyük bir kayanın fotoğrafını çekerken İkizdereli bir kadının kayanın altını göstermesi ile yapbozun parçaları iyice oturuyordu. Bu tabiat harikasının tam ortasında bir yol çalışması başlamıştı. Benim fotoğrafını çektiğim kaya Cengiz İnşaat’ın ulaşmak ve maden ocağı yapmak istediği kayaydı. Tepedeki kayaya doğru ağaçlar kesilmiş, tepe adeta ortadan ikiye ayrılmaya başlamıştı. İş makinaları ise çalışmaya devam ediyordu.
Karadeniz’in birçok vadisi gibi İkizdere’nin rant oyunlarına kurban gitmesi de yeni değil. 2000’li yıllarda başlayan HES projeleri, dağların delinmesi ile yapılan Ovit Tüneli, sahil yolu ile yaşanan yıkımlar ve İkizdere’de bulunan diğer taş ocakları gibi birçok sorun bulunuyor. İkizdere Vadisi sit alanı olmasına rağmen Cengiz İnşaat’ın taş ocağı yapacağı bölge ile arasında birkaç kilometre var. Köyün hemen yanı başındaki dere ise içme suyu ihtiyacını karşılıyor. Taş ocağı için başlayan inşaat da derenin hemen yanı başında. Hafriyat o dereye döküldüğü için artık musluklardan çamur akıyor. Köylüler bir günde içme sularını kaybettiklerini ve çeşmeden su içmemem gerektiğini söylediler.
İşkencedere isminin nereden geldiğini merak edip sorduğumda, 1800’lü yıllarda kurulan köyün eski adının Yunanca “Etmone” olup 1913 yılında İşkencedere (köylülerin ağzıyla “Eskencedere”) adını aldığını öğrendim. Halk geçiminin büyük bir kısmını arıcılık, hayvancılık ve tarımdan kazanıyor. Bölgede çay, patates, kivi, lahana, fındık, karayemiş ve armut yetişiyor. Oldukça zengin bir bitki örtüsüne sahip ormanlık alanda iğne yapraklı ağaçlar, kızılağaç, gürgen, meşe, kestane ve ladin ağaçların olduğunu gördüm. Bu çeşitlilik direnişin nedenini kavramama yardımcı oluyordu.
Havanın kararmaya başlaması ile birlikte biz çadır kurmayı düşünürken, İkizdereliler kalacağımız yerleri ve yataklarımızı çoktan ayarlamıştı. Kısa bir yerleşmenin ardından akşam yemeğine evlerine konuk oldum. Kaldığımız evin yanında minik bir şelale ve bir çardak vardı. Geceyi İstanbul’dan gelenleri evlerinde ağırlayan Baş ailesi ile bu çardakta sohbet ederek geçirdim. Gece boyunca direnişin geleceği hakkında derin sohbetler çeviren bu kalabalık ailenin mücadele kararlığına oldukça saygı duydum.
Ertesi sabah şelale ve yağmur sesini ayırt edememenin huzuru ile uyandım. Köylüler ile birlikte kahvaltımızı yapıp, onlarla çay toplamaya gittim. Çay toplamanın ve çalıştıkları arazinin zorluğunu anlamıştım. Yüksek efor gerektiren bu iş teknik ve güç gerektiriyordu. Köylülerin çay topladıkları alan ile Cengiz İnşaat’ın faaliyet gösterdiği alan yan yanaydı. Aralarında sadece taburede oturan birkaç jandarma eri vardı. Bizim dışarıdan kimseler olduğumuzu fark eden Cengiz İnşaat’ın güvenlikleri ve jandarma erleri köylülerin tapulu çaylığına kadar gelip, bizim kim olduğumuzu öğrenmek istediler. Tabiî bu girişim köylülerin çaylarını bırakıp onları arazilerinden kovması ile bu son buldu.
Bu çay faslının hemen ardından İstanbul’a doğru yolculuk zamanı geldi. Bir dahaki buluşmamıza kadar Eskencedere’yi selamladım ve veda ettim.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.